6484
hafızamı zorladığımda ilk anılarımın 1999-2000 sezonuna ait olduğu takımım. bologna, mallorca eşleşmelerini hatırlıyorum. şampiyonlar ligi’nde milan’ı 3-2 yendiğimizi, “yendik mi lan” manşetini, mallorca deplasmanında 1-4 kazandığımız maçı kime ait olduğunu hatırlamadığım bir arabada radyoda dinlediğimi hatırlıyorum. leeds united’ı eledikten sonra eniştemin doğan slx arabası ile memleketimde zafer turu atmamız beni futbola yaklaştıran bir coşkuya sebep olmuştu. turun sonunda, evde pazardan aldığımız formalarımıza tükenmez kalemle yamuk yumuk enim 10 hagi, kuzenimin 5 emre yazdığını hayal meyal hatırlıyorum. şimdi geçmişe dönüp baktığımda, 8-9 yaşında olabilecek en mükemmel sezonda futbolla tanışmışım. ve çevremde başka takım taraftarları olsa da, galatasaray’ın türkiye’de görülmemiş şekilde başarılı olması galatasaray taraftarı olmamda etkili olmuştu.
ilk anılar 1999-2000 sezonuna ait dedim ama entiriyi yazarken hatırladığım bir diğer konu da galatasaray’ın yanılmıyorsam 1998 yılında juventus ile eşleşmesi idi. terörist başı abdullah öcalan’ın italya’da bulunduğu ve iki ülkenin bu sebeple gerildiği döneme denk gelen bu eşleşme ülkede büyük gündem olmuştu. ya da en azından benim ilgimi fazlasıyla çekmişti. bu eşleşmenin hala hafızamda olmasının, yeni tanıştığım futbolun önemli bir kavram olduğunu çocuk aklımla düşünmem olduğunu değerlendiriyorum.
bunlara ek olarak futbolun ilgimi çekmesinin bir diğer sebebi de yoksulluktu diyebilirim. futbolun yukarıda bahsettiğim gibi yavaştan ilgimi çektiği dönemde dağılmış bir aileye sahip yoksul bir çocuktum. pazardan alınan forma bile benim için lükstü. avrupa maçlarını yine televizyonda izleyebiliyordum. ama lig maçlarını izlemek imkansızdı. ailemden bunu talep etmeyi aklımdan bile geçirmiyordum. lig maçlarını cine-5’de * şifreli takip etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. özellikle merak ettiğim maçları ise kıraathaneye gidip dışarıdan 37 ekran televizyonda takip etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. tabi çok da geç olmadan eve dönmek gerekiyordu. o zaman çok isteyip ulaşamamanın şu anki futbol ve galatasaray sevgimde etkili olduğunu düşünüyorum. şu an ulaşabiliyorum ve bu durum iyi hissettiriyor sanırım.
bunları yazma gereği duyuyorum, çünkü futbol ve galatasaray sevgimi kendime açıklamakta zorlanıyorum. galatasaray sözlük yazarı olmayı isteyecek kadar fanatik olmama neden olan şeyleri sorguluyorum. neredeyse tamamen duygularından arınmış, rasyonel ve kim olduğunu, ne istediğini bilen pragmatist bir insan olduğumu düşünüyorum. ailemi bir kenara bırakırsam, bir beklentim olmadan sevdiğim ve sahip olduğum en değerli şey olan zamanımın ciddi bir kısmını harcadığım olgudur galatasaray.
ilk anılar 1999-2000 sezonuna ait dedim ama entiriyi yazarken hatırladığım bir diğer konu da galatasaray’ın yanılmıyorsam 1998 yılında juventus ile eşleşmesi idi. terörist başı abdullah öcalan’ın italya’da bulunduğu ve iki ülkenin bu sebeple gerildiği döneme denk gelen bu eşleşme ülkede büyük gündem olmuştu. ya da en azından benim ilgimi fazlasıyla çekmişti. bu eşleşmenin hala hafızamda olmasının, yeni tanıştığım futbolun önemli bir kavram olduğunu çocuk aklımla düşünmem olduğunu değerlendiriyorum.
bunlara ek olarak futbolun ilgimi çekmesinin bir diğer sebebi de yoksulluktu diyebilirim. futbolun yukarıda bahsettiğim gibi yavaştan ilgimi çektiği dönemde dağılmış bir aileye sahip yoksul bir çocuktum. pazardan alınan forma bile benim için lükstü. avrupa maçlarını yine televizyonda izleyebiliyordum. ama lig maçlarını izlemek imkansızdı. ailemden bunu talep etmeyi aklımdan bile geçirmiyordum. lig maçlarını cine-5’de * şifreli takip etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. özellikle merak ettiğim maçları ise kıraathaneye gidip dışarıdan 37 ekran televizyonda takip etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. tabi çok da geç olmadan eve dönmek gerekiyordu. o zaman çok isteyip ulaşamamanın şu anki futbol ve galatasaray sevgimde etkili olduğunu düşünüyorum. şu an ulaşabiliyorum ve bu durum iyi hissettiriyor sanırım.
bunları yazma gereği duyuyorum, çünkü futbol ve galatasaray sevgimi kendime açıklamakta zorlanıyorum. galatasaray sözlük yazarı olmayı isteyecek kadar fanatik olmama neden olan şeyleri sorguluyorum. neredeyse tamamen duygularından arınmış, rasyonel ve kim olduğunu, ne istediğini bilen pragmatist bir insan olduğumu düşünüyorum. ailemi bir kenara bırakırsam, bir beklentim olmadan sevdiğim ve sahip olduğum en değerli şey olan zamanımın ciddi bir kısmını harcadığım olgudur galatasaray.