12160
bin kere de galatasaray'ı satması aklanmaya çalışılsa da satmış olması değişmeyecek teknik adam.
nisan ayında kapalı kapılar arkadasında federasyon başkanıyla görüşmeye başlayıp, milli takım çalıştırma isteği ayyuka çıkıncaya kadar "gel sözleşme imzala, sürümcemede kalmasın bu konu" denildiğinde "ben kimseyi mutlu etmek için sözleşme imzalamam" deyip telefonlara cevap vermeyen, kendisine yol verildikten sonra şike aklayıcı tüpçüyle sözleşme imzalarken tüpçünün alenen galatasaray'la taşak geçmesine gülümseyen, hali hazırda galatasaray iyi giderken basın toplantısı düzenleyip ortalığı karıştıracak açıklamalar yapan adam satmıştır.
sen inkar etsen de, etmesen de.
https://www.youtube.com/watch?v=8EkesOyWvwI
edit: şimdi bazı arkadaşlar yaşı yetmediği için bilmeyebilir ama bu terim'in galatasaray'ı ilk satışı da değildir. uefa şampiyonluğunun hemen ardından takımda kalacak mı spekülasyonları üretip, bunlara muallak cevaplar veren yine kendisidir. ülkedeki futbol ikliminde bile* egosuyla marka olmuş biridir terim. bizimle olan son dönemi mercek altına alınırsa, sorunların başlangıcı 2011-2012 şampiyonluğunun kupa töreninde oluşmuştur. platforma başkanın da çağırılması ve çıkması terim'in egosuna ters gelmiştir. bunu sorun etmiştir. hatta 2012-2013 şampiyonluğunda ünal aysal'ın durduğu yer de bundandır. hatırlamayan arkadaşlar için özet bu.
2011-2012 sezonundan önce adnan polat döneminde kulübün kapısından geçmeyen terim, aysal'ın altına koşa koşa gelmiştir. zira "terim'in şampiyonluğuyla özgüven geldi" denilen aysal seneler önceden beri hazırlanan ve beklenen başkandı. gerek mali durumu, gerek kulübe karşı öncesinde yaptığı işlerle ağırlığı bütün genel kurulca bilinirdi. ondandır bu adnan öztürklerin ali dürüstlerin yönetimine girmesi. genel kurulun üst akılı olan inan kıraç'ın da son derece güvendiği kişiydi ünal aysal. tüm bunların haricinde bir başkan ile bir teknik direktörü bir tutmak, bunlar arasında kıyas yapmak, güç savaşına sokup ağırlık ölçmek abestir. biri yönetendir, diğeri yönetilen. hele aysal özelinde bakarsak konuya, türkiye'de onun kalibresinde insanları zor bulursunuz. avrupalı bir yöneticidir zaten, tarzından anlarsınız bunu. arda ve şeytan rıdvanın arkadaş çevresiyle lobi oluşturup neredeyse başını yiyebileceği biriyle aysal'ı bir tutamazsınız.
konuyu dağıtmadan, terim'in o meşhur egosunun patlayacağı bir nokta vardı. o noktaya kadar bir şekilde gelindi. bu dönemde ali dürüst ve abdurrahim albayrak çift taraflı denge politikasındaydı. ama şampiyonluk kutlamalarıyla süreç patladı. dürüst ve albayrak dengeden vazgeçip süreci yürütmeme kararı alınca iş çıkmaza girmeye başladı. aysal'ın niyeti kişiden bağımsız profesyonelce yönetilen ve yürütülen bir galatasaray'dı. şu meşhur uçak benzetmesini bu açıdan bakarsanız daha net anlaşılır. kararların istenildiği gibi alındığını görmeyen aysal yönetimi değiştirme kararı aldı. ben bu noktada aysal'ın yönetimi değiştirmekte doğru ancak yerlerine getirdiği isimlerde hata yaptığını düşünüyorum. hatta candan erçetin kararı tam bir faciadır. ama onun penceresinden bakarak, kulübün marka değerini bir şekilde öne çıkarmak adına bir sanatçıyı yönetime dahil etmek istediğini düşünüyorum. ama bu karar için çok erkendi bana kalırsa.
velhasıl olaylar bu düzlemde geliştikçe çatışma ortamı oluştu. terim'in rahatsız olduğunu belirten tavırlarından sinmeyen aysal demeçleriyle amiyane tabirle "kimin patron olduğunu" gösterdi. diğer taraftan terim de türk futbolundaki varolan ağırlığı ve bağlantılarıyla aysal'a aba altından sopa gösterdi. karşılıklı açıklamalar ve kararlarla nisan'a gelindi. terim hep kalbinde yatan milli takım çalıştırma tutkusunu tüpçüyle daha doğrusu tüpçünün üzerinden siyasi iktidarla söz kesmeye çalışınca ipler tamamen koptu. aysal kabul etmeyeceğini bilerek sözleşme teklifinde bulundu ki terim'in ne yapmaya çalıştığı kamuoyu tarafından da görülsün diye. bu teklifi "kimseyi mutlu etmek için imzalamam" diyen terim aslında elini belli etti. sürümcemede kalan sürenin kendisine yarayacağını düşündü. adalet pozları keserken, şikenin ağa babasına kader ortağı oldu.
"galatasaray kendi göbeğini kendi keser" açıklaması bundandır. aysal emek verdiği, marka değerini yükselttiği galatasaray'ın kimsenin ikinci tercihi, garanti kapısı olmaması gerektiğini düşünüp terim'den kurtulmak istedi. adanalı terim ile brükselli aysal'ın savaşı budur. biri orta doğu delikanlılığını yaparken diğer avrupalı profesyonelliğini yaptı.
şimdi konu haklı tarafsa, gerçekten "aslolan galatasaray" düşüncesindeki haklıdır benim için.
terim kendini ve geleceğini düşünebilir bu normaldir. kimse galatasaray'a yürekten bağlanmak durumunda değil, profesyonel bir iş sonuçta teknik direktörlük. sözleşme feshine kadar yaptıkları sindirilebilir. ama sözleşme feshinden sonra yaptıkları, öç alma çabaları, galatasaray'ın kendisi için amaç değil araç olması benim nazarımda kendisini yerin dibine sokmuştur. dahası konu aysal'dan çıkıp riekerink'e geldiğinde de "dönelim bakarız" açıklaması zaten niyetini ortaya koymuştur.
ha yarın bir gün getirir özbek ya da başkası yine terim'i. her yapılanı unutacak hatta çoktan unutmuş bir kitle var. yarın yine "fatih terim allah kerim" modunda yazılar yazarlar buralara. ama ben unutmayacağım. kabul de etmeyeceğim. o şike aklamak için birileri tarafından getirilen adamın "imzayı da gösterelim de herkes görsün" derken yanında umursamazca gülümsemeyi unutmayacağım. göz göre göre galatasaray'ı araç gibi kullanıp, yüzünüze karşı yalan söyleyenleri kabul etmeyeceğim.
nisan ayında kapalı kapılar arkadasında federasyon başkanıyla görüşmeye başlayıp, milli takım çalıştırma isteği ayyuka çıkıncaya kadar "gel sözleşme imzala, sürümcemede kalmasın bu konu" denildiğinde "ben kimseyi mutlu etmek için sözleşme imzalamam" deyip telefonlara cevap vermeyen, kendisine yol verildikten sonra şike aklayıcı tüpçüyle sözleşme imzalarken tüpçünün alenen galatasaray'la taşak geçmesine gülümseyen, hali hazırda galatasaray iyi giderken basın toplantısı düzenleyip ortalığı karıştıracak açıklamalar yapan adam satmıştır.
sen inkar etsen de, etmesen de.
https://www.youtube.com/watch?v=8EkesOyWvwI
edit: şimdi bazı arkadaşlar yaşı yetmediği için bilmeyebilir ama bu terim'in galatasaray'ı ilk satışı da değildir. uefa şampiyonluğunun hemen ardından takımda kalacak mı spekülasyonları üretip, bunlara muallak cevaplar veren yine kendisidir. ülkedeki futbol ikliminde bile* egosuyla marka olmuş biridir terim. bizimle olan son dönemi mercek altına alınırsa, sorunların başlangıcı 2011-2012 şampiyonluğunun kupa töreninde oluşmuştur. platforma başkanın da çağırılması ve çıkması terim'in egosuna ters gelmiştir. bunu sorun etmiştir. hatta 2012-2013 şampiyonluğunda ünal aysal'ın durduğu yer de bundandır. hatırlamayan arkadaşlar için özet bu.
2011-2012 sezonundan önce adnan polat döneminde kulübün kapısından geçmeyen terim, aysal'ın altına koşa koşa gelmiştir. zira "terim'in şampiyonluğuyla özgüven geldi" denilen aysal seneler önceden beri hazırlanan ve beklenen başkandı. gerek mali durumu, gerek kulübe karşı öncesinde yaptığı işlerle ağırlığı bütün genel kurulca bilinirdi. ondandır bu adnan öztürklerin ali dürüstlerin yönetimine girmesi. genel kurulun üst akılı olan inan kıraç'ın da son derece güvendiği kişiydi ünal aysal. tüm bunların haricinde bir başkan ile bir teknik direktörü bir tutmak, bunlar arasında kıyas yapmak, güç savaşına sokup ağırlık ölçmek abestir. biri yönetendir, diğeri yönetilen. hele aysal özelinde bakarsak konuya, türkiye'de onun kalibresinde insanları zor bulursunuz. avrupalı bir yöneticidir zaten, tarzından anlarsınız bunu. arda ve şeytan rıdvanın arkadaş çevresiyle lobi oluşturup neredeyse başını yiyebileceği biriyle aysal'ı bir tutamazsınız.
konuyu dağıtmadan, terim'in o meşhur egosunun patlayacağı bir nokta vardı. o noktaya kadar bir şekilde gelindi. bu dönemde ali dürüst ve abdurrahim albayrak çift taraflı denge politikasındaydı. ama şampiyonluk kutlamalarıyla süreç patladı. dürüst ve albayrak dengeden vazgeçip süreci yürütmeme kararı alınca iş çıkmaza girmeye başladı. aysal'ın niyeti kişiden bağımsız profesyonelce yönetilen ve yürütülen bir galatasaray'dı. şu meşhur uçak benzetmesini bu açıdan bakarsanız daha net anlaşılır. kararların istenildiği gibi alındığını görmeyen aysal yönetimi değiştirme kararı aldı. ben bu noktada aysal'ın yönetimi değiştirmekte doğru ancak yerlerine getirdiği isimlerde hata yaptığını düşünüyorum. hatta candan erçetin kararı tam bir faciadır. ama onun penceresinden bakarak, kulübün marka değerini bir şekilde öne çıkarmak adına bir sanatçıyı yönetime dahil etmek istediğini düşünüyorum. ama bu karar için çok erkendi bana kalırsa.
velhasıl olaylar bu düzlemde geliştikçe çatışma ortamı oluştu. terim'in rahatsız olduğunu belirten tavırlarından sinmeyen aysal demeçleriyle amiyane tabirle "kimin patron olduğunu" gösterdi. diğer taraftan terim de türk futbolundaki varolan ağırlığı ve bağlantılarıyla aysal'a aba altından sopa gösterdi. karşılıklı açıklamalar ve kararlarla nisan'a gelindi. terim hep kalbinde yatan milli takım çalıştırma tutkusunu tüpçüyle daha doğrusu tüpçünün üzerinden siyasi iktidarla söz kesmeye çalışınca ipler tamamen koptu. aysal kabul etmeyeceğini bilerek sözleşme teklifinde bulundu ki terim'in ne yapmaya çalıştığı kamuoyu tarafından da görülsün diye. bu teklifi "kimseyi mutlu etmek için imzalamam" diyen terim aslında elini belli etti. sürümcemede kalan sürenin kendisine yarayacağını düşündü. adalet pozları keserken, şikenin ağa babasına kader ortağı oldu.
"galatasaray kendi göbeğini kendi keser" açıklaması bundandır. aysal emek verdiği, marka değerini yükselttiği galatasaray'ın kimsenin ikinci tercihi, garanti kapısı olmaması gerektiğini düşünüp terim'den kurtulmak istedi. adanalı terim ile brükselli aysal'ın savaşı budur. biri orta doğu delikanlılığını yaparken diğer avrupalı profesyonelliğini yaptı.
şimdi konu haklı tarafsa, gerçekten "aslolan galatasaray" düşüncesindeki haklıdır benim için.
terim kendini ve geleceğini düşünebilir bu normaldir. kimse galatasaray'a yürekten bağlanmak durumunda değil, profesyonel bir iş sonuçta teknik direktörlük. sözleşme feshine kadar yaptıkları sindirilebilir. ama sözleşme feshinden sonra yaptıkları, öç alma çabaları, galatasaray'ın kendisi için amaç değil araç olması benim nazarımda kendisini yerin dibine sokmuştur. dahası konu aysal'dan çıkıp riekerink'e geldiğinde de "dönelim bakarız" açıklaması zaten niyetini ortaya koymuştur.
ha yarın bir gün getirir özbek ya da başkası yine terim'i. her yapılanı unutacak hatta çoktan unutmuş bir kitle var. yarın yine "fatih terim allah kerim" modunda yazılar yazarlar buralara. ama ben unutmayacağım. kabul de etmeyeceğim. o şike aklamak için birileri tarafından getirilen adamın "imzayı da gösterelim de herkes görsün" derken yanında umursamazca gülümsemeyi unutmayacağım. göz göre göre galatasaray'ı araç gibi kullanıp, yüzünüze karşı yalan söyleyenleri kabul etmeyeceğim.