999
bizimle prensip anlaşmasına vardığından beri hakkında çok da doyurucu şeyler okuyamadığım yeni teknik direktörümüz. birkaç yazar arkadaş sağ olsunlar açıklayıcı şeyler yazmışlar, ki bana özel mesaj atanlar da oldu ama bazı şeyler hala kafamda tam olarak oturmadı. dayıma sordum geçiştirdi, babama soracaktım onla da doğru düzgün konuşamadık.
öncelikle kendisine çok büyük saygı duyarım ve de üç büyüklerde şampiyonluk yaşamış olmak çok da tesadüfi ya da bu ülke şartlarında öyle hemen herkesin yapabileceği bir şey değil. kaldı ki buna ek olarak yine başarılı sayılabilecek avrupa kupaları ve milli takım serüveni de var. buna rağmen öyle bir hava oluştu ki açıkçası ben çok yadırgadım. o zaman bu adam kofti yani bugünlere bala göte gelmiş, kariyerini de hep şansla inşa etmiş? muhakkak öyle değildir ama sanki öyleymiş gibi bir atmosfer var şu an, şaşkınlığım hala geçmedi. elbette garip oyuncu değişiklikleri, bazı futbolcuları mevkisi dışında oynatmak vs. yoruma kapalı nesnel durumlardır ve eleştiri sebebi olabilir fakat kariyeri ortada bir teknik adam sanki kafayı yemiş gibi sadece bundan ibaretmiş gibi lanse edilince ister istemez ortada bir gariplik seziyorum.
kendisi ilk basın açıklamasını yaptığında gerçekten çok duygulandım ve o gece heyecandan uyuyamadım yani samimi söylüyorum, çünkü mustafa denizli bana hep böyle soğuk ve burnu havada biri gibi geldi fakat öyle heyecanlı ve çocuksu bir konuşma yaptı ki hem galatasaraylı mustafa denizli kimliği resmen gözümde canlandı, hem de galatasaray'ın büyüklüğünü bir kez daha anladım. muhakkak ki beşiktaş ve fenerbahçe'de çalıştığı dönemlerde o kulüplere yaranacak davranışları olmuştur fakat bu kadar büyük risk ve değişimlere rağmen başarı açısından alnının akıyla çıkması bence muazzam bir olay, tekrar ediyorum hele ki ülkemizin çarpık ve kaotik futbol anlayışında...
ben mustafa denizli'nin yorumculuğunu o dönem ligtv üyesi olduğum için istisnasız her maçtan sonra hiç kaçırmadan kanlı canlı izledim, öncelikle futbolu aşırı derecede bilen birisidir. öyle ki, hayatımda ne fatih terim'den, ne de şenol güneş'ten dinlemediğim futbol dersini denizli'den dinlemişimdir. elbette bunda bu iki güzide teknik adamın yorumculuk yapmamış olmasının da payı var fakat sinsiliği ya da yaranma çabaları bir yana böyle seminer verir gibi, işin tekniğini ve taktiğini kamuoyuna uzun uzun açıklama fırsatı bulan herhalde tek türk teknik adamdır. mesela 2010-2011 sezonundaki kötü futbolumuz için yapmış olduğu şu yorumu hala kulaklarımda çınlıyor, zira çok doğru bulmuş ve etkilenmiştim;
"galatasaray'ın yaşlı bir kadrosu var, o yüzden oyuncular dripling yaparak rakip alanı katedemiyorlar, yani kendilerini hareket ettirme konusunda yavaşlar, o yüzden bu handikabı ortadan kaldırmak için topu hızlı bir şekilde hareket ettirmek zorundalar, fakat bunu da başaramayınca ortaya verimsiz ve durağan bir oyun çıkıyor" diyerek o dönem takımdaki bu al-verleri organize edecek bir maestronun olmayışını çok güzel bir tespitle açıklamıştı. mesela kadromuz yine yaşlı ve elinde sneijder gibi bir adam var. yukarıdaki tespiti yapmış denizli bana göre bütün takımı sneijder'in üzerine kurar ama taktik vermeden tüm yükü atar demiyorum yani oyun planında kilit rolü sneijder'e verir. yoksa gerçekten çok büyük yanılırım değil, kendisi bizi yanıltmış olur.
çok net hatırladığım bir diğer ifadesinde de, yine kötü oynadığımız bir maçtan sonra özet üzerinden pozisyonları yorumlarken ceza sahası yayının oradan artık sabri mi, barış mı bilemiyorum, farklı auta çıkan bir uygun şut pozisyonu sonrası "orada harry kewell olsa bu olur muydu?" diyerek çok ince bir göndermede bulunmuştu, hatta şansal büyüka da "hocam ne diyorsun, sol ayağıyla tabanca gibi yapıştırırdı" demişti. oysa harry kewell bizdeyken ceza sahası yakınlarından o kadar da şut atmazdı yani bu özelliğiyle ön plana çıktığı maç azdır fakat demek ki elinde imkan olsa denizli korner organizasyonları ya da takım hücumlarında işi o an orada kim varsa artık allah'a havale etmek yerine tekniğinden emin olduğu kewell'a bu şekilde bir görev verebilirdi...
şimdi ben hamza hoca bir teknik adam olarak iyidir kötüdür muhabbetine girmiyorum çünkü bu tartışmaya açık bir konu fakat gerçekten de futbolu bilip bilmediği konusunda şüphelerim var. fakat mustafa denizli'nin futbolu çok iyi bildiğine ben şahidim arkadaşlar, o yüzden bizi göz göre göre yanıltmadığı müddetçe şu an için bundan eminim.
kendisine dair yorumculuğu kadar olmasa da yine tanıklık ettiğim ve ezberden hakkında bir şeyler yazabileceğim konu da beşiktaş'taki dönemidir. özellikle de fabian ernst ve yusuf şimşek hamleleriyle hem takıma doğru tanı koymuş, hem de takıma faydalı olacak her türlü futbolcudan verim alabileceğini göstermiştir. bunu da sadece bu transferlere önayak oluşuyla değil, o dönem kadroya en hazır ve en uygun oyuncuyu yazarak sonuca gidebileceğini göstermiştir. oyunculara çok net ve kapasitelerine kesinlikle uygun görevler verir, bundan da eminim yani gözümle gördüm. kimsenin altında da ezilmez hani egosu gizlidir ama en az fatih terim kadardır. bu gibi konularda mesela lucescu sözüm ona "çok kötü malzemelerden" gayet iyi iş çıkaran bir aşçı olarak lanse edilirken niçin denizli "yerli sevici" olarak gösteriliyor yadırgıyorum çünkü objektif olarak bu şekilde olmadığını ortaya koyan doneler var. yani şu an için elimizde sabri ve umut gibi sözleşmeli oyuncular var, bu bir gerçek... mustafa denizli bu oyuncuları hamza hoca gibi takıntılı bir şekilde değil de takıma en uygun ve maksimum katkı sağlayacak şekilde değerlendirirse sırf hala isimleri sabri ve umut diye eleştiri miydik? oysa fatih terim'in bu iki oyuncuyu da 2011-2013 arasında ne kadar doğru bir şekilde kullandığına herhalde burada hepimiz tanıklık ettik. ayrıca fatih terim'den sadece 4 yaş büyük biri olmasına rağmen bir tık daha yaşlı görünüşü, mevcut sağlık sorunları ve de görece düşük enerjisi sebebiyle sanki kocamış ve bunamış gibi yapılan yorumları da yakışıksız buluyorum.
mustafa denizli biraz çekinik bir karakter olduğu için bence şu an için olduğundan daha az değer görüyor, hatta adeta hamza hoca'nın yaşlanmışı muamelesi görüyor. bunlara gerçekten katılmamakla birlikte elbette "kesin başarılı olacak" gibi iddialı sözler de etmiyorum fakat başarısı bu kadar bariz en iyi yerli teknik adamlardan birinin türkiye'nin en büyük futbol takımının başına geçmesi bence bu kadar da küçümsenecek bir olay değil, yani kendimi tekrar ediyorum ama heyecandan uyuyamadım yani bütün gece mustafa denizli düşündüm. buna bizle olan hem duygusal, hem de başarılarla dolu geçmişi eklenince o zamanları görmemiş olsam bile heyecanım daha da arttı... eğer ki aradan geçen zamanda tembelleşmemiş ise ve basın toplantısında ifade ettiği kadar candan bir heyecan duyuyorsa şu şartlarda fatih terim misali bize her türlü genç yerli ya da yabancı teknik adamdan daha fazla katkı sağlaması gerek. kaldı ki dünya kupası esnasında wesley sneijder'e yönelik sarf etmiş olduğu kabul edilemez sözlere rağmen hamza hoca'yı ilk geldiğinde nasıl bağrımıza bastık, benimsedik ve işler sarpa sarana kadar destek olduk. hatta bizdeki oyunculuk döneminde orta karar bir futbolcu olmasına karşın şaka maka efsane gibi ele alındı yani eleştirmiyorum fakat o kadar el üstünde tutmadık değil, bu da bir gerçek. mustafa denizli bu açıdan galatasaray tarihinde tam olarak nerededir bunu dile getirmek haddime değil fakat net olarak bir türk futbol efsanesidir ve bence bu durum tartışmaya çok da açık değildir...
son sözüm şudur ki, mustafa denizli günahı sevabı bir yana hem bizimle olan geçmişi, hem bu ülke şartlarında ortaya koymuş olduğu somut başarısı, hem de en iyi üç yerli teknik adamdan biri oluşu sebebiyle gerçekten sonuna kadar desteği ve el üstünde tutulmayı şu an için hak ediyor. benden sana sonsuz kredi hocam... hamza hamzaoğlu gibi işi eline yüzüne bulaştırana, bunda da ısrar edinceye dek arkandayım ve de bunu her fırsatta mantıklı gerekçelerle dile getirmeye çalışacağım. burada hemen hemen kimsenin pek ifade edemediği oyun sistemin, anlayışın ve de düzenini takımımız üzerinde görüp analiz edebilmek için de can atıyor ve heyecanlanıyorum.
ümit ediyorum ki bir an önce hafızamıza amigo orhan'la olan münasebetin ve "içimizdeki irlandalılar"dan çok daha fazla hatırlanacak, klişe olmayan ve yeni destanlara gebe enstantaneler katarsın. kendisinin de bu uzun ve çok parçalı serüvenlere sahip kariyerini her şeye başladığı yerde bir başka büyük başarı ile sonlandırmak için adeta yanıp tutuştuğunu, hatta ihtiyacı olan her şeye sahip olduğu halde sırf bunu başarıp da emekli olmak için teklifimizi kabul ettiğine adım gibi eminim. koskoca mustafa denizli ve elindeki şu fırsat, bir daha nerede bulsun?
haydi hocam...
öncelikle kendisine çok büyük saygı duyarım ve de üç büyüklerde şampiyonluk yaşamış olmak çok da tesadüfi ya da bu ülke şartlarında öyle hemen herkesin yapabileceği bir şey değil. kaldı ki buna ek olarak yine başarılı sayılabilecek avrupa kupaları ve milli takım serüveni de var. buna rağmen öyle bir hava oluştu ki açıkçası ben çok yadırgadım. o zaman bu adam kofti yani bugünlere bala göte gelmiş, kariyerini de hep şansla inşa etmiş? muhakkak öyle değildir ama sanki öyleymiş gibi bir atmosfer var şu an, şaşkınlığım hala geçmedi. elbette garip oyuncu değişiklikleri, bazı futbolcuları mevkisi dışında oynatmak vs. yoruma kapalı nesnel durumlardır ve eleştiri sebebi olabilir fakat kariyeri ortada bir teknik adam sanki kafayı yemiş gibi sadece bundan ibaretmiş gibi lanse edilince ister istemez ortada bir gariplik seziyorum.
kendisi ilk basın açıklamasını yaptığında gerçekten çok duygulandım ve o gece heyecandan uyuyamadım yani samimi söylüyorum, çünkü mustafa denizli bana hep böyle soğuk ve burnu havada biri gibi geldi fakat öyle heyecanlı ve çocuksu bir konuşma yaptı ki hem galatasaraylı mustafa denizli kimliği resmen gözümde canlandı, hem de galatasaray'ın büyüklüğünü bir kez daha anladım. muhakkak ki beşiktaş ve fenerbahçe'de çalıştığı dönemlerde o kulüplere yaranacak davranışları olmuştur fakat bu kadar büyük risk ve değişimlere rağmen başarı açısından alnının akıyla çıkması bence muazzam bir olay, tekrar ediyorum hele ki ülkemizin çarpık ve kaotik futbol anlayışında...
ben mustafa denizli'nin yorumculuğunu o dönem ligtv üyesi olduğum için istisnasız her maçtan sonra hiç kaçırmadan kanlı canlı izledim, öncelikle futbolu aşırı derecede bilen birisidir. öyle ki, hayatımda ne fatih terim'den, ne de şenol güneş'ten dinlemediğim futbol dersini denizli'den dinlemişimdir. elbette bunda bu iki güzide teknik adamın yorumculuk yapmamış olmasının da payı var fakat sinsiliği ya da yaranma çabaları bir yana böyle seminer verir gibi, işin tekniğini ve taktiğini kamuoyuna uzun uzun açıklama fırsatı bulan herhalde tek türk teknik adamdır. mesela 2010-2011 sezonundaki kötü futbolumuz için yapmış olduğu şu yorumu hala kulaklarımda çınlıyor, zira çok doğru bulmuş ve etkilenmiştim;
"galatasaray'ın yaşlı bir kadrosu var, o yüzden oyuncular dripling yaparak rakip alanı katedemiyorlar, yani kendilerini hareket ettirme konusunda yavaşlar, o yüzden bu handikabı ortadan kaldırmak için topu hızlı bir şekilde hareket ettirmek zorundalar, fakat bunu da başaramayınca ortaya verimsiz ve durağan bir oyun çıkıyor" diyerek o dönem takımdaki bu al-verleri organize edecek bir maestronun olmayışını çok güzel bir tespitle açıklamıştı. mesela kadromuz yine yaşlı ve elinde sneijder gibi bir adam var. yukarıdaki tespiti yapmış denizli bana göre bütün takımı sneijder'in üzerine kurar ama taktik vermeden tüm yükü atar demiyorum yani oyun planında kilit rolü sneijder'e verir. yoksa gerçekten çok büyük yanılırım değil, kendisi bizi yanıltmış olur.
çok net hatırladığım bir diğer ifadesinde de, yine kötü oynadığımız bir maçtan sonra özet üzerinden pozisyonları yorumlarken ceza sahası yayının oradan artık sabri mi, barış mı bilemiyorum, farklı auta çıkan bir uygun şut pozisyonu sonrası "orada harry kewell olsa bu olur muydu?" diyerek çok ince bir göndermede bulunmuştu, hatta şansal büyüka da "hocam ne diyorsun, sol ayağıyla tabanca gibi yapıştırırdı" demişti. oysa harry kewell bizdeyken ceza sahası yakınlarından o kadar da şut atmazdı yani bu özelliğiyle ön plana çıktığı maç azdır fakat demek ki elinde imkan olsa denizli korner organizasyonları ya da takım hücumlarında işi o an orada kim varsa artık allah'a havale etmek yerine tekniğinden emin olduğu kewell'a bu şekilde bir görev verebilirdi...
şimdi ben hamza hoca bir teknik adam olarak iyidir kötüdür muhabbetine girmiyorum çünkü bu tartışmaya açık bir konu fakat gerçekten de futbolu bilip bilmediği konusunda şüphelerim var. fakat mustafa denizli'nin futbolu çok iyi bildiğine ben şahidim arkadaşlar, o yüzden bizi göz göre göre yanıltmadığı müddetçe şu an için bundan eminim.
kendisine dair yorumculuğu kadar olmasa da yine tanıklık ettiğim ve ezberden hakkında bir şeyler yazabileceğim konu da beşiktaş'taki dönemidir. özellikle de fabian ernst ve yusuf şimşek hamleleriyle hem takıma doğru tanı koymuş, hem de takıma faydalı olacak her türlü futbolcudan verim alabileceğini göstermiştir. bunu da sadece bu transferlere önayak oluşuyla değil, o dönem kadroya en hazır ve en uygun oyuncuyu yazarak sonuca gidebileceğini göstermiştir. oyunculara çok net ve kapasitelerine kesinlikle uygun görevler verir, bundan da eminim yani gözümle gördüm. kimsenin altında da ezilmez hani egosu gizlidir ama en az fatih terim kadardır. bu gibi konularda mesela lucescu sözüm ona "çok kötü malzemelerden" gayet iyi iş çıkaran bir aşçı olarak lanse edilirken niçin denizli "yerli sevici" olarak gösteriliyor yadırgıyorum çünkü objektif olarak bu şekilde olmadığını ortaya koyan doneler var. yani şu an için elimizde sabri ve umut gibi sözleşmeli oyuncular var, bu bir gerçek... mustafa denizli bu oyuncuları hamza hoca gibi takıntılı bir şekilde değil de takıma en uygun ve maksimum katkı sağlayacak şekilde değerlendirirse sırf hala isimleri sabri ve umut diye eleştiri miydik? oysa fatih terim'in bu iki oyuncuyu da 2011-2013 arasında ne kadar doğru bir şekilde kullandığına herhalde burada hepimiz tanıklık ettik. ayrıca fatih terim'den sadece 4 yaş büyük biri olmasına rağmen bir tık daha yaşlı görünüşü, mevcut sağlık sorunları ve de görece düşük enerjisi sebebiyle sanki kocamış ve bunamış gibi yapılan yorumları da yakışıksız buluyorum.
mustafa denizli biraz çekinik bir karakter olduğu için bence şu an için olduğundan daha az değer görüyor, hatta adeta hamza hoca'nın yaşlanmışı muamelesi görüyor. bunlara gerçekten katılmamakla birlikte elbette "kesin başarılı olacak" gibi iddialı sözler de etmiyorum fakat başarısı bu kadar bariz en iyi yerli teknik adamlardan birinin türkiye'nin en büyük futbol takımının başına geçmesi bence bu kadar da küçümsenecek bir olay değil, yani kendimi tekrar ediyorum ama heyecandan uyuyamadım yani bütün gece mustafa denizli düşündüm. buna bizle olan hem duygusal, hem de başarılarla dolu geçmişi eklenince o zamanları görmemiş olsam bile heyecanım daha da arttı... eğer ki aradan geçen zamanda tembelleşmemiş ise ve basın toplantısında ifade ettiği kadar candan bir heyecan duyuyorsa şu şartlarda fatih terim misali bize her türlü genç yerli ya da yabancı teknik adamdan daha fazla katkı sağlaması gerek. kaldı ki dünya kupası esnasında wesley sneijder'e yönelik sarf etmiş olduğu kabul edilemez sözlere rağmen hamza hoca'yı ilk geldiğinde nasıl bağrımıza bastık, benimsedik ve işler sarpa sarana kadar destek olduk. hatta bizdeki oyunculuk döneminde orta karar bir futbolcu olmasına karşın şaka maka efsane gibi ele alındı yani eleştirmiyorum fakat o kadar el üstünde tutmadık değil, bu da bir gerçek. mustafa denizli bu açıdan galatasaray tarihinde tam olarak nerededir bunu dile getirmek haddime değil fakat net olarak bir türk futbol efsanesidir ve bence bu durum tartışmaya çok da açık değildir...
son sözüm şudur ki, mustafa denizli günahı sevabı bir yana hem bizimle olan geçmişi, hem bu ülke şartlarında ortaya koymuş olduğu somut başarısı, hem de en iyi üç yerli teknik adamdan biri oluşu sebebiyle gerçekten sonuna kadar desteği ve el üstünde tutulmayı şu an için hak ediyor. benden sana sonsuz kredi hocam... hamza hamzaoğlu gibi işi eline yüzüne bulaştırana, bunda da ısrar edinceye dek arkandayım ve de bunu her fırsatta mantıklı gerekçelerle dile getirmeye çalışacağım. burada hemen hemen kimsenin pek ifade edemediği oyun sistemin, anlayışın ve de düzenini takımımız üzerinde görüp analiz edebilmek için de can atıyor ve heyecanlanıyorum.
ümit ediyorum ki bir an önce hafızamıza amigo orhan'la olan münasebetin ve "içimizdeki irlandalılar"dan çok daha fazla hatırlanacak, klişe olmayan ve yeni destanlara gebe enstantaneler katarsın. kendisinin de bu uzun ve çok parçalı serüvenlere sahip kariyerini her şeye başladığı yerde bir başka büyük başarı ile sonlandırmak için adeta yanıp tutuştuğunu, hatta ihtiyacı olan her şeye sahip olduğu halde sırf bunu başarıp da emekli olmak için teklifimizi kabul ettiğine adım gibi eminim. koskoca mustafa denizli ve elindeki şu fırsat, bir daha nerede bulsun?
haydi hocam...