• 84
    içinde ilginç detaylar olan çoğumuzun aslında bildiği güzel bi yazı kaleme almış. okunası.

    --- alıntı ---

    galatasaray başkanı ünal aysal, teknik direktörü fatih terim için 'profesyonel', ardında da 'elaman' diyerek araya mesafeyi koymuştu. bunu kimi 'başkan-hoca', kimi 'patron-çalışan' yorumlarıyla geçti. terim'in ister kızın ister sevin, bir 'galatasaray efsanesi olduğunu pas geçmek' başkana yakışmamıştı. ipleri gerip koparmak için güzel bir başlangıçtı. ardından başkan gerdi, terim gerdi.. sonunda hoca kendini sağlam kayalıklarda görünce ipleri kopardı. başkan da 'aman hocam gitme' demedi. tekneden inmeye hazırlanan terim'i arkadan itti. aslında uzun sürecin kısa özeti bu.
    ama iki taraf da 'özet bir kavga' yaşamak istemiyor anlaşılan. hala birbirlerinin canını yakmaya çalışıyorlar. pazar günü mali genel kurul'da terim ve kızına locada küfreden (tribün lakabıyla)'pronto arif'in affedilmesi bitmeyen dalaşın son noktası. üç kişi için af isteniyor. osman tamburacı, taner aşkın ve pronto arif. tamburacı "ben sizin affınızı istemiyorum. cezamı çekerim" diyor. aşkın neredeyse yaptığına kabulleniyor. arif çalıkoğlu ise başka galatasaray başkanı ünal aysal ve yönetim kurulunun el kaldırmasıyla affediliyor. cezanın sebebi genel kurul'a okunmadan.. biraz ayıp olmuş. hatta biraz değil çok ayıp olmuş. terim'i galatasaray'dan gönderebilirsiniz, çalışmak istemeyebilirsiniz, o sizi çıldırtmak için yıldırım demirören'in yanına oturup, onunla birlikte gülüp sizinle dalga geçilmesine izin de verebilir ama ona ve ailesini küfredenleri siz affedemezsiniz sayın başkan. genel kurul el kaldırır, siz kaldıramazsınız. (bu arada: yeni dernekler yasasına göre cezaları disiplin kurulları değil yönetim kurulları veriyor: yani kendi verdikleri cezayı kaldırıyorlar)
    tabii bu işin bir tarafı. diğer tarafına da bakalım. 31 mart galatasaray'ın tff'ye ve uefa'ya financial fair-play için evrakları vermesinin son günü. öncesinde borçsuzluk belgesi toplanıyor oyunculardan ve çalışanlardan. terim de bir önceki dönemi kapsadığı için ondan da borçsuzluk belgesi isteniyor. galatasaray futbol takımı idari menajeri cenk ergün, terim'in baş danışmanı bülent bayraktar'ı arıyor. nasıl bir evraka ihtiyaçları olduğunu anlatıyor. bayraktar hoca ise konuşup geri döneceğini söylüyor. bir gün sonra cevap geliyor "evrakı istiyorlarsa başkan arasın."
    galatasaray bunun üzerine terim'e yapılan ödemelerin dekontlarını dosyaya koyup gönderiyor. bunun da perde arkası farklı aslında. galatasaray yönetimi terim ile yolları ayırdıktan sonra hocaya o güne kadar ki hakedişlerini (1 milyon 800 bin dolar) ödüyor. ama sözleşmenin sonunu kadar olan kısmı ödemiyor. durumu da dışarıya "sözleşmede madde var. iki taraftan biri sözleşmeyi tek taraflı feshederse terim kulüpten sadece çalıştığı güne kadar ki parasını alır" şeklinde anlatıyorlar. ama görünen o ki sözleşmede bu madde yok. hem terim tarafı, hem sözleşmeyi zamanında imzalayan ali dürüst "böyle bir madde yok" diyorlar. burada da başka bir sıkıntı çıkıyor karşımıza.. eğer terim'in sözleşmesinde bu madde yoksa, hoca mahkemeye gitmeli değil mi? o nasıl olacak peki? fatih terim galatasaray'ı dava mı edecek? bunun cevabı basit: asla! yönetim cephesinin istediği bu mu? bunun için mi terim'in üzerine gidiyorlar? ya da başka bir soru: gerçekten sözleşmede böyle bir madde var mı?
    aylardın ünal aysal'ın terim için söylediği "asla pişman değilim. yollarımızı daha önce ayırmadığıma pişmanım" sözleri hocanın kulağına gidiyor. terim'in twitter'dan aysal aleyhine yazanlarla toplanıp onlara "başkan ilelibet benim düşlanımdır artık. oradan gidene kadar onunla uğraşacağım" dediği de başkanın kulağına gidiyor. ben artık bana gelen karşılıklı aleyhte haberlerden sıkıldım. her seferinde başka kaynaklar, başka hikayeler, başka tartışmalar. ama biri galatasaray başkanı, biri türkiye futbol direktörü olan büyük insanlar sıkılmadılar. inanması çok güç. artık kendilerine zarar veriyorlar.

    basketbol steril bölge

    galatasaray basketbol şubesi neden başarılı? basit; çünkü iyi yönetiliyor. lutfi arıboğan'a bağlı olarak murat özyer işini yapıyor, ergin ataman erkek takımını, ekrem memnu kadın takımını sorumlulukları çerçevesinde sahaya sürüyorlar. ama en önemlisi hiçbir yönetici işlerine karışmıyor. çünkü basketbol futbola göre daha komplike bir oyun. futbolu herkes biliyor. yorumcusu çok yönetimin içinde. ebru köksal da konuşuyor, ümit özdemir de, mehmet ipekdokuyan da, mehmet cibara da, mete ikiz de, sedat doğan da! ve diğerleri de.. hepsi futbol uzmanı. sorsan topu dürtmüşlükleri yoktur. ama futboldan anlarlar! basketboldan ise anlamayıza yatıyorlar. çünkü reytingi futbol gibe değil.
    partizan maçına sadece yönetici olarak necati demirkol'un gitmesi skandaldır. ekaterinburg'daki finale ise yine necati demirkol ve aka gündüz özdemir'in gitmesi skandaldır. candan erçetin'in başkanın "git" demesine rağmen kadınlarını zaferine bir kadın yönetici olarak gitmemesi de skandaldır. fakat dedim ya; belki böylesi daha iyidir basketbol için. karışanı yok, gideni yok, geleni yok. şube işliyor. neden? çünkü orada sadece bilenler var.
    futbol mu? başkana göre (televizyonda söyledi) ceo lutfi arıboğan gece gündüz orada. o zaman şöyle bir soru geliyor akla: terim'i arıboğan mı gönderdi? mancini'yi o mu getirdi? transferleri o mu yaptı? cevabını fazla aramayın ben yazayım: hayır! arıboğan'ın yönettiği şube, seçtiği isimler ortada.. futbolda ise hepsi başkanın operasyonları. yani anlayacağınız şubeyi başkan ünal aysal yönetiyor. ama onun da karışanı çok. bütün yönetim! ve şubenin durumu ortada. aradaki farkı bilmem anlatabildim mi?

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın