7372
galatasaray’ın aceleci ve maymun iştahlı bir taraftar profili var/ya da oluşuyor. bu da aynı zamanda bu yeni taraftar profilini aşırı abartılı ruh halleri içine sokuyor. sevmesi ile nefret etmesi çabuklaşıyor. karar vermekten ziyade coşkulu ya da melankolik olmayı seviyor. karar veremediği için yani anlık ve aceleci sevip nefret ettiği içinse doğal olarak küçük hedefleri oluyor. halbuki bu prototip ezeli rakibinin onulmaz başarısızlıklarının da sebebiydi. onulmaz diyorum zira yüz küsur seneden fazladır bir türlü olmuyor, çünkü yukarıda bahsettiğim aceleci, maymun iştahlı, abartılı duygu değişimleri, küçük hedefler (yalnızca ezeli rakibi yenmekle övünmek, öyle melankolik bir patolojik vaka ki bu şampiyonluktan daha mühim ve önemli görüyordu) onları onulmaz başarısızlıkların takımı yapmıştı.
peki, biz ne zaman ve nasıl buraya doğru gidiyoruz, gitmekte miyiz, belki gitmiyoruz ama bir şeyler fena halde değişiyor ve bu soruyu sormamın ve bir düşünmenin zamanı geldi. o yüzden soruya soruyla karşılık vererek başlıyorum. biz buraya doğru gidiyoruz, sahadaki kötü oyunun sebebi tribündeki taraftarın ruh halinin de değişmesi/hayata ve dünyaya bakış açısının değişmesinin etkeni var mı?
birazcık açayım.
bir ortaya dünyanın en iyi sol ya da sağ beki bir ara pasına dünyanın en iyi 10 numarası iki koşturup pres yapana da dünyanın en iyi orta sahası payesi biçiliyor. halbuki galatasaray formasının onu giyeni dünyanın en büyüğü yapabilme büyüsü vardı... yok muydu?
hasan şaş’ı bülent korkmaz’ı ümit davala’yı ümit karan’ı hatta fleurquin’i hatta fatih terim’i dahi büyük yapan hep gs arması/forması değil miydi? içine giydiği formayla dünyayı yenebileceğine inandıran o büyülü şey olmasaydı o büyük ve imkansız zaferler gerçek olur muydu? şimdi haziran/ocak arasına sıkışmış çoğu pohpohlanmış ve bir sürü gibi önümüzden geçen isimler.. bunlar mı kurtarıcı? kurtarıcımız kim bizim? otuz beş metreden kaleye bir füzeyi otuz beş numara ayakkabısı ile atan adama sorun, o da galatasaray formasıdır diyecektir hiç şüpheniz olmasın..
galatasaray’ı biliyorum. en kötü haliyle bile bu ligde iki senede bir şampiyon olur. üç sene olamazsa çifteler. fakat galatasaray formasına bu hiçbir zaman yetmezdi. lig şampiyonluğu araçtı, avrupa’da başarı ise daimi amaçtı. tamam, takım kötü. hoca eskisi gibi değil. başkan ve yönetim de anlık,küçük, zaman ve başarı dilimlerinin peşinde. doğru, bütçemiz de yok ama zaten bu takımın hiçbir zaman bütçesi yoktu. ama barselona’ya ispanya’da juventus’a italya’da sahayı dar ederdi. çünkü taraftarı bunu isterdi. o formanın büyüklüğünü bilirdi. kadroya bakardık. eksik gedik bilmezdik. o forma dünyanın her yerinde o sahaya çıkar, o formanın büyüklüğünün hakkını verirdi, bilirdik.
kişilere değil, formaya verirdik büyüklüğü.. bir kişi gelip de büyütemezdi adımızı. ki bilen bilir, kimler geldi kimler geçti, adımız büyüdü hep, adımız büyüttü çoğunu..
biliyorum. şimdi pek çok şey değişti. elbette bir şeyler de değişecek ama seni var eden ve güçlü kılan şeyler değişirse senden geriye diğerlerinden farklı hiçbir şey kalmaz. demem şu, transfer edilen futbolcusunun uçağını takip eden taraftardan sabırlı ve uzun ümitler bekleyemeyiz. aynı şekilde uçaktan iner inmez beş dakika önce peygamberliğini ilan etmiş gibi bir yere inen futbolcudan da farklı olanı bekleyemeyiz. şunu bilirim. iyi futbolcu kötü futbolcu dünya yıldızı futbolcu ortalama topçu hepsi bu kulübün içinden girdi çıktı. hiçbiri top oynamadan, bir sezon o formanın hakkını vermeden, onurluca o formayı terletmeden bu taraftardan paye almadı. hiçkimseye de oynamadan isim vermedik, lakap takmadık.
galatasaray taraftarı değiştiği için mi galatasaray futbol takımı değişiyor yoksa galatasaray futbol takımı değişti de taraftar da bu yüzden mi böyle oldu bilmiyorum. ama bir yerde işler yanlış gidiyorsa sen ses çıkarmadığın içindir, buna çanak tuttuğun içindir. ya da senin çıkardığın ses de kötü kardeşim, daha güzel bir ses çıkarmalısın ki, güzelleşsin yeşil zemin.
bu işi çözmediğimiz müddet döngü her ocak ve haziran ayında adları değişen takım oyuncuları ile uçak takibi değişmeyen taraftar arasında topun bir ona bir de ona pas vermesi gibi sıkıcı bir oyun olacaktır.
yani biraz sahadaki galatasaray gibi...
peki, biz ne zaman ve nasıl buraya doğru gidiyoruz, gitmekte miyiz, belki gitmiyoruz ama bir şeyler fena halde değişiyor ve bu soruyu sormamın ve bir düşünmenin zamanı geldi. o yüzden soruya soruyla karşılık vererek başlıyorum. biz buraya doğru gidiyoruz, sahadaki kötü oyunun sebebi tribündeki taraftarın ruh halinin de değişmesi/hayata ve dünyaya bakış açısının değişmesinin etkeni var mı?
birazcık açayım.
bir ortaya dünyanın en iyi sol ya da sağ beki bir ara pasına dünyanın en iyi 10 numarası iki koşturup pres yapana da dünyanın en iyi orta sahası payesi biçiliyor. halbuki galatasaray formasının onu giyeni dünyanın en büyüğü yapabilme büyüsü vardı... yok muydu?
hasan şaş’ı bülent korkmaz’ı ümit davala’yı ümit karan’ı hatta fleurquin’i hatta fatih terim’i dahi büyük yapan hep gs arması/forması değil miydi? içine giydiği formayla dünyayı yenebileceğine inandıran o büyülü şey olmasaydı o büyük ve imkansız zaferler gerçek olur muydu? şimdi haziran/ocak arasına sıkışmış çoğu pohpohlanmış ve bir sürü gibi önümüzden geçen isimler.. bunlar mı kurtarıcı? kurtarıcımız kim bizim? otuz beş metreden kaleye bir füzeyi otuz beş numara ayakkabısı ile atan adama sorun, o da galatasaray formasıdır diyecektir hiç şüpheniz olmasın..
galatasaray’ı biliyorum. en kötü haliyle bile bu ligde iki senede bir şampiyon olur. üç sene olamazsa çifteler. fakat galatasaray formasına bu hiçbir zaman yetmezdi. lig şampiyonluğu araçtı, avrupa’da başarı ise daimi amaçtı. tamam, takım kötü. hoca eskisi gibi değil. başkan ve yönetim de anlık,küçük, zaman ve başarı dilimlerinin peşinde. doğru, bütçemiz de yok ama zaten bu takımın hiçbir zaman bütçesi yoktu. ama barselona’ya ispanya’da juventus’a italya’da sahayı dar ederdi. çünkü taraftarı bunu isterdi. o formanın büyüklüğünü bilirdi. kadroya bakardık. eksik gedik bilmezdik. o forma dünyanın her yerinde o sahaya çıkar, o formanın büyüklüğünün hakkını verirdi, bilirdik.
kişilere değil, formaya verirdik büyüklüğü.. bir kişi gelip de büyütemezdi adımızı. ki bilen bilir, kimler geldi kimler geçti, adımız büyüdü hep, adımız büyüttü çoğunu..
biliyorum. şimdi pek çok şey değişti. elbette bir şeyler de değişecek ama seni var eden ve güçlü kılan şeyler değişirse senden geriye diğerlerinden farklı hiçbir şey kalmaz. demem şu, transfer edilen futbolcusunun uçağını takip eden taraftardan sabırlı ve uzun ümitler bekleyemeyiz. aynı şekilde uçaktan iner inmez beş dakika önce peygamberliğini ilan etmiş gibi bir yere inen futbolcudan da farklı olanı bekleyemeyiz. şunu bilirim. iyi futbolcu kötü futbolcu dünya yıldızı futbolcu ortalama topçu hepsi bu kulübün içinden girdi çıktı. hiçbiri top oynamadan, bir sezon o formanın hakkını vermeden, onurluca o formayı terletmeden bu taraftardan paye almadı. hiçkimseye de oynamadan isim vermedik, lakap takmadık.
galatasaray taraftarı değiştiği için mi galatasaray futbol takımı değişiyor yoksa galatasaray futbol takımı değişti de taraftar da bu yüzden mi böyle oldu bilmiyorum. ama bir yerde işler yanlış gidiyorsa sen ses çıkarmadığın içindir, buna çanak tuttuğun içindir. ya da senin çıkardığın ses de kötü kardeşim, daha güzel bir ses çıkarmalısın ki, güzelleşsin yeşil zemin.
bu işi çözmediğimiz müddet döngü her ocak ve haziran ayında adları değişen takım oyuncuları ile uçak takibi değişmeyen taraftar arasında topun bir ona bir de ona pas vermesi gibi sıkıcı bir oyun olacaktır.
yani biraz sahadaki galatasaray gibi...