67
kaybetsek bile gam yemeyeceğimiz maçtır.
genel kanıya bakıldığında tek korku takımın rehavete kapılması gibi görünüyor. ben buna katılmıyorum işte diyerekten yılmaz özdil tandanslı yazıma başlıyorum izninizle.
öncelikle takımın başında fatih terim gibi biri varken takımın rehavete kapılması bana pek mümkün görünmüyor. düşünün galatasaray'da top oynuyorsunuz, henüz sezonun başı ve maç sırasında kenarda gözlerini dikmiş sizi seyreden bir fatih terim var. her hareketiniz gözlemleniyor ve takımla ilişiğinizin kesilmesi pamuk ipliğine bağlı. hata yapabilirsiniz, kötü gününüzde olabilirsiniz ama rehavete kapılıp kötü mücadele edemezsiniz.
takımın oyun yapısı ve sistemi pres, hızlı oyun, yardımlaşma ve sonuna kadar mücadele üzerine kurulu. kötü koşamazsın, kötü mücadele edemezsin. kadro geniş, bir önceki hafta tozu dumana katmış olsan da alternatifin yedek kulübesinde senin yerine girmek için hazır kıta bekliyor. teknik direktörün, taraftar veya takım arkadaşların sana bel bağlamış değil, orada yalnız başına bir bireysin ve emek vermen gerekiyor. bu durumda rehavete kapılmak, iç dünyanı sahaya yansıtmak ya da iyi mücadele etmemek gibi bir şansın yok çünkü galatasaray'da oynuyorsun.
bir veya iki yıldızın eline düşersin, onların ayaklarına bakarsın maçı koparabilmek için ve futbolcunun yapacaklarına razı olursun. zaten galatasaray son birkaç seneyi 10 numara bulmaya adayarak başarısızlığa davetiye çıkarmıştı. fatih terim'in dönüşüyle birlikte bu ısrardan vazgeçince savaşçı, birbiriyle yardımlaşan bir takım çıktı ortaya.
rehavet konusu 1996-2000 yılları arasında da sıkça bahsedilen bir olguydu ve takım rehavete ha girdi ha girecek derken uefa kupası ve süper kupa gelmişti. o yılların efsane takımıyla bugünkü takımın kesiştiği nokta ne oyun sistemi ne de stilleri birbirine benzeyen futbolcular. o nokta tam olarak şu ki; iki takımın da kafa yapısı ve karakteri aynı. bunun oluşmasının da tek bir sebebi var; fatih terim.
çok gol kaçırırız, atarız, yeriz, kazanırız, kaybederiz ama bunun nedeni bence kesinlikle rehavet olmayacak.
kaybetsek bile maç sonrası yazılarda genel-geçer görüşün "takımımın oynadığı futbolla gurur duyuyorum" şeklinde olacağına eminim.
saldır galatasaray...
genel kanıya bakıldığında tek korku takımın rehavete kapılması gibi görünüyor. ben buna katılmıyorum işte diyerekten yılmaz özdil tandanslı yazıma başlıyorum izninizle.
öncelikle takımın başında fatih terim gibi biri varken takımın rehavete kapılması bana pek mümkün görünmüyor. düşünün galatasaray'da top oynuyorsunuz, henüz sezonun başı ve maç sırasında kenarda gözlerini dikmiş sizi seyreden bir fatih terim var. her hareketiniz gözlemleniyor ve takımla ilişiğinizin kesilmesi pamuk ipliğine bağlı. hata yapabilirsiniz, kötü gününüzde olabilirsiniz ama rehavete kapılıp kötü mücadele edemezsiniz.
takımın oyun yapısı ve sistemi pres, hızlı oyun, yardımlaşma ve sonuna kadar mücadele üzerine kurulu. kötü koşamazsın, kötü mücadele edemezsin. kadro geniş, bir önceki hafta tozu dumana katmış olsan da alternatifin yedek kulübesinde senin yerine girmek için hazır kıta bekliyor. teknik direktörün, taraftar veya takım arkadaşların sana bel bağlamış değil, orada yalnız başına bir bireysin ve emek vermen gerekiyor. bu durumda rehavete kapılmak, iç dünyanı sahaya yansıtmak ya da iyi mücadele etmemek gibi bir şansın yok çünkü galatasaray'da oynuyorsun.
bir veya iki yıldızın eline düşersin, onların ayaklarına bakarsın maçı koparabilmek için ve futbolcunun yapacaklarına razı olursun. zaten galatasaray son birkaç seneyi 10 numara bulmaya adayarak başarısızlığa davetiye çıkarmıştı. fatih terim'in dönüşüyle birlikte bu ısrardan vazgeçince savaşçı, birbiriyle yardımlaşan bir takım çıktı ortaya.
rehavet konusu 1996-2000 yılları arasında da sıkça bahsedilen bir olguydu ve takım rehavete ha girdi ha girecek derken uefa kupası ve süper kupa gelmişti. o yılların efsane takımıyla bugünkü takımın kesiştiği nokta ne oyun sistemi ne de stilleri birbirine benzeyen futbolcular. o nokta tam olarak şu ki; iki takımın da kafa yapısı ve karakteri aynı. bunun oluşmasının da tek bir sebebi var; fatih terim.
çok gol kaçırırız, atarız, yeriz, kazanırız, kaybederiz ama bunun nedeni bence kesinlikle rehavet olmayacak.
kaybetsek bile maç sonrası yazılarda genel-geçer görüşün "takımımın oynadığı futbolla gurur duyuyorum" şeklinde olacağına eminim.
saldır galatasaray...