12
izmir'deki o evde geçip giden kayıp yıllardan, kaybolup giden zamanlardan kalma adeta eski bir dost...
her tarafı yemek kutuları ve çöp yığınlarıyla dolu; bir çekyat, bir laptop ve bir televizyondan ibaret bir çevrem vardı o yıllarda. ömrümün açık ara farkla en kötü iki senesiydi. o malum "cingıl"ı, sırf yalnızlıktan bütün gece açık kalan televizyondan duyar duymaz uyanırdım. bu sabah kakıp okula gidebilecek miyim ile başlar, devamsızlık hanesine bir artı daha olarak eklenirdi günler. kendim dahil sonsuz bir kimsesizliğin içindeyken uyanır uyanmaz murat caner'i görürdüm çoğu sabah.
sonra birşeyler oldu. daniel ortaya çıktı önce başka bir sözlükte, daha sonra galatasaray sözlük doğdu zaten. ondan sonraki 6-7 sene ise ömrümün açık ara farkla en güzel 6-7 senesi. çok şeyler kazandım. olmadığım kadar kalabalıkların parçası oldum, olamadığım kadar bilinçli oldum, olamadığım kadar doğru düzgündüm işte... haftaiçi her sabah programı izlemesem bile o cingıl çalarken kanalın açık olması ritüeli bir şekilde devam etti...
sonra birşeyler oldu yine, rüzgar tersine döndü... o seneleri güzel yapan herşey birer birer gitti, her seferinde ağzımdaki tüm dişlerim teker teker sökülürcesine acılar vererek... konumuza dönersek; önce askerlik, sonra mesai saatleri derken o cingılı duymayalı aylar yıllar geçti...
yavaş yavaş izmir'de o çekyatta oturan adama doğru gidiyorum. arada bir murat caner kalmıştı işte, bir de galatasaray sözlük...
allah sözlüğe zeval vermesin...
her tarafı yemek kutuları ve çöp yığınlarıyla dolu; bir çekyat, bir laptop ve bir televizyondan ibaret bir çevrem vardı o yıllarda. ömrümün açık ara farkla en kötü iki senesiydi. o malum "cingıl"ı, sırf yalnızlıktan bütün gece açık kalan televizyondan duyar duymaz uyanırdım. bu sabah kakıp okula gidebilecek miyim ile başlar, devamsızlık hanesine bir artı daha olarak eklenirdi günler. kendim dahil sonsuz bir kimsesizliğin içindeyken uyanır uyanmaz murat caner'i görürdüm çoğu sabah.
sonra birşeyler oldu. daniel ortaya çıktı önce başka bir sözlükte, daha sonra galatasaray sözlük doğdu zaten. ondan sonraki 6-7 sene ise ömrümün açık ara farkla en güzel 6-7 senesi. çok şeyler kazandım. olmadığım kadar kalabalıkların parçası oldum, olamadığım kadar bilinçli oldum, olamadığım kadar doğru düzgündüm işte... haftaiçi her sabah programı izlemesem bile o cingıl çalarken kanalın açık olması ritüeli bir şekilde devam etti...
sonra birşeyler oldu yine, rüzgar tersine döndü... o seneleri güzel yapan herşey birer birer gitti, her seferinde ağzımdaki tüm dişlerim teker teker sökülürcesine acılar vererek... konumuza dönersek; önce askerlik, sonra mesai saatleri derken o cingılı duymayalı aylar yıllar geçti...
yavaş yavaş izmir'de o çekyatta oturan adama doğru gidiyorum. arada bir murat caner kalmıştı işte, bir de galatasaray sözlük...
allah sözlüğe zeval vermesin...