4081
galatasaray futbol takımının önündeki en büyük engel. net konuşmam gerekirse ben şampiyonluk yolunda fenerbahçe'den bu kadar çekinmiyorum bu taraftarın bu takıma verdiği/vereceği zarardan çekindiğim kadar. herkes futbol dehası, bir s.ke yaramayan fikirlerini, yeryüzünde başka doğru yokmuş gibi her platformda milyonlarca kez tekrarlamadan, nefret kusmadan rahat edemiyor. git gide büyüyen egolar; kendilerini bu takımın hem başkanı, hem teknik direktörü, hem de sahibi zannetmelerini sağlıyor.
belki eskiden beri böyleydi her şey. belki biz göremiyorduk. sonuçta insanların kendini ifade edebileceği yer sayısı sosyal medya ve sözlük sayesinde artınca daha çok görmeye başladık. ama en azından eskiden tribünlerde bir huzur vardı, destek vardı. anlık tepkiler her zaman vardı ve olmaya devam edecektir ama ben galatasaray taraftarının ligin ikinci haftasından takımdaki üç-beş kişi hariç kellesini istediği, hem hocayı hem başkanı rahat bırakmadığı başka bir dönem pek hatırlamıyorum. biz ne takımlar, ne topçular gördük be abi. sahada yürüyeni, hocasını yollamaya çalışanı, iki metreye top dürtemeyeni... en azından takımın daha çok yakın geçmişte şampiyon olmasında direkt etkileri olmuş futbolcuların kredilerinin bu kadar kısa sürede silinip düşman bellendiği, daha attığı imza kurumamış hocaların gönderilmeye çalışıldığı bu kadar sağlıksız ve kaotik bir ortam aklımda yer etmemiş. hele ki 4. yıldız diye yola çıktığımız bir sezonda.
ben bu takımın maçlarını izleyince bazen bunalıyorum, kendime dert ediniyorum. ama sonra bu taraftarın reaksiyonlarını, yorumlarını görüyorum ve işte o zaman hasta oluyorum, üzgünüm ama midem bulanıyor. hani o yıllardır dalga geçtiğimiz, galatasaray düşmanı dediğimiz futbol yorumcuları var ya. işte onlardan hiç bir farkı kalmıyor bu taraftarın. bir taraftar grubu temel misyonlarını, yapması gerekenleri nasıl unutur, nasıl olmaması gereken bir şekle bürünür, canlı örneğini izliyoruz. hem de bu canlı örnek galatasaray'a çok pahalıya mal olacak korkarım ki.
belki eskiden beri böyleydi her şey. belki biz göremiyorduk. sonuçta insanların kendini ifade edebileceği yer sayısı sosyal medya ve sözlük sayesinde artınca daha çok görmeye başladık. ama en azından eskiden tribünlerde bir huzur vardı, destek vardı. anlık tepkiler her zaman vardı ve olmaya devam edecektir ama ben galatasaray taraftarının ligin ikinci haftasından takımdaki üç-beş kişi hariç kellesini istediği, hem hocayı hem başkanı rahat bırakmadığı başka bir dönem pek hatırlamıyorum. biz ne takımlar, ne topçular gördük be abi. sahada yürüyeni, hocasını yollamaya çalışanı, iki metreye top dürtemeyeni... en azından takımın daha çok yakın geçmişte şampiyon olmasında direkt etkileri olmuş futbolcuların kredilerinin bu kadar kısa sürede silinip düşman bellendiği, daha attığı imza kurumamış hocaların gönderilmeye çalışıldığı bu kadar sağlıksız ve kaotik bir ortam aklımda yer etmemiş. hele ki 4. yıldız diye yola çıktığımız bir sezonda.
ben bu takımın maçlarını izleyince bazen bunalıyorum, kendime dert ediniyorum. ama sonra bu taraftarın reaksiyonlarını, yorumlarını görüyorum ve işte o zaman hasta oluyorum, üzgünüm ama midem bulanıyor. hani o yıllardır dalga geçtiğimiz, galatasaray düşmanı dediğimiz futbol yorumcuları var ya. işte onlardan hiç bir farkı kalmıyor bu taraftarın. bir taraftar grubu temel misyonlarını, yapması gerekenleri nasıl unutur, nasıl olmaması gereken bir şekle bürünür, canlı örneğini izliyoruz. hem de bu canlı örnek galatasaray'a çok pahalıya mal olacak korkarım ki.