• 39
    gençler hatırlamaz fetret döneminde, keçi yollarından stada erişmeye çalışırken ayağıma paslı çivi batmış, gasp tehlikesi atlatmış, tribünlerinde üstelik ağustos ayında maç izledikten sonra zatürre olmaya yaklaşmış insanım.

    şimdi düşünüyorumda lan baya baya ölüm tehlikesi atlatmışım şu stadyum yollarında ve içerisinde.

    ekleme: ayrıca benim de maça gitmeye çalışırken yolda kalıp maça yetişemeyip geri dönmüşlüğüm var onu atlamayalım.

    (bkz: buraya stad yapanın)
  • 26
    26 şubat 2004 galatasaray villereal maçı ile ilgili bir anım var. o dönemler lise 3.sınıftaydık ve sınıftan yakın bir arkadaşımla beraber maça açık tribünde gitmiştik. bilen bilir olimpiyat stadında o dönem kapalıya geçme furyası vardı. yani stadın açık kısmından kör noktalarla kapalıya geçiş mevcuttu. biz ise kapalının o kadar uzağındaydık ki numaralı tribüne geçmeyi denemiştik. çitten tırmandık ve kendimizi o yüksekten numaralı tribünün köprü gibi bir uzantısına bıraktık. ilk atlayan bendim ve kolumun üzerine çakıldım. arkadaşım ise aşağı uçacak iken demire ayağıyla sertçe kendini iterek iniş yaptı. ben kolumdan o ise ayağından acı içinde maçı izlemeye başladık.

    maçın devre arası şeref tribünü denen yere inmiştim. açılır kapanır cam bir kapı ve güzel deri koltuklar vardı. kapıdaki güvenliğin dikkatini çekmemiştim. maç dönüşü ise şirinevler üst geçidinden benim kolum, onun bacağı yaralı şekilde adeta sürüne sürüne eve gitmiştik. şimdi olsa acaba kırdım mı tribine girerdim. o acıyla maçı nasıl izledik hala aklım almıyor. çok şükür kırık çıkık yoktu tabi. gençlik...
  • 23
    sene 2003, olimpiyat stadı'na yeni geçilmiş. diyarbakır maçı. o zamanki adı bird hunter olan ua-bh ile bakırköy ermeni kilisesi dolaylarında buluşuyor, marşlar eşliğinde meydana yürüyor, ordan otobüslere doluşup olimpiyat'ın yolunu tutuyoruz. yaşlar henüz 16-17 civarı, nasıl hızlıyız belli değil *, kimimiz asi ve jöleli, kimimiz hırçın ve pumalı. ümit karan forması mevcut üzerimde. otobüste giderken fb'li bi lavuk otobüse hareket çektiydi hatta, şöföre adamı takip ettirdiydiler gaza gelip. neyse.

    olympiakos maçı ile zaten açılışı yaptığımızdan kelli, tırsa tırsa gidiyoruz. başımıza gelecekler belli az çok ne de olsa. yolda çekilen cefa, eziyet herkesçe malumunuz. ama ne yazıkki ne direniş biliriz o dönem, ne de sol güzellemeler, bu sebeple olimpiyat cefasını romantizme bulayıp göz yaşları içerisinde anlatabiliyor olamayışımızdandır belki de sessiz kalışımıza sebep.

    stada varıyoruz, nasıl esiyor anasını satayım öyle böyle değil. kapalı üst'e kümeleniyoruz hemen. diyarbakır maçı ( 2-1 kazandıydık) maç başlıyor, heyya heyya bi' yere kadar, hadi biz heyecanlı gençleriz ama rüzgar s.kiyor iflahımızı. şimdi malum ezik taifenin stadı dolduruyoruz geyiğini s.ktiredin. bu taraftar, yol, izan bilmez iken, 80 bin kişilik stada tek şeritlik yoldan ulaşılıyor iken, dağ tepe yürüyerek gece 2' de 3'te 2000'lerin ikitellisi'nde yardıra yardıra doldurdu o stadı. stad çok büyük geliyor gözüme tabi, sami yen sonrası. basınköy'lü aslanlar'ı unutmam mesela ( 10 sene olmuş, basınsitesi de olabilir :) kale arkası, bir dakika yerinde duramayan bir blok dolusu cengaver ) meksika dalgasıydı heyya heyyasıydı derken maç 1-1'e geliyor. derken dakika 70 gibi hakan saplıyor, bir daha o an dışında hayatımızın hiç bir evresinde görmediğimiz bir kaç amca ile kapalının hırçın liselileri olaraktan halaya durup tepişmeye başlıyoruz.

    bu şekil goygoy ile devam ederkene maç bitiyor. pankartlar toplanıyor, ucundan tutuyoruz bir şeylerin, el ele numaralı tarafına doğru yollanıyoruz, vip'in o tarafta bir kapıdan dalıp, depomsu bir yere gömüyoruz pankartı davulu. ordan herkes dağılıyor bir yerlere, biz beylikdüzü'nden gelen 4 liseli çük gibi kalıyoruz ortalık yerde. bir arkadaş gelip alacak. o esnada çömüyoruz bir köşeye. bir kapı açılıyor dibimizden. yönetim kurulu çıkıyor içerden a.q, meğer toplantı varmış. hiç biri siklemiyor bizi. hayatım boyunca her ne kadar yer yer kızsamda kalbimde çok ayrı bir yeri olacak rahmetli özhan başkan geliyor sonrasında, duruyor, hal hatır soruyor, 3-5 muhabbet ediyor. liseli olmamızdan kelli, nerede oturduğumuzu ve nasıl gideceğimizi filan soruyor. fethediyor kalbimizi. utana sıkıla gerek olmadığını filan anlatıyoruz. samimiyetini hissettiriyor bize. vedalaşırken zorla elini öpüyorum hatta. sankim dedemin elini öper gibin :)

    arkadaş geliyor, atıyor bizi avcılar üni durağına, o zaman metrobüs yok tabe, izbe bir yer. atlıyoruz bir taksiye, taksici sıkıntılı bi' ağbi çıkıyor; trans bireylere laf ata ata yollanırken inceden aklımızı alıyor. eve vardığımızda hepimizin aklından geçen bir daha s.ksen o eziyetin çekilmeyeceği, ve hatta her birimize ne var olm evde otururur raad raad izlerim adam sendeciliği hakim iken, bir sonraki hafta, hatta kışın en kallavi zamanında dahi kimi zaman, bu kadro yer yer eksilse de olimpiyat misyonunu tamamlıyor, eziyetini de, hüznünü de keyfini de en doruklarında yaşıyor. ha bu ilk maçın özel olmasından sebep pek tabi rahmetli özhan başkan...

    tcoskun vasıtası ile bu baslıktan haberdar olduk onuda belirtmeden geçmeyelim :)
  • 42
    hangi maç hatırlamıyorum tek başıma gittiğim bir maçımızda alt kattan alakasız bir yerden bilet almıştım. koca statta bana en yakın insan 50-60 metre ötemdeydi. koltuğa oturdum. beş dakika sonra bir baba ve kızı yanımda belirdi. baba 'burası bizim yerimiz, kalkar mısınız ? ' dedi. kamera şakası zannettim, sağıma soluma baktım, sonra biletime baktım. bir yan koltuğa kaydım. o maçı boş tribünün ortasında üç kişi beraber izlemiştik
  • 35
    "büyük galatasaraylı" mehmet şenol'un yayın yönetmeni olduğu galatasaray dergisi'nin eylül 2003 sayısında, "aceto balsamico" bülent timurlenk'in kaleme aldığı 9 ağustos 2003 galatasaray diyarbakırspor maçı maç yazısının başında "dergi'ye gelen bir mailden bir bölüm" diye aşağıdaki götten sallama cümleleri utanmadan sıkınmadan basmaları...

    --- alıntı ---

    gazetede yazılanlar doğru. diyarbakırspor maçından sonra evime 4 saatte dönebildim. evim bursa'da bu arada. emeği geçen herkese teşekkürler...

    --- alıntı ---

    tarihinin en kötü galatasaray'ını izlemek için o dönemki istanbul'a göre "allah'ın unuttuğu bir dağ başına", dinamitle patlatılmış bir kayanın ortasından dökülmüş yarım yamalak bir asfalttan başka yolu olmayan, hiçliğin ortasındaki kocaman bir beton olan o ucube stada galatasaray taraftarını sürgün eden, buna yardım-yataklık eden, vesile olan, güzelleyen kim varsa bu taraftarın ahı "iki tarafta da" yakalarında olur umarım...
  • 41
    hey yavrum hey, tam benlik başlık, hemen yazalım.

    olimpiyat stadının ne metrosunun ne de doğru düzgün yolunun olduğu zamanlar. daha o zaman istanbul'da orada yerleşim de yoktu şimdiki başakşehir ilçesi gibi vs.

    (bkz: 30 eylül 2003 galatasaray real sociedad maçı)

    malum yoldan arabayla maça gelmeye çalışırken stada girebildiğimizde maç 0-1 olmuştu bile.

    (bkz: 25 ekim 2003 galatasaray samsunspor maçı)

    diğer bir gittiğim maçta buydu, hayatımda böyle bir soğuk çok az yemişimdir öyle bir yerdeydi bu stat.

    saçma sapan bir sezonda bir de bu stat ile sınanmıştık. alisamiyen artık çürüdü kullanılmaz diye buraya taşımışlardı bizi. yeni stat yapılacaktı alisamiyen'e.

    ertesi sene 2004-2005 sezonunda tıpış tıpış alisamiyen'e geri dönmüştük. özhan canaydın yönetiminin onlarca saçmalığından birisidir.
  • 19
    şimdi hatırlayamadığım ama bizi olimpiyata sürükleyen bir maça gidiyordum. otobüsle gidecektim. otobüs dediğim bildiğin iett yani. ilk olarak mecidiyeköy e gidiyordum oradan da olimpiyat a gidecektim. neyse otobüste arka tarafa geçtim m.köye doğru yol almaya başladık. derken otobüse güzel bir kadın bindi. hani bazen dersin ya "ulan şu karı benim olsun, 10 milyar borcum olsun" diye işte o misal bir kadındı. zaten otobüse binince hele de otobüs ilerlemeye başlayınca otobüste birden bir dalgalanma oldu. sanki içeri mahmut hoca girmiş herkes ayağa kalkmış gibiydi. otobüse bir baktım yaşlısı genci herkes birden toparlandı. tüm gözler kadının üzerindeydi ve üzerinde olmaması da imkansızdı. kadın resmen güneş gibi doğmuştu otobüsün içerisine. bende doğal olarak güneşin yanımda olmasını sadece beni ısıtmasını isteyerek içimden "ulan şimdi gelse yanımda dikilse, otobüstekiler mors olsa, birden konuşmaya başlasak, arkadaş olsak, sonra da ona kahve içmeye gitsek..." dedim. bunları düşünmeye kalmadı kadın bana doğru gelmeye başladı. aman tanrım dileklerim kabul oluyordu ve nasıl olduysa gerçekten olay aynı şekilde cereyan etmeye başlıyordu. ve kadın yanımdaydı. kolunu kaldırmış tutacaktan tutuyordu, koltuk altı gözüküyordu. bir koku sürmüştü ki anlatılmaz yaşanır. eminim ölüyü bile diriltirdi. neyse düşünmeye başladım ulan nasıl bir konu açsam acaba diye. ama nasıl olduysa beynim durdu dilim dönmez oldu. hem düşündüm ulan üzerinde forma ve atkı anasının mına gidiyorsun. konuşsan ne yapacaksın maçı mı ekeceksin, hadi ektin bu güneşin yanında reis gibi mi gezeceksin. neyse kadına baktım sanki bu otobüse ilk kez binmiş gibiydi. sürekli etrafa bakıp duruyordu. gerçi bakmak denmez ondan gözümü ayıramıyorum ki. kadın sürekli etrafa bakıp duruyordu anladım ki ineceği yeri bilmiyordu. sevindim konuya girebilecektim.

    cesaretimi toplayıp olaya girdim.
    tc: pardon yardımcı olabilir miyim
    k: ben buralarda bir yerde inmem gerekiyor.
    tc: nerede inecektiniz **
    k: bilmiyorum
    tc: durak veya bir semt
    k: göztepe
    tc: göztepe ama tam olarak nereye gideceksiniz *
    kadından müthiş bir cevap
    k: amcama
    tc: hı!!

    kitleniyorum, dilim tutuluyor ve daha soru sormuyorum o da başka bir şey demiyor zaten. inip uzaklaşıyor benden.

    edit: maç anısından çok kişisel bir anı gibi oldu ama olsun.
  • 31
    2003 yazında tüm ua üni kafa kadrosu olarak kombine satışında yaklaşık 1.5 ay çalışmamızdan tutun, şehrin merkezinde hava 30-35 derece iken stadda 27-28 lere düştüğüne şahit olmamıza, her gün stada gidişte yolda deplasmana gider gibi servis otobüsünü deplasman otobüsüne çevirmemize, satışların son günlerine doğru seyirciye kapalı hazırlık maçının sadece bizim ekibe açık olmasına ve o maçta her golde takım ile yumak olmamıza, o sezon ve sonraki sezonlarda karda kışta, rüzgarda, sevinçte, hüsranlarda orada oynadığımız her resmi maça( sadece 2007 deki istanbulspor hazırlık maçına gitmedim) gitmiş biri olarak(2021-22 sezonundaki 1-1 biten karagümrük deplasmanı da dahil) en unutamadığım anlardan ilk başta aklıma gelenler;

    -5 atıp, türkiye kupasını aldığımız fenerbahçe maçı (bkz: 11 mayıs 2005 galatasaray fenerbahçe maçı/@lecce)

    -2003-04 sezonunda buz mavisi forma ile çıktığımız ama maç başı seromonisinde yoğun tepki gösterip takımı soyunma odasında göndererek formayı değiştirtiğimiz(formayı değiştir büyük cimbombom) hatta o aylardaki galatasaray dergisinde de yer almıştı bu mevzu, 2-1 kazandığımız ankaragücü maçı

    -istanbul'da yoğun kar yağışı var iken 1 servis kaldırıp gittiğimiz ve 2-1 kazandığımız konya maçı(dondu dondu dondu totomuz dondu diye bağırdık bol bol)

    -2003-04 te 5-0 kaybettiğimiz rize kupa maçı

    -2010 yılında şuanki teknik direktörümüzün rakibin formasını giydiği, yedek soyunduğu ve önümüzde ısınırken inter' e italyanca küfürlü beste bağırdığımızdan dolayı bize el kol yapıp ortamın baya gerildiği ve 1-0 kazandığımız ibb maçı

    tabii 2002 deki olympiakos maçını saymıyorum. o zaten ayrı bir katliamdı her şeyi ile. kapalının üstün üstünde konuşlanmış iken, rakip takım kırmızı eşofmanları sahaya çıktığında tüm stad bizim takım sanıp baya sevinç gösterisi yapmıştı :))
  • 33
    psv sampiyonlar ligi maci, olimpiyata ilk gidisim. deli trafik var, maca 15 dk kalmis hala otobusteyiz. stadi karanligin ardinda gormeye basladik, dedik biz buraya yuruyerek mac baslamadan yetisiriz. nah yetisirmisiz. o yol uzadi da uzadi, cesitli yapay ve dogal engeller, baska arkadaslarin da bahsettigi daglar tepeler derken 30. dakka civari girdik maca. mondragon kapadigi koseden sacma sapan bir gol yemis ve yenilmistik.

    daha da gitmedim olimpiyata.
App Store'dan indirin Google Play'den alın