148
kesinlikle bi taktik adamı olan mircea lucescu'nun nefret ettiğim şeyi futbol anlayışıdır. şu sıralar milli takım için adı geçince aklıma geldi bu yazıyı yazmak. gelin bakalım neler yapmış lucescu galatasaray'dayken.
galatasaray'da görev yaptığı süre içinde neredeyse hiçbir maçımızdan tat almıyorduk. çünkü yıllardır süregelen galatasaray futboluyla alakası yoktu oynattığı futbolun. alışık değildik 1 gol atıp defansa çekilmeye. biz, iki için takımı hareketlendirmeye uğraşırken o skoru sağlama almaya çalışıp forvet çıkarıp orta sahaya çapa alırdı.
şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynattı. hem de çift gruplu statünün olduğu zamanlardı. başarılıydık. ama bizim takımımız hep ileri oynayan bi takımdı alışmıştık biz. nerdeyse hiç yenilmeden gruptan çıkamıyorduk takımdaki son senesinde. son maçlara girildiğinde galatasaray aldığı 5 beraberlikle gruptan çıkamama riskini taşıyordu. son maç istanbul'da barcelona'ylaydı. düşünsenize o maçta berabere kalsak gruptan yenilmeden çıkamamış olacaktık. kaybettik o maçı öyle çıkamadık. o sene istanbul'da liverpool önünde 1-0 öne geçtik defansa çekildik, 1-1 bitti maç. yine istanbul'da roma maçı 1-0 öne geçtik, takım yine defansa çekildi yine golü yedik 90+3'te. italya'daki roma maçı yine aynı senaryo 1-0 öne geçtik maç 1-1 bitti. ispanya'da barca maçı bu kez 2-0 öne geçtik ilk yarıda, takımı yine yasladı geriye 2-2'ye geldi maç. e şimdi bu tesadüf mü? zaten biz defans yapmayı bilen bi futbol kültürüne de sahip değiliz. çıkamadık biz o gruptan 5 puanla. şaka gibiydi. golleri bulana kadar müthiş bi takım olurdu sahada saldıran, maçın her anı ısıran, ama golden sonra topla tüfekle savunma yapmaya çalışan, yapamayan.
futbol ne için seyredilir. kazanmak için mi? hayır. bence tamamen zevk almak, iyi vakit geçirmek için. ama ben zevk almadım hiç onun oynattığı futboldan. varsın yenilsin takımım. varsın kazanamasın. ama karşısındakine oyununu kabul ettirsin. galatasaray böyle oynar desin herkes yense de yenilse de. çünkü;
(bkz: yendiğinde sevmedik yenildiğin kadar)
galatasaray'da görev yaptığı süre içinde neredeyse hiçbir maçımızdan tat almıyorduk. çünkü yıllardır süregelen galatasaray futboluyla alakası yoktu oynattığı futbolun. alışık değildik 1 gol atıp defansa çekilmeye. biz, iki için takımı hareketlendirmeye uğraşırken o skoru sağlama almaya çalışıp forvet çıkarıp orta sahaya çapa alırdı.
şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynattı. hem de çift gruplu statünün olduğu zamanlardı. başarılıydık. ama bizim takımımız hep ileri oynayan bi takımdı alışmıştık biz. nerdeyse hiç yenilmeden gruptan çıkamıyorduk takımdaki son senesinde. son maçlara girildiğinde galatasaray aldığı 5 beraberlikle gruptan çıkamama riskini taşıyordu. son maç istanbul'da barcelona'ylaydı. düşünsenize o maçta berabere kalsak gruptan yenilmeden çıkamamış olacaktık. kaybettik o maçı öyle çıkamadık. o sene istanbul'da liverpool önünde 1-0 öne geçtik defansa çekildik, 1-1 bitti maç. yine istanbul'da roma maçı 1-0 öne geçtik, takım yine defansa çekildi yine golü yedik 90+3'te. italya'daki roma maçı yine aynı senaryo 1-0 öne geçtik maç 1-1 bitti. ispanya'da barca maçı bu kez 2-0 öne geçtik ilk yarıda, takımı yine yasladı geriye 2-2'ye geldi maç. e şimdi bu tesadüf mü? zaten biz defans yapmayı bilen bi futbol kültürüne de sahip değiliz. çıkamadık biz o gruptan 5 puanla. şaka gibiydi. golleri bulana kadar müthiş bi takım olurdu sahada saldıran, maçın her anı ısıran, ama golden sonra topla tüfekle savunma yapmaya çalışan, yapamayan.
futbol ne için seyredilir. kazanmak için mi? hayır. bence tamamen zevk almak, iyi vakit geçirmek için. ama ben zevk almadım hiç onun oynattığı futboldan. varsın yenilsin takımım. varsın kazanamasın. ama karşısındakine oyununu kabul ettirsin. galatasaray böyle oynar desin herkes yense de yenilse de. çünkü;
(bkz: yendiğinde sevmedik yenildiğin kadar)