• 639
    "geçen sene de 7 maç vardı. işte fikstürü zor, deplasman fazla derken 6'da 6 yaptık. allah nasip ederse bu sene de inşallah öyle olur. ama dediğim gibi ne olursa olsun pes etmeyen bir galatasaray olacak her yerde. kazanırız, kaybederiz ama pes etmeyen bir galatasaray olacak. kupalara layıksın sen şanlı galatasaray, diyerek herkese iyi geceler diliyorum." diye bitiriyordu malatya'da kazanılan türkiye kupası yarı final maçı sonrası basın toplantısını fatih terim. bir çok "otoritenin" başakşehir'i şampiyon ilan ettiği, türkiye futbol federasyonu ve hakemlerin galatasaray'ı adeta"doğradığı" bir sezonda pes etmeyen ve "kupalara layık olan" galatasaray vardı, başındaki hocasıyla. dediği gibi de oldu fatih terim'in, bir "dejavu" yaşandı, galatasaray iç sahada ve deplasmanda kazandıkça kazandı, başakşehir kaybetti ve iki kupanın alınacağı son "final haftasına" girildi. önce sivas'ta akhisar mağlup edilerek, kupaların biri müzeye kondu ve sıra ligin final maçına geldi: galatasaray-başakşehir...

    karşı yakanın sarı-lacivertlileri kulüplerinin kuruluş yılından esinlenerek 19.07 tarihini kendilerine "fenerbahçeliler günü" ilan ediyorlar ya, 19 mayıs (19.05) atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramı da galatasaraylılar tarafından "galatasaray bayramı" olarak da çifte kutlaması yapılamaz mı? böylesi manidar bir günde de bir kaç yıllık tribün tarihinde bin kişiyi geçmeyen taraftar kitlesi ile yapmış oldukları ilk ve tek koreografide atatürk'ü "unutan" başakşehir'lilere ulu önderi hatırlatmayı unutmadı galatasaray taraftarı maç öncesi açtıkları pankartlarla... talih kalbi güzel olanlara güler derler ya, 19.05'te şampiyonluk kutlama şansı gelmişti galatasaray sevdalılarının ayağına, bu fırsat tepilemezdi...

    sürpriz bir başlangıç yapmadı galatasaray maça, beklenildiği gibi 50 bin inanmış ve arzulu taraftarının desteği ile baskı kurdu ilk dakikalarda rakip kalede. özellikle mariano'nun keskin ortalarıyla zor durumda kaldı deplasman takımı da kaleci mert iyi konsantre olmuştu, erken gole izin vermedi kalesinde. her maç sonrası basın toplantılarında "top tutuyoruz, topu çeviriyoruz, top bizim ayağımızda şu kadar süre kalıyor, oyuncularım bilmem kaç kilometre koşuyor" gibi istatistiki bilgilerle "farklı" olduğunu göstermeye çalışan abdullah avcı'nın o bahsettiği takımdan izler yoktu sahada. aslında ligin bir çok maçında da, özellikle ikinci devresinde "iyi" top oynayamıyorlardı da, medyadaki başakşehir "güzellemeleri" bir türlü bitmiyordu. galatasaray karşısında sıradan bir anadolu takımı gibi savunma yaparken, kontra ataklarla gol bulmayı amaçlamışlardı ki, elija'nın başlattığı bir atakta, bajic'le öne geçtiler... muslera'nın topu uzaklaştırmak isterken bajic'e vermesi ve sonrasında da bosnalı topçunun şutunu çıkarması dışında deplasman takımının maçta başka atağı da yoktu. devre sonu istatistiklerde başakşehirlilerin galatasaraylılardan çok koştuğu gözüküyordu, oysa top %70 oranında galatasaray'daydı, demek ki neymiş topsuz boş boş koşmuşlar, ya da galatasaray top çevirirken topu kapmak için "büyük" enerji sarf etmişler ama topu yine de kapamamışlar...

    aradığı sürpriz golü bulan başakşehirliler, birden futbolun "çirkin" tarafını ortaya çıkarıverdiler. bakmayın siz abdullah avcı'nın "attığımız golden sonra bize saldırdılar" demesine, o lafların hükmü bir otobüs dolusu futbolcunun bir gazeteciye saldırdığı günlerden ya da kendisinin adem büyük'e tokat atıp kaçtığı maç sonunda bitti... daha önce konyaspor forması giyerken alanyaspor deplasmanında attığı golden sonra evsahibi tribüne doğru gidip, sevinen ve taraftarı tahrik eden bajic, o gün ali palabıyık'tan sarı kart görmüştü ama cüneyt çakır bu tahrik için değil, kendisine "had bildiren" marcao ile kapışmasından dolayı sarı kart vermişti. ama arkadaşları gole sevinip, bajic'i kutlamaya koşarken galatasaray taraftarına doğru büyük bir hışımla topu yollayan emre belezoğlu, cüneyt çakır ve üç yardımcı hakemin gözünden "kaçmıştı"... ilginç... geçen sene donk'un podyum maçı olmuştu başakşehir karşılaşması, emre ve arda'yı tek başına bitirmişti hollandalı futbolcu. pazar gecesi de "merhaba, beni hatırladın mı?" dercesine gölgesi olmuştu emre'nin de, bücür bu baskıya dayanamadı ve sahayı terk etmek durumunda kaldı, cüneyt çakır'ı da rahatlattı, donk'u da... fatih terim de ikinci yarı görevini tamamlayan donk'u kenara alıp selçuk'u oyuna sürecekti...

    dedik ya sürekli futbolun güzelliklerinden bahseden, ajax gibi olmaktan dem vuran abdullah avcı'nın kalecisi daha ilk devrenin ortalarında başlamıştı 2 dakikada aut atışı kullanmaya, topçuları da plajda uzanır gibi uzanıyorlardı yerlerde... onlar "oynamayadursunlar" galatasaray beraberlik için yükleniyordu rakibinin kalesine, pozisyonlar da buluyordu da, top bir türlü kale çizgisini geçmiyordu. özellikle 39. dakikada belhanda'nın ortasında altı pas içindeki marcao güreşçi mahareti ile irfan can tarafından yere indiriliyor ama cüneyt çakır ve var'daki ali palabıyık'tan "ses seda" çıkmıyordu.
    anlaşılmıştı, bu maçta "hakemleri" de yenmek gerekiyordu...

    golsüz biten ilk yarının devre arasında fatih terim'in oyuncularını nasıl motive ettiği ilerde bu tarihi şampiyonluğun anlatıldığı bir belgeselde ortaya çıkar, aslında onların motiveye de ihtiyaçları yoktu ama hocanın verdiği "gazın" ne kadar da etkili olduğunu daha ilk dakikalarda arenaya çıkan gladyatörler gibi rakibe saldırmalarından anlaşılıyordu galatasaraylıların. devre arası vakti büfede, tuvalette uzatanlar daha koltuklarına dönemeden skorbordda galatasaray:1-1:başakşehir yazıyordu. belhanda'nın kullandığı köşe vuruşunda feghouli kendin pişir-kendi ye golü atmıştı adeta, kafa vuruşu direkten dönmüş, gelen topu bu sefer yarı rövaşeta ile filelere yollamıştı. beraberlik golü sayıları az da olsa ümitlerini yitirmeye başlamış taraftarı da oyuna sokmuş ve büyük baskı ile galatasaray rakibini "abandone" etmişti. önce gökhan inler'in ayağının kaydığı ve diagne'nin kaptığı topla başlattığı atakta, onyekuru'nun pasıyla belhanda takımını öne geçirmiş ama fenerbahçe maçında gözü önünde dirar'ın feghouli'yi düşürmesini görmeyip, gole sebep olan maçın var hakemi alı palabıyık kılı kırk yararak diagne'nin el temasını göstermişti cüneyt çakır'a. beş dakika sonrasında bu sefer belhanda asist yaptı onyekuru'ya, o da mert'in solundan topu filelere yolladı ama yine var'dan gol kararı çıkmadı: bir çok karşılaşmada dakikalarca süren ofsayt çizgisi belirleme çalışması 30 saniyede tamamlanıvermişti neredeyse... başakşehirliler ringe yandan havlu atılmasını bekleyen boksör gibi sahada dolaşırken, hakemler size kolay gol yok diyordu adeta galatasaraylılara. ve üç dakika sonrasında sadri alışık'ın ofsayt osman tiplemesiyle akıllara kazınan o meşhur repliğinde "bu da mı gol değil hakim bey" demesi gibi belhanda'nın ortasında onyekuru kafayı yapıştırıyordu. kolaysa bunu da iptal etsinlerdi bakalım...

    onyekuru'nun attığı golden sonra başta fatih terim olmak üzere galatasaray yedek kulübesinin maçın dördüncü hakemine doğru "gol değil" işareti yapması manidardı. akıllara ligin ilk devresi gelmiş, neredeyse her maç galatasaray maç hakemi ve var mahareti ile "biçilmiş", inönü'deki beşiktaş derbisinde iki üç penaltısı verilmemiş ve var'a giden cüneyt çakır'a galatasaraylılar imalı olarak "penaltı yok" işaretleri yapmışlardı.

    galipken nasıl zaman geçirebilirim kurnazlıklarını yapan başakşehirliler, skor terse dönünce telaşa kapıldı ve kulübede gol atabilecek kim varsa oyuna sürdü ama sahaya girenler de marcao-luyindama ikilisi arasında yok oldular gittiler. deplasman takımı "bir ümit" gol atarım diye galatasaray yarı sahasına doluşurken, arkada boşluklar bırakıyor, onyekuru ve belhanda sürpriz çıkışlarla takımı rahatlatacak pozisyon buluyordu. belhanda'nın ceza sahası cıvarında düşürüldüğü bir anda kazanılan serbest vuruşta selçuk topun başına geçti ama belhanda da vuruş yapmak istedi. akhisar maçı sonrası diagne ile olan penaltı diyaloğunu anlatırken selçuk, senegalli oyuncunun "iyi hissettiğini ve vurmak istediğini" belirtmişti. sergen'den, hagi'den, prekazi'den çok duymuşluğum vardır bazen kazanılan serbest vuruşta oyuncunun gol yapacağını hissetmesini. kariyerinin belki de son maçı olan bu karşılaşmada selçuk da hissetmiştir gol yapacağını, sayısız kez yaptığı gibi. belhanda orta yapacaktı, selçuk kaleye vuracaktı, selçuk vurdu ve top direkten döndü. ah o tartışma olmasa, belki de daha konsantre vuracak, gol yapacaktı, futbolun ilahları bilir artık orasını... keşke de gol olup güzel bir kapanış yapsaydı kaptan selçuk...

    kalan dakikalarda mahmut'un belhanda'ya attığı omuza başka bir pozisyonda faslı aynı şekilde rakibine cevap verip, "iyi mi böyle?" gerginliği sonrası karışan saha kenarı ve fatih terim ile orhan ak'ın atılması ile devam etti. ligin ikinci devresinin ortalarında galatasaray'ın kimyasını bozduk diyerek kendisine "kimyager" sıfatının takılmasına vesile olan ve aslında ligin son haftalarında kendi takımının "kimyası bozulan" abdullah avcı, kaybetmelerine bahane ararken fatih terim'i suçlayıp, "bir teknik adam eski çalıştığı oyuncusuna yumruk atacak, sonra da kaçacak, delikanlı olan devam eder" derken kendince racon öğretiyordu da keşke biri ona delikanlılık raconunda arkadaşına yapılan saldırıyı film izler gibi seyretmenin de utanç verici olduğunu öğretseydi. kenetlenme, takım ruhu demek oyuncusuna, hocasına karşı bir saldırı olduğunda takım halinde olay yerinde olup, müdahale edebilmektir, ismail çipe'nin hocasını kenara alıp adebayor'u kulübesine "oturtması" gibi. ama bülent timurlenk'in dediği gibi "bunu googleda bulamazsınız"...

    ve mutlu son... galatasaray kendi sahasında yenilmezliğini devam ettirerek 19 mayıs günü rahmetli büyük galatasaraylı barış manço'nun "yaz dostum" şarkısı eşliğinde 22. şampinluğuna uzanıyordu.

    "yaz tahtaya bir daha,
    tut defteri kitabı
    sarı çizmeli mehmet ağa
    bir gün öder hesabı"

    koskoca bir sezon bir şarkıyla ancak böyle özetlenebilirdi...
    şimdi avaz avaz bağırmak zamanı: "yaz dostuuum, yaz..."

    maçtan fotoğraflar ve kaynak için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...ay2-1basaksehir.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın