4237
futbol sadece bireysel yeteneklere dayalı bir oyun olsaydı, ronaldinho hiçbir zaman barcelona'dan ayrılmak zorunda kalmazdı.* ama hepimiz biliyoruz ki bu oyun bir takım oyunu. özellikle galatasaray'ın başarılı olduğu dönemlere bakıldığında kadrosunun kalitesinin yanında uyumu, yakalanan aile ortamı ve başarının herkes tarafından istenmesi olmazsa olmaz kriterlerin başında geliyor.
fatih terim'in tekrar dönüşü ve bu sene yaşadığımız şampiyonluktan sonra, şu an takımda oluşan havaya uyum sağlayamayan, hakkında tafartar bazında bölünmüşlük olan hiç bir oyuncunun bize katkı sağlaması mümkün değil. baros keşke bu sene bize ilk kez transfer olabilecek bir oyuncu olsaydı. baros'a kötü golcü demek, ona yeteneksiz demek ayıp olur, ama sahip olduğu bu özellikler bu seneki kadromuzda yer alması için yeterli değil. hedeflerin tekrar büyüdüğü, avrupa'da başarının tekrar edilmesinin planlandığı bu yeni dönemde bizim de yeni bir soluğa yeni bir heyecana ihtiyacımız var. takım içerisinde baros saygı duyulan bir isim, ama çıtanın yükselmesi için özellikle takımdaki genç oyuncuların üzerinde pozitif etki bırakabilecek yeni adımlara ihtiyacımız var.
güncel bir örnek vermek gerekirse, baros, burak yılmaz'dan kötü bir golcüdür diyebilir miyiz?* bu karşılaştırmayı yapmak baros'un kariyerine hakarettir. peki soruyu soruş şeklimizi değiştirelim. şu an hangisinin takımda oluşu, camia olarak bütüne baktığımızda daha fazla pozitif hava yaratıyor? şu an ihtiyacımız olan şey bu havayı yakalayabilmek.
geçen iki sezonda yaşadığı sakatlıklar olmasaydı, daha da ötesi tarihimizin en kötü yönetilen sezonlarında, en kötü ve kalitesiz kadrolarında oynamak zorunda kalmasaydı belki şu an farklı bir baros konuşuyor olabilirdik. ama o da bu kötü kadroların içerisinde varını yoğunu ortaya koy(a)madı. lucescu'nun ikinci senesinde dağılan, kalite anlamında tükenen fakat başarılı olan kadromuzdaki hasan şaş'ın azmini, arif'in çalışkanlığını sahaya yansıt(a)madı. bu sebeplerle baros takımımızda fark yaratan, güven veren, diğer oyuncuların üzerinde pozitif etki yaratan bir oyuncu konumunda değil artık.
biz camia olarak her dönemde kendi efsanelerini kendisi yaratan bir kültüre sahibiz. son zamanlarda ise camiada oluşan sabırsızlık, başarıya bir an önce ulaşma isteği toplama bir takım yaratma ihtiyacını beraberinde getirdi. bu algıyı değiştirmek için baros gibi bir oyuncuyu sezonda 3-5 maç oynasın diye yedekte tutmaktansa, berk ismail ünsal gibi kendi değerimize bu şansı verip ona yatırım yapmak daha akılcı bir yol olur. bu takımın geleceği ne çilektir ne de baros. semih kaya'dır, emre çolak'tır eray işcan'dır, berk'tir. çünkü bundan üç beş sene sonra, bu kurduğumuz kaliteli kadrolar yeniden dağıldığında, bizi sırtlayıp bize kupalar kazandırmasını bekleyeceğimiz oyuncular yine kendi kültürümüzde kendimizin efsaneleştireceği bu oyuncular olucak.
fatih terim'in tekrar dönüşü ve bu sene yaşadığımız şampiyonluktan sonra, şu an takımda oluşan havaya uyum sağlayamayan, hakkında tafartar bazında bölünmüşlük olan hiç bir oyuncunun bize katkı sağlaması mümkün değil. baros keşke bu sene bize ilk kez transfer olabilecek bir oyuncu olsaydı. baros'a kötü golcü demek, ona yeteneksiz demek ayıp olur, ama sahip olduğu bu özellikler bu seneki kadromuzda yer alması için yeterli değil. hedeflerin tekrar büyüdüğü, avrupa'da başarının tekrar edilmesinin planlandığı bu yeni dönemde bizim de yeni bir soluğa yeni bir heyecana ihtiyacımız var. takım içerisinde baros saygı duyulan bir isim, ama çıtanın yükselmesi için özellikle takımdaki genç oyuncuların üzerinde pozitif etki bırakabilecek yeni adımlara ihtiyacımız var.
güncel bir örnek vermek gerekirse, baros, burak yılmaz'dan kötü bir golcüdür diyebilir miyiz?* bu karşılaştırmayı yapmak baros'un kariyerine hakarettir. peki soruyu soruş şeklimizi değiştirelim. şu an hangisinin takımda oluşu, camia olarak bütüne baktığımızda daha fazla pozitif hava yaratıyor? şu an ihtiyacımız olan şey bu havayı yakalayabilmek.
geçen iki sezonda yaşadığı sakatlıklar olmasaydı, daha da ötesi tarihimizin en kötü yönetilen sezonlarında, en kötü ve kalitesiz kadrolarında oynamak zorunda kalmasaydı belki şu an farklı bir baros konuşuyor olabilirdik. ama o da bu kötü kadroların içerisinde varını yoğunu ortaya koy(a)madı. lucescu'nun ikinci senesinde dağılan, kalite anlamında tükenen fakat başarılı olan kadromuzdaki hasan şaş'ın azmini, arif'in çalışkanlığını sahaya yansıt(a)madı. bu sebeplerle baros takımımızda fark yaratan, güven veren, diğer oyuncuların üzerinde pozitif etki yaratan bir oyuncu konumunda değil artık.
biz camia olarak her dönemde kendi efsanelerini kendisi yaratan bir kültüre sahibiz. son zamanlarda ise camiada oluşan sabırsızlık, başarıya bir an önce ulaşma isteği toplama bir takım yaratma ihtiyacını beraberinde getirdi. bu algıyı değiştirmek için baros gibi bir oyuncuyu sezonda 3-5 maç oynasın diye yedekte tutmaktansa, berk ismail ünsal gibi kendi değerimize bu şansı verip ona yatırım yapmak daha akılcı bir yol olur. bu takımın geleceği ne çilektir ne de baros. semih kaya'dır, emre çolak'tır eray işcan'dır, berk'tir. çünkü bundan üç beş sene sonra, bu kurduğumuz kaliteli kadrolar yeniden dağıldığında, bizi sırtlayıp bize kupalar kazandırmasını bekleyeceğimiz oyuncular yine kendi kültürümüzde kendimizin efsaneleştireceği bu oyuncular olucak.