• 27
    o nasıl bir ana, nasıl bir baba ise önce banu yelkovanı dünyaya getirmiş, yetmemiş bir de ebru kılıçoğlunu. böyle iki kızım olacaksa şimdiden gidip sıra almak lazım kadıköy evlendirmeden.

    fanatikleşmeden, çirkefleşmeden taraftarlık yazılarının nasıl yazıldığının resmi büyükelçisidir bu kadın. bir de allahdan galatasaraylıdır. gerisi boş.
  • 29
    ayarlardan ayar beğen yazısı yazmış yine.

    --- alıntı ---

    bir gün, “transfer etmek için adını duyunca herkesin ‘ooo’ diyeceği, taraftarların karşılamak için havaalanına akın edeceği, büyük liglerde oynamış, tecrübeli bir dünya yıldızı getireceksin. fark yaratacak. gençlere örnek olacak. liderlik edecek. hagi gibi olacak!.. ertesi gün, “hiçbir ligde hiçbir takımda dikiş tutturamamış, emekli olmaya yüz tutmuş adamları getiriyorsun, milyonlar veriyorsun. ne yapıyorlar bu paraları hak edecek? onun yerine takım oyunu oynayacak, kendini kanıtlamak için uğraşacak, yetenekli, koşan, ısıran, gelecek vaat eden oyuncuları bulacaksın, getireceksin, sen keşfedeceksin..” daha da ertesi gün, “kim bu giovani dos santos? daha önce ne yapmış? gençmiş! arda genç değil mi? sabri genç değil mi? kendi gençlerine şans vermeden olmaz bu işler. ha, kewell gibi, kendini kanıtlamış, takıma tecrübesiyle katkıda bulunan adamı bul, getir, amenna..” ha? zıt erenköy!
    bir gün, “yabancı oyunculara verilen paralara acıyorum... onlar oynadığı için bizim çocuklar kenarda oturuyor.. bizimkilerin üç katı paraya imza atıyor, sözleşmeleri sağlam olduğu için paralarını tıkır tıkır alıyorlar. takım kazanmış, kaybetmiş, umurlarında değil. e dün gelmiş adama nasıl anlatacaksın karşısındakinin ezeli rakibin olduğunu, derbinin ruhunu?..” sanırsın, kendileri teknik direktör olduklarında takımlarında yabancı oyuncu oynatmayacaklar. oysa o zaman da, “yabancı sayısı serbest bırakılsın. yerlilerin fiyatları kalitelerine göre çok yüksek. yabancılar profesyonel. nerede duracaklarını biliyorlar. bizimkilerde kademe anlayışı yok. özellikle defansa yabancı şart.”

    murat şahin telefonla bağlanınca...
    bir gün, “yardımcı antrenör dediğin nedir? antrenmanda forma taşır, koni yerleştirir, hepsi bu.” ertesi gün, kovulan yardımcı antrenör, eski bir arkadaş olunca, “yardımcı antrenör çok önemlidir. en az teknik direktör kadar önemlidir.” nasıl yani? işte öyle!..
    bir gün, “ezeli rakibi şampiyon olmasın diye galatasaray bursa’ya yatacakmış. bu rezalet, bu ahlaksızlık, bu futbola hakaret...” iki hafta sonra, lazio taraftarı ezeli rakipleri roma şampiyon olmasın diye ınter ’i destekleyip, yedikleri golleri çılgın gibi alkışlayınca, “işte asıl ezeli rekabet bu... boşuna mı adamlar dünyanın en büyük üçüncü derbisi? işte bir futbol rengi, bir futbol hikâyesi daha... ”
    sezon başından bu yana barcelona öyle uçuyor, böyle kaçıyor, messi uzaylı, guardiola ermiş, nou camp mabed, oynanan futbol şiir... barcelona ınter’e yenilince, “barcelonalı oyuncular çok ağlak, yere düşen kalkmıyor... guardiola oyunu okuyamadı... ınter savunma futbolu nasıl yapılır ders verdi... mourinho bir dahi... ıniesta yokken messi bir hiç... ”
    dün, “dünyanın bütün kalecilerini getirin, murat şahin’in yediği o golü gösterin. emin olun hepsi soru işareti ile karşılayacaklardır.” murat şahin pat diye telefona bağlanınca sadece, “hatalı bir gol yediğini kabul ediyor musun?..” dün, “bobo hafta boyunca penaltı çalışmış. mustafa denizli de bunu garipsemiş. bobo, alex ’in yakın arkadaşı bıdı bıdı..” yahu, bobo’nun arkadaşlığı platonik mi? alex neden yakın arkadaşına gol attı, bak işte orası tam belli değil..
    yeni futbol kültürü...
    bu topraklarda futbolla ilişkili insanların, yorumcu, taraftar, teknik direktör fark etmiyor, beyanatları aynı bu tatta seyrediyor. kim ne diyorsa, ertes gün külliyen tersini söyleyebiliyor. bir futbol kültürümüz yok diyoruz ama sadece kendi ligimizi değil, dünya üzerindeki her maçı, kendi futbol klişelerimizle yorumlayabiliyoruz artık... guardiola adam değilse, biz ne yapalım ki?!

    --- alıntı ---

    radikal
  • 33
    'kadınlar futboldan anlamaz' klişesine eski ama samimi bir yorumu;

    --- alıntı ---
    insanlar tabii ki benim futboldan anlayıp anlamadığımı sorguluyorlar ama ben artık ofsayt aşamasını geçtim, onu pek soran yok. en sinir olduğum şey 'anlamak' fiili. kadınlar futboldan anlamaz diyorlar ya, işte ona ifrit oluyorum. hayır oraya başka bir fiil koysalar, kadınlar futbolu sevmez, kadınlar futbolla ilgilenmez vs. o kadar batmayacak. gerçi genelleme olduğu için yine batar ya, neyse...

    ama 'kadınlar futboldan anlamaz' çok absürt geliyor bana. erkekler futbolu kendi tekellerinde tutmak için çok girift bir şeymiş, çok derinlikliymiş, aman bizim görmediğimiz neler oluyormuş gibi yansıtmaya çalışıyorlar. ciddi suratlarla oturup tartışıyorlar falan ama, olmuyor işte..
    --- alıntı ---
  • 37
    muthis bir yazi, son paragrafa dikiz..

    --- alıntı ---

    üç yaşına basmak üzere olan bir oğlum var. iyi bir insan olsun istiyorum. dürüst olsun. çalışkan olsun. büyüklerini saysın. küçüklerini sevsin. sevildiğini ve ona her zaman güvenen bir ailesi olduğunu bilsin. ama o, ailesine değil, en çok kendine güvensin. her zaman elinden gelenin en iyisini yapan bir insan olsun. elinden gelenin daha azıyla yetinmesin. değerleri olsun. gerekirse uğruna her şeyini feda edebileceği değerleri. eğilmesin, bükülmesin. kimseden fayda ummasın, kol kanat dilenmesin... fikri, vicdanı, irfanı hür olsun...
    paylaşmayı bilsin. ödünç aldığını geri vermeyi unutmasın. doğru bildiğini yapmaktan çekinmesin. konuşmak kadar, dinlemeyi de önemsesin. dünyanın en iyi hatibi de olsa, dinlemenin konuşmaktan daha değerli olduğunu öğrensin. kibar bir insan olsun. başkalarına değer versin. dedikodu yapmasın. zor da olsa her zaman doğruyu söylesin. oyun oynayacaksa, adil oynasın. kuralına göre, centilmence oynasın. işler zora girince mızıkmasın. ne hak yesin, ne hakkını yedirsin...

    olur olmaz şikâyet etmesin. zırt pırt ağlamasın. affedici olsun. sahip olduklarına şükretmeyi bilsin. sabırlı olsun. tabii mümkünse akıllı, yetenekli ve şanslı da... etrafta küçük padişahlar gibi dolaşan çocuklardan olmasın... hani her istediği alınan, her dediği yapılan... hastalanmasın diye misafirlere galoş ikram edilen, sadece çizgi film seyredilen evlerde yaşayan... o uyanmasın diye alçak sesle konuşulan ama kendisi bar bar bağıran... yok valla, o evlerden olmadı, olmasın bu ev. benim oğlum, saltanatın bittiğini, bu ev sınırları içinde ya da dışında padişah olamayacağını anlasın.

    ha buna karşılık birey olduğunu da bilsin. bu ailenin bir ferdi olduğunu, sözünün dinlenmesi için 18 yaşına gelmesi gerekmediğini, mantıklı bir şey söylüyorsa kabul edeceğimizi, tehlikeli bir şey yapıyorsa pek tabii engelleyeceğimizi, tehlike arzetmeyen her şeyin başkalarını rahatsız etmiyorsa serbest olduğunu, ona ‘koşma düşersin’ bile demeyeceğimizi, aksine koşmasını ve düşerse bir şey olmayacağını görmesini istediğimizi bilsin... bu ev sınırları içerisinde ne anne-baba olmanın abartıldığını, ne çocuk olmanın azımsandığını düşünmesin...
    şımarık olmasın benim oğlum. arsız olmasın. dağıtırsa, toplamak zorunda olduğunu bilsin. kadın-erkek işi diye bir ayrım olmadığını, ‘su getir’ derse o suyun başından aşağı döküleceğini, başka çocuğun elindeki oyuncağı çekip almasına izin vermeyeceğimizi, insan gibi almayı bilmiyorsa, o oyuncaktan kusur kalacağını tahmin etsin. hak ve sorumluluğun kol kola yaşadığını, sorumluluklarını üstlenmeden haklarının olamayacağını anlasın. ne 8, ne 18 yaşında silahla oynamasın benim oğlum. içki içecekse kendi bilir ama ağzıyla, adabıyla içsin.

    yapması gereken bir işi yaptığı için övünmesin. gerim gerim gerinmesin. bizim ailede dürüstlüğün ve çalışkanlığın meziyet sayılmadığını, herkesin zaten öyle olması gerektiğini beklediğimizi bilsin. düşene bir tekme de o vurmasın. köşeyi dönmeyi beceri saymasın. başarının eşiğinden atlayınca kavuşulacak bir kapı değil, basamak basamak çıkılacak bir merdiven olduğunu ama her çıkışın bir de inişi olabileceğini unutmasın. haksızsa özür dilemeyi bilsin ama abartmasın. varsın biraz naif olsun ama yalaka olmasın.

    gündem ne, sen ne yazmışsın demeyin. duydum ki “tt are-na’dakilerin babaları belli değildir” diyenler olmuş, en azından anneleri kim bilsinler istedim.

    --- alıntı ---

    http://www.radikal.com.tr/...1&CategoryID=103
  • 47
    benim de bir oğlum var, 3 yaşında değil ama 3 aylık ve ben ona hangi takımı tutması gerektiği konusunda telkinde bulunurken, "bu ailenin bir ferdi olduğunu, sözünün dinlenmesi için 18 yaşına gelmesi gerekmediğini, mantıklı bir şey söylüyorsa kabul edeceğimizi" diyecek olmama rağmen, bu ablasını gösterip "gel de galatasaray'ı tutma be oğlum" diyeceğim.
  • 48
    benim gözümdeki "çok iyi galatasaray'lı" tanımına cuk oturuyor.

    eskiden galatasaray dergisi'nde yazardı. banu'nun süpürgesi diye hatırlıyorum köşenin ismini. ki radikal'in spor ekinde de aynı isimle yazıyordu. daha sonra spor eki yalan oldu, banu gazeteye geçti. köşenin adı aynı kaldı...

    dergide; ebru'yla aileden izinsiz gittiği deplasmanları, kapalı muhabbetlerini, ali sami yen uğurlarını yazardı. tekrar tekrar okuturdu bu yazılar kendini.

    ayrıca, oğlu hagi'yle ya aynı gün ya da +/- bir gün sonra/önce dünyaya gelmiştir. ve banu bu durumla gurur duyar.
    edit: tamı tamına aynı gün doğmuş...
  • 49
    bugünkü yazısının ilk paragrafı;

    "öyle bir hava var ki, sanki barcelo-na’yı beğenmek suç, arsenalli sevmek günah. güzel bir futbol maçının peşindeki futbol dilencisi olduğunu söylemek dalga konusu: “başka kapıya dilo” diyorlar, yüzüne değilse bile gıyabında. barcelona’nın yeni adı ‘dilenci mıknatısı’."

    tamamı ise;

    http://www.radikal.com.tr/...1&CategoryID=103

    sanırım alt lig sendikası müdavimi gizliden.ama barcelona ve livorno = dilenci mıknatısı.dön yolundan sevgili banuka :(
App Store'dan indirin Google Play'den alın