• 20
    galatasaray ve türk futbolunda zihniyet devrimini yapan adamdır, elbette ekibiyle birlikte.
    peder beyin ali uras'la ilgili bir anısı zihniyet devrimini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. trakya üniversitesindeki bir panelde aralarında şöyle bir daiyalog geçmiş. (u: peder o kadar kariyerine rağmen bildiğin fanatiktir, benim gençliğimde olsa tribün lideri holigan olurdu)

    cp: ali bey, şampiyon olmasak da olur, feneri yendik ya
    au: ah işte ah, bizi hep bu zihniyet geri götürüyor. fenerbahçeyi yenmekten daha büyük hedeflerimiz var bizim.

    aradan geçen sanırım 25 sene içinde ali uras'ın isteği yerine gelmiş, galatasaray kendine başka ve daha büyük bir hedef bulmuş ve kısmen başarmışken, fenerbahçe'nin milim ilerlemediğini görüyoruz.

    bir de, 14 yıl sonra gelen şampiyonlukta başkan ali tanrıyar olmasına rağmen benim aklımda dönemin başkanı hep ali uras olarak kalmıştır.

    derwall'in çim idman sahası olmazsa gelmem demesinden sonra, tesislerde kuşlar tohumları yemesin diye elinde tüfekle nöbet tutmuş adamdır. ha, twitterda ali uras'ın kuşları öldürdüğünü sanan kuş beyinliler de görüldü, zihniyet devrimi demiştik değil mi.

    allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun büyük başkan.
  • 48
    14 mayıs tarihini anlamlı kılan şeylerden birisi kendisinin doğum günü olmasıdır.

    ali uras galatasaray başkanlığı görevinden ayrıldıktan 3 sene sonra doğmuşum. benim gözümü açtığım yıllarda ve devamında galatasaray hiç, kahramanı başkanı olan olan bir kulüp olmadı. icraatin içindeki figürleriyle ön plana çıkan, o figürleri büyütüp onlarla birlikte büyüyen bir kulüptü. hatta başkanların ve yöneticilerin isimleri o figürlerin altında kalır, onlara çokça 'gölge etmeyin başka ihsan istemez' nevinden hislerle bakılırdı.

    gelin itiraf edelim: saçma sapan bir şeyi seviyoruz. annelerimiz, mağlubiyet sonrası asık suratlarımıza ve hatta belki süzülen gözyaşlarımıza şefkat duyarak "oğlum ne üzüyorsun kendini bi top için bu kadar" derken gayet mantıklı konuşuyorlardı. yaş ilerledikçe insan bunu daha iyi anlıyor. hastalıklı derecede aşırılaşmış hisler törpüleniyor ve insan bir yol ayrımına geliyor. ya "gençlik heyecanıymış" diye yüz çeviriyorsun ya da sönmeye mahkum aşırı hislerin yerine; anlamlandırılmış, belki daha sönük ama daha kuvvetli ve kalıcı hisleri koyuyorsun. büyük aşklarla başlayan evlilikler gibi. hisler söndüğünde ya aldatırsın ya da hatıralarla, eksikliklerle ve fazlalıklarla mantıklı bir zemine oturttuğun bir sevgiye dönüştürürsün.

    burada hala satırlar yazabildiğimize göre ikinci yolu seçmişiz sanırım. işte bu saçma sapan sevgiyi anlamlandırmaya, mantıklı bir zemine oturtmaya çalıştığım erken gençlik dönemlerimde bana en fazla yardımcı olan 2-3 isimden birisiydi ali uras.

    cumhuriyetle birlikte doğan, tıp eğitimi alan, 50'lerin türkiyesi'nde abd'ye ihtisas yapmaya giden, dil bilen, dünyayı tanıyan bir adam... mesleğinde muteber, sosyoekonomik olarak kalburüstü seviyedeki bu gencin sporla ve galatasaray'la teması, gençliğinde galatasaray formasıyla basketbol oynamasıyla başlıyor. bu saçma sapan sevgiye o yıllarda o da kapılmış olacak ki fenerbahçe'den gelen yüksek ücretli teklifleri reddediyor. kendi deyimiyle 'ninesinin ördüğü çoraplarla oynadığı' yıllarda her babayiğidin harcı değil profesyonellik teklifini reddetmek. belli ki bizi mağlubiyet sonrası ağlatan, 'transfer gelir mi' diye online nöbetlere gark eden, en kötü zamanlarda vazife bilinciyle tribün koltuğuna, televizyonun başına inadına oturtan o tuhaf sevgi, genç ali'nin de yüreğine düşmüş o yıllarda.

    bir parantez buraya. ulan bu fener 100 yıldır aynıymış anasını satayım, bu konudaki istikrarlarını takdir etmemek mümkün değil. kapadık parantezi.

    ali uras o sevgiyi neyle diri tutmuş da 60'ına merdiven dayadığında, florya'ya ekilen çim tohumlarını kargalar yemesin diye galatasaray başkanı olarak elde tüfek nöbet beklemiş, bilmiyorum. antrenman yapmak için istanbul kazan biz kepçe saha aramaktan kurtulalım, bir sabit yuvamız olsun diye torunlarını florya'da büyüten bu adam, bunu yapmak yerine başka bir sürü şey yapabilecek imkana sahipti ama bunu tercih etti. nedenini bilmiyorum. kaç tane galatasaraylı varsa o kadar galatasaraylılık hikayesi var.

    ama bu hikayenin şahsi olmayan bir tarafı da var, onu biliyorum. eğer galatasaray'ın bir kurumsal kültüründen bahsedeceksek ali uras gibi adamların şahıslarında toplanmış hasletlerin bütünü diyebiliriz sanırım. galatasaray'dan "daha önemli ve ciddi" bir sürü işleri olan ama onları da ihmal etmeden ufuklarındaki hayallerini bir spor kulübü üzerinde gerçeğe dönüştüren adamların kulübü galatasaray. salon beyefendilerinin, güzel türkçe konuşan afili abilerin, kaymak tabakadan olmayı küstahlığa kapılmayacak, havasını atma ucuzluğuna düşmeyecek kadar sindirmiş insanların kulübü. 19. yüzyılda geri kalmışlığı kabullenmekle zoraki olarak başlayan; devrimlerle, inkılaplarla, rejim değişiklikleriyle, düşe kalka ilerlemeye çalışan türk modernleşmesinin küçük bir prototipini, bir spor kulübü üzerinde hem akılla hem duyguyla gerçekleştiren adamların kulübü. galatasaray bu bozuk yoğurdun düzgün kaymağı ise, galatasaray bu ülkenin orantısız büyüyebilmiş, genele hakim olan o miskinlikten sıyrılıp çığır açabilmiş, kısır yerel rekabetten sıyrılıp yakasına değil paçasına yapışılan bir üst konuma yerleşebilmiş birkaç kurumundan bir tanesiyse, bu ali uras gibi adamların sayesinde.

    üzgünüm çünkü sanırım bu adamların nesli tükendi. artık onlar yerine onların edebiyatını yapanlar, emile zola'dan bahsedip ağzını yaya yaya "j'accuse" demeyi elitlik sananlar, ilkesizlikleriyle dün kara dediklerinden daha karalarının peşine düşebilenler galatasaray makamlarına oturabiliyor artık.

    mutluyum çünkü ali uras'ı tanıyabildim. ve ali uras'ın, genel cerrahi profesörü ali uras'ın ninesinin verdiği çoraplarla basketbol oynarken profesyonel teklifleri reddedebilmesini, florya'da elde tüfek çim nöbeti tutabilmesini sağlayan o 'saçma' sevgisine şahitlik edebilmiş olmak, benim 'saçma' sevgimi köklüleştiriyor, daha da kalıcılaştırıyor. bir gün bir çocuğum olursa, ona hikayesini anlatacağım adamlardan birisi ali uras.

    ruhu şad olsun.
  • 49
    https://twitter.com/.../1553655697132380160

    florya tesislerinin kuruluş sürecine dair güzel bir flood çalışması olmuş, hatta şu anda da flood devam ediyor, henüz bitmedi. burada da kendisinin çabalarını, emeklerini ilk kez okuma fırsatı buldum. ayrıca florya'yı kulübümüze kazandıran suphi batur ve emeği geçmiş diğer tüm büyüklerimizin de toprağı bol olsun.
  • 32
    galatasaray başkanlığından sonra turgut özal'ın tff'nin başına geç teklifine, "daha yeni galatasaray başkanlığından ayrıldım. yakışık almaz. türk toplumu bunu hazmetmez." diyen rahmetli galatasaray başkanı.
    ancak turgut özal'ın ısrarları üzerine bu teklifi kabul etmiş ve "ankara'da duramam, işlerim hep istanbul'da." diyerek tff'yi istanbul'a taşıma şartı koymuştur.
    turgut özal bu teklifi kabul eder ve tff istanbul ulus'a taşınır.

    saygıyla anıyoruz.
  • 3
    1973 te ali sami yen den sürülmemizle başlayan ikinci sürgün döneminden kurtulmamızı sağlayarak 1981'in ocak veya şubat ayında bir altay maçı ile bizleri ali samiyen stadyumuna kavuşturan ve fidanlık olan florya tesisilerimize her türlü yatırımı yaparak 4 haziran 1982 de hizmete açan başkanımızdır. bu yaptıkları daha sonra 14 yıllık şampiyonluk hasretimizin sona ermesine neden olup bizi şampiyonlukla kucaklaştıracaktır.

    minnetimiz sonsuzdur kendisine..
  • 36
    florya metin oktay tesisleri jupp derwall antrenman sahası'nın çimlendirilmesi sürecinde kah çimleri sulayarak, kah sahaya konan kuşları kovalayarak bizzat görev alan saygıdeğer eski başkanımız. "başkanım çim sulama işi sana mı kaldı?" diye soran hıncal uluç'a "çıplak ayakla çime basmak elektriğimi alıyor; üstelik beni böyle çalışırken gören diğer çalışanların kaytarmalarına imkan yok, bir taşla iki kuş." cevabını vermişliği vardır. huzur içinde uyusun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın