13352
hayretle izliyorum. halen belli isimler üzerinden bırakırız dediniz ama bırakmadınız geyiği çeviriliyor. buradaki mevzu, desteği bırakmak değil halbuki. yaşatılan kırgınlıklar, küskünlüklerden bahsediliyor. bazı kırgınlıklar vardır, geçmez, üstü kapanmaz.
elvir baliç ve okan buruk transferleri; emre belözoğlu ve tanju çolak'ın fenerbahçe'ye transferi; emre belözoğlu, okan buruk, hakan şükür'ün inter'e transfer süreci; arif erdem'in sociedad'a transfer süreci; franck ribery'nin bizden kaçışı; fatih terim'in fiorentina'ya gidişi ve sonrasında demirören ile verdiği poz; sinan güler'in fenerbahçe'ye transferi; zamanında pandalar lakaplı kürekçilerimizin fenerbahçe'ye transferi; kadın basketbol takımımızdan 90'larda fenerbahçe'ye transfer olan oyuncularımız; hagi'nin otobüste düşürdüğü telefonun ardından taraftara hırsız diye bağırması...
bakın bunlar bir kalemde aklıma gelen şeyler. detaylı düşünsek kim bilir daha ne kırgınlıklar çıkar. yaşatılan her kırgınlık, bu kulübe ait bir parçanızı koparır. bunların hiç biri unutulmadı. çok küçük yaşlarda, tanju çolak fenerbahçe'ye gitmiş dediklerinde yaşadığım şoku hala hatırlarım.
galatasaray'ın başarıları, kupalarından çok bu kulübün bir karakter sergilemesi, bir duruşunun olması çok daha büyük önem taşıyor. en azından benim için bu böyle. ali sami yen'in, gündüz kılıç'ın, metin oktay'ın kulübü özel bir yere sahip olmalı. gelecek nesillere de bu aktarılmalı. ancak kendi dönemim için konuşacak olursam sonsuz bir sevgiden parça parça koparıyor tüm bu yaşanılanlar. belki de koparmak demeyelim de, insan daha realist bir bakış açısına kavuşuyor.
bunun neticesinde de, kimsenin geçmiş başarılarına takılıp kalmamak gerektiğine tanık olduk. geleceğe odaklanmalıyız. gelecekte olmak istediğimiz yere bizi kimler taşıyabilecekse onlarla devam etmeliyiz. işini iyi yapamayanları desteklememek, protesto etmek, ıslıklamak da seyircinin tabii hakkıdır. neticede bize profesyonel hayatı öğreten kişilere koşulsuz, şartsız destek diye bir kavram olmadığını da öğretmek lazım.
elvir baliç ve okan buruk transferleri; emre belözoğlu ve tanju çolak'ın fenerbahçe'ye transferi; emre belözoğlu, okan buruk, hakan şükür'ün inter'e transfer süreci; arif erdem'in sociedad'a transfer süreci; franck ribery'nin bizden kaçışı; fatih terim'in fiorentina'ya gidişi ve sonrasında demirören ile verdiği poz; sinan güler'in fenerbahçe'ye transferi; zamanında pandalar lakaplı kürekçilerimizin fenerbahçe'ye transferi; kadın basketbol takımımızdan 90'larda fenerbahçe'ye transfer olan oyuncularımız; hagi'nin otobüste düşürdüğü telefonun ardından taraftara hırsız diye bağırması...
bakın bunlar bir kalemde aklıma gelen şeyler. detaylı düşünsek kim bilir daha ne kırgınlıklar çıkar. yaşatılan her kırgınlık, bu kulübe ait bir parçanızı koparır. bunların hiç biri unutulmadı. çok küçük yaşlarda, tanju çolak fenerbahçe'ye gitmiş dediklerinde yaşadığım şoku hala hatırlarım.
galatasaray'ın başarıları, kupalarından çok bu kulübün bir karakter sergilemesi, bir duruşunun olması çok daha büyük önem taşıyor. en azından benim için bu böyle. ali sami yen'in, gündüz kılıç'ın, metin oktay'ın kulübü özel bir yere sahip olmalı. gelecek nesillere de bu aktarılmalı. ancak kendi dönemim için konuşacak olursam sonsuz bir sevgiden parça parça koparıyor tüm bu yaşanılanlar. belki de koparmak demeyelim de, insan daha realist bir bakış açısına kavuşuyor.
bunun neticesinde de, kimsenin geçmiş başarılarına takılıp kalmamak gerektiğine tanık olduk. geleceğe odaklanmalıyız. gelecekte olmak istediğimiz yere bizi kimler taşıyabilecekse onlarla devam etmeliyiz. işini iyi yapamayanları desteklememek, protesto etmek, ıslıklamak da seyircinin tabii hakkıdır. neticede bize profesyonel hayatı öğreten kişilere koşulsuz, şartsız destek diye bir kavram olmadığını da öğretmek lazım.