301
işbu yazı prandelli'nin direktörlük özelliklerini eleştiren bir yazı olmayacaktır. aksine ülke insanının durumuna dair bir analiz olacaktır. bunu da prandelli üzerinden yapmak şu anda en doğru şeylerden birisi.
öncelikle geçtiğimiz yıla bir dönelim. fatih terim öyle ya da böyle takımdan gidip bir önceki sezon bize hedef gösterdiği ve hepimizi birleştirdiği can düşmanının takımına imzayı attı. kalbimiz o kadar kırıldı ki acının 5 aşamasını birden yaşadık. böyle bir şeyin başımıza gelebileceğini inkar ettik. bir başkasını suçladık, pazarlık yaptık sonunda da kabullendik. bu 5 aşamayı da sezon boyunca geçirdik ve şu an kabullenme aşamasındayız. arada olan mancini'ye oldu. çoğu insan bilinçsizce öfkesini ona kustu, öfkelerini galatasaray'a yöneltenler tarafından suçlu ilan edildi bu adam. mancini her taktik değiştirdiğinde sinirlendik, göndermeye çalışırken pazarlık dahi yaptık kendimizce. günah keçisi oldu adam. böyle bir dönem geçirilmesi gerekiyormuş demek. bilmiyorum yine de o kadar mantıktan uzak şeylerle sallandı ki adama içimde hiçbir şey kalmadı futbola dair. özellikle devre arasında takımın pr'ını yükseltmek için yapılan genç oyuncu transferleriyle ilgili mancini'nin sayfa sayfa yorumu dahi fayda etmedi bu öfke sekansındaki taraftara. normal gerçi. bu topraklarda öfke geçmek bilmez ki. mantığı olmasa da geçmez. anlamsız. sonra adam sessiz sedasız ayrıldı takımdan. hiçbir şey yokmuş gibi ve sanki hiçbir şey olmamış gibi eşyalarını topladı ve gitti. gıkını çıkarmadı uyuşmayınca takımla. taraftar isteseydi kalırdı ya da yönetim, taraftarın çoğu mancini'yi sevseydi takımda tutardı hocayı. neyse olsalardılar ve ölselerdilere girmeye gerek yok. adam gitti. yerine prandelli gelene kadar depresyon sürecine girdik. lucescu'yla pazarlık edildi tutmadı. sonrası depresyon işte. alman mı olsun hollandalı mı olsun derken moyes dahi gündeme geldi. sonra şapkadan prandelli çıktı. herkes bir anda şaşırdı ve anında kabullendi. peki neden? prandelli'nin kariyeri çok iyi olduğu için mi? hayır, zira burada teneke bağlanmaya çalışılan mancini kat ve kat daha başarılı bir geçmişe sahip adamdı. ama ona bu kadar bağlanılmadı. neden? karısını kaybettiği için roma'dan ayrılması? insanlara insan gibi bakması? hayatının kötü dönemlerinin bu kadar paylaşılması? muhtemelen ilk sebepler bunlar.
bana artık şöyle geliyor: biz başarı istemiyoruz. başarının sonundaki gözyaşlarını istiyoruz. hasan şaş'ın saha ortasında salya sümük ağlaması, fatih terim'in emre çolak'ın gol attıktan sonra başını okşaması ya da ne bileyim başarının düzenliliği yerine bir anlık istekle geleni ve dolu dolu yaşanılanı bizi çekiyor. hüzünlerimizde yanımızda olacak adamlar istiyoruz, biz ağladığımızda hiçbir şey sormadan bizimle ağlayacak bir adam. acıyı ve sevgiyi geçmişlerinde barındırmış insanları seviyoruz. mancini'nin manu'lu taraftarların fotoğrafını çekmesi bile defalarca paylaşıldı burada. ama şampiyonluk maçı sonrasındaki ruh halini göremedik. duygularını profesyonelliklerinin önüne koyanlarla yola devam etmek istiyoruz. bilmiyorum ne kadar doğru bunlar ama yıllardır siyasi geçmişe de bakılınca o gibi geliyor. hep daha fazlasını istiyoruz ama rutini yakalayacak profesyonelliğimiz hiç yok oysa rutinin başarıya giden yol olduğu defalarca kanıtlanmasına rağmen. mancini aylarca konuştu, gazetecilerle alay bile etti, taraftarın kendisine karşı önyargısı sebebiyle benimsenmedi. şimdi daha prandelli bir kez bile konuşmadan çok sevildi. anlaması güç. tek bir sebebi yok haliyle ve birçok etkenin biraraya gelmesi bu durumu ortaya çıkardı. yine de anlaması güç. umarım prandelli'yi de 2 mağlubiyet sonrası satmaz bu taraftar ve ben de bu yazıyı editleyip bu cümlenin altına (sattılar) yazmak zorunda kalmam.
öncelikle geçtiğimiz yıla bir dönelim. fatih terim öyle ya da böyle takımdan gidip bir önceki sezon bize hedef gösterdiği ve hepimizi birleştirdiği can düşmanının takımına imzayı attı. kalbimiz o kadar kırıldı ki acının 5 aşamasını birden yaşadık. böyle bir şeyin başımıza gelebileceğini inkar ettik. bir başkasını suçladık, pazarlık yaptık sonunda da kabullendik. bu 5 aşamayı da sezon boyunca geçirdik ve şu an kabullenme aşamasındayız. arada olan mancini'ye oldu. çoğu insan bilinçsizce öfkesini ona kustu, öfkelerini galatasaray'a yöneltenler tarafından suçlu ilan edildi bu adam. mancini her taktik değiştirdiğinde sinirlendik, göndermeye çalışırken pazarlık dahi yaptık kendimizce. günah keçisi oldu adam. böyle bir dönem geçirilmesi gerekiyormuş demek. bilmiyorum yine de o kadar mantıktan uzak şeylerle sallandı ki adama içimde hiçbir şey kalmadı futbola dair. özellikle devre arasında takımın pr'ını yükseltmek için yapılan genç oyuncu transferleriyle ilgili mancini'nin sayfa sayfa yorumu dahi fayda etmedi bu öfke sekansındaki taraftara. normal gerçi. bu topraklarda öfke geçmek bilmez ki. mantığı olmasa da geçmez. anlamsız. sonra adam sessiz sedasız ayrıldı takımdan. hiçbir şey yokmuş gibi ve sanki hiçbir şey olmamış gibi eşyalarını topladı ve gitti. gıkını çıkarmadı uyuşmayınca takımla. taraftar isteseydi kalırdı ya da yönetim, taraftarın çoğu mancini'yi sevseydi takımda tutardı hocayı. neyse olsalardılar ve ölselerdilere girmeye gerek yok. adam gitti. yerine prandelli gelene kadar depresyon sürecine girdik. lucescu'yla pazarlık edildi tutmadı. sonrası depresyon işte. alman mı olsun hollandalı mı olsun derken moyes dahi gündeme geldi. sonra şapkadan prandelli çıktı. herkes bir anda şaşırdı ve anında kabullendi. peki neden? prandelli'nin kariyeri çok iyi olduğu için mi? hayır, zira burada teneke bağlanmaya çalışılan mancini kat ve kat daha başarılı bir geçmişe sahip adamdı. ama ona bu kadar bağlanılmadı. neden? karısını kaybettiği için roma'dan ayrılması? insanlara insan gibi bakması? hayatının kötü dönemlerinin bu kadar paylaşılması? muhtemelen ilk sebepler bunlar.
bana artık şöyle geliyor: biz başarı istemiyoruz. başarının sonundaki gözyaşlarını istiyoruz. hasan şaş'ın saha ortasında salya sümük ağlaması, fatih terim'in emre çolak'ın gol attıktan sonra başını okşaması ya da ne bileyim başarının düzenliliği yerine bir anlık istekle geleni ve dolu dolu yaşanılanı bizi çekiyor. hüzünlerimizde yanımızda olacak adamlar istiyoruz, biz ağladığımızda hiçbir şey sormadan bizimle ağlayacak bir adam. acıyı ve sevgiyi geçmişlerinde barındırmış insanları seviyoruz. mancini'nin manu'lu taraftarların fotoğrafını çekmesi bile defalarca paylaşıldı burada. ama şampiyonluk maçı sonrasındaki ruh halini göremedik. duygularını profesyonelliklerinin önüne koyanlarla yola devam etmek istiyoruz. bilmiyorum ne kadar doğru bunlar ama yıllardır siyasi geçmişe de bakılınca o gibi geliyor. hep daha fazlasını istiyoruz ama rutini yakalayacak profesyonelliğimiz hiç yok oysa rutinin başarıya giden yol olduğu defalarca kanıtlanmasına rağmen. mancini aylarca konuştu, gazetecilerle alay bile etti, taraftarın kendisine karşı önyargısı sebebiyle benimsenmedi. şimdi daha prandelli bir kez bile konuşmadan çok sevildi. anlaması güç. tek bir sebebi yok haliyle ve birçok etkenin biraraya gelmesi bu durumu ortaya çıkardı. yine de anlaması güç. umarım prandelli'yi de 2 mağlubiyet sonrası satmaz bu taraftar ve ben de bu yazıyı editleyip bu cümlenin altına (sattılar) yazmak zorunda kalmam.