1152
hocam,
bırak veya bırakma demek benim işim değil, benim işim galatasaray’ı sonsuz ve sonsuza kadar sevmek. bu yazı da bunun için yazıldı hocam. sonsuz ve sonsuza kadar sevmek işini metin oktay’dan bizatihi öğrendiğin için yazıyorum, bilahare de ‘bizi sevenleri üzmeyelim’ diyen de kendisidir. bu satıları yazan da üzgün bir galatasaraylıdır…
hocam,
şu performans başka bir hocanın hanesine yazsaydı yüz bin kere seni çağırıyor olurduk. bu performansa yüz bin keredir tahammül etmemiz de sen olduğun içindir. ama hocam.. ‘bizi sevenleri üzmeyelim’ asılıdır her galatasaraylının odasında, çerçevelidir ve aslı suretiyle her sabah yüzümüze bakar, sana da bakmıyor mu hocam?
fatih hocam,
galatasaray 14 sene şampiyon olmamış, ben yaşamadım, sen yaşadın ama, ben de babamdan dinledim ki bir an bile 14 saniye bile tereddüt etmemiş kimse… taaaa eskişehir maçına kadar.. prekazi’nin o serbest vuruşuna kadar… ben küçüktüm, prekazi o golü attığında babam beni sırtına almıştı. bir de monoca’ya otuz beş metreden o füzeyi otuz beş numaralı ayaklarıyla çaktığında… bekleriz hocam, galatasaraylı beklemeden gelir. görür ki, bilir ki, inanır ki bir sonraki durak mutluluktur, zaferdir, başarıdır. galatasaraylı en çok seninle bilir, galatasaraylı senli ya da sensiz fark etmez, bekler hocam..
galatasaraylı fatih,
bu takım 90’larda da bir çok kez yenildi, düştü, kalkamaz denildi, ama… hep bir bildiğimiz vardı hocam. bu takım şimdi böyle ama iki sene üst üste -ki bazen dört sene ve avrupa’nın kralı olmak da cabası- şampiyon oluruz buradan kalkar yürürüz derdik. bu takım chelsea’dan 5 yedi hocam. en kral senesinde.. ama biliyorduk ki kalkarız, yürürüz. yürüdük mü de; dostu düşmanı bilirdi ki galatasaray iki seneyi kapatırdı, avrupa’da da başarı sağlardı. galatasaray en güzel düştükten sonra yürürdü!
galatasaraylı fatih hocam;
bu ikibinli ve hatta ikibin onlu senelerde de böyleydi, hepsini bizatihi bilirsin. uzatmayacağım, galatasaraylı fatih olarak bir bak.. teknik direktör fatih terim olarak değil.. bir bak canım hocam.. bir insanın nasıl ki bir karakteri bir tavrı bir duruşu varsa galatasaray’ın da vardı, vardır da! hocam, iki gözüm, galatasaray’ımızın karakteri, tavrı, duruşu değişiyor, büsbütün başka biri oluyor galatasaray. galatasaray başka birine dönüşüyor hocam!
fatih hocam;
roller değişiyor, ve açık konuşalım biz giderek fenerbahçelileşmekteyiz. gözümüzün önünde, senin, benim, galatasaraylı fatih’in gözlerinin önünde, milyonlarca galatasaraylının gözlerinin önünde, galatasaraylı fatih’in elleriyle ve gözlerimizin önünde büsbüstün başka biri oluyor galatasaray. ki çoğunu sen yaptın, sen yarattın hocam. ama iyi bak, bu senin bildiğin galatasaray mı? bu galatasaray o galatasaray mı?
galatasaraylı fatih,
demeye dilim varmıyor ama bizim karakterimizi başka birisi alıyor. biz, o başkası oluyoruz. o, zaten hep aynı.. hocam, yeniliriz, yeneriz, on sene, on dört sene ya da iki sene üç sene beş sene şampiyon olmayız.. inan bana dert değil.. çünkü biz bilirdik ki hep ayağa kalkarız, hep yürürüz, ardına da iki sene, üç sene, dört sene şampiyon oluruz… fakat hocam… karakterimiz değişiyor.. tavrımız başka oluyor..duruşumuz hiç bize benzemiyor.. aynadaki kim hocam?
galatasaraylı fatih,
‘bizi sevenleri üzmeyelim’ diyen metin’in el ettiği, omuz verdiği, kucak açtığı, abilik/babalık ettiği yerden geliyorsun. adana’dan seni buraya getiren o büyük ve efsanevi imzanın altında esasen bunlar yazıyordu… sen bunları okudun. sonra kalemince kararınca yazdın: galatasaray karakteri…
hocam, üç puan, şampiyonluk, mağlubiyet, hezimet neyse o, orasında değilim..
karakterimiz büsbütün değişti.
duruşumuz yamuldu.
tavrımız cıvık gıcık.
galatasaraylı üzgün.
umutsuz…
mutsuz…
ne sahada ne de tribünde bir türlü o duruşu sergileyememizin sebebi de o: sahadaki karaktersiz oyun…
neresinden çeksek üstümüze oturmuyor hocam. galatasaray’ımıza ya bir beden büyük ya da bir beden küçük geliyor. hocam, peki, neden?
galatasaraylı fatih,
son diyeceğim, en başta dediğimdir:
‘bizi sevenleri üzmeyelim…’
…
bırak veya bırakma demek benim işim değil, benim işim galatasaray’ı sonsuz ve sonsuza kadar sevmek. bu yazı da bunun için yazıldı hocam. sonsuz ve sonsuza kadar sevmek işini metin oktay’dan bizatihi öğrendiğin için yazıyorum, bilahare de ‘bizi sevenleri üzmeyelim’ diyen de kendisidir. bu satıları yazan da üzgün bir galatasaraylıdır…
hocam,
şu performans başka bir hocanın hanesine yazsaydı yüz bin kere seni çağırıyor olurduk. bu performansa yüz bin keredir tahammül etmemiz de sen olduğun içindir. ama hocam.. ‘bizi sevenleri üzmeyelim’ asılıdır her galatasaraylının odasında, çerçevelidir ve aslı suretiyle her sabah yüzümüze bakar, sana da bakmıyor mu hocam?
fatih hocam,
galatasaray 14 sene şampiyon olmamış, ben yaşamadım, sen yaşadın ama, ben de babamdan dinledim ki bir an bile 14 saniye bile tereddüt etmemiş kimse… taaaa eskişehir maçına kadar.. prekazi’nin o serbest vuruşuna kadar… ben küçüktüm, prekazi o golü attığında babam beni sırtına almıştı. bir de monoca’ya otuz beş metreden o füzeyi otuz beş numaralı ayaklarıyla çaktığında… bekleriz hocam, galatasaraylı beklemeden gelir. görür ki, bilir ki, inanır ki bir sonraki durak mutluluktur, zaferdir, başarıdır. galatasaraylı en çok seninle bilir, galatasaraylı senli ya da sensiz fark etmez, bekler hocam..
galatasaraylı fatih,
bu takım 90’larda da bir çok kez yenildi, düştü, kalkamaz denildi, ama… hep bir bildiğimiz vardı hocam. bu takım şimdi böyle ama iki sene üst üste -ki bazen dört sene ve avrupa’nın kralı olmak da cabası- şampiyon oluruz buradan kalkar yürürüz derdik. bu takım chelsea’dan 5 yedi hocam. en kral senesinde.. ama biliyorduk ki kalkarız, yürürüz. yürüdük mü de; dostu düşmanı bilirdi ki galatasaray iki seneyi kapatırdı, avrupa’da da başarı sağlardı. galatasaray en güzel düştükten sonra yürürdü!
galatasaraylı fatih hocam;
bu ikibinli ve hatta ikibin onlu senelerde de böyleydi, hepsini bizatihi bilirsin. uzatmayacağım, galatasaraylı fatih olarak bir bak.. teknik direktör fatih terim olarak değil.. bir bak canım hocam.. bir insanın nasıl ki bir karakteri bir tavrı bir duruşu varsa galatasaray’ın da vardı, vardır da! hocam, iki gözüm, galatasaray’ımızın karakteri, tavrı, duruşu değişiyor, büsbütün başka biri oluyor galatasaray. galatasaray başka birine dönüşüyor hocam!
fatih hocam;
roller değişiyor, ve açık konuşalım biz giderek fenerbahçelileşmekteyiz. gözümüzün önünde, senin, benim, galatasaraylı fatih’in gözlerinin önünde, milyonlarca galatasaraylının gözlerinin önünde, galatasaraylı fatih’in elleriyle ve gözlerimizin önünde büsbüstün başka biri oluyor galatasaray. ki çoğunu sen yaptın, sen yarattın hocam. ama iyi bak, bu senin bildiğin galatasaray mı? bu galatasaray o galatasaray mı?
galatasaraylı fatih,
demeye dilim varmıyor ama bizim karakterimizi başka birisi alıyor. biz, o başkası oluyoruz. o, zaten hep aynı.. hocam, yeniliriz, yeneriz, on sene, on dört sene ya da iki sene üç sene beş sene şampiyon olmayız.. inan bana dert değil.. çünkü biz bilirdik ki hep ayağa kalkarız, hep yürürüz, ardına da iki sene, üç sene, dört sene şampiyon oluruz… fakat hocam… karakterimiz değişiyor.. tavrımız başka oluyor..duruşumuz hiç bize benzemiyor.. aynadaki kim hocam?
galatasaraylı fatih,
‘bizi sevenleri üzmeyelim’ diyen metin’in el ettiği, omuz verdiği, kucak açtığı, abilik/babalık ettiği yerden geliyorsun. adana’dan seni buraya getiren o büyük ve efsanevi imzanın altında esasen bunlar yazıyordu… sen bunları okudun. sonra kalemince kararınca yazdın: galatasaray karakteri…
hocam, üç puan, şampiyonluk, mağlubiyet, hezimet neyse o, orasında değilim..
karakterimiz büsbütün değişti.
duruşumuz yamuldu.
tavrımız cıvık gıcık.
galatasaraylı üzgün.
umutsuz…
mutsuz…
ne sahada ne de tribünde bir türlü o duruşu sergileyememizin sebebi de o: sahadaki karaktersiz oyun…
neresinden çeksek üstümüze oturmuyor hocam. galatasaray’ımıza ya bir beden büyük ya da bir beden küçük geliyor. hocam, peki, neden?
galatasaraylı fatih,
son diyeceğim, en başta dediğimdir:
‘bizi sevenleri üzmeyelim…’
…