resim
Emre Mor
Takım:Eyüpspor
Mevki:Sağ Kanat
Yaş:27
Boy:1.69
Uyruk:Türkiye
  • 907
    safi yetenek.

    emor'u fatih terim'li milli takım'dan beri takip ederim. hatta o zamanlar, bir kanatta armindo bruma, diğer kanatta emor olmak üzere "kaç para ulan bir emor?" diye sormuşluğum çoktur. ikisini aynı takımda izlemek aşırı zevkli olurdu açıkçası. takım olarak ne kadar başarılı olurduk onu bilmem.

    öncelikle üzüntümü paylaşayım. bana hep hayattan bir beklentisi yokmuş gibi hissettiriyor, sahada onu izlemek, saha dışında haberlerini okumak. açıkçası üzülüyorum. sahada sanki bir kavga veriyor. kendisiyle, onu görmeyenlerle... falan filan.

    neyse. emor'u o zaman bu zaman takip ederim. bundesliga'da borussia dortmund'u tuttuğum için zaten takip ediyordum. emor ile birlikte daha bir şevkle takip etmeye başlamıştım. o zamanki borussia da acayip yetenekli oyuncuyla doluydu. ne takımdı be! neyse, emor saha dışı ve içinde isteneni veremedi. beklentileri karşılayamadı. sonra celta vigo'ya gitti. yine saha dışı ve içinde beklentileri karşılayamadı.

    bana kalırsa, işimiz emor'a kaldıysa sıkıntı var. ünal aysal'dan yadigar bir çilek meselesi var ya hani, işte emor o çilek bile değildir. emor, çileğin üstündeki süslemedir. pastayı yaparsın, üzerini çilekle süslersin, baktın vakit ve malzeme var, çileğe kremayla göz ağız çizersin ya da üstüne biraz çikolata sos dökerek süslersin.

    bununla birlikte o kadar büyük bir yeteneği var ki, bir an düşünüyorsun "acaba" diye.

    hemen tüm maçlarını izlemiş biri olarak söyleyeyim, sorunları var. katılırsınız katılmazsınız ben gözlemlediklerimi yazayım.

    en büyük sorunu, futbolu bilmemesi. saf yetenek bir futbolcunun yetenekleriyle ne yapabileceklerini bilmemesi can sıkıyor açıkçası. mesela sergen yalçın'ın hep yeteneğine ihanet ettiğini düşünmüşümdür. genel kanı da bu yöndedir. ama sergen yalçın, o büyük yetenek, futbolu biliyordu. nasıl skora gideceğini çok çok iyi biliyordu. bunun dışındaki, profesyonellikle ilgili kısımlarda sıkıntısı vardı. sergen yalçın'ın işine gelmiyordu doğrusu.

    japonca'da mendokusai (めんどくさい) diye bir sözcük vardır. türkçe'de tam olarak bir karşılığı var mıdır bilmiyorum. "can sıkıcı, uğraştırıcı, uğraşmaya değmez, zahmetli, baş belası, yapmak istemiyorum" gibi anlamların birleştiği bir sözcük düşünün. işte sergen yalçın'ı bu kelime ile özdeşleştiriyorum ben.

    iki saf yetenek arasındaki en büyük fark sanırım burada yatıyor. ve bu durum yani futbolu bilmemesi emor'un gelişimini de tehlikeye atıyor bana sorarsanız.

    bunun haricinde, "kendini kanıtlama isteği" ya da "kendini gösterme isteği" bir başka sorun. bir psikolog değilim ama çocukluğuna inmek gerekir sanırım. dediğim gibi o konuda kalifiye değilim. o yüzden geçiyorum.

    borussia dortmund'a transfer olduğunda yedek kaldı. takıma girebilmek için kendini göstermek istedi. anladım. olmadı. hem saha içinde hem saha dışında olmadı. celta vigo'ya gitti, daha alt seviye bir takıma gittiği için tekrar kendini göstererek büyük takımlara gitmek için yine kendini göstermeye çalışıyor. anlıyorum. ama bunu çok yanlış yapıyor. futbolu bilmemesi en büyük etken burada. sahada "ben buradayım!" demek istiyor. o yüzden topu hep istiyor, assolist olmak istiyor ve topu vermek istemiyor. futbol sahasında, top neredeyse, bütün odak oradadır. o halde topu ayağında tutmak istemek pek de yanlış bir düşünce tarzı değil. düşüncenin yanlışlığı ise tartışma konusu.

    tüm bunlara rağmen, acayip hırslı. hakem faul vermiyor, hakemle dalaşıyor. savunma yapmak zorunda kalıyor, son sürat adam kovalıyor. bence oyuna küsmüyor. hep bir sonrakinde kendimi göstereceğim diyor. bu sefer daha fazla zorlamaya başlıyor. bu da takıma zarar veriyor.

    bunun dışında teknik sorunları var. pas oyununa yatkın değil. yapmak istediklerini de pek yapamıyor. misal savunma arkasına sarkan arkadaşını görüyor, pası yapmak istiyor ama o pası yapamıyor.

    ilk önce kendisi geldiği için, basit de oynayamıyor. önce bir kendini gösterip sonra olacaklara bakıyor. istiyor ki, rakip takımın tamamını çalımlayıp rencide etsin. yine bireyselliğin doruk noktasından bir örnek: önce kendi yapabileceklerine bakıyor, ancak son raddede takım arkadaşlarının ne yapabileceklerine bakıyor. bir yerde güvensizlik, bir yerde aşırı özgüven, bir yerde aşırı yetenekli olduğunu düşünmenin getirdiği bir eksiklik bence bu. sözgelimi, ikiye bir kaldılar diyelim. çok rahat arkadaşına pas verip gol yapabilecekleri durumlarda, çoğunlukla son adamı da geçip pas vermeyi yeğleyebiliyor. bu hem kendi yeteneğine güven, hem kendini gösterme isteği, hem de arkadaşının yeteneğine güvensizlikten kaynaklanıyor gibi.

    topu hep istiyor dedik. eğer topu alamazsa, çok geriye geliyor, topu almak için. bu sefer topu ileri taşımak için büyük efor sarfediyor. iş yapması gerektiği yerde, işi yapamaz hale geliyor. yani eğer emor'u transfer edecekseniz, topu mümkün olan en ileri uçta topla buluşturmalısınız. yoksa, etkinliği oldukça düşüyor.

    bitiriciliği neredeyse yok hükmünde. ne son pası atabiliyor, ne de şutu. bu aslında biraz da yukarıda bahsettiğim efor sarfetmesi ile de alakalı bir durum. tabii şut tekniğinin de pek olmadığı aşikar.

    yani geliştirmesi gereken hem mental hem teknik bir sürü detay var. hem saha içinde hem saha dışında aşması gereken bir çok sorunu var.

    oyunun kitlendiği anlarda, sıkışıklığı gidermek, kilidi açabilmek, oyunu kaosa sürüklemek, kalenin önüne otobüs çeken kapanan takımların içinden geçebilmek için daha cazip birini düşünemiyorum. ama bu kaos ortamı, iyi yönde de seyredebilir, kötü yönde de. oyunun seyrini değiştirmek için birebir olabilir ama skoru değiştirmek için ancak bir araç olabilir, şu haliyle. onun karıştırdığı oyunu fırsat bilecek diğer oyuncularınızın işi bitirmesi icap eder ancak.

    sonuç olarak tüm sorunlarına rağmen, saf yeteneğini düşünerek ve henüz 21 yaşında olduğunu göz ardı etmeden hareket etmek gerekir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın