615
grande...
sana bu mektubu 22 ekim 2019 galatasaray real madrid maçı'nın gecesinin sabahında, dün gece maçtan yarım saat önce işten çıktığım için hak kazandığım(!) evde yarım gün yatma hakkının rahatlığında yazıyorum. normalde pek böyle mektuplar yazmam ama kırgınız, üzgünüz, canımız sıkkın... çok da uzun bir yazı olacak ama dediğim gibi içimiz o kadar dolu ki..
sana futbol öğretmek gibi bir kafa yapısı olamaz ama bizim bile gördüğümüz şeyler var. üçüncü fatih terim dönemi'nin nasıl sona erdiği hala akıllarda... dün gece "sosyal medyanın gazına gelmeyin" demişsin ya. ne kadar çarpıtılsa da o sözlerin ben biliyorum neyi kastetmek istediğini...
--- alıntı ---
üçüncü fatih terim dönemi durup dururken bir günde sona ermedi. kimin sızdırdığı, niye sızdırdığı, gerçek olup olmadığı bile bir yere kadar net olan bir özel mesajlaşma programı ekran görüntüsü ile başladı eleman polemiği. taa ağustos ortalarından başlayıp eylül'ün 20 küsuruna kadar kurcalandıkça kurcalandı. o zaman da 2 sezon üst üste şampiyon olmuş bir galatasaray vardı. o zaman da üçüncü sezona biraz farklı başlamış bir galatasaray vardı. son 7 senede 1 kere şampiyon olmuş, onu da 3 temmuz muhabbetiyle kaybetme tehlikesi yaşamış bir fenerbahçe vardı.
o dönemi hatırlayanlar yapılanları da hatırlar elbette. o ekran görüntüsünün prime time'da televizyon ekranlarına çarşaf çarşaf konulmasını, günler haftalar boyunca her fırsatta hem hoca hem de başkana inatla bu konunun sorulmasını, hayatında basın toplantısına gitmemiş gazetecilerin köşe bucak hocayı ve başkanı kovalamasını, birinin ağzından diğerine uydurma açıklamaları üfleyip cevap almasını, çok bilmiş ulemaların saatler boyu eleman muhabbeti yapmasını...
fenerbahçe'si, siyasi erki, basını hepsi kol kola yürüdü o dönemlerde. çünkü birkaç paragraf yukarda dediğim gibi bu rekabet futboldan pay alan herkesin altın yumurtlayan tavuğu. kimse bunu kaybetmek istemezdi. nitekim eninde sonunda da amaçlarına ulaştılar. üçüncü fatih terim dönemi bir gün resmen bitti. hem de öyle bir şekilde bitti ki taraftar ne ünal aysal'ı affedebildi, ne de fatih terim'i...
--- alıntı ---
(bkz: #2770201)
ve emin ol ki taraftar o günleri unutmadığı için 2 yıldır skordan bağımsız bir koruma, kollama ve destek modundan hiç çıkmıyor. kendi içinde kavgalar verme, kötü olma, sokakta başını yere eğebilme pahasına arkanda durmaya devam ediyor. açıkçası skorları da çok önemsemem normalde. zaten nerde akşam orda sabah bir futbol yazarı olamayacağımızı, ömrümüzü nefret ettiğimiz bir işte tüketeceğimiz gerçeğini kabullendiğimiz yıllardayız. ama mevcut düzende, bu kadar arsızın hayasızın arasında bize senden başka sahip çıkabilecek olan ikinci bir adam yok. kimseye ve hiçbir şeye tahammülümüz olmayan bu devirde hala sana laf ettirmemeye çalışıyorsak, hatalarını sineye çekiyorsak biraz sevgimizdense biraz da bu yüzden...
hocam
iki sezondur yapılan taktiksel eleştirilere hep ileri tarih vererek sabredin diyorsun. ilk sabır dediğin günden bu yana dört transfer dönemi geçti. şimdi beşinci transfer dönemine doğru sabredin demeye devam ediyorsun. dört transfer dönemidir, gelen giden oyunculara rağmen neden hala eksiklerimizi tamamlayamadık? taraftardan 2 yıldır sabır isterken, neden kademe kademe aksayan yönlerini takviye edip optimizasyona giden bir galatasaray göremiyoruz? sen istemedikten sonra seni kimsenin gönderemeyeceği bir mevkidesin hocam. elini niye hikmet karaman, güvenç kurtar falan gibi korkak alıştırıyorsun. yarım sezonluk planlar yapıyorsun?
sen 1996'larda, 2016'ların futboluna giden yola ışık tutmuş bir adamsın. geri adım atmayan, "gazozuna tavla oynasan bile kazanmak iyidir" diyen, yeteriyle ikna olmayıp alabileceğinin maksimumunu hedefleyen...
--- alıntı ---
1998-2000 döneminde kadro kalitesi, kondüsyonu ve senkronizasyonundaki artışla aşama aşama o derece optimuma ulaşmıştır ki; o yıllarda yavaş yavaş birkaç mevkide görev alabilecek oyuncular yetiştirmeyi ve kullanmayı keşfederek fark yaratmaya başlayan avrupa takımlarını bile serseme çevirmeyi bilmiştir.
zamanın reformist hocalarının takımdaki belli kalbur üstü adamlara bağlayarak parça parça ya da oyun içinde belli periyodlarda yapabildiği bir olaydı 1996-2000 kadrosunda fatih hocanın oturttuğu sistem. oyun içinde hem bek hem açık oynayabilen kanat oyuncularının, tam anlamıyla box to box denemese de onun atası sayılabilecek hem ofans hem defansta sıradan üstü orta sahaların falan yavaş yavaş kıymete bindiği yıllardı. bireysel oyuncu kalitesiyle zaten var olan büyük takımlar arasında bu tarz bir hücum/defans diziliminde oynama yapabilen takımların fark yarattığı yıllardı.
fatih terim'in topun olduğu yer bizim için pozisyon diyerek başlattığı ve 11 oyuncuya yaydığı bu sistem o zamana göre önemli bir hamleydi. büyük oyuncularla büyüdüğü kadar uygulandıkça oyuncuları da büyüten bir sistemdi. topa doğru dalga dalga giden, üstelik hagi'nin varlığına rağmen doğru pozisyon almayla rakibini en rölanti anında bile boğabilen bir oyundu bu.
--- alıntı ---
(bkz: #2790212)
güç bela gol atıp hemen geriye yaslanan, 60 metreden muslera'ya pas atan, top kaybedince mıy mıy yerinde sayan, en önemlisi maç ve rakip seçen takım senin takımın değil. 3 sezon, 2 tam takvim yılıdır çalıştırdığın takımda hala bunların yapılabiliyor olması da senin oyun karakterin değil. ülke sporunun makus talihini kıran, "biz onlarla baş edemeyiz" duygusunun yerine "biz de yapabiliriz"i bu toprakların spocularına aşılamış adamsın. bu güvensiz takım, bu çalışmadığını bile bile aynı şeyleri tekrar tekrar yapan takım senin takımın olamaz...
--- alıntı ---
birinci ve üçüncü fatih terim dönemlerinde takım olarak yaptığı en temel olay sahanın her bölgesine eşit oranda önem veren ve her alanda en az bir oyuncusuyla dominant olabilen bir yapı oluşturmasıydı. ikinci fatih terim döneminin ilk sezonunda da aslında bu olayı yakalamayı başarmış, ancak beşiktaş'ın 100. yıl kutlamaları sebebiyle şampiyonluğun hakem marifetiyle ellerinden alınıp beşiktaş'a verilmesiyle ikincilikte kalmıştır. toplanan 77 puan üç puanlı ve 18 takımlı sistemin pek çok sezonda şampiyonluk için yeterli olmuştur aslında. ikinci fatih terim döneminin ikinci sezonunun galatasaray tarihinin en kötü sezonu yapan oyuncu kalitesinden öte özellikle orta sahanın göbeğinde yaşanan yaprak dökümü ve önde sabri arkada prates'li sağ kanadın defanstaki etkinliğini kaybetmesi sonucu takımın yaşadığı denge problemiydi. suat kaya-batista-volkan arslan üçlüsünden ayhan akman-ovidou petre-murat erdoğan üçlüsüne geçiş orta sahanın ortasında kocaman bir delik açmıştı. buna ek olarak takımdan ayrılan ümit davala sonrası sağ beke açık mentalitesiyle oynayan prates'in ve önünde o sezon takıma giren sabri'nin oturmasıyla takımın hem hücum hem de defanstaki balansı darmadağın olmuştu. nitekim 2010-2011 ile birlikte galatasaray modern tarihinin en kötü iki sezonundan biri olarak tarihteki yerini almıştır. bir sezon önce 24 galibiyet alan galatasaray 15 galibiyeti zar zor alabilmiştir...
2019-2020 sezonunda da aslında benzer sıkıntıları var fatih terim'li galatasaray'ın. özellikle hücumda takımın denge noktası yuto nagatomo ve ryan babel'den oluşan sol kanada doğru kayma eğiliminde oluyor. aynı şekilde rakip hücumları da bu iki oyuncunun geriye gelmekte zorlanmasıyla bizim sol rakibin sağ tarafından geliyor ekseriyetle. rakibin sağ kanat oyuncuları ileri çıkmış olduğu için genellikle hücuma çıkışta ilk düşüncemiz topu bir şekilde sola atmak oluyor. sağ kanatta çok daha müsait opsiyonlar olduğunda dahi bu refleks ya da tercih artık adı her neyse değişmiyor. bu da oyun başladıktan sonra takımın sağ ve sol tarafı arasında bir kopukluğa yol açıyor. forvette de falcao'nun tek başına kalması sebebiyle genellikle rakibin bir stoperi de tereddüt etmeden kanada doğru hamle yapıp bizden hücuma çıkan oyuncuyu karşılamaya gidiyor. topu kaparsa zaten arkadan kovalayan oyuncuya iletip hızlı bir atak başlangıcına sebep oluyor, kapamasa bile hücum yönünü kapattığı için topun evelenip gevelenmesine böylece kendi takımının da defans düzeni alacak zaman kazanmasına yetiyor. bu da topa sahip olmayı birinci hedef haline getiren fatih terim takımının amansızca yan paslarla saçma sapan bir oyun oynamasına sebep oluyor. üzerine nzonzi-lemina ikilisinin orta sahada bir dominasyon kuramamas da eklenince orta sahanın göbeğinde de ciddi sorunlara yol açıyor. bu da zaten formsuz denilen christian luyindama teixeira marcao ikilisine daha da bir sorun yaratıyor.
--- alıntı ---
(bkz: #2778526)
kendini hoca zannedenlerin parselizasyon diye ağzında geveleyebildiği şeyleri 20 sene önce sahaya dökmüş adamsın. tiki takalara, gegenpressinglerin prototipini uygulamış adamsın. topun olduğu yer bizim için pozisyon diyen, teknik direktörlük hayatı boyunca balans idmanı yaptıran sensin. bu işin tek forvetle, orta sahada nerede ne yaptığı belli olmayan bir sevimli hayaletle, sol kanatta her topu kendine isteyip aynı basit numarayla ziyan eden bir adamın dominasyonuyla olmayacağını hepimizden iyi sen biliyorsun.
bu kadro 1990'ların ortasında türkiye'nin dört bir tarafından taramalarla falan toparladığın, ıssız bir beldede kendi kendine dövünürken çıkarıp bir değer ve kariyer verdiğin o çocuklar değil. bu çocukları ben buldum ben oynatacağım, sahip çıkmamız lazım tavrı bugünün değil 20 yıl öncenin tavrı. sen zamanın ilerisinde olmasıyla fark yapmış bir adamsın, böyle geçmişten gelen yersiz romantizmin alemi ne?
uzun lafın kısası, bütün bunların özeti. bunlar fatih terim mentalitesinin tersi davranışlar ve tercihler. tüm bunlarda ısrar etmek, kendini inkar etmektir.
kendiyle inatlaşan donuna sıçarmış derler hocam. gözünü seveyim özüne dön artık...
sana bu mektubu 22 ekim 2019 galatasaray real madrid maçı'nın gecesinin sabahında, dün gece maçtan yarım saat önce işten çıktığım için hak kazandığım(!) evde yarım gün yatma hakkının rahatlığında yazıyorum. normalde pek böyle mektuplar yazmam ama kırgınız, üzgünüz, canımız sıkkın... çok da uzun bir yazı olacak ama dediğim gibi içimiz o kadar dolu ki..
sana futbol öğretmek gibi bir kafa yapısı olamaz ama bizim bile gördüğümüz şeyler var. üçüncü fatih terim dönemi'nin nasıl sona erdiği hala akıllarda... dün gece "sosyal medyanın gazına gelmeyin" demişsin ya. ne kadar çarpıtılsa da o sözlerin ben biliyorum neyi kastetmek istediğini...
--- alıntı ---
üçüncü fatih terim dönemi durup dururken bir günde sona ermedi. kimin sızdırdığı, niye sızdırdığı, gerçek olup olmadığı bile bir yere kadar net olan bir özel mesajlaşma programı ekran görüntüsü ile başladı eleman polemiği. taa ağustos ortalarından başlayıp eylül'ün 20 küsuruna kadar kurcalandıkça kurcalandı. o zaman da 2 sezon üst üste şampiyon olmuş bir galatasaray vardı. o zaman da üçüncü sezona biraz farklı başlamış bir galatasaray vardı. son 7 senede 1 kere şampiyon olmuş, onu da 3 temmuz muhabbetiyle kaybetme tehlikesi yaşamış bir fenerbahçe vardı.
o dönemi hatırlayanlar yapılanları da hatırlar elbette. o ekran görüntüsünün prime time'da televizyon ekranlarına çarşaf çarşaf konulmasını, günler haftalar boyunca her fırsatta hem hoca hem de başkana inatla bu konunun sorulmasını, hayatında basın toplantısına gitmemiş gazetecilerin köşe bucak hocayı ve başkanı kovalamasını, birinin ağzından diğerine uydurma açıklamaları üfleyip cevap almasını, çok bilmiş ulemaların saatler boyu eleman muhabbeti yapmasını...
fenerbahçe'si, siyasi erki, basını hepsi kol kola yürüdü o dönemlerde. çünkü birkaç paragraf yukarda dediğim gibi bu rekabet futboldan pay alan herkesin altın yumurtlayan tavuğu. kimse bunu kaybetmek istemezdi. nitekim eninde sonunda da amaçlarına ulaştılar. üçüncü fatih terim dönemi bir gün resmen bitti. hem de öyle bir şekilde bitti ki taraftar ne ünal aysal'ı affedebildi, ne de fatih terim'i...
--- alıntı ---
(bkz: #2770201)
ve emin ol ki taraftar o günleri unutmadığı için 2 yıldır skordan bağımsız bir koruma, kollama ve destek modundan hiç çıkmıyor. kendi içinde kavgalar verme, kötü olma, sokakta başını yere eğebilme pahasına arkanda durmaya devam ediyor. açıkçası skorları da çok önemsemem normalde. zaten nerde akşam orda sabah bir futbol yazarı olamayacağımızı, ömrümüzü nefret ettiğimiz bir işte tüketeceğimiz gerçeğini kabullendiğimiz yıllardayız. ama mevcut düzende, bu kadar arsızın hayasızın arasında bize senden başka sahip çıkabilecek olan ikinci bir adam yok. kimseye ve hiçbir şeye tahammülümüz olmayan bu devirde hala sana laf ettirmemeye çalışıyorsak, hatalarını sineye çekiyorsak biraz sevgimizdense biraz da bu yüzden...
hocam
iki sezondur yapılan taktiksel eleştirilere hep ileri tarih vererek sabredin diyorsun. ilk sabır dediğin günden bu yana dört transfer dönemi geçti. şimdi beşinci transfer dönemine doğru sabredin demeye devam ediyorsun. dört transfer dönemidir, gelen giden oyunculara rağmen neden hala eksiklerimizi tamamlayamadık? taraftardan 2 yıldır sabır isterken, neden kademe kademe aksayan yönlerini takviye edip optimizasyona giden bir galatasaray göremiyoruz? sen istemedikten sonra seni kimsenin gönderemeyeceği bir mevkidesin hocam. elini niye hikmet karaman, güvenç kurtar falan gibi korkak alıştırıyorsun. yarım sezonluk planlar yapıyorsun?
sen 1996'larda, 2016'ların futboluna giden yola ışık tutmuş bir adamsın. geri adım atmayan, "gazozuna tavla oynasan bile kazanmak iyidir" diyen, yeteriyle ikna olmayıp alabileceğinin maksimumunu hedefleyen...
--- alıntı ---
1998-2000 döneminde kadro kalitesi, kondüsyonu ve senkronizasyonundaki artışla aşama aşama o derece optimuma ulaşmıştır ki; o yıllarda yavaş yavaş birkaç mevkide görev alabilecek oyuncular yetiştirmeyi ve kullanmayı keşfederek fark yaratmaya başlayan avrupa takımlarını bile serseme çevirmeyi bilmiştir.
zamanın reformist hocalarının takımdaki belli kalbur üstü adamlara bağlayarak parça parça ya da oyun içinde belli periyodlarda yapabildiği bir olaydı 1996-2000 kadrosunda fatih hocanın oturttuğu sistem. oyun içinde hem bek hem açık oynayabilen kanat oyuncularının, tam anlamıyla box to box denemese de onun atası sayılabilecek hem ofans hem defansta sıradan üstü orta sahaların falan yavaş yavaş kıymete bindiği yıllardı. bireysel oyuncu kalitesiyle zaten var olan büyük takımlar arasında bu tarz bir hücum/defans diziliminde oynama yapabilen takımların fark yarattığı yıllardı.
fatih terim'in topun olduğu yer bizim için pozisyon diyerek başlattığı ve 11 oyuncuya yaydığı bu sistem o zamana göre önemli bir hamleydi. büyük oyuncularla büyüdüğü kadar uygulandıkça oyuncuları da büyüten bir sistemdi. topa doğru dalga dalga giden, üstelik hagi'nin varlığına rağmen doğru pozisyon almayla rakibini en rölanti anında bile boğabilen bir oyundu bu.
--- alıntı ---
(bkz: #2790212)
güç bela gol atıp hemen geriye yaslanan, 60 metreden muslera'ya pas atan, top kaybedince mıy mıy yerinde sayan, en önemlisi maç ve rakip seçen takım senin takımın değil. 3 sezon, 2 tam takvim yılıdır çalıştırdığın takımda hala bunların yapılabiliyor olması da senin oyun karakterin değil. ülke sporunun makus talihini kıran, "biz onlarla baş edemeyiz" duygusunun yerine "biz de yapabiliriz"i bu toprakların spocularına aşılamış adamsın. bu güvensiz takım, bu çalışmadığını bile bile aynı şeyleri tekrar tekrar yapan takım senin takımın olamaz...
--- alıntı ---
birinci ve üçüncü fatih terim dönemlerinde takım olarak yaptığı en temel olay sahanın her bölgesine eşit oranda önem veren ve her alanda en az bir oyuncusuyla dominant olabilen bir yapı oluşturmasıydı. ikinci fatih terim döneminin ilk sezonunda da aslında bu olayı yakalamayı başarmış, ancak beşiktaş'ın 100. yıl kutlamaları sebebiyle şampiyonluğun hakem marifetiyle ellerinden alınıp beşiktaş'a verilmesiyle ikincilikte kalmıştır. toplanan 77 puan üç puanlı ve 18 takımlı sistemin pek çok sezonda şampiyonluk için yeterli olmuştur aslında. ikinci fatih terim döneminin ikinci sezonunun galatasaray tarihinin en kötü sezonu yapan oyuncu kalitesinden öte özellikle orta sahanın göbeğinde yaşanan yaprak dökümü ve önde sabri arkada prates'li sağ kanadın defanstaki etkinliğini kaybetmesi sonucu takımın yaşadığı denge problemiydi. suat kaya-batista-volkan arslan üçlüsünden ayhan akman-ovidou petre-murat erdoğan üçlüsüne geçiş orta sahanın ortasında kocaman bir delik açmıştı. buna ek olarak takımdan ayrılan ümit davala sonrası sağ beke açık mentalitesiyle oynayan prates'in ve önünde o sezon takıma giren sabri'nin oturmasıyla takımın hem hücum hem de defanstaki balansı darmadağın olmuştu. nitekim 2010-2011 ile birlikte galatasaray modern tarihinin en kötü iki sezonundan biri olarak tarihteki yerini almıştır. bir sezon önce 24 galibiyet alan galatasaray 15 galibiyeti zar zor alabilmiştir...
2019-2020 sezonunda da aslında benzer sıkıntıları var fatih terim'li galatasaray'ın. özellikle hücumda takımın denge noktası yuto nagatomo ve ryan babel'den oluşan sol kanada doğru kayma eğiliminde oluyor. aynı şekilde rakip hücumları da bu iki oyuncunun geriye gelmekte zorlanmasıyla bizim sol rakibin sağ tarafından geliyor ekseriyetle. rakibin sağ kanat oyuncuları ileri çıkmış olduğu için genellikle hücuma çıkışta ilk düşüncemiz topu bir şekilde sola atmak oluyor. sağ kanatta çok daha müsait opsiyonlar olduğunda dahi bu refleks ya da tercih artık adı her neyse değişmiyor. bu da oyun başladıktan sonra takımın sağ ve sol tarafı arasında bir kopukluğa yol açıyor. forvette de falcao'nun tek başına kalması sebebiyle genellikle rakibin bir stoperi de tereddüt etmeden kanada doğru hamle yapıp bizden hücuma çıkan oyuncuyu karşılamaya gidiyor. topu kaparsa zaten arkadan kovalayan oyuncuya iletip hızlı bir atak başlangıcına sebep oluyor, kapamasa bile hücum yönünü kapattığı için topun evelenip gevelenmesine böylece kendi takımının da defans düzeni alacak zaman kazanmasına yetiyor. bu da topa sahip olmayı birinci hedef haline getiren fatih terim takımının amansızca yan paslarla saçma sapan bir oyun oynamasına sebep oluyor. üzerine nzonzi-lemina ikilisinin orta sahada bir dominasyon kuramamas da eklenince orta sahanın göbeğinde de ciddi sorunlara yol açıyor. bu da zaten formsuz denilen christian luyindama teixeira marcao ikilisine daha da bir sorun yaratıyor.
--- alıntı ---
(bkz: #2778526)
kendini hoca zannedenlerin parselizasyon diye ağzında geveleyebildiği şeyleri 20 sene önce sahaya dökmüş adamsın. tiki takalara, gegenpressinglerin prototipini uygulamış adamsın. topun olduğu yer bizim için pozisyon diyen, teknik direktörlük hayatı boyunca balans idmanı yaptıran sensin. bu işin tek forvetle, orta sahada nerede ne yaptığı belli olmayan bir sevimli hayaletle, sol kanatta her topu kendine isteyip aynı basit numarayla ziyan eden bir adamın dominasyonuyla olmayacağını hepimizden iyi sen biliyorsun.
bu kadro 1990'ların ortasında türkiye'nin dört bir tarafından taramalarla falan toparladığın, ıssız bir beldede kendi kendine dövünürken çıkarıp bir değer ve kariyer verdiğin o çocuklar değil. bu çocukları ben buldum ben oynatacağım, sahip çıkmamız lazım tavrı bugünün değil 20 yıl öncenin tavrı. sen zamanın ilerisinde olmasıyla fark yapmış bir adamsın, böyle geçmişten gelen yersiz romantizmin alemi ne?
uzun lafın kısası, bütün bunların özeti. bunlar fatih terim mentalitesinin tersi davranışlar ve tercihler. tüm bunlarda ısrar etmek, kendini inkar etmektir.
kendiyle inatlaşan donuna sıçarmış derler hocam. gözünü seveyim özüne dön artık...