8629
2013-2014 sezonunun 30. haftasını geride bıraktığımız bugünlerde aynı sezonun 5. haftasının akabinde hem de deplasmanda beşiktaş jimnastik kulübünü yenmiş bir takımın antremandan kovulmuş bir teknik direktör iken her galatasaray mağlubiyeti sonrası ya da kötü futbol sonrası başlığına üşüşülmesi her şeyi açıklamasa da bir tek şeyi çok net açıklıyor ki o da; bugün burada kendisine çemkirenler dahil herkesin bildiği gibi mevcut teknik heyet yerine kendisi olsaydı şu anda galatasaray futbol takımının başında, bugün olduğumuz konumda olmayacaktık. bugün gelip de çeşitli nedenlerle kendisine kızılması o gün antremandan kovulmasının akabinde ünal aysal'ın bizatihi yürütmüş olduğu itibarsızlaştırma çabalarına benziyor. hatırlayalım galatasaray resmi televizyon kanalında hakkında takımdan kovulur kovulmaz yalan haber yapıldı milli takımla zaten 3 senelik anlaşmasının olduğu yönünde. aynı zamanda tüm galatasaray'ın tüm yayın organlarında kendisine sansür uygulandı. yönetim kurulu üyeleri hakkında konuştu. başkan rasim ozan kütahyalı gibi isimleri kullanarak medyaya bazı şeyleri servis etti. o gün bunlar yapıldı bazılarınca kabül gördü bazılarınca görmedi. bugün de bu tarz düşünceler dillendirilse de yine aynı sonuç alınacak. bu tek gerçeği değiştirmeyecek. ünal aysal en az fatih terim kadar ego sahibi. fatih terim'i kovmak için gerekli şartları itina ile yerine getirdi. o fırsatı bulunca da fatih terim'i gönderdi. fatih terim'i göndererek başarılı da olabilirdi. o zaman da benim için yapmış olduğu doğru olmayacaktı. şimdi o aldığı risk ile fenerbahçe'nin şampiyon olmasını sağladı. başarının kendisinin başarısı olmadığını ispatlamış oldu. muhtemelen mancini ile de yola devam etmeyecek. bir de tazminat ödeyerek maddi külfet doğuracak galatasaray'a. her halükarda galatasaray kaybetti. bu kadar sert konuşulmasının yegane sebebi de bu kaybediş. galatasaray iyi olmuş olsaydı eğer, gerçi onun oluru zaten yoktu ya neyse, kimsenin sesi bu kadar gür çıkmayacaktı.
bir de bundan önceki şampiyon bitirilen 2 sezona bakmakta fayda var kendisinin etkisini anlayabilmek için. olayları tek tek hatırlayalım. 3 temmuz süreci herkesin malumu. zamanın futbol federasyonu fenerbahçe için her şeyi yaptı. onlar her şeyi yaparken galatasaray yönetiminden elle tutulur bir açıklama gelmedi. bu ateş üfleyerek sönmez dendi. ateşe üflediler. play off kurgulandı. fenerbahçe'nin galatasaray'ın önünde ligi azami puan farkı ile kapatacağı öngörülüp puan silme gerçekleştirilecekti. statü ona göre ayarlanmıştı. normal sezonda alınan puanlar yarıya bölünüp ligi ilk dörtte bitiren takımlar kendi aralarında oynayarak şampiyon belirlenecekti. saha dışında yönetimin ağırlığı yokken galatasaray bunu saha içi ağırlık ile kapatıyordu. bunu da şuradan anlıyoruz o dönemde federasyon seçimine galatasaray spor kulübü'nün etkisinin hiç olmadığı gerçeğiyle. federasyon başkanı yıldırım demirören olurken galatasaray buna yapacak bir şey bulamamıştı. tekrardan play offların son maçını hatırlayalım. karanlıklar içinde kutladığımız şampiyonluğu. federasyonun ne kadar da fenerbahçe şampiyonluğundan emin olduğunu hatırlayalım. şampiyonluk kupasını sahaya getirip galatasaray şampiyon olunca kupayı vermek istememelerini bir düşünün kurgunun fenerbahçe şampiyonluğu üzerine olduğunu anlarsınız. o gün "kupayı yarın aslantepe'de alsak da olur" diyenlerin olduğu bir ortamda "kupayı bu sahada kazandık bu sahada alacağız" diyen bir teknik heyet vardı. o duruşu yönetim göstermiyordu teknik heyet gösteriyordu.
peki play off saçmalığının ertesi sene ne oldu. hatırlayalım tekrardan saha dışında nasıl da üzerimize gelindiğini. ben dahil bu platformda herkes tarafından türkiye ile avrupa'da farklı tarzda maç yönettiği kabul edilen eyyamcı cüneyt çakır'ın engin baytar ile olan münakaşasından engin baytar'a 12 maçlık ibretlik bir ceza geliyordu. yapılan itirazlar kabul görmüyor ceza aynen onanıyordu. peki ya meireles. hakeme tükürüp bir de üzerine hakeme eliyle top hareketi yapmasının karşılığı hem de tüm bunlar maçın hakemi halis özkahya'nın raporunda belirtilmesine rağmen 4 maçlık ceza ile geçiştiriliyordu televizyon görüntüleri öne sürülerek. aynı televizyon görüntüleri galatasaray- beşiktaş maçında melo ile tiyatrocu oğuzhan arasındaki olayda göz önüne alınmazken melo yine 4 maç ceza alıyordu. tüm bunların yanında mersin maçları orduspor maçlarında teknik heyetin tribüne gönderilmeleri yaşanırken galatasaray yönetimi tüm bu ikiyüzlü uygulamalara etki edemiyor tüm etki yine sahada gerçekleştiriliyordu. "ben bu takımı uzaydan yönetsem yine şampiyon yaparım." diyen bir teknik direktör vardı galatasaray'ın başında. dediğini yapıyordu yine sahada başardıklarıyla.
ve malum bu sene. "ya yabancı kuralı değişir ya federasyon" söylemiyle başladık seneye. ne yabancı statüsü değişti ne federasyon. sezon başı statü değişmez diye savuşturuldu. ondan 2 sene öncesinde play off sistemi sanki 5 sene öncesinden tüm takımların mutabakatıyla kararlaştırılmışçasına. yönetimimizin ağırlığı mı? ne zaman oldu ki. peki sadece yabancı sınırlaması mı? bu sene galatasaray aleyhine çalınan düdükler. uygulamadaki farklılıklar yok mu? yönetim yine etkisiz. peki ya fark? geçen senelerde saha içinde o fark kapanıyordu. bu sene o saha içi etkiyi yapabilecek teknik heyet galatasaray'da maalesef yok. herkes her şeyin farkında. fatih terim'in öyle bir etkisi var türk futbolunda. ünal aysal'ın yok. geçen senelerle farkımız bu. onun için anlayışla karşılıyorum her mağlubiyet sonrası fatih terim başlığına gelinmesini. çünkü başka türlü ünal aysal savunulamaz. ünal aysal'ı savunmanın tek yolu fatih terim'e haklı ya da haksız eleştiride bulunmak. ne yazık ki galatasaray'ın şimdiki konusu o değil.
bir de bundan önceki şampiyon bitirilen 2 sezona bakmakta fayda var kendisinin etkisini anlayabilmek için. olayları tek tek hatırlayalım. 3 temmuz süreci herkesin malumu. zamanın futbol federasyonu fenerbahçe için her şeyi yaptı. onlar her şeyi yaparken galatasaray yönetiminden elle tutulur bir açıklama gelmedi. bu ateş üfleyerek sönmez dendi. ateşe üflediler. play off kurgulandı. fenerbahçe'nin galatasaray'ın önünde ligi azami puan farkı ile kapatacağı öngörülüp puan silme gerçekleştirilecekti. statü ona göre ayarlanmıştı. normal sezonda alınan puanlar yarıya bölünüp ligi ilk dörtte bitiren takımlar kendi aralarında oynayarak şampiyon belirlenecekti. saha dışında yönetimin ağırlığı yokken galatasaray bunu saha içi ağırlık ile kapatıyordu. bunu da şuradan anlıyoruz o dönemde federasyon seçimine galatasaray spor kulübü'nün etkisinin hiç olmadığı gerçeğiyle. federasyon başkanı yıldırım demirören olurken galatasaray buna yapacak bir şey bulamamıştı. tekrardan play offların son maçını hatırlayalım. karanlıklar içinde kutladığımız şampiyonluğu. federasyonun ne kadar da fenerbahçe şampiyonluğundan emin olduğunu hatırlayalım. şampiyonluk kupasını sahaya getirip galatasaray şampiyon olunca kupayı vermek istememelerini bir düşünün kurgunun fenerbahçe şampiyonluğu üzerine olduğunu anlarsınız. o gün "kupayı yarın aslantepe'de alsak da olur" diyenlerin olduğu bir ortamda "kupayı bu sahada kazandık bu sahada alacağız" diyen bir teknik heyet vardı. o duruşu yönetim göstermiyordu teknik heyet gösteriyordu.
peki play off saçmalığının ertesi sene ne oldu. hatırlayalım tekrardan saha dışında nasıl da üzerimize gelindiğini. ben dahil bu platformda herkes tarafından türkiye ile avrupa'da farklı tarzda maç yönettiği kabul edilen eyyamcı cüneyt çakır'ın engin baytar ile olan münakaşasından engin baytar'a 12 maçlık ibretlik bir ceza geliyordu. yapılan itirazlar kabul görmüyor ceza aynen onanıyordu. peki ya meireles. hakeme tükürüp bir de üzerine hakeme eliyle top hareketi yapmasının karşılığı hem de tüm bunlar maçın hakemi halis özkahya'nın raporunda belirtilmesine rağmen 4 maçlık ceza ile geçiştiriliyordu televizyon görüntüleri öne sürülerek. aynı televizyon görüntüleri galatasaray- beşiktaş maçında melo ile tiyatrocu oğuzhan arasındaki olayda göz önüne alınmazken melo yine 4 maç ceza alıyordu. tüm bunların yanında mersin maçları orduspor maçlarında teknik heyetin tribüne gönderilmeleri yaşanırken galatasaray yönetimi tüm bu ikiyüzlü uygulamalara etki edemiyor tüm etki yine sahada gerçekleştiriliyordu. "ben bu takımı uzaydan yönetsem yine şampiyon yaparım." diyen bir teknik direktör vardı galatasaray'ın başında. dediğini yapıyordu yine sahada başardıklarıyla.
ve malum bu sene. "ya yabancı kuralı değişir ya federasyon" söylemiyle başladık seneye. ne yabancı statüsü değişti ne federasyon. sezon başı statü değişmez diye savuşturuldu. ondan 2 sene öncesinde play off sistemi sanki 5 sene öncesinden tüm takımların mutabakatıyla kararlaştırılmışçasına. yönetimimizin ağırlığı mı? ne zaman oldu ki. peki sadece yabancı sınırlaması mı? bu sene galatasaray aleyhine çalınan düdükler. uygulamadaki farklılıklar yok mu? yönetim yine etkisiz. peki ya fark? geçen senelerde saha içinde o fark kapanıyordu. bu sene o saha içi etkiyi yapabilecek teknik heyet galatasaray'da maalesef yok. herkes her şeyin farkında. fatih terim'in öyle bir etkisi var türk futbolunda. ünal aysal'ın yok. geçen senelerle farkımız bu. onun için anlayışla karşılıyorum her mağlubiyet sonrası fatih terim başlığına gelinmesini. çünkü başka türlü ünal aysal savunulamaz. ünal aysal'ı savunmanın tek yolu fatih terim'e haklı ya da haksız eleştiride bulunmak. ne yazık ki galatasaray'ın şimdiki konusu o değil.