18181
fatih terim'in 2018-2019 sezonu başından beri eleştiril(e)memesini ilginç buluyorum. taraftar genel olarak canının yandığı noktalarda bile ''hep destek, tam destek'' parolasıyla ve mantığıyla hareket ediyor ve genel olarak fatih terim'le ilgili eleştiri yapmaktan, üstü kapalı da olsa olumsuz konuşmaktan imtina ediyor.
aslına bakılırsa haksız da sayılmazlar. zira yönetim sezon başlangıcında gomis'i apar topar satıp yerine forvet al(a)mayarak bir anlamda fatih terim'e kazık atmış oldu. oyuncu satmak yönetimin tasarrufuysa mutlaka terim'e yerine oyuncu alınacağıyla ilgili söz verilmiş, en olmadı beyanda bulunulmuştur. zira gomis'in takımdan ayrıldığı tarih hiç de erken bir dönemde olmadı. gün gibi ortada ki fatih terim de forvetsiz sezona başlanacağını bilse gomis'in gönderilmesini kesinlikle kabul etmezdi. şimdi ''algı operasyonu yapılıyor, yönetimle hoca'nın arası açılmaya çalışılıyor!!!!'' denildiğine bakmayın. fatih terim doğal ve haklı olarak yönetimin bu beceriksizliğine ve basiretsizliğine tavır koydu. bu sözler -çok sonraları da olsa- kendisine ait: ''koca galatasaray takımı, gomis'in yerine iki oyuncu alma niyeti olamasa gomis'i verir mi? bir değil, iki oyuncu söylendiği için öyle karar teknik olarak evet dedik.'' zira gün gibi ortadaydı ki düştüğümüz grup -hele ki galatasaray'ın son 2 şampiyonlar ligi karnesi berbatken ve averaj takımı olmuşken-la terim ve galatasaray avrupa'ya yeniden dönebilecekti. yine gün gibi ortadaydı ki son 3 sezonun güçlü takımı beşiktaş dağılıyor, şenol güneş'le yönetimin sorunları ayyuka çıkıyor; fenerbahçe cocu yönetiminde nal topluyor; başakşehir de son yıllara göre en kötü futbolunu oynuyordu(hâlen de son 3 sezon oynadıkları en kötü futbolunu oynuyorlar) ve galatasaray ffp kıskacındaki hâliyle bile kadro ve oyun kalitesi olarak ligi rahatlıkla domine edebilecek bir pozisyondaydı. sonuç olarak yönetim kadro planlaması yapmamak bir tarafa dursun, fatih terim'in mevcut planlamasını da sabote edecek şekilde hareket etmiş ve ligin kaderine aslında doğrudan da etki etmişti.
bu noktada şunu da vurgulamak lâzım: fatih terim'in başkanlık isteği. ünal aysal'la yaşananlar sonrası galatasaray'dan ayrılırken fatih terim artık gözünün başkanlıkta olduğunu çok çok önceden beyan etmişti. geldiğinden beri de ilk 3 dönemindekinden çok farklı bir profil çizmesi bu yüzden. bu kadar taraftara yönelik konuşan, maçların/oyuncuların teknik meselelerinden ziyade saha dışı problemlerle(federasyonla olan sürtüşmeler, twitter'da hashtag başlatmak, sürekli taraftara hitaben konuşmak, yayıncı kuruluşa alınan tavırlar, ''her şeyi taraftara açıklayacağım'' minvalinde sözlerle aslında başkan'ın yapması gereken işlere soyunmuş olması vs.) ilgilenen bir fatih terim ben şahsen hatırlamıyorum. maç önü/sonu verilen röportajlarda dahi, maçlardan çok bunları konuşur hâle gelmeye başladı fatih terim. olayı federasyon'un verdiği cezaya bağlamak yanlış olur; fatih terim'e haksız bir ceza verilmiş bile olsa normal olarak buna tüm tepkiyi yönetim kurulunun/başkanın/basın sözcüsünün göstermiş olması gerekirdi. ancak hoca ilk cezayı aldıktan sonra bile kritik schalke maçı öncesi -bence ceza alacağını bile bile- konuşmaya devam etti. bu durum iki şeyi gösteriyor: 1- ya hoca yönetimden ve hadiseleri yönetme şeklinden memnun değil ve aslında yönetime de bir tepki olarak konuşuyor 2- kendisini başkanın ve yönetim kurulunun da üstünde görerek inisiyatif alıyor ve konuşuyor-yani fiilen bir anlamda başkan gibi davranıyor-
''fatih terim başkan olmak istiyor, teknik direktörlük yapmayacak'' gibi sivri laflardan uzak şekilde, ancak bu ihtimali de göz ardı etmeden devam edelim:
eğer hoca sezon başından beri saha içinden çok saha dışını konuşuyorsa ortada gerçekten olağanüstü bir durum vardır. fatih terim 65 yaşında ve doğal olarak tecrübe konusunda master yoda seviyesinde; bütün bunları bu kadar uzun süre bilinçsiz ve kasıtsız yap(a)bileceğini düşünmek safdillik olur. fatih terim'in bir anlamda yönetimden rol çalarak hareket etmesi ya hoca'nın yönetime tepkisi, ya da hakikaten yönetim'den memnun olmayıp bu işi(sadece galatasaray başkanlığı değil, tff de dahil türk futbolunda ciddi bir yönetici kadro sorunu olduğunu düşünüyor olabilir) bizzat kendisinin yapabileceğini düşünüyor olmasının bilinçli bir göstergesi olabilir. neticede elimizde bir beckenbauer örneği de var. bayern başkanlığı yaptığı dönemde kadro planlaması-yönetim-transfer vs. her türlü yöneticiliği yapmış ve piramidin en tepesindeki isim olmuştu. hâlen de bayern üzerinde benzer nüfuzunu koruyor. çok spekülatif de olsa terim'in kafasında da kendi getireceği bir teknik direktörle başkan olarak beraber çalışma fikri oluşmuş olabilir. ayrıca olur da olursa başkanlığı da dursun özbek'ten de, mustafa cengiz'den de daha fazla hak etmiştir ve daha iyi yapacaktır; buna tüm taraftar ve kulüp emindir herhâlde.
terim ve başkanlık olayına uzak ihtimal, spekülasyon, algı operasyonu!!! mu dersiniz; onu bilemem. konu tahminlere/fikir yürütmelere gayet açık. ancak ateş olmayan yerden duman çıkmıyor. bugün ali ece de, ertuğrul özkök de, fatih altaylı da aynı şeyi farklı zamanlarda dillendiriyorsa çok da ''algı operasyonu!!'' diye düşünmemek gerek.
spekülatif kısmı arkada bırakıp gerçeklere dönersek eğer:
fatih terim yönetimden kesinlikle memnun değil. kendisini forvetsiz bırakan(sırf ffp'de hesaplama hatası yaptıkları için), ceza sürecinde tutarlı ve etkili bir politika izleyemeyen, söylemlerde çelişen, sürekli ön plana çıkıp vecize yumurtlamaya çalışan bir galatasaray başkanıyla çalışıyor çünkü. nasıl bir kadro planlaması yapacak, o bile uzaktan bakıldığında belirsiz. ozan kabak konusu nasıl hâllolur? serdar aziz 5 günde satılmanın eşiğine nasıl gelir? bunların hepsi soru işareti. yönetim nezdinde net bir açıklama yapılmamış olması , futbolcuların basının ve azgın taraftarın kucağına dinamit gibi bırakılmış olması ve burada futbolcuların -kalsalar dahi- açıkça yıpratılması da bu belirsizlik ve plansızlığın en üst kademede olduğunu gösteriyor. modeste transferini ''aman kazıklanırız'' diye yapmayan yönetim köln'ün yaptıklarını duyunca hocaya ne dedi, gerçekten merak ediyorum.
tüm yukarıda saydığım süreçten ise zarar gören galatasaray oldu malesef. onun için 22. şampiyonluktan söz etmeye başlayacaksak, hocanın da yönetime sabredip, fiilî başkanlık görevini bir kenara bırakarak saha içerisine odaklanması yahut yönetimin kısa vadede ciddî şekilde kendisine çeki düzen vermesi(orta vadede istifa etmeleri veya çekilmeleri şart) şart oğlu şart. zira ilk yarı itibariyle takımın * oynadığı futbolun kalitesi, oyuncuların kondisyon durumu, gamsızlıkları vs. eldeki kadro kalitesinin oldukça gerisinde. hoca dikkatini futbol ve yönetim/medya arasında bölüştürmeye devam ederse galatasaray adına kaçan balık büyük olacak.
aslına bakılırsa haksız da sayılmazlar. zira yönetim sezon başlangıcında gomis'i apar topar satıp yerine forvet al(a)mayarak bir anlamda fatih terim'e kazık atmış oldu. oyuncu satmak yönetimin tasarrufuysa mutlaka terim'e yerine oyuncu alınacağıyla ilgili söz verilmiş, en olmadı beyanda bulunulmuştur. zira gomis'in takımdan ayrıldığı tarih hiç de erken bir dönemde olmadı. gün gibi ortada ki fatih terim de forvetsiz sezona başlanacağını bilse gomis'in gönderilmesini kesinlikle kabul etmezdi. şimdi ''algı operasyonu yapılıyor, yönetimle hoca'nın arası açılmaya çalışılıyor!!!!'' denildiğine bakmayın. fatih terim doğal ve haklı olarak yönetimin bu beceriksizliğine ve basiretsizliğine tavır koydu. bu sözler -çok sonraları da olsa- kendisine ait: ''koca galatasaray takımı, gomis'in yerine iki oyuncu alma niyeti olamasa gomis'i verir mi? bir değil, iki oyuncu söylendiği için öyle karar teknik olarak evet dedik.'' zira gün gibi ortadaydı ki düştüğümüz grup -hele ki galatasaray'ın son 2 şampiyonlar ligi karnesi berbatken ve averaj takımı olmuşken-la terim ve galatasaray avrupa'ya yeniden dönebilecekti. yine gün gibi ortadaydı ki son 3 sezonun güçlü takımı beşiktaş dağılıyor, şenol güneş'le yönetimin sorunları ayyuka çıkıyor; fenerbahçe cocu yönetiminde nal topluyor; başakşehir de son yıllara göre en kötü futbolunu oynuyordu(hâlen de son 3 sezon oynadıkları en kötü futbolunu oynuyorlar) ve galatasaray ffp kıskacındaki hâliyle bile kadro ve oyun kalitesi olarak ligi rahatlıkla domine edebilecek bir pozisyondaydı. sonuç olarak yönetim kadro planlaması yapmamak bir tarafa dursun, fatih terim'in mevcut planlamasını da sabote edecek şekilde hareket etmiş ve ligin kaderine aslında doğrudan da etki etmişti.
bu noktada şunu da vurgulamak lâzım: fatih terim'in başkanlık isteği. ünal aysal'la yaşananlar sonrası galatasaray'dan ayrılırken fatih terim artık gözünün başkanlıkta olduğunu çok çok önceden beyan etmişti. geldiğinden beri de ilk 3 dönemindekinden çok farklı bir profil çizmesi bu yüzden. bu kadar taraftara yönelik konuşan, maçların/oyuncuların teknik meselelerinden ziyade saha dışı problemlerle(federasyonla olan sürtüşmeler, twitter'da hashtag başlatmak, sürekli taraftara hitaben konuşmak, yayıncı kuruluşa alınan tavırlar, ''her şeyi taraftara açıklayacağım'' minvalinde sözlerle aslında başkan'ın yapması gereken işlere soyunmuş olması vs.) ilgilenen bir fatih terim ben şahsen hatırlamıyorum. maç önü/sonu verilen röportajlarda dahi, maçlardan çok bunları konuşur hâle gelmeye başladı fatih terim. olayı federasyon'un verdiği cezaya bağlamak yanlış olur; fatih terim'e haksız bir ceza verilmiş bile olsa normal olarak buna tüm tepkiyi yönetim kurulunun/başkanın/basın sözcüsünün göstermiş olması gerekirdi. ancak hoca ilk cezayı aldıktan sonra bile kritik schalke maçı öncesi -bence ceza alacağını bile bile- konuşmaya devam etti. bu durum iki şeyi gösteriyor: 1- ya hoca yönetimden ve hadiseleri yönetme şeklinden memnun değil ve aslında yönetime de bir tepki olarak konuşuyor 2- kendisini başkanın ve yönetim kurulunun da üstünde görerek inisiyatif alıyor ve konuşuyor-yani fiilen bir anlamda başkan gibi davranıyor-
''fatih terim başkan olmak istiyor, teknik direktörlük yapmayacak'' gibi sivri laflardan uzak şekilde, ancak bu ihtimali de göz ardı etmeden devam edelim:
eğer hoca sezon başından beri saha içinden çok saha dışını konuşuyorsa ortada gerçekten olağanüstü bir durum vardır. fatih terim 65 yaşında ve doğal olarak tecrübe konusunda master yoda seviyesinde; bütün bunları bu kadar uzun süre bilinçsiz ve kasıtsız yap(a)bileceğini düşünmek safdillik olur. fatih terim'in bir anlamda yönetimden rol çalarak hareket etmesi ya hoca'nın yönetime tepkisi, ya da hakikaten yönetim'den memnun olmayıp bu işi(sadece galatasaray başkanlığı değil, tff de dahil türk futbolunda ciddi bir yönetici kadro sorunu olduğunu düşünüyor olabilir) bizzat kendisinin yapabileceğini düşünüyor olmasının bilinçli bir göstergesi olabilir. neticede elimizde bir beckenbauer örneği de var. bayern başkanlığı yaptığı dönemde kadro planlaması-yönetim-transfer vs. her türlü yöneticiliği yapmış ve piramidin en tepesindeki isim olmuştu. hâlen de bayern üzerinde benzer nüfuzunu koruyor. çok spekülatif de olsa terim'in kafasında da kendi getireceği bir teknik direktörle başkan olarak beraber çalışma fikri oluşmuş olabilir. ayrıca olur da olursa başkanlığı da dursun özbek'ten de, mustafa cengiz'den de daha fazla hak etmiştir ve daha iyi yapacaktır; buna tüm taraftar ve kulüp emindir herhâlde.
terim ve başkanlık olayına uzak ihtimal, spekülasyon, algı operasyonu!!! mu dersiniz; onu bilemem. konu tahminlere/fikir yürütmelere gayet açık. ancak ateş olmayan yerden duman çıkmıyor. bugün ali ece de, ertuğrul özkök de, fatih altaylı da aynı şeyi farklı zamanlarda dillendiriyorsa çok da ''algı operasyonu!!'' diye düşünmemek gerek.
spekülatif kısmı arkada bırakıp gerçeklere dönersek eğer:
fatih terim yönetimden kesinlikle memnun değil. kendisini forvetsiz bırakan(sırf ffp'de hesaplama hatası yaptıkları için), ceza sürecinde tutarlı ve etkili bir politika izleyemeyen, söylemlerde çelişen, sürekli ön plana çıkıp vecize yumurtlamaya çalışan bir galatasaray başkanıyla çalışıyor çünkü. nasıl bir kadro planlaması yapacak, o bile uzaktan bakıldığında belirsiz. ozan kabak konusu nasıl hâllolur? serdar aziz 5 günde satılmanın eşiğine nasıl gelir? bunların hepsi soru işareti. yönetim nezdinde net bir açıklama yapılmamış olması , futbolcuların basının ve azgın taraftarın kucağına dinamit gibi bırakılmış olması ve burada futbolcuların -kalsalar dahi- açıkça yıpratılması da bu belirsizlik ve plansızlığın en üst kademede olduğunu gösteriyor. modeste transferini ''aman kazıklanırız'' diye yapmayan yönetim köln'ün yaptıklarını duyunca hocaya ne dedi, gerçekten merak ediyorum.
tüm yukarıda saydığım süreçten ise zarar gören galatasaray oldu malesef. onun için 22. şampiyonluktan söz etmeye başlayacaksak, hocanın da yönetime sabredip, fiilî başkanlık görevini bir kenara bırakarak saha içerisine odaklanması yahut yönetimin kısa vadede ciddî şekilde kendisine çeki düzen vermesi(orta vadede istifa etmeleri veya çekilmeleri şart) şart oğlu şart. zira ilk yarı itibariyle takımın * oynadığı futbolun kalitesi, oyuncuların kondisyon durumu, gamsızlıkları vs. eldeki kadro kalitesinin oldukça gerisinde. hoca dikkatini futbol ve yönetim/medya arasında bölüştürmeye devam ederse galatasaray adına kaçan balık büyük olacak.