248
herşey o kadar güzel başlamıştı ki....
eski açıkta seyrettiğim monaco, glascow rangers şampiyonlar ligi maçları geldi aklıma. özellikle de daddy cool penaltıyı hamburg kalesinin tavanına çaktığında. şampiyonlar liginde hagi'nin iğne deliğinden geçirdiği gol geldi aklıma, glascow maçında tugay'ımız başka bir formayla sahadaydı ama yenmemiz gerekiyordu hani, böyle tuhaf duygular içerisinde seyrettim gollerimizi.
lincoln bile 2-0'dan sonra solda arkada, önde açıkta "no look pass" showlarına başlamıştı, onun topuk pasları ve arda'nın yürekli oyunuyla geliyorduk akın akın rakibin üstüne. herşey bir rüya gibi gelişiyordu, westfallen stadı geldi gözlerimin önüne. o gün de öyle olmamış mıydı? hagi ceza sahasının köşesinden yollamıştı bazukasını! deplasman mı, kendi sahamız mı belli olmayan biryerlerde içimiz ısınmıştı, o gün yanımda eniştem vardı, hagi'nin golünde yerinden bile kıpırdayamamıştı. sadece bana dönüp; "rüya gibi, sanki rüyadayım inanamıyorum" dediğini anımsıyorum. o gün onu anlamakta zorlanmamıştım çünkü prekazi'nin füzesini, tarık hocic'in wien ağlarını sarsışını, aynı rakibi mustafa'nın golüyle deplasmanda yendiğimizi, tanju'yu, uwe'yi, cüneyt'in steaua maçındaki golünü hatırlıyordum ama o seferki farklıydı! o zaman bir şekilde "nasıl olsa eleniriz" diyor, inanamıyorduk. bu bir mucize olmalıydı, çünkü bu sefer emindik daha önümüzde turlar olmasına rağmen. o yüzden "rüya gibiydi" zaten!
şimdi aynı rüya gözlerimin önünde tekrarlanıyordu! maç 2-0 olduktan sonra, elimde teknoloji duruyordu ve ben rakiplerimin maçlarını merak edip bakıyordum. artık internet vardı, canlı maç sonuçlarıyla takımlar bir bir gözlerimin önüne geliyordu. manchester city'ler, bremen'ler, kiev'ler......hepsi göz kırpıyordu bana sanki hepsi "beni seç" diyor gibiydiler. ben artık maçı bırakmış, "sinyorun" çekeceği topta hangi rakibin gelebileceğini tahmin etmeye başlamıştım.
sonra.....
derin bir sessizlik! skorun 2-1 olduğunu gördüm. telefon elimden düştü, o çocukluk yıllarıma; karşı yakadaki rakibimizin bin yıl önceki 4-4'lük (sağolsun haydar), basiretsiz dönemimizde kızılyıldız'a gol atamadan elendiğimiz o yıllara döndüm. sadece "çok erken yedik golü" diyebilmişim yanımdaki renktaşlarıma! sanki başımıza geleceğini bilir gibi, o inanç, mutluluk, sahadaki show gitmişti ve karabasan gibi çökmüştü o ilk gol üzerimize.
gerisini hiç anlatmayayım, zaten hepimiz biliyoruz. sadece merak edenler için söyleyeyim: artık internete erişebilen bir telefonum yok, o günden sonra çocukluğuma geri döndüm. artık bir özelliği kalmayan teknoloji de o gün kısa süreli mutluluğumla beraber çöpe gitti. umutlar mı? onlar her zaman baki ,ne de olsa;
(bkz: galatasaray adının olduğu heryerde umut vardır)
(bkz: yürüyedur)
eski açıkta seyrettiğim monaco, glascow rangers şampiyonlar ligi maçları geldi aklıma. özellikle de daddy cool penaltıyı hamburg kalesinin tavanına çaktığında. şampiyonlar liginde hagi'nin iğne deliğinden geçirdiği gol geldi aklıma, glascow maçında tugay'ımız başka bir formayla sahadaydı ama yenmemiz gerekiyordu hani, böyle tuhaf duygular içerisinde seyrettim gollerimizi.
lincoln bile 2-0'dan sonra solda arkada, önde açıkta "no look pass" showlarına başlamıştı, onun topuk pasları ve arda'nın yürekli oyunuyla geliyorduk akın akın rakibin üstüne. herşey bir rüya gibi gelişiyordu, westfallen stadı geldi gözlerimin önüne. o gün de öyle olmamış mıydı? hagi ceza sahasının köşesinden yollamıştı bazukasını! deplasman mı, kendi sahamız mı belli olmayan biryerlerde içimiz ısınmıştı, o gün yanımda eniştem vardı, hagi'nin golünde yerinden bile kıpırdayamamıştı. sadece bana dönüp; "rüya gibi, sanki rüyadayım inanamıyorum" dediğini anımsıyorum. o gün onu anlamakta zorlanmamıştım çünkü prekazi'nin füzesini, tarık hocic'in wien ağlarını sarsışını, aynı rakibi mustafa'nın golüyle deplasmanda yendiğimizi, tanju'yu, uwe'yi, cüneyt'in steaua maçındaki golünü hatırlıyordum ama o seferki farklıydı! o zaman bir şekilde "nasıl olsa eleniriz" diyor, inanamıyorduk. bu bir mucize olmalıydı, çünkü bu sefer emindik daha önümüzde turlar olmasına rağmen. o yüzden "rüya gibiydi" zaten!
şimdi aynı rüya gözlerimin önünde tekrarlanıyordu! maç 2-0 olduktan sonra, elimde teknoloji duruyordu ve ben rakiplerimin maçlarını merak edip bakıyordum. artık internet vardı, canlı maç sonuçlarıyla takımlar bir bir gözlerimin önüne geliyordu. manchester city'ler, bremen'ler, kiev'ler......hepsi göz kırpıyordu bana sanki hepsi "beni seç" diyor gibiydiler. ben artık maçı bırakmış, "sinyorun" çekeceği topta hangi rakibin gelebileceğini tahmin etmeye başlamıştım.
sonra.....
derin bir sessizlik! skorun 2-1 olduğunu gördüm. telefon elimden düştü, o çocukluk yıllarıma; karşı yakadaki rakibimizin bin yıl önceki 4-4'lük (sağolsun haydar), basiretsiz dönemimizde kızılyıldız'a gol atamadan elendiğimiz o yıllara döndüm. sadece "çok erken yedik golü" diyebilmişim yanımdaki renktaşlarıma! sanki başımıza geleceğini bilir gibi, o inanç, mutluluk, sahadaki show gitmişti ve karabasan gibi çökmüştü o ilk gol üzerimize.
gerisini hiç anlatmayayım, zaten hepimiz biliyoruz. sadece merak edenler için söyleyeyim: artık internete erişebilen bir telefonum yok, o günden sonra çocukluğuma geri döndüm. artık bir özelliği kalmayan teknoloji de o gün kısa süreli mutluluğumla beraber çöpe gitti. umutlar mı? onlar her zaman baki ,ne de olsa;
(bkz: galatasaray adının olduğu heryerde umut vardır)
(bkz: yürüyedur)