16778
''arda turan gelsin'' diyen tayfaya bir sorum var. arda gelecekse malum emre'de gelsin beyler, kabul mü?
arda'nın hikayesini biraz daha benimsemek adına şöyle örneklemek istiyorum.
bir evladın oluyor. haliyle insan evladını sever, sımsıkı sarılır. yemeyip içmeyip büyütüyorsun. okullar eylül'de açılacak, kıyafetlerini haziran'dan alıyorsun. her gece uyumadan evvel düşünüyorsun oğlunu yeni önlükleriyle. ama oğlun okulların açılmasına 10 gün kala geliyor ve diyor ki ''baba ben x iline gideceğim, orada okuyacağım''. peki diyorsun istemeye istemeye. gidiyor, ilk seneler seni gururlandıran notlar alıyor. ama sonra, bir iş teklifi geliyor oğluna. ''ana ocağına döneceksin, döner misin?''. senin evlat yapıştırıyor hemen cevabı ''komik bir öneri bu, geçiniz efendim''. boğazın düğümleniyor, ses edemiyorsun. uzunca bir süre geçiyor, artık hafızandan bir evladının olduğunu bile unutacak duruma geliyorsun. bir akşam yemeği ardından oturma odasından hanım sesleniyor ''bey, koş gel. oğlan çıkmış televizyon'a''. heyecanla koşuyorsun ekran başına, bir izliyorsun ki senin o soyadını gururla taşıyan evlat, milletin karısına sarkmış, yetmemiş kocasına silah çekip darp etmiş. tv başındaki koltuğa gömülüyorsun o an. dünyalar başına yıkılıyor. başka birgün tv başında meyveni kesmiş, ailecek sohbet ederken gözün yine tv'ye ilişiyor. senin evlat bu sefer de patronuna saldırmış, tüm medya karşısında üstüne yürüyor. üstelik haksız yere, komik düşercesine. birgün internete giriyorsun, kafa dağıtmak amacıyla. açıyorsun bir sosyal medya hesabını, gözlerine inanamıyorsun. senin evlat, ailecek bugüne kadar yarıştığın, hiç haz etmediğin bir ailenin soyadını yazmış adının sonuna. neymiş, yükselen soyadı o ailenin soyadıymış. bak sen! daha aklıma gelmeyen neler neler yapmış senin evlat, yaptıklarını sayacak kadar hiçbirimizin vakti yok, hafızası yok. sonra günün birinde diyorlar ki, ''senin oğlan yuvaya dönecekmiş, kapıyı aç veysel efendi''
kusura bakmayın beyler, açamam. o kapı arkasında da mutlu bir şekilde hayatına devam edeceğini ben biliyorum. evlatçılık bir yere kadar. ben kendimi zor doyuruyorum zaten, malum ekonomi ortada. telefonlaşalım, görüşelim yine ama evde ne yatacak ek bir yatak var, ne de önüne koyabilecek yemek.
bazı sevdalar uzaktan güzeldir. uzaktan sevsin yuvasını evladımız. bizim kalbimiz kırık. allah'a yakın ol kocakafa.
arda'nın hikayesini biraz daha benimsemek adına şöyle örneklemek istiyorum.
bir evladın oluyor. haliyle insan evladını sever, sımsıkı sarılır. yemeyip içmeyip büyütüyorsun. okullar eylül'de açılacak, kıyafetlerini haziran'dan alıyorsun. her gece uyumadan evvel düşünüyorsun oğlunu yeni önlükleriyle. ama oğlun okulların açılmasına 10 gün kala geliyor ve diyor ki ''baba ben x iline gideceğim, orada okuyacağım''. peki diyorsun istemeye istemeye. gidiyor, ilk seneler seni gururlandıran notlar alıyor. ama sonra, bir iş teklifi geliyor oğluna. ''ana ocağına döneceksin, döner misin?''. senin evlat yapıştırıyor hemen cevabı ''komik bir öneri bu, geçiniz efendim''. boğazın düğümleniyor, ses edemiyorsun. uzunca bir süre geçiyor, artık hafızandan bir evladının olduğunu bile unutacak duruma geliyorsun. bir akşam yemeği ardından oturma odasından hanım sesleniyor ''bey, koş gel. oğlan çıkmış televizyon'a''. heyecanla koşuyorsun ekran başına, bir izliyorsun ki senin o soyadını gururla taşıyan evlat, milletin karısına sarkmış, yetmemiş kocasına silah çekip darp etmiş. tv başındaki koltuğa gömülüyorsun o an. dünyalar başına yıkılıyor. başka birgün tv başında meyveni kesmiş, ailecek sohbet ederken gözün yine tv'ye ilişiyor. senin evlat bu sefer de patronuna saldırmış, tüm medya karşısında üstüne yürüyor. üstelik haksız yere, komik düşercesine. birgün internete giriyorsun, kafa dağıtmak amacıyla. açıyorsun bir sosyal medya hesabını, gözlerine inanamıyorsun. senin evlat, ailecek bugüne kadar yarıştığın, hiç haz etmediğin bir ailenin soyadını yazmış adının sonuna. neymiş, yükselen soyadı o ailenin soyadıymış. bak sen! daha aklıma gelmeyen neler neler yapmış senin evlat, yaptıklarını sayacak kadar hiçbirimizin vakti yok, hafızası yok. sonra günün birinde diyorlar ki, ''senin oğlan yuvaya dönecekmiş, kapıyı aç veysel efendi''
kusura bakmayın beyler, açamam. o kapı arkasında da mutlu bir şekilde hayatına devam edeceğini ben biliyorum. evlatçılık bir yere kadar. ben kendimi zor doyuruyorum zaten, malum ekonomi ortada. telefonlaşalım, görüşelim yine ama evde ne yatacak ek bir yatak var, ne de önüne koyabilecek yemek.
bazı sevdalar uzaktan güzeldir. uzaktan sevsin yuvasını evladımız. bizim kalbimiz kırık. allah'a yakın ol kocakafa.