479
aslan'a kurulan tuzaklar sökmedi, maçları önce oynatıp, duruma göre pozisyon almaya kalktılar. 1-0 lık sinir bozucu 3 puanlar, tuzağı kurduranları tuzağın içine attı. siz en iyisi öküz'e tuzak kurun, başarı şansı %100.
dünyanın hangi liginde 1 takım yenerse şampiyon olma ihtimali var ve taraftarının önünde oynayabileceği, kutlama kapabileceği maç yoksa, rakibiyle aynı anda oynatılmaz? bu kalleşliktir, zaferi kutlamayı ertelediniz, ama zaferi engelleyemediniz.
galatasaray final takımıdır, kaybetmeyeceğine inancımız hamaset değildi, 20 şampiyonluğun 15 ini izleyen biri olarak şahidim, şampiyonluk potasına girdiğimiz, finallerin hiç birini kaybetmedik. büyük takım refleksi, büyük takım taraftarı 19 şampiyonluğa bedel bir şampiyonluk kazandı. övünün büyükler, sevinin çocuklar.
şampiyonluğun hikayeleri çok yazılacak elbette. hele ki, 3 başkan'la 2 hoca'yla, hesapta olmayan futbolcuların oynadığı, hesapta olanların oynamadığı bir iklimde son düzlüğe kayıpsız, gol yemeden girmenin hikayesi bir başka yazılacak.
şimdi yazması kolay tabi, ama eyvah dediğimiz şeyler şampiyonluğu getirdi.
devre arasında yasin'i, abdurrahim rize'ye hediye verdi. tıpkı yıllar önce çağlar birinci'yi almak için denizli'ye semih kaya'nın da dahil olduğu yarım takım verdiğimiz gibi. semih gitmedi, istanbul'u terk etmeyip, kartal'da oynadı. gitseydi semih kaya diye bir futbolcu olmayacaktı. yasin gitmedi, klop'la çalışmış biri, oynayanları görüp ben nasıl bu takımda oynayamam diye çıldırmış olmalıydı. gitmem dedi, kupa maçlarında oynatırız dediler, peki dedi. döve döve takıma girdi. yatıp kalkıp abdullah hoca'ya dua etmemiz lazım hamza'dan önce. 2-0 öndeyken, yasin'den kurtulmak üzereydi, maç 2-2 ye gelince yasin ilk 11 deki yerini garantiledi. servet'e mersin'de, atınç'a arena'da felç geçirttiyse, ilk 11 deki yerinin özgüveni sayesindeydi. ilk oynadığı maçlarda olsa o çalımları atamaz, o vuruşları yapamaz, yapmazdı. nitekim taç çizgisi kenarında faul var diye topu bırakıp hakemle dalaşan burak'ın sakatlığı, melo'nun topu söküp yasin'e ulaştırmasıyla geçti. topla slalom yapıp vuruş anında ofsayt pozisyonunda avazı çıktığı kadar bağırıyordu bana at diye. eski yasin yoktu artık, kendi vurdu, geri geldi top, kendi beşiğini kendi salladı, olanca hıncıyla bir kere daha vurup, arena'yı, milyonlarca galatasaray'lıyı yere yatırdı.
yatıp kalkıp rize'ye gitmem diyen yasin'e teşekkür edelim, dua etmesini bilenler de burak sakatlanıp bir kaç maç kaçırdı diye yüce gök'e dua etsin. şampiyonluğun en büyük payı, yasin'in takıma girmesi, olcan'ın kenara gelmesi, sneijder'le oynama alışkanlığında edindiği öz güven bize 1 numaralı şampiyonluk müjdesiydi.
belki de hamza hocanın küçük takım hocası olması da şampiyonluğu getiren faktörlerden biriydi. son düzlüğe girerken gelen giden liderlikten sonra kararını vermiş olabilir. 1 gole de 3 , 5 gole de 3 puan veriliyor. ezberleri bozdu, şampiyon olan takım az gol yediği için değil, çok gol attığı için olur amentüsü değişti. ben nasıl olsa 1 gol atarım, kalecim de iyi nasılsa yemeyeyim, yatayım felsefesi, neticeyi getirdi. bizim gibi hatice peşinde koşanlar maçları duvar dibinden uzak, ördeklerimiz yanı başımızda seyrettik. kan işedik, duvara kafa attık. düşünün takımın golcüleri son 4 maçtır tek gol atmamış, takım 12 puan alıp şampiyonluğu ilan etmiş. futbolu öldürüp maçları kazanmayı tercih edenler, kupayı kazanacak ama taraftarı kaybedecek. bunları konuşmanın sırası değil elbet. konuşmamız gereken hikaye ramiz köfte'nin binbaşılığa terfisidir. herkes rütbesini bilecek; selam duracak
sneijder'in 2.golü resmen döve döve atılmış gol. erken gelen golden sonra oyun üstünlüğünü beşiktaş'a vermeyi pek içlerine sindiremediler. ölümüne top söküşten sonra selçuk inan çaktı, dönen topa hamit çaktı, geri dönen top usta'nın önüne düştü, selçuk referans yaptı, buyur sahne senin dedi, beşiktaş'a golü yoktu, artık olacaktı.
14. sene gelen şampiyonluk maçı, neushatel maçı ve bu maç, bence tribün tarihimizin en büyük maçlarıydı. kazanılması gereken maçlardı, cehenneme çevirdik dört bir yanı. dünya'da bir ilk yapıldı, yedek kulübesi, 500.000 yuro maç parası ödemiş localar bile katıldı. kimler yoktu ki maçta? arda, hakan, mondragon, ufo gözler birini aradı, hagi yoktu, birini aramadı, o da zaten gelemedi. milli takım hocası, sezonun en büyük maçına, final maçına gelememiş saklanmayı tercih etmişti. maçı seyretmediğine de bahse girerim.
büyük sakatlıklar, büyük geri dönüşlere yol açtı. burak yasin'i, semih hakan balta'yı, melo hamit'i, schedju semih'i tekrar futbolcu yaptı. şampiyonluk yaşamış tecrübeli büyük futbolcular, taraftarı şampiyon olarak uyuttu.
binbaşım zafer bizim;
kuduz aşısı baronlarının türkiye distribütörleri sayemizde servetlerini ikiye üçe katladı. zift tv başta olmak üzere, medya maymunları, şampiyonluk fal bakıcıları, büyücülerinin salyalarını kesmeye stokları yeter mi bilinmez?
biz mürteci şam baba'nın şebeklerine pastör'ün icadıyla şifa dileyelim, fransız ihtilalinin sekülerizminin temsilcisi büyük binbaşı galatasaray'ın neferleri olarak, anadolu'muzun kınasını yakalım.
kınalı yıldızı, diğerlerinin yanına gönderelim. sonsuza kadar parlayadursun:
dünyanın hangi liginde 1 takım yenerse şampiyon olma ihtimali var ve taraftarının önünde oynayabileceği, kutlama kapabileceği maç yoksa, rakibiyle aynı anda oynatılmaz? bu kalleşliktir, zaferi kutlamayı ertelediniz, ama zaferi engelleyemediniz.
galatasaray final takımıdır, kaybetmeyeceğine inancımız hamaset değildi, 20 şampiyonluğun 15 ini izleyen biri olarak şahidim, şampiyonluk potasına girdiğimiz, finallerin hiç birini kaybetmedik. büyük takım refleksi, büyük takım taraftarı 19 şampiyonluğa bedel bir şampiyonluk kazandı. övünün büyükler, sevinin çocuklar.
şampiyonluğun hikayeleri çok yazılacak elbette. hele ki, 3 başkan'la 2 hoca'yla, hesapta olmayan futbolcuların oynadığı, hesapta olanların oynamadığı bir iklimde son düzlüğe kayıpsız, gol yemeden girmenin hikayesi bir başka yazılacak.
şimdi yazması kolay tabi, ama eyvah dediğimiz şeyler şampiyonluğu getirdi.
devre arasında yasin'i, abdurrahim rize'ye hediye verdi. tıpkı yıllar önce çağlar birinci'yi almak için denizli'ye semih kaya'nın da dahil olduğu yarım takım verdiğimiz gibi. semih gitmedi, istanbul'u terk etmeyip, kartal'da oynadı. gitseydi semih kaya diye bir futbolcu olmayacaktı. yasin gitmedi, klop'la çalışmış biri, oynayanları görüp ben nasıl bu takımda oynayamam diye çıldırmış olmalıydı. gitmem dedi, kupa maçlarında oynatırız dediler, peki dedi. döve döve takıma girdi. yatıp kalkıp abdullah hoca'ya dua etmemiz lazım hamza'dan önce. 2-0 öndeyken, yasin'den kurtulmak üzereydi, maç 2-2 ye gelince yasin ilk 11 deki yerini garantiledi. servet'e mersin'de, atınç'a arena'da felç geçirttiyse, ilk 11 deki yerinin özgüveni sayesindeydi. ilk oynadığı maçlarda olsa o çalımları atamaz, o vuruşları yapamaz, yapmazdı. nitekim taç çizgisi kenarında faul var diye topu bırakıp hakemle dalaşan burak'ın sakatlığı, melo'nun topu söküp yasin'e ulaştırmasıyla geçti. topla slalom yapıp vuruş anında ofsayt pozisyonunda avazı çıktığı kadar bağırıyordu bana at diye. eski yasin yoktu artık, kendi vurdu, geri geldi top, kendi beşiğini kendi salladı, olanca hıncıyla bir kere daha vurup, arena'yı, milyonlarca galatasaray'lıyı yere yatırdı.
yatıp kalkıp rize'ye gitmem diyen yasin'e teşekkür edelim, dua etmesini bilenler de burak sakatlanıp bir kaç maç kaçırdı diye yüce gök'e dua etsin. şampiyonluğun en büyük payı, yasin'in takıma girmesi, olcan'ın kenara gelmesi, sneijder'le oynama alışkanlığında edindiği öz güven bize 1 numaralı şampiyonluk müjdesiydi.
belki de hamza hocanın küçük takım hocası olması da şampiyonluğu getiren faktörlerden biriydi. son düzlüğe girerken gelen giden liderlikten sonra kararını vermiş olabilir. 1 gole de 3 , 5 gole de 3 puan veriliyor. ezberleri bozdu, şampiyon olan takım az gol yediği için değil, çok gol attığı için olur amentüsü değişti. ben nasıl olsa 1 gol atarım, kalecim de iyi nasılsa yemeyeyim, yatayım felsefesi, neticeyi getirdi. bizim gibi hatice peşinde koşanlar maçları duvar dibinden uzak, ördeklerimiz yanı başımızda seyrettik. kan işedik, duvara kafa attık. düşünün takımın golcüleri son 4 maçtır tek gol atmamış, takım 12 puan alıp şampiyonluğu ilan etmiş. futbolu öldürüp maçları kazanmayı tercih edenler, kupayı kazanacak ama taraftarı kaybedecek. bunları konuşmanın sırası değil elbet. konuşmamız gereken hikaye ramiz köfte'nin binbaşılığa terfisidir. herkes rütbesini bilecek; selam duracak
sneijder'in 2.golü resmen döve döve atılmış gol. erken gelen golden sonra oyun üstünlüğünü beşiktaş'a vermeyi pek içlerine sindiremediler. ölümüne top söküşten sonra selçuk inan çaktı, dönen topa hamit çaktı, geri dönen top usta'nın önüne düştü, selçuk referans yaptı, buyur sahne senin dedi, beşiktaş'a golü yoktu, artık olacaktı.
14. sene gelen şampiyonluk maçı, neushatel maçı ve bu maç, bence tribün tarihimizin en büyük maçlarıydı. kazanılması gereken maçlardı, cehenneme çevirdik dört bir yanı. dünya'da bir ilk yapıldı, yedek kulübesi, 500.000 yuro maç parası ödemiş localar bile katıldı. kimler yoktu ki maçta? arda, hakan, mondragon, ufo gözler birini aradı, hagi yoktu, birini aramadı, o da zaten gelemedi. milli takım hocası, sezonun en büyük maçına, final maçına gelememiş saklanmayı tercih etmişti. maçı seyretmediğine de bahse girerim.
büyük sakatlıklar, büyük geri dönüşlere yol açtı. burak yasin'i, semih hakan balta'yı, melo hamit'i, schedju semih'i tekrar futbolcu yaptı. şampiyonluk yaşamış tecrübeli büyük futbolcular, taraftarı şampiyon olarak uyuttu.
binbaşım zafer bizim;
kuduz aşısı baronlarının türkiye distribütörleri sayemizde servetlerini ikiye üçe katladı. zift tv başta olmak üzere, medya maymunları, şampiyonluk fal bakıcıları, büyücülerinin salyalarını kesmeye stokları yeter mi bilinmez?
biz mürteci şam baba'nın şebeklerine pastör'ün icadıyla şifa dileyelim, fransız ihtilalinin sekülerizminin temsilcisi büyük binbaşı galatasaray'ın neferleri olarak, anadolu'muzun kınasını yakalım.
kınalı yıldızı, diğerlerinin yanına gönderelim. sonsuza kadar parlayadursun: