24
türkiye'de çarpık bir taraftar yapısı var. ülkenin hemen hemen her yerinde öncelikli olarak galatasaray, fenerbahçeve beşiktaştutuluyor. dünyanın en memleketçi topluluğu olan türkinsanı, bu aşamada güce olan tapmayı çok net bir şekilde ortaya koyuyor. bilirsiniz, bu ülkede biriyle tanıştığınız zaman; memleket neresi sorusuyla karşılaşırsınız. sıcakkanlı bir yaklaşımdır, eyvallah ama "ordan adam çıkmaz - bizim memlekete gibisi yok be" cümlelerini duymanız da an meselesidir. şu iki cümle bile insanların ne kadar memleketlerine bağlı olduklarını gösterir.
peki iş futbol kısmına gelince ülkenin tamamında güce tapınılıyor? neden hiç kimse o kadar çok sevdiği şehrinin takımı için bir şey yapmak yapmıyor? işte ben burada epey takılıyorum. örneğin izmir/göztepe'de doğup büyümüş bir adamın galatasaraylı olmasına anlam veremiyorum. renkse renk, tarihse tarih o halde neden galatasaray veya beşiktaş veya fenerbahçe?
- arma aşkı olm bizimki, sen ne anlarsın!
+ pardon kardeşim.
oysa futbol kültürü olan çoğu ülkede böyle bir şey görmüyorum. yıllar önce o zamanlar ntv'de yayınlanan futbol mundial programında bir hikaye çok ilgimi çekmişti. çok zengin bir ingiliz işadamı vardı. bu adam işi gereği fransa/paris'te yaşıyordu. tuttuğu takım ise doğup büyüdüğü yerin 4.lig takımıydı. evet, aynen 4.lig takımı. adam her haftasonu fransa'dan ingiltere'ya sadece takımını izlemeye geldiğini anlatıyordu. sonra kameralar bu zengin abimizin yanındaki adama döndü. kendisi o muhitin çöpçülerinden biriydi. evet, çöpçü. ikilinin kombineleri yan yanaymış. * tabi tribünde birbirlerinin kim olduklarını bilmiyorlar. zamanla sohbet, muhabbet derken çok sıkı iki arkadaş oluyorlar. maç öncesi beraber puba takılmaya, beraber stada gitmeye başlıyorlar. merak etmeyin çöpçü kendisinden "lan olm beni de bi' kurtar lan" diye takılmıyor. ikisinin ortak bir tutkusu var ve bu payda da buluşuyorlar. en büyük hayalleri takımlarını bir gün premier league'de görmek. bunun için de ellerinden ne geliyorsa yaptıklarını söylüyorlar(dı).
adamlardaki spor kültürü bu. adamlar güce tapmak yerine ne yapabilirizi? düşünüyorlar. bu yüzden ingiltere, almanya, ispanya, italya gibi ülkelerde tribünlerin neredeyse çoğu dolu. rekabet fazla, sahadaki pislik az.
umarım bir gün böyle bir duruma biz de kavuşuruz.
peki iş futbol kısmına gelince ülkenin tamamında güce tapınılıyor? neden hiç kimse o kadar çok sevdiği şehrinin takımı için bir şey yapmak yapmıyor? işte ben burada epey takılıyorum. örneğin izmir/göztepe'de doğup büyümüş bir adamın galatasaraylı olmasına anlam veremiyorum. renkse renk, tarihse tarih o halde neden galatasaray veya beşiktaş veya fenerbahçe?
- arma aşkı olm bizimki, sen ne anlarsın!
+ pardon kardeşim.
oysa futbol kültürü olan çoğu ülkede böyle bir şey görmüyorum. yıllar önce o zamanlar ntv'de yayınlanan futbol mundial programında bir hikaye çok ilgimi çekmişti. çok zengin bir ingiliz işadamı vardı. bu adam işi gereği fransa/paris'te yaşıyordu. tuttuğu takım ise doğup büyüdüğü yerin 4.lig takımıydı. evet, aynen 4.lig takımı. adam her haftasonu fransa'dan ingiltere'ya sadece takımını izlemeye geldiğini anlatıyordu. sonra kameralar bu zengin abimizin yanındaki adama döndü. kendisi o muhitin çöpçülerinden biriydi. evet, çöpçü. ikilinin kombineleri yan yanaymış. * tabi tribünde birbirlerinin kim olduklarını bilmiyorlar. zamanla sohbet, muhabbet derken çok sıkı iki arkadaş oluyorlar. maç öncesi beraber puba takılmaya, beraber stada gitmeye başlıyorlar. merak etmeyin çöpçü kendisinden "lan olm beni de bi' kurtar lan" diye takılmıyor. ikisinin ortak bir tutkusu var ve bu payda da buluşuyorlar. en büyük hayalleri takımlarını bir gün premier league'de görmek. bunun için de ellerinden ne geliyorsa yaptıklarını söylüyorlar(dı).
adamlardaki spor kültürü bu. adamlar güce tapmak yerine ne yapabilirizi? düşünüyorlar. bu yüzden ingiltere, almanya, ispanya, italya gibi ülkelerde tribünlerin neredeyse çoğu dolu. rekabet fazla, sahadaki pislik az.
umarım bir gün böyle bir duruma biz de kavuşuruz.