130
20. ve 21. yüzyılın en büyük münevverlerinden ve benim de çok sevdiğim büyük düşünür umberto eco'nun bugün ölüm yıl dönümü. kendisi ölümünden 3 yıl kadar önce türkiye'deydi ve tarlabaşı'nda çekilmiş şöyle bir fotoğrafı mevcut.
https://pbs.twimg.com/...t=jpg&name=small
dil bilimci ve yine sevdiğim isimlerden olan nassim nicholas taleb'in meşhur siyah kuğı kitabında eco'nun 30 bin kitaplık kütüphanesi ve anti-kütüphane kavramı hakkında şunlar söylenmektedir:
“yazar umberto eco ansiklopedik bilgiye sahip, sezgileri son derece kuvvetli ve hiç de sıkıcı olmayan akademisyenlerin oluşturduğu küçük bir gruba mensuptur. otuz bin kitaptan oluşan muazzam bir özel kütüphanesi vardır ve gelen her ziyaretçileri iki sınıfa ayırır: “vay canına! sinyore professore dottore eco, ne muhteşem bir kütüphaneniz var! bu kitaplardan kaç tanesini okudunuz? tarzında bir tepki verenler ve-çok küçük bir azınlık da olsa da özel bir kütüphanenin kişinin egosunu körükleyen bir uzantısı değil, bir araştırma aracı olduğunu anlayabilmiş olanlar. okunmuş kitaplar, okunmamışlardan daha az değerlidir. kütüphaneniz, mali imkanlar, ipotekli kredi faizleri ya da bu aralar sıkışık olan gayri menkul piyasası elverdiği ölçüde “bilmedikleriniz”i içermelidir. yaşınız ilerledikçe edindiğiniz bilgiler ve okuduğunuz kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar size tehditkar bir biçimde bakmaya başlar. aslında ne kadar çok bilirseniz okumadığınız kitapların sayısı da o kadar çok çoğalır. biz bu okunmamış kitaplar koleksiyonuna anti-kütüphane diyelim. bilgimizi genelde korunması ve saklanması gereken kişisel bir mülk gibi görürüz. hiyerarşik düzende yükselmemizi sağlayacak bir süs olduğunu düşünürüz. eco’nun kütüphane duyarlılığını rencide eden bu bilinene odaklanma eğilimi, zihinsel faaliyetlerimize kadar uzanan bir önyargıdır. “
https://pbs.twimg.com/...=jpg&name=medium
https://pbs.twimg.com/...t=jpg&name=small
dil bilimci ve yine sevdiğim isimlerden olan nassim nicholas taleb'in meşhur siyah kuğı kitabında eco'nun 30 bin kitaplık kütüphanesi ve anti-kütüphane kavramı hakkında şunlar söylenmektedir:
“yazar umberto eco ansiklopedik bilgiye sahip, sezgileri son derece kuvvetli ve hiç de sıkıcı olmayan akademisyenlerin oluşturduğu küçük bir gruba mensuptur. otuz bin kitaptan oluşan muazzam bir özel kütüphanesi vardır ve gelen her ziyaretçileri iki sınıfa ayırır: “vay canına! sinyore professore dottore eco, ne muhteşem bir kütüphaneniz var! bu kitaplardan kaç tanesini okudunuz? tarzında bir tepki verenler ve-çok küçük bir azınlık da olsa da özel bir kütüphanenin kişinin egosunu körükleyen bir uzantısı değil, bir araştırma aracı olduğunu anlayabilmiş olanlar. okunmuş kitaplar, okunmamışlardan daha az değerlidir. kütüphaneniz, mali imkanlar, ipotekli kredi faizleri ya da bu aralar sıkışık olan gayri menkul piyasası elverdiği ölçüde “bilmedikleriniz”i içermelidir. yaşınız ilerledikçe edindiğiniz bilgiler ve okuduğunuz kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar size tehditkar bir biçimde bakmaya başlar. aslında ne kadar çok bilirseniz okumadığınız kitapların sayısı da o kadar çok çoğalır. biz bu okunmamış kitaplar koleksiyonuna anti-kütüphane diyelim. bilgimizi genelde korunması ve saklanması gereken kişisel bir mülk gibi görürüz. hiyerarşik düzende yükselmemizi sağlayacak bir süs olduğunu düşünürüz. eco’nun kütüphane duyarlılığını rencide eden bu bilinene odaklanma eğilimi, zihinsel faaliyetlerimize kadar uzanan bir önyargıdır. “
https://pbs.twimg.com/...=jpg&name=medium