• 74
    bence cogu zaman vasata alistirilmis taraftar profili ile karistirilan profil. nitekim basariya endeksli taraftar profili guzel oyun sergileyen, bir sistemi olan takimin ilk maglubiyetinin ardindan takimi yerden yere vuran taraftar olarak atfediliyor olsa da bu profil ile; yillardir sistemi, oyun plani olmayan, guzel oyun sergilemeyen takima ve teknik ekibe tepki gosteren taraftar profili ayni kefeye konuluyor. bu iki kavrami birbirinden ayirt edebilmek lazim. giris cumlesinde de belirttigim gibi basariya endeksli taraftar profili, vasata alistirilmis taraftar profili ile karistirilmamalidir.
  • 93
    mesele başarısızlık anında ses çıkartmaksa her taraftarın olması gereken profildir.

    başarısız olduğumuz zaman takımı desteklemeyi bırakan falan yok, ama ortada bir başarısızlık varken taraftar ses çıkartmazsa, protestoda bulunmazsa, bunu rutin bir durum gibi karşılarsa daha da başarı falan gelmez.

    burası galatasaray, burada kötüyü geçtim vasata dahi tahammül yok, ve galatasaray büyükse bu mantalite sayesinde büyük.
  • 62
    o kadar normal ki...

    neden ısrarla iblisvari derecede kötü bir şeymiş gibi irdeleniyor bilemiyorum fakat günümüz türkiye'sinde -hatta daha geniş perspektifle "dünya"sında- son derece doğal bu şekil bir kalıp. x, y, z... türlü türlü jenerasyon kategorizasyonuyla insanların farklı kuşaklara ayrıldığı, kategorize edilen insan topluluklarından bilhassa iş dünyasında farklı beklentilerin olduğu sosyokültürel bir parçalanma hali söz konusu. bu kötü bir şey mi? yoo, değil. neden olsun ki? her yaş grubunun dünyayı farklı bakış açısıyla anladığı ama nihayetinde benimsediği ve sevdiği bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

    2020'deki taraftar profili ile 14 sene şampiyonluk görememiş taraftar profilini karşılaştırmak doğru bir şey değil. dönemin ekonomik şartları, hayat kalitesi, insanların mutluluk sebepleri, dirayeti bambaşkaydı; şimdinin koşulları, yaşam zorluğu, boğuşulmak zorunda olan(lar) bambaşka. 3-4 yıl öncesinin ana fikrinin bile günümüzle bir tutulamayacağı bir konuda yıllar öncesini referans almak bizlere doğru veri(ler) sun(a)maz.

    bir adam düşünün; asgari ücretle aile geçindirmeye çalışıyor. yetmiyor, türlü türlü sıkıntıyla boğuşuyor, yeri geliyor sağlığından vazgeçmek zorunda kalıyor... bu adamın eşi ve çocukları haricinde yegâne mutluluk kaynağı da galatasaray. galatasaray'ın galibiyetiyle birlikte mutlu oluyor, yaşam enerjisi buluyor ve her türlü aşağılanmaya, soruna dayanma direncini galatasaray sayesinde ediniyor. bu adam, bu insan galatasaray kötü gittiğinde ise kendisini olabildiğince uzak tutuyor sevdiğinden. hayatın zorluklarına müteakip bir de galatasaray'ı sebebiyle üzülmek istemiyor çünkü yeteri kadar başarısızlıkla, sorunla harmanlanmış olan hayatına daha fazla başarısızlık sıkıştırmak istemiyor. ülkemizde sayısı belki de yüz binleri bulan bir taraftar profili bu. keşke hayat tozpembe olsa herkes için ama değil ne yazık ki. varmak istediğim nokta; betimlediğim insanın başarıya endeksli olması sizce de normal değil midir?

    sporu seviyorum. sporu basketbolla tanıdım ben. 7 yaşımdayken babamın ve eniştemin omuzlarında takip ettiğim 6 mart 1996 efes pilsen stefanel milano maçından o kadar etkilendim ki, ayağımla topa vurmayı değil de ellerimle sünger topu evdeki minik çembere geçirmeyi denedim hep. zamanla futbolun da güzelliğini keşfettim galatasaray sayesinde. fatih terim ile birlikte uefa kupası zaferinin geldiği akşam* arif erdem'in golü kaçırdığı pozisyonda ekrana küfür etmemin neticesinde annemden terliği yedim, acısını hala hissederim totomda. başarı gördükçe sporu sevdim, başarıyı tattıkça spora bağlandım... diyeceğim şu ki; başarı dediğimiz şey bir çocuğa sporu sevdirir. baban fenerbahçeli olsa bile sen galatasaraylı olursun çünkü sana tatmin lezzetini tattıran kavram başarı kavramıdır.

    eski yazılara gittiğimde başarıya endeksli taraftarın "sığ, geri zekalı, cahil ve bilgisiz" olduğunu fark ettim. öyle denmiş yani. kendimi "başarıya endeksli taraftar olarak" tanımlıyordum şu güne kadar; ancak öğrendim ki hem bilgisizmişim, hem cahilmişim, hem geri zekalıymışım, hem de sığ imişim. bizler de böyleyiz işte, idare edeceksiniz artık, n'apalım...
  • 76
    rasyonal baktığım durum. başarısızlığı kabullenmek 2021 galatasarayı gibi bir profilde çok uçuk geliyor bana. çok büyük sıkıntılar çekersin, transfer yapacak paran kalmaz, oyuncularına maaş veremezsin, bunu sürdürürsün ve anlarım. örnek vermek gerekirse şu anki bursaspor modeli. veya hepimizin bildiği 14 senelik o dönem.

    ama her transfer sezonunda onlarca insan gelip giderse, halı sahaya çağırılmayacak insanlara hayvansal paralar ödenirse neye endeksli olunacak? bu kadar büyük bir ekonominin döndüğü yerde normal ve sıradan olan, yine de kendince formayla, dergiyle, uygulama parasıyla falan kulübü desteklemeye çalışan bir insanın başarı beklemesinden daha normal bir şey olamaz.
  • 121
    bir taraftar olarak herhangi bir maçta saçma sapan bir oyun görünce ben inanılmaz sinirleniyorum. bunun sebebi görünürde yenilgi de olsa, galip geldiğimiz zaman da sinirleniyorum. sinirlenmemin altındaki sebep, takımımda gördüğüm-tespit ettiğim yanlışların aynen devam etmesi. yani bunlar düzelse veya düzelme emareleri gösterse, bir istikrar tutturulsa o zaman ya sinirlenemem ya da sinirlensem bile ağzımı açamayacağımı bilirim.

    her ne kadar sinirlensem, öfkelensem bile yine ilk oynanacak maçta, allem eder kallem eder, programımı, kız arkadaşımı, seyahat ve eğlence programlarını maçı izleyebileceğim şekilde ayarlarım. bu kadar berbatken bile, içimdeki galatasaray sevgisinden dolayı, kaybedeceğimizi bilsem bile izlemek için tüm çabamı gösteririm. eminim ki benim gibi sayısız taraftar vardır. şimdi insanlar hayatlarını galatasaray'a göre ayarlıyorlar, bir şeyler görmek istemeleri kadar doğal bir şey olamaz. göremedikleri, hatta bundan dolayı kızdıkları zaman dahi tekrardan takımı desteklemeye devam ediyorlar. söyleyin şimdi bu taraftar başarıya mı endeksli oluyor yoksa takımının iyiliğini mi istiyor oluyor?
  • 112
    galatasaray taraftarının avrupa'da başarıya endeksli olduğunu düşünmüyorum, mesela 2019-2020 sezonundaki slavia prag veya başakşehir'in avrupadaki gibi bir performans görse bence yeterli bulurdu.

    ancak, ligde şampiyon olan teknik direktör, kadroları ve sahadaki oyunlarını görünce, galatasaray'dan da en azından elindeki imkanlara göre ligde başarılı olmasını beklemek kadar normal bir durum yok bana kalırsa.

    2019-2020 sezonunda ligin en iyi kadrosu galatasaray'daydı ama f/p olarak ligin açık ara en kötü takımı da pandemi öncesi 8 maçlık seri dışında galatasaray'dı.

    2020-2021 sezonunda f/p olarak ligin en kötü takımı fenerbahçe'ydi ama ikinci olarak da yine galatasaray'dı bana kalırsa.

    2021-2022 sezonuna baktığımızda da görüyoruz ki f/p olarak ligin hayal kırıklığı ve en kötü takımı yine galatasaray. galatasaray ile bu alanda hem oyun hem de sonuç olarak bir başakşehir yarışır.

    teknik direktörler genelde oyun ve sonuç olarak değerlendirilir. oyun varsa, dersin ki böyle oynayalım elbet sonuç gelir. sonuç vardır, dersin ki kazanalım da elbet güzel oyun da gelir. ancak, üç sezondur iki konuda da beklentilerin oldukça uzağında bir galatasaray var ve doğal olarak dünyanın her yerinde olacağı gibi fatih terim'in takımdaki geleceği de sorgulanmaya başladı.
  • 133
    sözlükte artık zamanımın büyük çoğunluğu bu tiplere sinir olmakla geçiyor.
    adam hep haklı kardeşim.

    bir hafta önce köhn diyor, aurier niye köhn gibi değil diyor.
    öteki hafta seneye sol bek bakalım diyor.

    bir hafta geçiyor, abdülkerim oynamaz sanchez oynar diyor, ertesi hafta nelsson oynamasın sanchez oynasın demedim mi diyor.

    okan hoca'yı allah mertebesine çıkarıyor, ertesi hafta kaloriferciye nasıl maçı verirsin diyor...

    hepsi birer scout, teknik direktör, başkan, yönetici. hayatında da herhangi bir başarı sürekliliği olmayan abuk subuk tipler bunlar.

    insana, sözlük de galatasaray da size kalsın, hadi bana volta dedirtesi geliyor bu tiplerin. mecbur muyum ben bu kadar günlük yaşayan, hiçbir şeye aidiyeti olmayan insanlarla aynı safta durmaya?

    daha konyaspor galatasaray maçı entry'lerine hiç bakmadım. hepsi yazıyordur, 'orada kendinizi affettirin', '7 atın 10 atın'. lig 38 hafta, sen avantajı kapmışsın, rakibin küme düşme potasında. iki taraf da bir puan aldığında emeline ulaşıyor.

    yok ama bu tipler ille hocayı, takımı karşı tarafı yok etme hırsıyla dolduruyor. futbol bir savaştır, ve savaşta taktikler vardır. eğer ismail enver değilsen, kurulu mitralyöze, elindeki kılıçla süvari hücumu yapmaya kalkmazsın. yaparsan da delik deşik ederler. fenerbahçe maçı sonrası yazılanları okudum, aklım çıktı. rakibi küçümsemişmişiz? yahu bütün hafta takımı bu psikolojiye sokan unsurlardan biri siz değil misiniz? yenilgi sonrası tepkilerinizden bile belli...

    resmen okan hoca, 37 haftada avantaj sağladığı için suçlu oldu. inanılmaz bir güruh bu, ben boşuna belhanda'yı geri çağırmıyorum.

    hocama önerim, takımı çıkar, konyaspor maçında karşılıklı top çevirip 'babu' 'babu' yapın.
  • 116
    ne demek bu yani? gidelim gençlerbirliği-ankaragücü rekabetinde taraf beğenelim o zaman. galatasaray bir markadır, hobi olsun diye oynamaz. başarı, kuruluş ilkelerine işlenmiştir. o ilkeler sayesinde çoğalan 30 milyonluk bir grubu "ya sabır" diye dizginleyemezsiniz. üç senedir ocak işaret ediliyor, heybeye dağıtılan puanlar 2. yarıda da başımızı ağrıtmaya devam ediyor. sahada sonuca gitmeniz lazım, bahane biçmeniz değil.
  • 102
    başarıya endeksli bir taraftarım ama önümüzdeki 3 sene boyunca başarının b’sini ağzıma dahi almayacağım.

    fatih terim’i de burak elmas’ı da sıkça eleştiren biri olarak en gözü kapalı şekilde desteklediğim bir sezonun içerisindeyiz.* hala oyuna babel veya feghouli girince sinirleniyorum, hevesim kaçıyor ama yine de hocayı sonuna kadar destekliyorum. 1 sene kaldı bu iki arkadaştan kurtulmaya. sabrediyorum.

    ömrü hayatımda aklımın futbola ermeye başladığı günden beri ilk defa böyle bir transfer dönemi geçirdim. kafam o kadar rahat ki, maçlarda yapılan hataları tolere edebiliyorum, ligin başı olur bu hatalar diyorum. kızamıyorum ya sahada oynayan bir oyuncuya dahi kızamıyorum. hepsi bebek gibi geliyor bana.** hepsi yontulmak için yaratılmış transferler.

    biliyorum hepiniz farkındasınız ama tekrar edeyim, 16 eylül 2021 galatasaray lazio maçında bir kez olsun yıkılmadık arkadaşlar. biz bu maçı şansla falan kazanmadık. emek harcadı bu takım. aldığı galibiyetle bir yeni transferin maaşını ödedi. en son ne zaman bir galibiyetle oyuncu maaşı ödedik hatırlamıyorum.

    ben bu potansiyeli gördükten sonra hocayı desteklerim. çünkü bu baskıyla bu ülkede sadece fatih terim gibi bir profil başa çıkabilir. hocaya bir sene de değil direkt olarak 3 sene hatta 5 sene kredi veriyorum.

    farz edin ki hoca takımdan ayrıldı. eğer bu mantıkta transfere devam edeceksek hiçbir problem olmayacak, aldığın oyuncular şimdiden 2-3 milyon euro değer kazandı. hadi değer kazanmadı diyelim, aldığın fiyata satabilirsin. takımı sil baştan mı yapılanmaya sokacak yeni gelen hoca? dilediğini yapabilir. aldığın oyuncuları satamama imkanın yok. bu bile beni o kadar rahatlatıyor ki.

    beşiktaş taraftarı goygoy yapadursun, oyuncuları teker teker sakatlanınca göreceğim ben o ağlakları. nefret suçu falan işlemiyorum baştan söyleyim. görünen köy kılavuz istemez. beşiktaş’ın sahaya çıkan yaş ortalamasının bu takvimi kaldırabilmesi mümkün değil.

    bizim rakibimiz fenerbahçe, onların transferlerini de hiç detaylı incelemedim ama onlarda da ufak bir gençleşme operasyonu görüyorum. bize göre daha kapalı kutu transferler. ve geçmişten gelen hala yüklü kontratları var.

    hocaya da gençlere de sonuna kadar destek veriyorum. vurduğunuz gol olsun!

    bak yine aklıma geldi, bitiremiyorum entry’i. eskiden takımda 1 hadi bilemedin 2 oyuncuyu severdim. şimdi hepsini seviyorum. kanımın ısınmadığı bir genç dahi yok. hepsi mücadele ediyor lan. hepsi. lütfen sakin kafayla düşünün, sevmediğiniz genç oyuncu olmadığını göreceksiniz siz de. bugün değilse bile yarın başaracaklar. inanıyorum.
  • 83
    iki boyutta değerlendirmek gerekir:

    1-“yenilsen de yensen de taraftarın senle” diye sesi kısılana kadar bağıran taraftar grubu, bu söylediğinde samimidir. takımı yenildiğinde üzülür ama takımından vaz geçmez. formaya parası yetmese bir anahtarlık satın alıp kulübüne destek olur, kötü günde de tribünde yerini alır, her ortamda takımını savunur, 6s gibi alaylara maruz kaldığında çileden çıkar. ben kötü günde taraftarlıktan vaz geçeni görmediğim için diyebilirim ki başarıya endeksli olmak iyi gün taraftarlığı demek değildir. kendi adıma galatasaraylı olduğumda 9 yaşındaydım. ilk şampiyonluğumu ise 20 yaşında gördüm. şampiyonluktan önceki 3 yıl boyunca hemen her maçında tribündeydim. şampiyonluk maçımızda mecidiyeköy’de stadın önünde sabahladım. kim bana iyi gün taraftarı diyebilir ki?

    2-başarıya endeksli olmak; başarıyı arzulamak, hırslı olmak, hedef sahibi olmaksa galatasaray’da kim bunu yadırgayabilir ki? yabancı takımları yenmek üzere kurulmuş bir kulübün taraftarlarıyız. bir anadolu kulübü veya başakşehir değiliz. bu kulübün taraftarı şampiyonluk ister, o da yetmez avrupa’da başarı ister. sabır farklıdır, başarı istemek farklıdır. 1984 yılında muhteşem bir kadro kuruldu, başına muhteşem bir hoca derwall getirildi. 3 yıl beklenildi. bu sabırdır. sanmayın ki o sabırla geçen yıllarda istifa diye bağırılmadı, kızılmadı, tepki gösterilmedi. uzatmaya gerek yok; siz projenizi gösterirsiniz, kadro kalitesi ve istikrarıyla arkasında durursunuz, başarıyı kovalarsınız, o arada yol kazaları olur taraftar bunu anlayışla karşılar. ama kimse galatasaray taraftarına kardeşim siz de amma başarıya endekslisiniz diyemez çünkü bu kulüp ilklerin kulübüdür, enlerin kulübüdür. kimse sıradanlığı, vasatı, kötüyü bize sabır diye dayatamaz.

    netice itibariyle bu tartışma eğer 3 yıllık yapılanmayla ilişkiliyse, taraftarın bir konuda ikna edilmesi lazım. bir oyun planımız var. bir transfer stratejimiz var. bir kadro istikrarımız var. yarışacağız, her geçen gün daha iyiye gideceğiz, sonunda mükemmele ulaşacağız. emin olun bu olursa taraftar hem başarıya endeksli hem de uzun vadeli planlara destekçi olur. aksi halde onlarca oyuncu gider gelir, yıllarca bir oyun planı oturtulamaz, sürekli bahane üretilirse taraftar inancını kaybeder, her olumsuzlukta faturayı ya yönetime ya hocaya ya futbolcuya keser. taraftarlık bizim tercihimizdir. gönüllülük gerektirir. o gönülleri kazanmak ve tatmin etmek kulübün, yönetimin, hocanın işidir. kendi adıma ne olursa olsun, küme bile düşsek ne galatasaraylı olmaktan vaz geçerim, ne de askıya alırım. ama kimse olumsuz gördüklerimi eleştirdim diye benim taraftarlığımı sorgulayamaz, kendi taraftarlığını benimkinden değerli göremez.
App Store'dan indirin Google Play'den alın