21877
3 ağustos 2019 galatasaray panathinaikos maçından sonra birçok şey yazmak istedim ama silip silip bıraktım.
takımın oyunu hakkında bir şey söylemek istemiyorum. henüz tam takım olarak çalışmaya başlamadık sayılır. malum soso yeni döndü ve maçta oynamadı ve halihazırda birinci santrforumuz olan diagne takıma dönmedi.
gerçi ne oynamaya çalıştığımız hakkında iki kelam etmek isterdim ama ne bileyim, ortada üzerine konuşulacak bir oyun göremedim. ne yapmaya çalıştığımız hakkında birkaç fikrim var aslında. ama bunlar da spekülasyondan öteye gitmez.
şuradan girebiliriz sanırım. 4-3-3 ya da daha özelleşmiş haliyle 4-1-4-1 gibi bir dizilişten bahsedebiliriz. ancak seri'nin defansif orta saha, daha doğrusu regista gibi oynarken ryan donk'un iç oyuncusu olarak oynaması biraz düşündürücü. fatih terim'in böyle denemeleri vardır. mesela emmanuel eboue ilk geldiğinde sol açık oynuyordu.
başka bir konuysa, konstantinos mitroglu'nun üçüncü tercih olarak oyuna girmesi. bu durum kendisinin takımda düşünülmediğini gösterir mi? bence gösterir. tabii bir hazırlık karşılaşmasına ne kadar güven olursa.
sonra başka bir deneme yaptık. o da ilginçti. emre mor ve yunus akgün ikilisi sahadayken, önce 4-4-1-1 (babel sahadayken) sonra 4-4-2 (mitroglu sahadayken) denedik. orta saha ikilisi atalay ile selçuk'tu. bu 4 oyuncuyla orta sahamız var ile yok arasında bir şeydi.
aslında takımı konuşmaktansa futbolcuları bireysel konuşmak istiyordum. oradan devam edeyim.
luyindama birkaç çok kritik hata yapsa da, defansımız için ne demek olduğunu bir kez daha göstermiştir sanırım. kendisinin varlığı, kendisi yetmezmiş gibi marcao'nun performansını tavana fırlatıyor. (arkasına 'boss' yazdıracağım bir formasını alacağım. keşke numarası da, 3, 4, 5 falan olsaydı.)
ryan babel mesela. sahadaki varlığı belli oluyor. bir ağırlığı var. hem toplu hem topsuz oyunda. takım içindeki kimyanın katalizörlerinden biri olmuş çoktan.
ki ryan babel'in varlığı, ryan donk'un saha içindeki ağırlığını da etkilemişe benziyor. ryan donk, 2018/19 sezonunda hatırlarsınız, ozan kabak'ın başarılı olduğu pozisyonlar sonrasında "aferin lan!" diye sırtını sıvazlardı. şimdi görüyoruz ki, artık her boş fırsatta gençlerin yanına gidip konuşuyor, anlatıyor. gerçi ne dediğini duymuyoruz, nanay geçiyor da olabilir. (: tabii kaptanlık bandının ağırlığı da olabilir bu.
takımdaki bir diğer ağırlık noktası ise seri. adamın eli kolu rahat durmazken, ağzı da hiç susmuyor maşallah. şuraya at, orası boş, orayı kapat, oraya geç... falan filan. 6 numarıyı da sırtına geçirdiğine göre, "seri 6" bir formasnı alırım. neyse. birkaç pozisyonda, alışkanlıklar ve akıl olarak yüksek kaldı ki, "atsanıza lan topu, boşum işte. tekte atın," falan oldu. hala topu döndürmekte ve boş adamı bulmakta mıymıy ve hantalız anlayacağız.
emor, her zamanki gibi. onun hakkında yazmayacağım. aslında onun da bir formasını alırdım. 97 giyecekse, bilmiyorum. kafamda "emor 8" yazdırıp, -tıpkı seri'de olduğu gibi- bir kelime/numara oyunu yapmak var. ama ben bunu hatırası için yapıyorum. 8 giymeyeceği zaten belliydi de, 97 de ne bileyim.
yunus akgün'e gelelim. bence iyi oynadı. fiziksel olarak gelişme var belli. oyun olarak da. benim dikkatimi çeken anı ise, emor'un çalımlarla getirip kendisine getirdiği topu, sonuç alınamasa da "al la, sen at" deyip tek pasta geri iade etmesi oldu. ağabeylik mi yapıyorsun yoksa seni hınzır?
erencan yardımcı'nın daha çok yolu var. ama süper lig'de oynayamaz değil. oynar. eren derdiyok'un bir yarım dönem boyunca indiremediği top kadar, yükse top indirdi. al aha burdan yak.
atalay babacan aynı. sadece u21'de yapabildiği şeyleri tam olarak yapamıyor. çünkü gücü yetmiyor. yoksa alıyor, veriyor, boşa kaçıyor, tekrar alıyor, topu açıyor. falan filan. bunları şimdilik orta saha ve bizim yarı sahamızda yapabiliyor. rakip ceza sahasında yapmaya başladığı gün -ki akademi maçlarında sahanın her yerinde olurdu bu çocuk- çok acayip bir yetenek daha kazanacağız. ben atalay babacan'a güveniyorum. oyununa katması gereken iki şey var benim gözümde. birincisi güç ve dayanıklılık. ikincisi ise serbest vuruş. bunlar geliştirilebilir özellikler. ama hiçbir zaman oyununun kuvvetli kısımları olmadı, olamadı. oyun görüşü, toplu topsuz oyun ve teknik onun kuvvet noktalarıydı, hala da öyle. kendisini çoğu kişi 10 numara olarak düşünür. ama geçen seneden beridir, onu modern bir orta saha olarak hazırlıyorlar akademide. kendi kale önünde, rakip kale önüne kadar her noktada kendini göstermeye çalışıyordu.
son olarak takıma geri dönelim. belli ki sezona 4-1-4-1 dizilişiyle başlayacağız. yani luyindama ve marcao'nun önünde biri olacak. pana maçından aklımda kalan bir pozisyon var. seri top almak için luyindama'ya yanaşıyor. luyindama "gitsene oğlum, az ilerde dur, atarım ben," çekiyor. bakıyor olmayacak, takıyor vitesi 5'e dalıyor topla birlikte rakip sahaya. hangi dizilişle oynarız bilmem ama seri'nin ilerde olması önemli. marcao atar o pası ayağına, o kadar yanaşmasına gerek yok.
takımın oyunu hakkında bir şey söylemek istemiyorum. henüz tam takım olarak çalışmaya başlamadık sayılır. malum soso yeni döndü ve maçta oynamadı ve halihazırda birinci santrforumuz olan diagne takıma dönmedi.
gerçi ne oynamaya çalıştığımız hakkında iki kelam etmek isterdim ama ne bileyim, ortada üzerine konuşulacak bir oyun göremedim. ne yapmaya çalıştığımız hakkında birkaç fikrim var aslında. ama bunlar da spekülasyondan öteye gitmez.
şuradan girebiliriz sanırım. 4-3-3 ya da daha özelleşmiş haliyle 4-1-4-1 gibi bir dizilişten bahsedebiliriz. ancak seri'nin defansif orta saha, daha doğrusu regista gibi oynarken ryan donk'un iç oyuncusu olarak oynaması biraz düşündürücü. fatih terim'in böyle denemeleri vardır. mesela emmanuel eboue ilk geldiğinde sol açık oynuyordu.
başka bir konuysa, konstantinos mitroglu'nun üçüncü tercih olarak oyuna girmesi. bu durum kendisinin takımda düşünülmediğini gösterir mi? bence gösterir. tabii bir hazırlık karşılaşmasına ne kadar güven olursa.
sonra başka bir deneme yaptık. o da ilginçti. emre mor ve yunus akgün ikilisi sahadayken, önce 4-4-1-1 (babel sahadayken) sonra 4-4-2 (mitroglu sahadayken) denedik. orta saha ikilisi atalay ile selçuk'tu. bu 4 oyuncuyla orta sahamız var ile yok arasında bir şeydi.
aslında takımı konuşmaktansa futbolcuları bireysel konuşmak istiyordum. oradan devam edeyim.
luyindama birkaç çok kritik hata yapsa da, defansımız için ne demek olduğunu bir kez daha göstermiştir sanırım. kendisinin varlığı, kendisi yetmezmiş gibi marcao'nun performansını tavana fırlatıyor. (arkasına 'boss' yazdıracağım bir formasını alacağım. keşke numarası da, 3, 4, 5 falan olsaydı.)
ryan babel mesela. sahadaki varlığı belli oluyor. bir ağırlığı var. hem toplu hem topsuz oyunda. takım içindeki kimyanın katalizörlerinden biri olmuş çoktan.
ki ryan babel'in varlığı, ryan donk'un saha içindeki ağırlığını da etkilemişe benziyor. ryan donk, 2018/19 sezonunda hatırlarsınız, ozan kabak'ın başarılı olduğu pozisyonlar sonrasında "aferin lan!" diye sırtını sıvazlardı. şimdi görüyoruz ki, artık her boş fırsatta gençlerin yanına gidip konuşuyor, anlatıyor. gerçi ne dediğini duymuyoruz, nanay geçiyor da olabilir. (: tabii kaptanlık bandının ağırlığı da olabilir bu.
takımdaki bir diğer ağırlık noktası ise seri. adamın eli kolu rahat durmazken, ağzı da hiç susmuyor maşallah. şuraya at, orası boş, orayı kapat, oraya geç... falan filan. 6 numarıyı da sırtına geçirdiğine göre, "seri 6" bir formasnı alırım. neyse. birkaç pozisyonda, alışkanlıklar ve akıl olarak yüksek kaldı ki, "atsanıza lan topu, boşum işte. tekte atın," falan oldu. hala topu döndürmekte ve boş adamı bulmakta mıymıy ve hantalız anlayacağız.
emor, her zamanki gibi. onun hakkında yazmayacağım. aslında onun da bir formasını alırdım. 97 giyecekse, bilmiyorum. kafamda "emor 8" yazdırıp, -tıpkı seri'de olduğu gibi- bir kelime/numara oyunu yapmak var. ama ben bunu hatırası için yapıyorum. 8 giymeyeceği zaten belliydi de, 97 de ne bileyim.
yunus akgün'e gelelim. bence iyi oynadı. fiziksel olarak gelişme var belli. oyun olarak da. benim dikkatimi çeken anı ise, emor'un çalımlarla getirip kendisine getirdiği topu, sonuç alınamasa da "al la, sen at" deyip tek pasta geri iade etmesi oldu. ağabeylik mi yapıyorsun yoksa seni hınzır?
erencan yardımcı'nın daha çok yolu var. ama süper lig'de oynayamaz değil. oynar. eren derdiyok'un bir yarım dönem boyunca indiremediği top kadar, yükse top indirdi. al aha burdan yak.
atalay babacan aynı. sadece u21'de yapabildiği şeyleri tam olarak yapamıyor. çünkü gücü yetmiyor. yoksa alıyor, veriyor, boşa kaçıyor, tekrar alıyor, topu açıyor. falan filan. bunları şimdilik orta saha ve bizim yarı sahamızda yapabiliyor. rakip ceza sahasında yapmaya başladığı gün -ki akademi maçlarında sahanın her yerinde olurdu bu çocuk- çok acayip bir yetenek daha kazanacağız. ben atalay babacan'a güveniyorum. oyununa katması gereken iki şey var benim gözümde. birincisi güç ve dayanıklılık. ikincisi ise serbest vuruş. bunlar geliştirilebilir özellikler. ama hiçbir zaman oyununun kuvvetli kısımları olmadı, olamadı. oyun görüşü, toplu topsuz oyun ve teknik onun kuvvet noktalarıydı, hala da öyle. kendisini çoğu kişi 10 numara olarak düşünür. ama geçen seneden beridir, onu modern bir orta saha olarak hazırlıyorlar akademide. kendi kale önünde, rakip kale önüne kadar her noktada kendini göstermeye çalışıyordu.
son olarak takıma geri dönelim. belli ki sezona 4-1-4-1 dizilişiyle başlayacağız. yani luyindama ve marcao'nun önünde biri olacak. pana maçından aklımda kalan bir pozisyon var. seri top almak için luyindama'ya yanaşıyor. luyindama "gitsene oğlum, az ilerde dur, atarım ben," çekiyor. bakıyor olmayacak, takıyor vitesi 5'e dalıyor topla birlikte rakip sahaya. hangi dizilişle oynarız bilmem ama seri'nin ilerde olması önemli. marcao atar o pası ayağına, o kadar yanaşmasına gerek yok.