33629
fatih terim'i çok severim.
bu yüzden de nirvanaya ulaşan kötü futbol ve alınan kötü sonuçlardan dolayı, hocaya karşı çok doluyum.
benim en çok kızdığım ve kabullenemediğim nokta; şu anda sahada izlediğimiz garabet, bir fatih terim takımı olmamalı.
işin daha da kötü tarafı, hoca bu garabeti savunuyor ve takımın iyi oynadığından bahsediyor. daha doğrusu; oyunun iyi ancak oyuncuların yetersizliğinden söz ediliyor. ben bunu anlamakta, ciddi anlamda güçlük çekiyorum.
fatih terim'in galatasaray'ı denildiği zaman, benim aklıma hala önde basan, rakibi boğan, sağlı sollu şut atan, kazansa da kaybetse de keyif veren bir takım geliyor.
maalesef genç kardeşlerimizin aklına, sıkıcı ve anlamsız pas futbolu oynayan, daha doğrusu oynayamayan, bir garip takım gelecek.
*
güzel hocam, biz zamanında avrupa'da iyi işler yapan, ligde şampiyon olup 3. yıldızı takan lucescu'yu, sırf senin alıştırdığın heyecan verici futbolu oynatmıyor diye yollayıp, seni geri getirmedik mi?
ikinci döneminde kadro kalitesi düşmesine rağmen, aynı futbolu oynatmaya çalışmadın mı?
bu arada, kalite eksikliği var demeni de anlayamıyorum. bu futbolcuları sen aldırdın da, işin o kısmını şimdilik geçiyorum.
arıza engin, 35'lik necati, gol atamayan elmander, bidon melo, emekli ujfalusi, altyapı yetmeleri emre ve semih ile rakiplerinin kafalarına vura vura, tek sezonda iki kez şampiyon olmadın mı?
aynı sezon fenerbahçe orta sahası emre belözoğlu, cristian baroni ve alex de souza'ydı.
adamlar devre arasında fransa ligi gol kralı moussa sow'u aldılar.
beklerinde prime gökhan gönül ve caner erkin, kalelerinde yine prime volkan demirel vardı.
onlarda, bir önceki sezon fransa ligi'nde 8 gol 7 asist ile oynamış issiar dia oyuna girerken, sen aydın yılmaz'ı oyuna alıyordun. o zamanlar kalite eksikliği yok muydu? vardı ama teknik direktörler arasında vardı.
aykut kocaman ile seni yer değiştirsek, fenerbahçe şampiyon olurdu. hatta beşiktaş'ta olsan ernst, fernandes, simao, quaresma, almeida'lı takımı da şampiyon yapabilirdin. bu yetenek sende vardı.
**
benim için şampiyonluktan daha önemli şeyler var.
kaliteli futbol oynamak, genç ve potansiyelli oyunculara sahip olmak, istikrar yakalamak. bunlar olduğu sürece, zaten şampiyonluklar da gelecektir.
fatih hocanın 96-2000 arasında yaptığı da tam olarak budur.
hocanın hep söylediği bir şey var "şimdi gegenpress dedikleri şey, biz onu 96-2000 arasında yapıyorduk zaten."
gerçekten de yapıyorduk. hoca, sağdan soldan topladığı yetenekli yerli oyuncularla ve hagi gibi bir ustayla, devrin ötesinde bir oyun inşa etti.
hani diyorlar ya hagi olmasaydı fatih terim uefa kupası'nı kazanamazdı diye, aynı hagi brescia'yla küme düşmüştü. hagi o yapının içinde ikinci baharını yaşadı.
oyun geliştikçe oyuncular gelişti, oyuncular geliştikçe oyun gelişti.
nitekim galatasaray'ın dünya kulüpler sıralamasında birinci sıraya yükselmesi, fatih terim'in kurduğu o yapının eseriydi.
şuraya şunu iliştireyim de, sözlüğü okuyan yeni yetme kanatlılar varsa, bu neyden bahsediyor demesinler.
https://gss.gs/KU1.jpeg
sizin kuş kadar beyninizle dalga geçmeye çalıştığınız "avrupa fatihi" unvanı öyle kolay alınmadı.
monaco'nun, leipzig'in olduğu gruptan çıkmakla veya bate'yi, plzen'i eleyip, uefa yarı finaline kalmakla avrupa fatihi olunmuyor.
***
hoca en iyi bildiği şeyi yapsa, ben yine çift santrfor, 4-4-2, ileride basan, rakibi boğan bir oyun oynatacağım dese ve bunun üzerine gitse, bence çok daha başarılı olurdu ki ben 4. gelişinde hep bunu bekledim.
hadi ilk 3.5 sezon finansal fair play derken kendi kadrosunu kuramadı, ancak bu sezon da görüyoruz ki hocanın kafasındaki oyun planı bambaşka.
96-2000 arası oynattığın futbolun artık demode olduğunu düşünüyor olabilirsin, o zaman kendine has yeni bir oyun bulmalıydın.
galatasaray bildiğin manchester city gibi oynamaya çalışıyor.
guardiola nasıl fabian delph'i sol bek oynatıp, oyun içinde orta sahaya kaydırarak, orada üstünlük kurmak istediyse, hoca da aynısını aanholt ile yapmaya çalışıyor. daha önce de mariano ile yapıyordu.
bu oyunu en üst düzeyde oynayan takım sadece beklere 200 milyon euro harcadı. bu para senin toplam borcuna eşit ve senin başkanın bu borcun ödenemeyeceğini çok iyi biliyor.
****
son yıllarda modern futbol diye bir şey çıktı ortaya. büyüğünden küçüğüne tüm takımlar aynı şekilde oynamaya çalışıyorlar.
sanki geriden oyun kurmaya mecburlarmış gibi kaleci ve stoperlerin paslaşmalarını izliyoruz.
aslında futbolun bu kadar sıkıcı bir hale gelmesinin sebebi de bu.
yıllardır kaos futbolunun hüküm sürdüğü tff birinci ligde bile, pasla çıkmaya çalışan takımlar var. onları bile zehirlediler.
herkes bir tezin peşine takılmış gidiyor. kimse de çıkıp demiyor ki ben de bir antitez bulmalıyım.
sen 96-2000 arası, biz de milan gibi oynamalıyız mı dedin, ya da real madrid gibi...
bana bir roberto carlos lazım mı dedin ya da hakan'ı shevchenko gibi kullanayım...
kafandaki oyunu, elindeki malzemeyle çok güzel kurguladın. ama o oyun sana has bir oyundu. zaten bu yüzden avrupa'nın en iyisi oldun.
senin oynattığın futbolla, türkiye dünya kupası 3.sü oldu.
şimdi kalkmış guardiola'nın manchester city'sine öykünüyorsun.
*****
ne olduysa 2019 yazında oldu. hoca rüyasında mı gördü, biri mi kafasına girdi, yoksa pirlo'nun kitabında yazdıklarına mı içerledi bilmiyorum, ama hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler olduğu kesin.
ben fatih terim'i çok seven biri olarak, artık bu garabeti izlemek istemiyorum.
kazanırken bile keyifsiz ve tatmin olmamış bir durumda olmak istemiyorum.
stadyumun tıklım tıklım olduğu bir maçta, başlama vuruşuyla birlikte tribünler üçlü çekmeye başlıyor, herkes coşkulu.
daha karşı alana geçmeden top muslera'ya geliyor ve stoperlerle pas yapmaya başlıyor.
vallahi yazarken bile içime bir fenalık geldi.
şimdi hangi maç olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ancak; lyon bir avrupa maçına çıkıyordu ve o maçta en az iki gol bulması lazımdı.
tribünler tıka basa dolu ve ateşli. başlama vuruşu yapılır yapılmaz, lyonlu futbolcular topu rakip korner bayrağının oraya doğru taca attılar ve o bölgeye doğru koşarak ön alanda baskı yaptılar. bu zaten ateşli olan tribünleri daha da gaza getirdi.
orada aslında çok güzel mesaj verdiler. rakip böyle bir durumda tedirgin olur. zaten lyon da ilk 5 dakika içerisinde golü bulmuştu. galatasaray'dan en azından iç sahada bunu yapmasını beklerken, muslera'nın topa bastığını ve pas atmak için boşa çıkacak birilerini aradığını görüyorum.
******
geçen sezon bir arkadaşımla sohbet ederken aynen şunu söylemişti "bize bir maçta 5 gol lazım olsa, bu oyunla asla 5 gol atamayız."
eğer son maç 5 gol atsaydık, şampiyon olmuştuk. ama o oyunla atabileceğimize kimse inanmıyordu sanırım.
bu sene geldiğimiz noktada 2 golü bile zor buluyoruz ve bu oyuncuların kalite eksikliğine bağlanıyor.
sezon başında bir yola girdik ve bence çok doğru bir yol bu.
ben yine ghezzal yerine morutan'ı, rosier yerine boey'u, vida yerine nelsson'u isterim.
elbette bu oyuncuların eksikleri var ama biz bunu tercih ettik. çünkü buna mecburuz.
morutan'ın şutlarını sen geliştireceksin, berkan'ın paslarını, cicaldau'nun sorumluluk almasını, mohamed'in bitiriciliğini.
yunus akgün'ün adana'ya kiralanması çok doğru bir karardı. orada müthiş bir özgüven ile kendini geliştirdi. senin de bu oyuncuları aynı şekilde geliştirmen gerekli. atalanta berkan ile ilgileniyor. berkan'ın pasları daha iyi olsaydı, şu an atalanta'da oynuyor olurdu zaten. senin kapından bile geçmezdi yani. gerçek bu.
*******
benim hocaya karşı yaşadığım iki hayal kırıklığından biri oyun konusunda. hoca bambaşka biri gibi davranıyor, özünü kaybetmiş. oynatmaya çalıştığı oyunun, kendi felsefesiyle uzaktan yakından alakası yok.
ikincisi ise oyuncuları çok kolay harcamaya başladı. zamanında aydın yılmaz'a bile sabreden adam, şimdi tek hatasında oyuncuları satış listesine koyabiliyor. hiçbir şeye tahammülü kalmamış gibi. her şey o felsefesine uymayan oyun için. ancak bu kadar genç ve gelecek vadeden oyuncu grubunu, ilk hatalarında kapıya koyarsak, 3 yıllık planlama daha ilk yılından patlar.
bundan sonra hiçbir taraftar da genç futbolcu istemez. eskiye döneriz. sneijder, drogba'lar bekleriz. hadi onlar olsa çok iyi, yeni yeni falcao'larımız, feghouli'lerimiz olur.
kulübün gelecek on yılına yön verecek, çok kritik bir dönemdeyiz. hocanın şapkasını önüne koyup, sakin kafayla düşünmesi gerekiyor. bu motivasyonu kendisinde bulamıyorsa, maalesef istifa da bir seçenektir.
bu yüzden de nirvanaya ulaşan kötü futbol ve alınan kötü sonuçlardan dolayı, hocaya karşı çok doluyum.
benim en çok kızdığım ve kabullenemediğim nokta; şu anda sahada izlediğimiz garabet, bir fatih terim takımı olmamalı.
işin daha da kötü tarafı, hoca bu garabeti savunuyor ve takımın iyi oynadığından bahsediyor. daha doğrusu; oyunun iyi ancak oyuncuların yetersizliğinden söz ediliyor. ben bunu anlamakta, ciddi anlamda güçlük çekiyorum.
fatih terim'in galatasaray'ı denildiği zaman, benim aklıma hala önde basan, rakibi boğan, sağlı sollu şut atan, kazansa da kaybetse de keyif veren bir takım geliyor.
maalesef genç kardeşlerimizin aklına, sıkıcı ve anlamsız pas futbolu oynayan, daha doğrusu oynayamayan, bir garip takım gelecek.
*
güzel hocam, biz zamanında avrupa'da iyi işler yapan, ligde şampiyon olup 3. yıldızı takan lucescu'yu, sırf senin alıştırdığın heyecan verici futbolu oynatmıyor diye yollayıp, seni geri getirmedik mi?
ikinci döneminde kadro kalitesi düşmesine rağmen, aynı futbolu oynatmaya çalışmadın mı?
bu arada, kalite eksikliği var demeni de anlayamıyorum. bu futbolcuları sen aldırdın da, işin o kısmını şimdilik geçiyorum.
arıza engin, 35'lik necati, gol atamayan elmander, bidon melo, emekli ujfalusi, altyapı yetmeleri emre ve semih ile rakiplerinin kafalarına vura vura, tek sezonda iki kez şampiyon olmadın mı?
aynı sezon fenerbahçe orta sahası emre belözoğlu, cristian baroni ve alex de souza'ydı.
adamlar devre arasında fransa ligi gol kralı moussa sow'u aldılar.
beklerinde prime gökhan gönül ve caner erkin, kalelerinde yine prime volkan demirel vardı.
onlarda, bir önceki sezon fransa ligi'nde 8 gol 7 asist ile oynamış issiar dia oyuna girerken, sen aydın yılmaz'ı oyuna alıyordun. o zamanlar kalite eksikliği yok muydu? vardı ama teknik direktörler arasında vardı.
aykut kocaman ile seni yer değiştirsek, fenerbahçe şampiyon olurdu. hatta beşiktaş'ta olsan ernst, fernandes, simao, quaresma, almeida'lı takımı da şampiyon yapabilirdin. bu yetenek sende vardı.
**
benim için şampiyonluktan daha önemli şeyler var.
kaliteli futbol oynamak, genç ve potansiyelli oyunculara sahip olmak, istikrar yakalamak. bunlar olduğu sürece, zaten şampiyonluklar da gelecektir.
fatih hocanın 96-2000 arasında yaptığı da tam olarak budur.
hocanın hep söylediği bir şey var "şimdi gegenpress dedikleri şey, biz onu 96-2000 arasında yapıyorduk zaten."
gerçekten de yapıyorduk. hoca, sağdan soldan topladığı yetenekli yerli oyuncularla ve hagi gibi bir ustayla, devrin ötesinde bir oyun inşa etti.
hani diyorlar ya hagi olmasaydı fatih terim uefa kupası'nı kazanamazdı diye, aynı hagi brescia'yla küme düşmüştü. hagi o yapının içinde ikinci baharını yaşadı.
oyun geliştikçe oyuncular gelişti, oyuncular geliştikçe oyun gelişti.
nitekim galatasaray'ın dünya kulüpler sıralamasında birinci sıraya yükselmesi, fatih terim'in kurduğu o yapının eseriydi.
şuraya şunu iliştireyim de, sözlüğü okuyan yeni yetme kanatlılar varsa, bu neyden bahsediyor demesinler.
https://gss.gs/KU1.jpeg
sizin kuş kadar beyninizle dalga geçmeye çalıştığınız "avrupa fatihi" unvanı öyle kolay alınmadı.
monaco'nun, leipzig'in olduğu gruptan çıkmakla veya bate'yi, plzen'i eleyip, uefa yarı finaline kalmakla avrupa fatihi olunmuyor.
***
hoca en iyi bildiği şeyi yapsa, ben yine çift santrfor, 4-4-2, ileride basan, rakibi boğan bir oyun oynatacağım dese ve bunun üzerine gitse, bence çok daha başarılı olurdu ki ben 4. gelişinde hep bunu bekledim.
hadi ilk 3.5 sezon finansal fair play derken kendi kadrosunu kuramadı, ancak bu sezon da görüyoruz ki hocanın kafasındaki oyun planı bambaşka.
96-2000 arası oynattığın futbolun artık demode olduğunu düşünüyor olabilirsin, o zaman kendine has yeni bir oyun bulmalıydın.
galatasaray bildiğin manchester city gibi oynamaya çalışıyor.
guardiola nasıl fabian delph'i sol bek oynatıp, oyun içinde orta sahaya kaydırarak, orada üstünlük kurmak istediyse, hoca da aynısını aanholt ile yapmaya çalışıyor. daha önce de mariano ile yapıyordu.
bu oyunu en üst düzeyde oynayan takım sadece beklere 200 milyon euro harcadı. bu para senin toplam borcuna eşit ve senin başkanın bu borcun ödenemeyeceğini çok iyi biliyor.
****
son yıllarda modern futbol diye bir şey çıktı ortaya. büyüğünden küçüğüne tüm takımlar aynı şekilde oynamaya çalışıyorlar.
sanki geriden oyun kurmaya mecburlarmış gibi kaleci ve stoperlerin paslaşmalarını izliyoruz.
aslında futbolun bu kadar sıkıcı bir hale gelmesinin sebebi de bu.
yıllardır kaos futbolunun hüküm sürdüğü tff birinci ligde bile, pasla çıkmaya çalışan takımlar var. onları bile zehirlediler.
herkes bir tezin peşine takılmış gidiyor. kimse de çıkıp demiyor ki ben de bir antitez bulmalıyım.
sen 96-2000 arası, biz de milan gibi oynamalıyız mı dedin, ya da real madrid gibi...
bana bir roberto carlos lazım mı dedin ya da hakan'ı shevchenko gibi kullanayım...
kafandaki oyunu, elindeki malzemeyle çok güzel kurguladın. ama o oyun sana has bir oyundu. zaten bu yüzden avrupa'nın en iyisi oldun.
senin oynattığın futbolla, türkiye dünya kupası 3.sü oldu.
şimdi kalkmış guardiola'nın manchester city'sine öykünüyorsun.
*****
ne olduysa 2019 yazında oldu. hoca rüyasında mı gördü, biri mi kafasına girdi, yoksa pirlo'nun kitabında yazdıklarına mı içerledi bilmiyorum, ama hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler olduğu kesin.
ben fatih terim'i çok seven biri olarak, artık bu garabeti izlemek istemiyorum.
kazanırken bile keyifsiz ve tatmin olmamış bir durumda olmak istemiyorum.
stadyumun tıklım tıklım olduğu bir maçta, başlama vuruşuyla birlikte tribünler üçlü çekmeye başlıyor, herkes coşkulu.
daha karşı alana geçmeden top muslera'ya geliyor ve stoperlerle pas yapmaya başlıyor.
vallahi yazarken bile içime bir fenalık geldi.
şimdi hangi maç olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ancak; lyon bir avrupa maçına çıkıyordu ve o maçta en az iki gol bulması lazımdı.
tribünler tıka basa dolu ve ateşli. başlama vuruşu yapılır yapılmaz, lyonlu futbolcular topu rakip korner bayrağının oraya doğru taca attılar ve o bölgeye doğru koşarak ön alanda baskı yaptılar. bu zaten ateşli olan tribünleri daha da gaza getirdi.
orada aslında çok güzel mesaj verdiler. rakip böyle bir durumda tedirgin olur. zaten lyon da ilk 5 dakika içerisinde golü bulmuştu. galatasaray'dan en azından iç sahada bunu yapmasını beklerken, muslera'nın topa bastığını ve pas atmak için boşa çıkacak birilerini aradığını görüyorum.
******
geçen sezon bir arkadaşımla sohbet ederken aynen şunu söylemişti "bize bir maçta 5 gol lazım olsa, bu oyunla asla 5 gol atamayız."
eğer son maç 5 gol atsaydık, şampiyon olmuştuk. ama o oyunla atabileceğimize kimse inanmıyordu sanırım.
bu sene geldiğimiz noktada 2 golü bile zor buluyoruz ve bu oyuncuların kalite eksikliğine bağlanıyor.
sezon başında bir yola girdik ve bence çok doğru bir yol bu.
ben yine ghezzal yerine morutan'ı, rosier yerine boey'u, vida yerine nelsson'u isterim.
elbette bu oyuncuların eksikleri var ama biz bunu tercih ettik. çünkü buna mecburuz.
morutan'ın şutlarını sen geliştireceksin, berkan'ın paslarını, cicaldau'nun sorumluluk almasını, mohamed'in bitiriciliğini.
yunus akgün'ün adana'ya kiralanması çok doğru bir karardı. orada müthiş bir özgüven ile kendini geliştirdi. senin de bu oyuncuları aynı şekilde geliştirmen gerekli. atalanta berkan ile ilgileniyor. berkan'ın pasları daha iyi olsaydı, şu an atalanta'da oynuyor olurdu zaten. senin kapından bile geçmezdi yani. gerçek bu.
*******
benim hocaya karşı yaşadığım iki hayal kırıklığından biri oyun konusunda. hoca bambaşka biri gibi davranıyor, özünü kaybetmiş. oynatmaya çalıştığı oyunun, kendi felsefesiyle uzaktan yakından alakası yok.
ikincisi ise oyuncuları çok kolay harcamaya başladı. zamanında aydın yılmaz'a bile sabreden adam, şimdi tek hatasında oyuncuları satış listesine koyabiliyor. hiçbir şeye tahammülü kalmamış gibi. her şey o felsefesine uymayan oyun için. ancak bu kadar genç ve gelecek vadeden oyuncu grubunu, ilk hatalarında kapıya koyarsak, 3 yıllık planlama daha ilk yılından patlar.
bundan sonra hiçbir taraftar da genç futbolcu istemez. eskiye döneriz. sneijder, drogba'lar bekleriz. hadi onlar olsa çok iyi, yeni yeni falcao'larımız, feghouli'lerimiz olur.
kulübün gelecek on yılına yön verecek, çok kritik bir dönemdeyiz. hocanın şapkasını önüne koyup, sakin kafayla düşünmesi gerekiyor. bu motivasyonu kendisinde bulamıyorsa, maalesef istifa da bir seçenektir.