242
önceki gece yola çıkan arkadaşlar ve onların arasına katılamamanın verdiği buruklukla başlayan bir maçtı benim için. hava bayağı soğuktu. sabah uyanınca "tropik ege ikilimi" koca bir yalan olmuştu. zira izmir'in etrafındaki dağlar tamamıyla bembeyazdı. okul, dersler, kütahya aktarmalı istanbul'a gidecek olan arkadaşlardan gelen "kütahya girişinde mahsur kaldık, geri dönüyoruz" haberiyle akşamı etmiştim. günün "menü"sünde önce 19 mart 2009 galatasaray dynamo kursk bayan basketbol maci vardı. ilk yarısı çok da iç açıcı geçmemişti ama önümüzde kocaman iki periyot vardı. sezonun çoğunluğunda olduğuı gibi yine istatistik ekranlarından takip edebiliyordum maçı. ikinci yarı için ekranı 3-4 dakika geç açmış, takımımızın yakaladığı 7-0lık seriyi görünce totem kaçınılmaz olmuştu. kıvrına kıvrına geçen dakikalar, bitti mi bitmedi mi ikilemi sonunda karar verip sol framedeki başlığa tıklayınca rahatlamıştım. o sevinçle evden çıkıp durağa gittim.
hani amatör yazarlar denemelerine başlar ya "hava soğuktu ve yağmur yağıyordu" diye... tam da öyle bir havaydı. bir süre sonra arkadaşlarımın yanına ulaşmıştım. okuldan yeni çıktıkları için dynamo kursk maçını sorup duruyorlardı. aldıkları cevap hepsini öylesine mutlu etmişti ki, o akşamın mutlu sonuçlanacağına inanmaya başlamıştım. işinden, okulundan çıkan hızlı adımlarla maçı izleyebileceği bir mekan bulma arayışındaydı. tanıdıklar sayesinde uygun bir mekan bulup yerleşmiştik. "sende bu cehennem gibi stad olmasaaa" diye girdiğimiz tezahürat ilk seferinde garipsense de maç vakti yaklaştıkça insanlar bize katılmaya başlıyordu. insanların gözündeki inanç ve coşku görülmeye değerdi. turu geçeceğimize olan inancım iyiden sağlamlaşmıştı. derken dişi aslanlar göründü ekranda. "tekeeer tekeerr geçeceğiz turlarıııı" diye lafa girdik bu sefer. isimlerine tezahürat yaptık, hatta ışıl'la birlikte elleri kaldırdık üçlü için ama "böyle bir anda kesilmez ama" televizyonculuğu iş başındaydı yine...
sonra maç başladı. az da olsa tereddütlerimiz vardı ama işler iyi gidiyordu bizim için. ahlar, vahlar, goller derken 2-0 bitmişti ilk yarı. keyifler fazlasıyla yerindeydi. güle oynaya geçiridk devre arasını, cafelerle dolu bir sokakta etraftan gelen bakışlar altında bağıra çağıra geçirdik 15 dakikayı. ikinci yarı başladı, önce bir duraksadık. sonra da...
3. golde milletin ayaklanıp çıktığını hatırlıyorum bir tek. kafayı önümüzdeki sandalyeye gömmüştüm. donup kalmıştık resmen. gözümüzden akıp giden yaşlar da cabasıydı. ne kadar süre geçti bilimiyorum, hadi çıkalım dedik. durağa gidecektik ama her yer üstümüze üstümüze geliyordu. çıktık durakta yarı bilinçli bir halde otobüsü bekledik. tam binerken farkettik ki yanlış otobüse biniyorduk. bir şekilde doğru otobüsü bulup bindik. yollar bitmiyordu sanki. mahalleye girdik, hava hala soğuktu ve hala yağmur yağıyordu. sokağın ortasına kadar geldik, artık içimizde biriken onca şeyi tutamayacak hale geldik. dakikalardır açılmayan ağızlardan"cimbombomsun seen bizim canımıızz" diye kelimeler dökülmeye başladı, derinlerden gelip patlayan bir volkan gibi...
yağmurun altında, karanlık bir sokakta avaz avaz bağıran iki deliydik o an. zehirimizi akıttık o karanlık sokağa, yağmura karışıp gitti gözyaşlarımız. bir rüyadaydık ve o akşam uyanmıştık...
hani amatör yazarlar denemelerine başlar ya "hava soğuktu ve yağmur yağıyordu" diye... tam da öyle bir havaydı. bir süre sonra arkadaşlarımın yanına ulaşmıştım. okuldan yeni çıktıkları için dynamo kursk maçını sorup duruyorlardı. aldıkları cevap hepsini öylesine mutlu etmişti ki, o akşamın mutlu sonuçlanacağına inanmaya başlamıştım. işinden, okulundan çıkan hızlı adımlarla maçı izleyebileceği bir mekan bulma arayışındaydı. tanıdıklar sayesinde uygun bir mekan bulup yerleşmiştik. "sende bu cehennem gibi stad olmasaaa" diye girdiğimiz tezahürat ilk seferinde garipsense de maç vakti yaklaştıkça insanlar bize katılmaya başlıyordu. insanların gözündeki inanç ve coşku görülmeye değerdi. turu geçeceğimize olan inancım iyiden sağlamlaşmıştı. derken dişi aslanlar göründü ekranda. "tekeeer tekeerr geçeceğiz turlarıııı" diye lafa girdik bu sefer. isimlerine tezahürat yaptık, hatta ışıl'la birlikte elleri kaldırdık üçlü için ama "böyle bir anda kesilmez ama" televizyonculuğu iş başındaydı yine...
sonra maç başladı. az da olsa tereddütlerimiz vardı ama işler iyi gidiyordu bizim için. ahlar, vahlar, goller derken 2-0 bitmişti ilk yarı. keyifler fazlasıyla yerindeydi. güle oynaya geçiridk devre arasını, cafelerle dolu bir sokakta etraftan gelen bakışlar altında bağıra çağıra geçirdik 15 dakikayı. ikinci yarı başladı, önce bir duraksadık. sonra da...
3. golde milletin ayaklanıp çıktığını hatırlıyorum bir tek. kafayı önümüzdeki sandalyeye gömmüştüm. donup kalmıştık resmen. gözümüzden akıp giden yaşlar da cabasıydı. ne kadar süre geçti bilimiyorum, hadi çıkalım dedik. durağa gidecektik ama her yer üstümüze üstümüze geliyordu. çıktık durakta yarı bilinçli bir halde otobüsü bekledik. tam binerken farkettik ki yanlış otobüse biniyorduk. bir şekilde doğru otobüsü bulup bindik. yollar bitmiyordu sanki. mahalleye girdik, hava hala soğuktu ve hala yağmur yağıyordu. sokağın ortasına kadar geldik, artık içimizde biriken onca şeyi tutamayacak hale geldik. dakikalardır açılmayan ağızlardan"cimbombomsun seen bizim canımıızz" diye kelimeler dökülmeye başladı, derinlerden gelip patlayan bir volkan gibi...
yağmurun altında, karanlık bir sokakta avaz avaz bağıran iki deliydik o an. zehirimizi akıttık o karanlık sokağa, yağmura karışıp gitti gözyaşlarımız. bir rüyadaydık ve o akşam uyanmıştık...