2625
cemil usta sezonu 32. haftasına liderin 4 puan gerisinde girip lider yenilmesine rağmen 4 puan geride tamamlayan takım. aynı anda başlayan maçlarda lider 3-1 mağlup iken kendileri 1-0 öndeydi. ikinci yarı başlar başlamaz golü yediler, rakipleri tam beraberlik golünü atarken onlar da mağlubiyet golünü yediler. o gol düellosu maçta* son golü konyaspor değil başakşehir atsaydı şampiyonuğu kaybedeceklerdi.
hoş arada 4 puan varken kazanabilecekleri sadece 6 puan kaldı ama...
ilk 3 yılında bir kere feshedilmiş, sonra mahkeme ve devlet erkanı baskısıyla tekrar kurulmuştur. aradan geçen yarım asırlık zamanda da bu kafa yapısını korumayı başarmıştır. uzunca bir dönem trabzon'da yetişen sporcuların oynaması politikasını gütmüşlerdir. lige ambargo koydukları yıllarda da kadroları bu şekilde oluşmuştu.
ancak yıllar içinde televizyonun hayatımıza girmesi, özellikle 12 eylül sonrası sosyo-ekonomik-kültürel-sportif bakışın odağının istanbul'a kayması gibi iki hadiseden azami şekilde dejenere olarak etkilenmişlerdir. galatasaray'ın 14 yıl hasret sonrası gelen 2 şampiyonluğu ve avrupa maceraları, gordon milne döneminde üç yıl üste üste ligi alan beşiktaş, feldkamp'lı galatasaray falan derken bir 10 yılı şampiyonluktan uzak geçirdiler.
bu dönem içinde oluşan "üç büyük" sistemine şampiyonluklarından dolayı dördüncü büyük olarak monte edilmeye çalışıldı hem sistemin kendisi hem de basın tarafından. ancak bu da asli kuruluş amacı olan "trabzonlu gençlerin birlikte top oynaması" ve sahip olduğu o "şehrin içinde şehirle yaşayan" kimlikten uzaklaşmalarına sebep oldu. 1995-1996 sezonunda ucuna kadar geldikleri şampiyonluğu travmatik iki maçla kaybetmeleri ise kendi milatları oldu.
hem o travmanın etkileri, hem medyanın olayı dramatize edip köpürtmesi, hem de türk futbolunun yapmaya çalıştığı endüstriyel adımlar yine trabzonspor'dan bir şeyleri götürdü. istanbul'un hem gündelik hayatta hem de futbolda hatta tüm spor branşlarında merkeze oturması ve tahtını sağlamlaştırması sonucu trabzonspor kendi karakteristiğinden çıkıp istanbul'u taklit etmeye çalışan ama başaramaya bir yapı haline geldi.
istanbul medyasının köpürttüğü çirkin rekabet, türk futbolunun "asla yönetmeyi beceremeyeceği paralarla oynayan" adamların çiftliğine dönüşümü, sosyal medyanın da hayatımıza girmesiyle futbol gündeminin çok farklı yerlere ulaşması, ülkenin yaşadığı değer değişimleri...
tüm bunlar trabzonspor'u bugün geldiği umutsuz duruma sürüklemiştir. "fırtına" yıllarını arayan, o günlerin hatıralarıyla avunan ama diğer taraftan da bu sistemin kendine biçtiği kalıba sığmaya çalışıp zaten umutsuz vaka olan bu düzenin çok daha başarısız bir uygulamasını yapan bir kulüp...
bu arafta kalmışlık durumundan dolayı herhangi bir başarı elde etmeleri zor. ancak içinde bulunduğumuz dönem ve futbol sistemi belki de kurtuluşu olacak kadar dibe vurup tekrar çıkmasına da engel olacaktır.
hoş arada 4 puan varken kazanabilecekleri sadece 6 puan kaldı ama...
ilk 3 yılında bir kere feshedilmiş, sonra mahkeme ve devlet erkanı baskısıyla tekrar kurulmuştur. aradan geçen yarım asırlık zamanda da bu kafa yapısını korumayı başarmıştır. uzunca bir dönem trabzon'da yetişen sporcuların oynaması politikasını gütmüşlerdir. lige ambargo koydukları yıllarda da kadroları bu şekilde oluşmuştu.
ancak yıllar içinde televizyonun hayatımıza girmesi, özellikle 12 eylül sonrası sosyo-ekonomik-kültürel-sportif bakışın odağının istanbul'a kayması gibi iki hadiseden azami şekilde dejenere olarak etkilenmişlerdir. galatasaray'ın 14 yıl hasret sonrası gelen 2 şampiyonluğu ve avrupa maceraları, gordon milne döneminde üç yıl üste üste ligi alan beşiktaş, feldkamp'lı galatasaray falan derken bir 10 yılı şampiyonluktan uzak geçirdiler.
bu dönem içinde oluşan "üç büyük" sistemine şampiyonluklarından dolayı dördüncü büyük olarak monte edilmeye çalışıldı hem sistemin kendisi hem de basın tarafından. ancak bu da asli kuruluş amacı olan "trabzonlu gençlerin birlikte top oynaması" ve sahip olduğu o "şehrin içinde şehirle yaşayan" kimlikten uzaklaşmalarına sebep oldu. 1995-1996 sezonunda ucuna kadar geldikleri şampiyonluğu travmatik iki maçla kaybetmeleri ise kendi milatları oldu.
hem o travmanın etkileri, hem medyanın olayı dramatize edip köpürtmesi, hem de türk futbolunun yapmaya çalıştığı endüstriyel adımlar yine trabzonspor'dan bir şeyleri götürdü. istanbul'un hem gündelik hayatta hem de futbolda hatta tüm spor branşlarında merkeze oturması ve tahtını sağlamlaştırması sonucu trabzonspor kendi karakteristiğinden çıkıp istanbul'u taklit etmeye çalışan ama başaramaya bir yapı haline geldi.
istanbul medyasının köpürttüğü çirkin rekabet, türk futbolunun "asla yönetmeyi beceremeyeceği paralarla oynayan" adamların çiftliğine dönüşümü, sosyal medyanın da hayatımıza girmesiyle futbol gündeminin çok farklı yerlere ulaşması, ülkenin yaşadığı değer değişimleri...
tüm bunlar trabzonspor'u bugün geldiği umutsuz duruma sürüklemiştir. "fırtına" yıllarını arayan, o günlerin hatıralarıyla avunan ama diğer taraftan da bu sistemin kendine biçtiği kalıba sığmaya çalışıp zaten umutsuz vaka olan bu düzenin çok daha başarısız bir uygulamasını yapan bir kulüp...
bu arafta kalmışlık durumundan dolayı herhangi bir başarı elde etmeleri zor. ancak içinde bulunduğumuz dönem ve futbol sistemi belki de kurtuluşu olacak kadar dibe vurup tekrar çıkmasına da engel olacaktır.