1268
mabedimizle tanışmam 7 yaşında olmuştu ama yaşımdan ötürü olan biteni tam olarak idrak edememiştim. * gerçek anlamda tanışmam trabzonspor ile oynadığımız bir türkiye kupası maçı ile başladı.
soğuk, yağmurlu bir gündü. daha evden çıkmadan kalp ritmim değişmişti zaten. 3 arkadaş koyulduk yola. iner inmez mecidiyeköy'de tezahüratlar başlamıştı. karşıdan 10 kişilik bir grup tezahüratlarla geliyor bizde eşlik ediyoruz. maça daha 2 saatten fazla var ama biz maçın havasına çoktaaan girmişiz. sonra acıkıyoruz tabii, yakınımızdan gelen tükürük köftesinin o meşhur kokusu sarıyor bütün bedenlerimizi. e tabii köfte ile yemek muhabbetini de hallediyoruz. sıra kuyruğa girmeye geldi, 'ulan burda da mı kuyruk var' diye söylene söylene araya kaynıyoruz bir şekilde. bağırmalar, tartışmalar, itişmeler. nefes alamayacak duruma gelmeler vs. derken polis aramasından da geçiyoruz. arama dediysem öyle didik didik olanından değil, cep ve çorap kontrolü sadece. nitekim polislerle ufaktan bir makara yaptıktan sonra mabetle kavuşma vakti gelip çatıyor. o andan itibaren yanımdaki arkadaşlarla iletişimi iptal ediyorum istemsizce. tek düşüncem tribünleri ve sahayı görmek. arkama bile bakmadan merdivenleri üçer beşer adımlarla çıkıp hayatımda görüp görebileceğim en güzel manzara ile karşılaşıyorum. 'aman allah'ım, o nasıl bir güzellik öyle?' çimleri bile bir başka diğer stadlardan. iki çeşit koyu yeşil tonda. tribünler desen ayrı bir güzellik, sarı kırmızıya boyanmış. futbolcular tek tek çağırılıyor, rüyadayım sanki. gün hiç bitmesin istiyorum. he bu arada kuyrukta telefonu da kaptırmışız hırsıza yeni farkediyorum ama pek aldırış etmiyorum. nokia 3310 gülmeyin,o zamanlar çok değerliydi. vur duvara, al göğsüne, roveşataya kalk, sapasağlam al, koy cebine tekrar. o derece yani :)
neyse maça gelelim.efsane hagili zamanlar ama hagi yok sahada, neden yok? hatırlamıyorum o kadarını. maça'da kötü başlıyoruz zaten. ne olduğunu anlamadan 2-0 geriye düşüyoruz. yalnız tribündekiler hiç aldırış etmiyorlar. 2-0 galipmişiz gibi tezahüratlar karşılıklı vs. karşılıksız sevgi bu olsa gerek. ilk yarı 1-2 bitiyor. ikinci yarı takım toparlıyor2-2 oluyor, 3-2. 3. golde kendimi kaybetmişim. arkadaşlar hala makarasını yaparlar o olayın :) son dakikalara bir gol daha sıkıştırıp 4-2 galip geliyoruz. ne maçtı be?
ali sami yen stadı bambaşkaydı. kelimelerle ifade edilemeyecek şekilde bir havası vardı. çok özledim, gurbetteki sevgiliyi özler gibi.
soğuk, yağmurlu bir gündü. daha evden çıkmadan kalp ritmim değişmişti zaten. 3 arkadaş koyulduk yola. iner inmez mecidiyeköy'de tezahüratlar başlamıştı. karşıdan 10 kişilik bir grup tezahüratlarla geliyor bizde eşlik ediyoruz. maça daha 2 saatten fazla var ama biz maçın havasına çoktaaan girmişiz. sonra acıkıyoruz tabii, yakınımızdan gelen tükürük köftesinin o meşhur kokusu sarıyor bütün bedenlerimizi. e tabii köfte ile yemek muhabbetini de hallediyoruz. sıra kuyruğa girmeye geldi, 'ulan burda da mı kuyruk var' diye söylene söylene araya kaynıyoruz bir şekilde. bağırmalar, tartışmalar, itişmeler. nefes alamayacak duruma gelmeler vs. derken polis aramasından da geçiyoruz. arama dediysem öyle didik didik olanından değil, cep ve çorap kontrolü sadece. nitekim polislerle ufaktan bir makara yaptıktan sonra mabetle kavuşma vakti gelip çatıyor. o andan itibaren yanımdaki arkadaşlarla iletişimi iptal ediyorum istemsizce. tek düşüncem tribünleri ve sahayı görmek. arkama bile bakmadan merdivenleri üçer beşer adımlarla çıkıp hayatımda görüp görebileceğim en güzel manzara ile karşılaşıyorum. 'aman allah'ım, o nasıl bir güzellik öyle?' çimleri bile bir başka diğer stadlardan. iki çeşit koyu yeşil tonda. tribünler desen ayrı bir güzellik, sarı kırmızıya boyanmış. futbolcular tek tek çağırılıyor, rüyadayım sanki. gün hiç bitmesin istiyorum. he bu arada kuyrukta telefonu da kaptırmışız hırsıza yeni farkediyorum ama pek aldırış etmiyorum. nokia 3310 gülmeyin,o zamanlar çok değerliydi. vur duvara, al göğsüne, roveşataya kalk, sapasağlam al, koy cebine tekrar. o derece yani :)
neyse maça gelelim.efsane hagili zamanlar ama hagi yok sahada, neden yok? hatırlamıyorum o kadarını. maça'da kötü başlıyoruz zaten. ne olduğunu anlamadan 2-0 geriye düşüyoruz. yalnız tribündekiler hiç aldırış etmiyorlar. 2-0 galipmişiz gibi tezahüratlar karşılıklı vs. karşılıksız sevgi bu olsa gerek. ilk yarı 1-2 bitiyor. ikinci yarı takım toparlıyor2-2 oluyor, 3-2. 3. golde kendimi kaybetmişim. arkadaşlar hala makarasını yaparlar o olayın :) son dakikalara bir gol daha sıkıştırıp 4-2 galip geliyoruz. ne maçtı be?
ali sami yen stadı bambaşkaydı. kelimelerle ifade edilemeyecek şekilde bir havası vardı. çok özledim, gurbetteki sevgiliyi özler gibi.