20298
öncelikle kendisine geçmiş olsun dileklerimi ileteyim. inşallah hızla iyileşip kazasız belasız aramıza döner.
sonrasında kendisi üzerinden 11 ağustos 2019 fiorentina galatasaray maçını izleyip "bu takım neden kötü oynuyor" sorusunu soran arkadaşlara bir cevap vermek istiyorum. sevgili arkadaşlar, fatih terim hiçbir zaman bir sistem hocası olmadı, her zaman oyunculara bağlı taktikler benimsedi. her zaman yaratıcılığa sistemden daha fazla önem verdi.
başında fatih terim'in olduğu bir takım hiçbir zaman iki gün önceki rakibimiz fiorentina gibi sistemli oynayamaz, hiçbir zaman da oynamadı. uefa'yı alan galatasaray her sıkıştığında hakan şükür'e uzun top şişirip ileride yoğun ama rastgele pres yaparak baskıyı kıran bir takımdı, bu riskli yöntem işe yaramadığı takdirde iç sahada chelsea'den 5 gol yiyebiliyordu. hoca ikinci döneminin ilk sezonunda kah christian'da kah lukunku'da alıştığı hakan şükür'ü aradı, bir türlü bulamadı. 2003 yazında hakan şükür'ü bulduğunda ise takımın yaş ortalaması çok yükselmiş, hocanın denediği taktiksel değişikliklere cevap veremeyecek hale gelmişti. galatasaray'da 30 küsür futbolcu vardı ama bunlar transfer edilirken hiçbir sistem gözetilmemişti, fatih hoca "biri oynamazsa diğerini oynatırım, bu geniş kadrodan bir şekilde verim alırım" diye düşünmüştü fakat başarısız oldu. bu başarısızlıktan sonra futbolcularını suçladı, dört as oyuncusunu birden kadro dışı bıraktı. kestiği bu ceza sayesinde diğer oyuncuların motive olup daha iyi oynamalarını bekledi, fakat hiçbir şey değişmedi. hoca istifa etti.
fatih hocanın üçüncü dönemi muhteşem başladı, 2011-12 sezonundaki oyun her açıdan tatmin ediciydi. fakat ertesi sezon elmander sakatlandığı anda bütün sistem yerle yeksan oldu çünkü oynadığımız önde baskılı 4-4-2 oyununu elmander kuruyordu. 2012-13 sezonunun ilk yarısı boyunca net biçimde kötü oynadık, neyse ki burak imdadımıza yetişti ve onun bireysel performansı sayesinde (bu performansta fatih hocanın etkisi de elbette yadsınmamalı) şampiyonlar liginde ikinci tura çıktık. sonra sneijder ve drogba gelince 4-1-3-2'ye dönerek aylar sonra iyi oynamaya başladık, schalke'yi deplasmanda tokatlayıp ligde de rahatça şampiyon olduk. ama ertesi sezon burak sahada eli belinde gezmeye başlayınca sistem tekrar çöktü, bir kez daha başa döndük. o esnada hoca maalesef takımdan gönderildiği için hikayenin devamını öğrenemedik ama kalsaydı yeni bir sistem kurmak zorunda olduğu muhakkaktı, üç sezonda üç farklı sistem olacaktı.
fatih hocanın türkiye'nin en iyisi hocası olduğu tartışmasız bir gerçektir fakat yasin küçük'ü kondisyoner diye kulübe getirip geçen sezonun ilk devresini çöpe atan da fatih hocadan başkası değildir. hoca muhtemelen yasin küçük'e güvendi, "türk futboluna bir isim kazandırırım" diye düşündü. risk aldı ve kaybetti. sonra bartali'yi göreve getirip hatasından döndü ama yarın yine büyük oynayıp risk almaya ve bazen kazanıp bazen kaybetmeye devam edecek. çünkü bu adamın karakteri böyle, real madrid'e 6-1 yenildiğimiz maçtan* sonra gözyaşlarıma hakim olamamış, "ben bu haldeysem fatih hoca kim bilir nasıl yıkılmıştır" diye düşünmüştüm. fakat hoca verdiği röportajda "girdiğimiz pozisyonları atsaydık çok farklı bir maç olacaktı" demiş ve hiçbir üzüntü emaresi göstermemişti. hoca için risk almak ve bazen kaybetmek de bu işin ayrılmaz bir parçasıydı.
fatih hoca bugüne kadar her zaman pragmatik düşündü, kısa vadede maksimum fayda getirecek çözümü bulup oradan ilerlemeyi seçti. elde ettiği başarıları da istikrarlı bir oyun planında ısrar etmekte değil, bulduğu kısa vadeli taktiksel çözümlere ve yıldız oyuncuları iyi motive ederek onlardan verim almaya borçlu. en basitinden fiorentina gibi koşan bir takım istiyorsan falcao'ya teklif bile yapmaman gerekir, feghouli'yi satman veya yedek bırakman, yerine defansif katkısı daha yüksek bir kanat koyman, kısacası sahaya 11 tane asker çıkarman gerekir. hocanın hayalinde böyle bir takım yok ve bence hiçbir zaman da olmayacak. çünkü oyuncularının bu oyunu coşkulu ve özgürce oynamalarını istiyor.
bu sebeple oyuna dair eleştirileri de bir santrfor ve önlibero transferi geldikten sonra yapmak gerekir. çünkü takımın büyük oranda taktiksel bir ezberi yok, bireysel performanslara dayalı bir oyun oynuyoruz. fakat bu sistemsizlik sayesinde gücümüzün maksimum düzeyini kimse kestiremiyor. örneğin 5 aralık 2012 braga galatasaray maçı'nın ilk yarısını izleyen biri galatasaray'ın o maçtan puan alabileceğine ihtimal vermezdi. fakat hocanın devre arasında verdiği motivasyondan sonra rakibi adeta ezerek maçı galip bitirdik, biraz daha şanslı olsak maç 3-1 bitecekti.
işte fatih hocanın kariyerini bu maçla özetlemek ve kariyerinin her döneminde bu maçın benzerlerini görmek mümkün. hoca da her zaman sahada ruhuyla oynayan, terinin son damlasına kadar mücadele eden, elinden gelenin en iyisini yapan bir takım istediğini söylüyor. "sistemli oynayan, görevini harfiyen yapan oyunculardan oluşan, sahaya koyacağı oyunu ezberlemiş bir takım" gelecek planlarında maalesef yer almıyor.
fatih hocayı ve galatasaray'ı yıllardır takip eden biri olarak, hepimizin beklentilerini bu gerçeklere göre ayarlamasında fayda olduğunu düşünüyorum.
sonrasında kendisi üzerinden 11 ağustos 2019 fiorentina galatasaray maçını izleyip "bu takım neden kötü oynuyor" sorusunu soran arkadaşlara bir cevap vermek istiyorum. sevgili arkadaşlar, fatih terim hiçbir zaman bir sistem hocası olmadı, her zaman oyunculara bağlı taktikler benimsedi. her zaman yaratıcılığa sistemden daha fazla önem verdi.
başında fatih terim'in olduğu bir takım hiçbir zaman iki gün önceki rakibimiz fiorentina gibi sistemli oynayamaz, hiçbir zaman da oynamadı. uefa'yı alan galatasaray her sıkıştığında hakan şükür'e uzun top şişirip ileride yoğun ama rastgele pres yaparak baskıyı kıran bir takımdı, bu riskli yöntem işe yaramadığı takdirde iç sahada chelsea'den 5 gol yiyebiliyordu. hoca ikinci döneminin ilk sezonunda kah christian'da kah lukunku'da alıştığı hakan şükür'ü aradı, bir türlü bulamadı. 2003 yazında hakan şükür'ü bulduğunda ise takımın yaş ortalaması çok yükselmiş, hocanın denediği taktiksel değişikliklere cevap veremeyecek hale gelmişti. galatasaray'da 30 küsür futbolcu vardı ama bunlar transfer edilirken hiçbir sistem gözetilmemişti, fatih hoca "biri oynamazsa diğerini oynatırım, bu geniş kadrodan bir şekilde verim alırım" diye düşünmüştü fakat başarısız oldu. bu başarısızlıktan sonra futbolcularını suçladı, dört as oyuncusunu birden kadro dışı bıraktı. kestiği bu ceza sayesinde diğer oyuncuların motive olup daha iyi oynamalarını bekledi, fakat hiçbir şey değişmedi. hoca istifa etti.
fatih hocanın üçüncü dönemi muhteşem başladı, 2011-12 sezonundaki oyun her açıdan tatmin ediciydi. fakat ertesi sezon elmander sakatlandığı anda bütün sistem yerle yeksan oldu çünkü oynadığımız önde baskılı 4-4-2 oyununu elmander kuruyordu. 2012-13 sezonunun ilk yarısı boyunca net biçimde kötü oynadık, neyse ki burak imdadımıza yetişti ve onun bireysel performansı sayesinde (bu performansta fatih hocanın etkisi de elbette yadsınmamalı) şampiyonlar liginde ikinci tura çıktık. sonra sneijder ve drogba gelince 4-1-3-2'ye dönerek aylar sonra iyi oynamaya başladık, schalke'yi deplasmanda tokatlayıp ligde de rahatça şampiyon olduk. ama ertesi sezon burak sahada eli belinde gezmeye başlayınca sistem tekrar çöktü, bir kez daha başa döndük. o esnada hoca maalesef takımdan gönderildiği için hikayenin devamını öğrenemedik ama kalsaydı yeni bir sistem kurmak zorunda olduğu muhakkaktı, üç sezonda üç farklı sistem olacaktı.
fatih hocanın türkiye'nin en iyisi hocası olduğu tartışmasız bir gerçektir fakat yasin küçük'ü kondisyoner diye kulübe getirip geçen sezonun ilk devresini çöpe atan da fatih hocadan başkası değildir. hoca muhtemelen yasin küçük'e güvendi, "türk futboluna bir isim kazandırırım" diye düşündü. risk aldı ve kaybetti. sonra bartali'yi göreve getirip hatasından döndü ama yarın yine büyük oynayıp risk almaya ve bazen kazanıp bazen kaybetmeye devam edecek. çünkü bu adamın karakteri böyle, real madrid'e 6-1 yenildiğimiz maçtan* sonra gözyaşlarıma hakim olamamış, "ben bu haldeysem fatih hoca kim bilir nasıl yıkılmıştır" diye düşünmüştüm. fakat hoca verdiği röportajda "girdiğimiz pozisyonları atsaydık çok farklı bir maç olacaktı" demiş ve hiçbir üzüntü emaresi göstermemişti. hoca için risk almak ve bazen kaybetmek de bu işin ayrılmaz bir parçasıydı.
fatih hoca bugüne kadar her zaman pragmatik düşündü, kısa vadede maksimum fayda getirecek çözümü bulup oradan ilerlemeyi seçti. elde ettiği başarıları da istikrarlı bir oyun planında ısrar etmekte değil, bulduğu kısa vadeli taktiksel çözümlere ve yıldız oyuncuları iyi motive ederek onlardan verim almaya borçlu. en basitinden fiorentina gibi koşan bir takım istiyorsan falcao'ya teklif bile yapmaman gerekir, feghouli'yi satman veya yedek bırakman, yerine defansif katkısı daha yüksek bir kanat koyman, kısacası sahaya 11 tane asker çıkarman gerekir. hocanın hayalinde böyle bir takım yok ve bence hiçbir zaman da olmayacak. çünkü oyuncularının bu oyunu coşkulu ve özgürce oynamalarını istiyor.
bu sebeple oyuna dair eleştirileri de bir santrfor ve önlibero transferi geldikten sonra yapmak gerekir. çünkü takımın büyük oranda taktiksel bir ezberi yok, bireysel performanslara dayalı bir oyun oynuyoruz. fakat bu sistemsizlik sayesinde gücümüzün maksimum düzeyini kimse kestiremiyor. örneğin 5 aralık 2012 braga galatasaray maçı'nın ilk yarısını izleyen biri galatasaray'ın o maçtan puan alabileceğine ihtimal vermezdi. fakat hocanın devre arasında verdiği motivasyondan sonra rakibi adeta ezerek maçı galip bitirdik, biraz daha şanslı olsak maç 3-1 bitecekti.
işte fatih hocanın kariyerini bu maçla özetlemek ve kariyerinin her döneminde bu maçın benzerlerini görmek mümkün. hoca da her zaman sahada ruhuyla oynayan, terinin son damlasına kadar mücadele eden, elinden gelenin en iyisini yapan bir takım istediğini söylüyor. "sistemli oynayan, görevini harfiyen yapan oyunculardan oluşan, sahaya koyacağı oyunu ezberlemiş bir takım" gelecek planlarında maalesef yer almıyor.
fatih hocayı ve galatasaray'ı yıllardır takip eden biri olarak, hepimizin beklentilerini bu gerçeklere göre ayarlamasında fayda olduğunu düşünüyorum.