• 8
    türkiye’nin içinde bulunduğu kültür iklimi ve sosyokültürel çıkmazları nedeniyle aykut demir olayının çok iyi ve dikkatle analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    önce şunları tespit edelim:

    -aykut demir, hollanda gibi cinselliğin, alkol ve uyuşturucunun sınırsız olduğu bir ülkede büyümüş kısmen müslüman bir aile çocuğudur. (ortalama bir geleneksel müslüman anadolu ailesinin çocuğu)
    -ülkemizde dindar-dinsiz ayrışması kadar, bağnaz-gelenekçi-modern müslüman ayrışması da vardır.

    aslolan, ayrı kültür yapılarının içiçe olduğu ülkemizde, özellikle metropollerde bu kadar ayrışmamaktır ama bu şimdiye kadar engellenememiştir. bunun nedeni hükumetlerin yanlış, umarsız ve kötü niyetli politikalarıdır. bugünkü sorunlarımızın temelinde de büyük oranda bu ayrışma vardır.

    örneğin istanbul’da fatih merkezli iki-üç tarikatın tüm ülkeye yayılmış mensupları ile adıyaman merkezli tarikatları incelerseniz, aykut demir’in yansıttığı, şekilciliğin içine hapsolmuş bir din anlayışını çok net görürsünüz. bu kişiler bazılarının zannettiği gibi selefi değildirler. tam aksine selefilerin tam karşısındadırlar. giyim şekilleri ve sakal benzerliği nedeniyle böyle zannediliyor ama türkiye merkezli tarikatlar tamamen tasavvuf amaçlı nefis terbiyesine odaklanmış gruplarken, selefiler işid gibi, tarikatları reddedip savaş ve cihad metodunu esas alan bir anlayışa sahiptirler. nitekim işid tamamen selefilerden eleman devşirmiş ama tek bir tarikatçıyı elde edememiştir.

    aykut demir bu açıdan selefi değildir ve mahmut efendinin temsil ettiği nakşi bir tarikatın üyesidir. giyim kuşam olarak çok benzeseler de selefiler tarikatçıları tekfir ederler. yani kafir, şirk koşan gruplar olarak damgalarlar. bu açıdan işid gibi örgütler, dinsizlerden daha çok aykut demir gibilerine düşmandırlar. çünkü onları dinin bukalemun düşmanları olarak tanımlarlar.

    ancak bu durum tarikatların, şekilciliğe gereğinden fazla saplantılı olmalarını engellemez. çünkü bunlar da gelenekçi müslümanları cahil, modern müslümanları fasık (günahkar) kabul ederler. bunlara göre bir erkek sakal koymuyorsa, bir kadın, bırakın başörtüsünü kara çarşaf giyinmiyorsa büyük günahkarlardandır. kız çocuklarının kuran eğitimi dışında bir eğitime tabi tutulmasına şiddetle karşıdırlar. yani bir kadının sosyoloji, psikoloji ya da edebiyat öğrenmesini zül sayarlar. kuran öğrensin ve evde çocuklarına ve kocasına baksın yeter diye düşünürler. onların çocuklarını nasıl yetiştireceklerini, bilgisiz ve cahil annelerin ancak güvensiz ve cahil çocukları olabileceğini hiç kabul etmezler. kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik hayattan tamamen soyutlanmasının toplumları nasıl çürüttüğünün farkında bile değildirler. halbuki mevlana’nın dediği gibi ilk eğitilmesi gereken kız çocuklarıdır. yine mevlana’nın deyimiyle bir erkeği eğiten bir kişiyi, bir kız çocuğunu eğiten bin kişiyi eğitmiş olur. çünkü çocukların asıl eğitmeni annelerdir ve onların nesiller boyu eğitimini düşünürsek gerçekten bir anneyi eğitenin binlerce kişiyi eğittiğini kabul etmeliyiz.

    kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik hayatın içinde olmalarının bazı sakıncaları yok mu? tabi ki var. bir takım sapıkların tacizlerine, şiddetlerine, dışlanmalara, ötekileştirmeye maruz kaldıkları olmuyor mu? tabi ki oluyor ama bunlar olmasın diye kadını dört duvarın arasına hapsetmenin çok daha kötü sonuçlara yol açtığını görmeli bu insanlar. burada çözüm toplumu eğiterek kadınları bu tür sapkınlıklardan korumaktır.

    ancak ülkemizde bazı gruplara bunu anlatmak mümkün değil. bugünkü hükumet bile hatta recep tayyip erdoğan bile yaşam tarzı ve aile yapısı olarak bu grupların hor gördüğü bir konumdadır. belki bazı sözlük yazarları ve okurları zor kabul edeceklerdir ama bu ülkemizin bir gerçeğidir. bu gruplar siyaseten erdoğan’ı destekler ama kendi ifadeleriyle “ehven-i şer” (kötünün iyisi) olduğu için desteklerler. yoksa asıl istedikleri, bütün kadınların kara çarşaf giydiği, erkeklerin sakal koyduğu, buna göre bir eğitimin yapıldığı bir ülkedir. bu açıdan hiçbir tarikatın ülkede hakim olmaması gerekir.

    benim gibi modern müslümanlar ise ülkede vardır ama yeterli çoğunlukta değildir. çünkü bizlerin bağlı bulunduğu tarikatvari bir yapı yoktur. bizler, modern eğitime, bilime ve evrime inanır, giyim kuşam, sakal gibi şekilciliğin islamda yeri olmadığını düşünürüz. aslolan kişinin kalbi ve inancıdır. bizler namazımızı kılarız, orucumuzu tutarız, yalan söylemeyiz, haramdan ve hileden uzak dururuz (istisnalar hariç tabi) ama sakal koymayız, cübbe, şalvar giymeyiz, kızlarımızı eğitmek için gücümüz yetiyorsa amerika’ya gönderirirz. ancak bizim ateistlerden farkımız bu tarikatçı gruplara kin ve nefretle bakmamamızdır. (her ateist için geçerli değil tabi) çünkü ülkemizde maalesef böyleleri var ve sayıları da azımsanmayacak ölçüde. biz aykut demir’in de içinde bılunduğu bu gruplara anlayış gösterir ve yaşam şeklimizle onlara bu kadar şekilciliğin gereksiz olduğunu fısıldarız. (devlet politikası olarak da bu gruplara şiddet ve zorlama olmaksızın modern müslümanlığın dikte edilmesi gerektiği kanaatindeyim) örneğin her pazar sabah namazında binlerce insanın toplandığı ismail ağa camiinde cemaate sakal ve cübbenin bu kadar dikte edilmesinin önüne geçilebilir. böylece oradan feyz alan insanlar diğer insanlara kafir gözüyle bakmaz, dışlamaz ve de dışlanmazlar.

    çok uzun oldu biliyorum ama aykut demir özelinden yola çıkarak ülkemizin içinde bulunduğu bu açmazların ve de büyük resmin dikkatlere sunulmasını önemli gördüğüm için bu entryi girdim. sabırla okuyanlara teşekkür ediyorum. (aslında konunun çok daha detaylı ele alınması gerektiği kanaatindeyim ama tabi ki bunun yeri galatasaray sözlük değil)
App Store'dan indirin Google Play'den alın