325
sezon 2001-2002,
kendisi manchesterda ve akıyor maşallah. içinden geçiyor defansın, tam kopu kaptıracakken hooop bir çalım bir çalım daha, sonra kale çizgisinin üzerine tabure atıp "ya gelin de bi el batak atalım" diyor rakip defansa. o derece çılgın. tabi ben de çılgın olunca akıllarda o şarkı çalıyor "iki deli bir araya gelmeyecektik"
bi cuma günü okuldan çıktım, kıyafetimi değiştirmeden kasanın düğmesine basıp bilgisayarı çalıştırdım, pantolonu çıkarıp gri eşofman altı giydim, üstümde mavi gömlek ve lacivert kravat hala mevcut. ananem odaya tıkıldığımı görüp ders çalışıyorum zannetmiş, bişeyler hazırlamış yiyeyim zihnim açılsın diye, içeri girdiğinde klavyeyi sıvazladığımı görünce "gözün kör olmasın" diyip kapıyı kapattı. dı rııı dııı rıırııım sesiyle açılan windows ekranında fifa 2002 imlecine tıkladım, oyuna grdim manchester'ı seçtim, veron ruud giggs filan nasıl mutluyum. o esnada zil çaldı, babam evde yokken kapıya ben bakardım. "kim geldi amnkym ya" edasıyla kalkıp zile bastım. merdiven boşluğundan bir ses "özür dilerim almanya'da bir tanıdığınız var mı?" dedi, "ananeeee mustaa amcagil heralde sen baksana" dedim. ve film başladı.
ananem "evet olum mustaa var, akrabamız, noldu?" dedi, adam da içindeki şeytanlık ve profesyonellikle, "hee, biz onlarla almanya'dan düğüne geldik, yolda aracımız kaza yaptı, onlar hastanede, bana sizi tarif ettiler ondan geldim" dedi, dünya meleği ananem hemen panikleyip "geç yavrum geç" dedi, 40 yaşlarında yüzü yara süsü ve yara bandı ile kaplanmış adama.
salona geçti adam, ananem yemek getiriyor, çay getiriyor, kahve getiriyor. adam ise mustaa amcagilin durumunu anlatıp kalkmak için izin stiyor. mustafa değil ama, mustaa, yazım yanlışı yok, varsa da nüfus idaresinde olmuş. her neyse, çıkacakken ananeme, "teyzecim, tüm parayı taksiye verdim, bana yolluk verebilir misin,, akşam da uygun olursanız size gelicez hastane çıkışı, akşam ödeyeyim" dedi, ananem halının altındaki bankasından dönemin parasıyla 100-150 lira para verdi. o dönemin net asgari ücreti ise şimdi baktım 163.563.536 tl imiş. her neyse, adam baktım almancı filan, aha dedim bunlar akşam gelir sağlam sohbet döner. adam bana dönüp "ben buraları bilmem, bana eşlik eder misin dolmuşa kadar?" dedi, ben de hay hay aq, içimden "akşam ben nasıl yolarım bunları" onu planlıyorum, dolmuşa gittik, adam sen de bin dedi, bindim, yanında varsa parayı sen verir misin dedi, dedim "ayıp edion be abi, senin canına gurban" bendeki hesap ise "tl vericem, mark vericek, bozuk mark olmayacak, tam mark olacak, off be bi haftalık internet kafe parası çıktı lan caga"
neyse dolmuş hareket etti, aklıma pc geldi, ulan oyunu da yeni açtık, tam şampiyonluğa oynuyoz yarıda kaldı, siktir et adamı, akşam görüşürüz dedim içimden, türkçe dedim, "abi dedim ben eve gideyim bilgisayarı açık unuttum, ısınırsa bozulur, ananem kapatmay bilmiyor, akşam görüşürüz" dedim, "tamam" dedi. akşama pide yaptırdık, iki büyük sofra kurduk, salatalar tatlılar çorbalar falan, ulan pideler soğuyor ama adamlar gelmiyor, onlar gelmeyince ben geriliyorum, en sonunda zil çaldı " aha beee, geldi benim marklar" diyip zıpladım kapıyı açtım, meğer babammış. "aman baba sen miydin?" dedim, "ne diyon lan sen, babayı mı beğen miyon eşşoğlu eşşek" iltifatına maruz kalıp sofradaki yerimi alıyorum. saatler geçiyor adam gelmiyor. saatlerin amına koyim, pidelere bişey olmasın diyip yumuluyorum artık.
ertesi gün babam almanya'yı arıyor, telefonu mustaa amca açıyor, maşallah dana gibi bi ses, ananem kazayı soruyor, karşıdaki ses "ne kazası aq" edasıyla yok be teyzecim, sizi dolandırmışlar diyor.
belki de nistelrooy hayatımı kurtardı, o bilgisayar açlığıyla dolmutan inmesem, adam kötü emellerine alet edebilirdi. benim canım ruud'um, sana vurgunum.
kendisi manchesterda ve akıyor maşallah. içinden geçiyor defansın, tam kopu kaptıracakken hooop bir çalım bir çalım daha, sonra kale çizgisinin üzerine tabure atıp "ya gelin de bi el batak atalım" diyor rakip defansa. o derece çılgın. tabi ben de çılgın olunca akıllarda o şarkı çalıyor "iki deli bir araya gelmeyecektik"
bi cuma günü okuldan çıktım, kıyafetimi değiştirmeden kasanın düğmesine basıp bilgisayarı çalıştırdım, pantolonu çıkarıp gri eşofman altı giydim, üstümde mavi gömlek ve lacivert kravat hala mevcut. ananem odaya tıkıldığımı görüp ders çalışıyorum zannetmiş, bişeyler hazırlamış yiyeyim zihnim açılsın diye, içeri girdiğinde klavyeyi sıvazladığımı görünce "gözün kör olmasın" diyip kapıyı kapattı. dı rııı dııı rıırııım sesiyle açılan windows ekranında fifa 2002 imlecine tıkladım, oyuna grdim manchester'ı seçtim, veron ruud giggs filan nasıl mutluyum. o esnada zil çaldı, babam evde yokken kapıya ben bakardım. "kim geldi amnkym ya" edasıyla kalkıp zile bastım. merdiven boşluğundan bir ses "özür dilerim almanya'da bir tanıdığınız var mı?" dedi, "ananeeee mustaa amcagil heralde sen baksana" dedim. ve film başladı.
ananem "evet olum mustaa var, akrabamız, noldu?" dedi, adam da içindeki şeytanlık ve profesyonellikle, "hee, biz onlarla almanya'dan düğüne geldik, yolda aracımız kaza yaptı, onlar hastanede, bana sizi tarif ettiler ondan geldim" dedi, dünya meleği ananem hemen panikleyip "geç yavrum geç" dedi, 40 yaşlarında yüzü yara süsü ve yara bandı ile kaplanmış adama.
salona geçti adam, ananem yemek getiriyor, çay getiriyor, kahve getiriyor. adam ise mustaa amcagilin durumunu anlatıp kalkmak için izin stiyor. mustafa değil ama, mustaa, yazım yanlışı yok, varsa da nüfus idaresinde olmuş. her neyse, çıkacakken ananeme, "teyzecim, tüm parayı taksiye verdim, bana yolluk verebilir misin,, akşam da uygun olursanız size gelicez hastane çıkışı, akşam ödeyeyim" dedi, ananem halının altındaki bankasından dönemin parasıyla 100-150 lira para verdi. o dönemin net asgari ücreti ise şimdi baktım 163.563.536 tl imiş. her neyse, adam baktım almancı filan, aha dedim bunlar akşam gelir sağlam sohbet döner. adam bana dönüp "ben buraları bilmem, bana eşlik eder misin dolmuşa kadar?" dedi, ben de hay hay aq, içimden "akşam ben nasıl yolarım bunları" onu planlıyorum, dolmuşa gittik, adam sen de bin dedi, bindim, yanında varsa parayı sen verir misin dedi, dedim "ayıp edion be abi, senin canına gurban" bendeki hesap ise "tl vericem, mark vericek, bozuk mark olmayacak, tam mark olacak, off be bi haftalık internet kafe parası çıktı lan caga"
neyse dolmuş hareket etti, aklıma pc geldi, ulan oyunu da yeni açtık, tam şampiyonluğa oynuyoz yarıda kaldı, siktir et adamı, akşam görüşürüz dedim içimden, türkçe dedim, "abi dedim ben eve gideyim bilgisayarı açık unuttum, ısınırsa bozulur, ananem kapatmay bilmiyor, akşam görüşürüz" dedim, "tamam" dedi. akşama pide yaptırdık, iki büyük sofra kurduk, salatalar tatlılar çorbalar falan, ulan pideler soğuyor ama adamlar gelmiyor, onlar gelmeyince ben geriliyorum, en sonunda zil çaldı " aha beee, geldi benim marklar" diyip zıpladım kapıyı açtım, meğer babammış. "aman baba sen miydin?" dedim, "ne diyon lan sen, babayı mı beğen miyon eşşoğlu eşşek" iltifatına maruz kalıp sofradaki yerimi alıyorum. saatler geçiyor adam gelmiyor. saatlerin amına koyim, pidelere bişey olmasın diyip yumuluyorum artık.
ertesi gün babam almanya'yı arıyor, telefonu mustaa amca açıyor, maşallah dana gibi bi ses, ananem kazayı soruyor, karşıdaki ses "ne kazası aq" edasıyla yok be teyzecim, sizi dolandırmışlar diyor.
belki de nistelrooy hayatımı kurtardı, o bilgisayar açlığıyla dolmutan inmesem, adam kötü emellerine alet edebilirdi. benim canım ruud'um, sana vurgunum.