12
benim için tartışmasız dünyanın en güzel ve en özlenen olaylarından biridir. aslında bu yazıyı uzun süredir yazmak istiyordum ama bugüne denk geldi. beni tanıyanların bildiği üzere babam yazın vefat etti. o günden beri henüz toparlanmış değilim. babamın seveceğini bildiğim bir şarkı duysam veya herhangi bir başarısızlık anında direk çöküyorum. depresyon diyorlar buna. ama bende sık sık olduğu için neredeyse tüm kararlarımı etkileyen bir ruh haline dönüştü. şöyle özet geçmek gerekirse; okulu bırakıyorum dedim 5 hafta okula gitmedim. okula dönüyorum dedim, gitmediğim için sınavlara hazırlanamadım 7 dersin 5'i büte kaldı gibi. bir ara ücra bir yerde, bir fabrikada işçi olarak hayatımı geçirmek gibi fantastik planlarım vardı ama bunların gerçekleşmeyeceğini ilk baştan beri biliyordum. yani insan çaresizlik anında kaçmak istiyor. insan varoluşunun getirdiği sorunlarla baş etmek istemiyor. annem ve kardeşim olmasaydı intihar ederdim, biliyorum. çünkü inanın bir andan sonra hayat sizi iliklerinize kadar sıkıyor. nefes aldığınızı sanıyorsunuz ama aslında olay biyoloji derslerinde gördüğünüz mekanik olaylar gibi değil. istediğiniz hiçbir şey olmuyor. 5 temmuz'da italya planlarınız için pasaport randevusuna gideceğinizi düşünürken bir anda kendinizi adana- diyarbakır yolunda babanızın cenaze aracını takip ederken buluyorsunuz. inanın zor. dünyadaki tek derdin bende olmadığını, daha büyük acıların var olduğunu, bizzat savaşlardan kaçan hayal kurmayı hiç düşünememiş onun yerine hayatta kalmak için dua eden insanlardan dinledim bunları. ama insan, insan olduğu için başkasını bir yere kadar anlayabiliyor.
bu lanet dönemde beni en iyi hissettiren eylem maça gitmek ya da arkadaşlarımla galatasaray'ın maçını izlemek oldu. bunun nedeni sanıyorum ki babamla son konuştuğumuz şeyin galatasaray olmasından kaynaklanıyor. zihinimi çoğu zaman kontrol edememe noktasındayım ki bundan dolayı çoğu cümleaynı nedenden olsa gerek akrabalarım bana sene başında stadımızdan güzel bir yerden kombine hediye ettiler. arkadaşlarım çağırdığı zaman stada gitmeyi tercih etmiyorum. çünkü artık ne olursa olsun yalnız bir şeyler yapmaktan sıkıldım. 45 bin kişi aynı anda aynı şeyi istese de birey olarak tek hareket etmek durumundayız ve ben bunu genellikle istemiyorum. bundan dolayı arkadaşlarımla izlemek daha keyifli geliyor.
işte bu dönemde maça gittiğim zamanlar beynimin bir yerinde babamla olan anılar filmlerdeki flashback sahneleri gibi gözümün önünden geçerken tribünde genç bir kardeşimizin babasına olan davranışları dikkatimi çekiyor. ilk hafta herhalde bir kerelik derken her hafta babasından utanan, sıkılan, zorla getirilmiş gibi bir surat ifadesi olan, babası fotoğraf çektirmek isteyince tersleyen, " ya benim arkadaşlarımla burada olmam lazımdı, seninle ne işim var" tavırları canımı sıkıyor. ona gidip, "bak güzel kardeşim bunlar senin hayatının en değerli anıları, bunlar ileride geriye dönüp bakınca seni mutlu edebilme ihtimali olan nadir şeyler" demek istiyorum ama diyemiyorum. haddim değil. içimden "keşke böyle yapmasan be kardeşim" diyesim geliyor ama yapamıyorum. umarım hatandan dönersin diyorum sadece. çünkü başka galatasaray da başka baban da yok ama her şeyin sonu da var bu dünyada. o gittiğin maçların da, yılbaşı kutlamaların da sonu var. ömrün de sonu var.
hepinize iyi seneler.
bu lanet dönemde beni en iyi hissettiren eylem maça gitmek ya da arkadaşlarımla galatasaray'ın maçını izlemek oldu. bunun nedeni sanıyorum ki babamla son konuştuğumuz şeyin galatasaray olmasından kaynaklanıyor. zihinimi çoğu zaman kontrol edememe noktasındayım ki bundan dolayı çoğu cümleaynı nedenden olsa gerek akrabalarım bana sene başında stadımızdan güzel bir yerden kombine hediye ettiler. arkadaşlarım çağırdığı zaman stada gitmeyi tercih etmiyorum. çünkü artık ne olursa olsun yalnız bir şeyler yapmaktan sıkıldım. 45 bin kişi aynı anda aynı şeyi istese de birey olarak tek hareket etmek durumundayız ve ben bunu genellikle istemiyorum. bundan dolayı arkadaşlarımla izlemek daha keyifli geliyor.
işte bu dönemde maça gittiğim zamanlar beynimin bir yerinde babamla olan anılar filmlerdeki flashback sahneleri gibi gözümün önünden geçerken tribünde genç bir kardeşimizin babasına olan davranışları dikkatimi çekiyor. ilk hafta herhalde bir kerelik derken her hafta babasından utanan, sıkılan, zorla getirilmiş gibi bir surat ifadesi olan, babası fotoğraf çektirmek isteyince tersleyen, " ya benim arkadaşlarımla burada olmam lazımdı, seninle ne işim var" tavırları canımı sıkıyor. ona gidip, "bak güzel kardeşim bunlar senin hayatının en değerli anıları, bunlar ileride geriye dönüp bakınca seni mutlu edebilme ihtimali olan nadir şeyler" demek istiyorum ama diyemiyorum. haddim değil. içimden "keşke böyle yapmasan be kardeşim" diyesim geliyor ama yapamıyorum. umarım hatandan dönersin diyorum sadece. çünkü başka galatasaray da başka baban da yok ama her şeyin sonu da var bu dünyada. o gittiğin maçların da, yılbaşı kutlamaların da sonu var. ömrün de sonu var.
hepinize iyi seneler.