667
ben kendimi bildim bileli nihilist ve septik bir çocuktum. insanlar aslında kocaman olan gözlerimi kısık sanar, çünkü her iyide maraz arayan, en samimi mutluluğa bile şüpheci yaklaşan kısık bir bakış vardır yüzümde hep. empatiyi anlarım ama yapamam. zor sever, kolay nefret ederim. duygusuzlukla suçlanırım sürekli. yani kısaca; halk arasındaki adıyla bildiğiniz öküzümdür.
hiç bir siyasi akımda kendimi bulamadım. her düşüncenin ateşli savunucusu beni tiksindirir. dine sığınma şansım da olmadı. kimseyi gözümde büyütemedim. manevi olarak yalnız bir öküzdüm hep.
çocukluğum futbol oynayarak geçti düşe kalka. dizlerim hep yara bere içindeydi, bütün arkadaşlarım erkek çocuklardı ve ilk spor ayakkabım krampondu. ama tam futbol oynayan erkek gibi kız imajıyla karizma yapacak yaşa gelmişken sert bir şut burnumu kırdı. tekrar topa bakabilmem 5, dokunabilmem 7 yılımı aldı. futboldan koptum. sorsan hep galatasaraylıydım, süper lig misali her takımı tutan bir aile ferdinin olduğu kaotik ortamdan, kurabiye teklifiyle fanatik galatasaraylı teyzem kandırmıştı beni 5 yaşındayken. galatasaray hep arka fonumdaydı. şampiyonluğunda sevindim, dolapta hep bir formam, bileğimde bilekliğim vardı, denk gelip maç izlediğimde heyecanlandım ama o kadar. hagi, hakan şükür, fatih terim gibi güncel popüler isimler dışında kişilerle tanışıklığım olmadı hiç bir zaman. ilgilenmedim.
babam futbol sevmez benim. spor aşığı ama futbol sevmeyen bir baba zordur. taraftar psikolojisi ve bunun sosyolojik açılımlarına dair yazdığım bütün makalelerde babamın izi vardır. yıllarca bana motor ezberleten formula 1 aşkımı, tenis ve voleybol derslerimi, saatler süren işkenceli yüzme ve kayak kurslarını da babam sağlamıştır. ama futbol sevmez. yavaş skorlu olması, tek top peşinde koşan 22 adam imgesi, fanatizm kısmı onu açmaz. hiç maça gitmedik biz. milli maçları bile umursamaz çünkü o sırada mutlaka ya moto gp yada hentbol turnuvası falan vardır. futbol sevmeyen bir baba eksikliktir aslında. insanların babalarından aldığı futbol aşkı bende eksik kaldı.
ıssız adam misali bir tane gerçek ilişkim oldu. kimsenin tesirinde kalmayan malum yalnız öküzü, sadece o biraz etkileyebilmiştir hayatı boyunca. o da akademisyen karakterli fanatik bir galatasaray'lıdır. fil gibi her şeyi hatırlar, ya tanık olmuştur yada öğrenmiştir kaçırdığı şeyleri. ve bir gün elinde maç biletleriyle gelir, kendince süpriz yapmıştır. öküz sevinmiş gibi yapar, gülümser, ama içten içe küfretmektedir. kim gidecek onca yolu, o kadar adam arasında duracak saatlerce, çıkışta desen trafik.. ama gözlerini devire devire gider. ne yapsın.
ve ben galatasaray'a ilk görüşte aşık oldum. insanların çocukken yaşayıp, unuttuğu ama izlerini taşıdığı o heyecanım o kadar yeni ki, zihnime kazındı. merdivenlerin bitip yeşilin gözüktüğü ilk an, futbolcuların sahaya çıkması, yavaş yavaş artan tezahuratlar, arkasından hep beraber yas tutulan bir tribün lideri, onca erkeğin arasında azınlıktaki kadınlardan olupta kimsenin sana yan gözle bakmadığı dünyadaki tek ortam.. beynimin %15'ini kullandım einstein misali, on dakikada bütün tezahuratları ezberledim. gözümü normalde tiksineceğim mor formadan ayıramadım. aşık oldum. benim ilk transferim elano'ydu, aynı zamanda ilk golümü de o attı. futbola dair beni ilk etkileyen insan rijkaard'dı. sonrası biraz ders çalışır gibi. küçük takım tutmaya benzemiyor, her şeyi, her yeri, herkesi öğrenmen gerek. her gün ev arkadaşını görmekten bile bıkan benim odamda bir anda bir sürü adam resmi belirdi, gördükçe mutlu olduğum. biri* sakatlandı, aile içindeki kazalara, ameliyatlara "her şey olur" diyen ben bir hafta ağladım o an yüzünün aldığı şekli hatırladıkça. biri* gidecek dediler, ayrılık gecelerinde horlayarak uyuyan ben üç gece uyuyamadım. herşeyi unutan ben, birinin* her sözünü ezberledi. kimseyi büyütmezken gözümde, birine* taptım.
galatasaray hem hep olan, hem de ilk görüşte aşktır. galatasaray hiç bir inancı olmayan benim tek inancım, sadık olduğum tek aşktır, ait olduğum ilk ve tek yerdir. uğruna dayak yiyeceğim, gözlerimi asla kısmayacağım, sokakta bağırdığım tek kelimedir, tek kelimelik kocaman bir cümledir. galatasaray her şeydir.
çok çok kişisel de olsa, galatasaray deyince bunlar döküldü içimden. yazarken bile duygulanarak.
hiç bir siyasi akımda kendimi bulamadım. her düşüncenin ateşli savunucusu beni tiksindirir. dine sığınma şansım da olmadı. kimseyi gözümde büyütemedim. manevi olarak yalnız bir öküzdüm hep.
çocukluğum futbol oynayarak geçti düşe kalka. dizlerim hep yara bere içindeydi, bütün arkadaşlarım erkek çocuklardı ve ilk spor ayakkabım krampondu. ama tam futbol oynayan erkek gibi kız imajıyla karizma yapacak yaşa gelmişken sert bir şut burnumu kırdı. tekrar topa bakabilmem 5, dokunabilmem 7 yılımı aldı. futboldan koptum. sorsan hep galatasaraylıydım, süper lig misali her takımı tutan bir aile ferdinin olduğu kaotik ortamdan, kurabiye teklifiyle fanatik galatasaraylı teyzem kandırmıştı beni 5 yaşındayken. galatasaray hep arka fonumdaydı. şampiyonluğunda sevindim, dolapta hep bir formam, bileğimde bilekliğim vardı, denk gelip maç izlediğimde heyecanlandım ama o kadar. hagi, hakan şükür, fatih terim gibi güncel popüler isimler dışında kişilerle tanışıklığım olmadı hiç bir zaman. ilgilenmedim.
babam futbol sevmez benim. spor aşığı ama futbol sevmeyen bir baba zordur. taraftar psikolojisi ve bunun sosyolojik açılımlarına dair yazdığım bütün makalelerde babamın izi vardır. yıllarca bana motor ezberleten formula 1 aşkımı, tenis ve voleybol derslerimi, saatler süren işkenceli yüzme ve kayak kurslarını da babam sağlamıştır. ama futbol sevmez. yavaş skorlu olması, tek top peşinde koşan 22 adam imgesi, fanatizm kısmı onu açmaz. hiç maça gitmedik biz. milli maçları bile umursamaz çünkü o sırada mutlaka ya moto gp yada hentbol turnuvası falan vardır. futbol sevmeyen bir baba eksikliktir aslında. insanların babalarından aldığı futbol aşkı bende eksik kaldı.
ıssız adam misali bir tane gerçek ilişkim oldu. kimsenin tesirinde kalmayan malum yalnız öküzü, sadece o biraz etkileyebilmiştir hayatı boyunca. o da akademisyen karakterli fanatik bir galatasaray'lıdır. fil gibi her şeyi hatırlar, ya tanık olmuştur yada öğrenmiştir kaçırdığı şeyleri. ve bir gün elinde maç biletleriyle gelir, kendince süpriz yapmıştır. öküz sevinmiş gibi yapar, gülümser, ama içten içe küfretmektedir. kim gidecek onca yolu, o kadar adam arasında duracak saatlerce, çıkışta desen trafik.. ama gözlerini devire devire gider. ne yapsın.
ve ben galatasaray'a ilk görüşte aşık oldum. insanların çocukken yaşayıp, unuttuğu ama izlerini taşıdığı o heyecanım o kadar yeni ki, zihnime kazındı. merdivenlerin bitip yeşilin gözüktüğü ilk an, futbolcuların sahaya çıkması, yavaş yavaş artan tezahuratlar, arkasından hep beraber yas tutulan bir tribün lideri, onca erkeğin arasında azınlıktaki kadınlardan olupta kimsenin sana yan gözle bakmadığı dünyadaki tek ortam.. beynimin %15'ini kullandım einstein misali, on dakikada bütün tezahuratları ezberledim. gözümü normalde tiksineceğim mor formadan ayıramadım. aşık oldum. benim ilk transferim elano'ydu, aynı zamanda ilk golümü de o attı. futbola dair beni ilk etkileyen insan rijkaard'dı. sonrası biraz ders çalışır gibi. küçük takım tutmaya benzemiyor, her şeyi, her yeri, herkesi öğrenmen gerek. her gün ev arkadaşını görmekten bile bıkan benim odamda bir anda bir sürü adam resmi belirdi, gördükçe mutlu olduğum. biri* sakatlandı, aile içindeki kazalara, ameliyatlara "her şey olur" diyen ben bir hafta ağladım o an yüzünün aldığı şekli hatırladıkça. biri* gidecek dediler, ayrılık gecelerinde horlayarak uyuyan ben üç gece uyuyamadım. herşeyi unutan ben, birinin* her sözünü ezberledi. kimseyi büyütmezken gözümde, birine* taptım.
galatasaray hem hep olan, hem de ilk görüşte aşktır. galatasaray hiç bir inancı olmayan benim tek inancım, sadık olduğum tek aşktır, ait olduğum ilk ve tek yerdir. uğruna dayak yiyeceğim, gözlerimi asla kısmayacağım, sokakta bağırdığım tek kelimedir, tek kelimelik kocaman bir cümledir. galatasaray her şeydir.
çok çok kişisel de olsa, galatasaray deyince bunlar döküldü içimden. yazarken bile duygulanarak.