• 126
    (bkz: 25 nisan 2010 galatasaray bursaspor maçı) bursaspor'un şampiyonluğunu zora sokmuş ama sezonun ilk 6 haftasındaki 18 puanlık performansın ardından oynadığımız en iyi oyunu ortaya koymuştuk.

    lucas neill kırmızı kart gördükten sonra tüm sami yen'in tek ses temiz koro halinde "ı love you neill" haykırışını ve keita'nın maç sonu yere çöküp kaldığını onu jo'nun teselli ettiğini hatırlıyorum.

    maç saatinden üç saat evvel tribüne girmiştim, maç başlarken güneşin turuncusu sami yen'in tepesine vuruyordu o sekanslar aklıma geldikçe mutlanıyorum.
  • 128
    tarihini hatırlayamadığım bir gaziantep spor maçıdır. 6/7 yaşlarında eski açıkta prekazi ve tanju diye bağırmaktan sesim kısılmıştı maçıda farklı kazanmıştık. maçtan çıkışında delikanlı bir fenerbahçeli abinin mecidiyeköy köprüaltında en büyük fenerbahçe diye bağıdıktan sonra taraftarlarımızın taksiyi ters çevirmesi o yaştaki bir çocuk için o günü unutulmaz kılmıştı.
  • 130
    28 mart 1987 galatasaray samsunspor maçı

    kombinesi olan babamın ben 4 abim 7 yaşındayken götürdüğü maç. abimin daha önce de gitmişliği vardı. tabii ki oynanan maça dair bişeyler hatırlamıyorum. ama o tribünlerin bağırışına rengine aşık olduğumu, sarı kırmızının içime işleyip bir daha çıkmadığı maç olmuştur.

    bu arada o zaman kombine koçan bilet şeklindeymiş. her maça ayrı bir yaprak kopararak girilirmiş *

    edit : imla
  • 132
    27 kasım 1994 tarihinde oynanan trabzonspor maçıdır.

    benim için enteresan bir hikayesi var, hem ilk maç olması hem de içimdeki galatasaray sevgisini bugün daha iyi anlayabilmek adına...

    henüz 7 yaşında bir çocuktım, babamla birlikte okmeydanı'na bir buluşmaya gitmiştik. evde akran 3 kardeştik ve babam bu tür bir buluşmaya gidecek olduğunda annem beni de götürmesini isterdi. kadıncağız için 3 çocukla kış günü uğraşmak kolay olmasa gerek. bir yandan soba yanacak, yemek yapılacak, çocuklar yedirilecek falan derken en azından birimizin babayla olmasını istemesi çok normal.

    benim için ise kardeşlerimden uzak kalmak, oyundan, haytalıktan, eğlenmekten uzak kalmak demekti... tabi o günün akşamında neler yaşayacağımı kim bilebilir...

    okmeydanı'ndaki buluşma akşam saat altı gibi bitmiş durakta 500a otobüsünü beklemeye koyulmuştuk. arabalar ardı ardına sıralanmış, trafik sıkışmış haldeydi. otobüse bindik, sanırım 45 dakika kadar sonra stadın önüne yaklaşmaya yakındık. stad etrafındaki şamatayı görünce babama sordum, burada ne var diye. çünkü etrafta sarı kırmızı bayrak, kaşkol satan amcalar ve garip bir kalabalık vardı. o yaştaki bir çocuk için anlaması zor olan kalabalığın nedenini "galatasaray'ın maçı var!" diyerek yanıtladı. oysa o yıllar galatasaraylı olmanın bir gurur olmakla birlikte aynı zamanda bir çocuk için zorluk olduğu dönemlerdi de... barcelona'ya kök söktürmüş takım ertesi sene berbat bir sezon oynamakta ve birinci sınıf çocukları için başarısız takımlar ve taraftarları bir alay konusuydu...

    otobüsü birbirine kattığımı hatırlıyorum, "baba nolur maça gidelim!" diyerek.

    maça gitmek o zamanlar pahalı olduğunu düşündüğüm bir etkinlikti sanırım, zira öğretmen olan babam beni ikna etmek için çok uğraştı, fakat dayanamadı "peki!" dedi.

    otobüsten indik, yeni açığın turnikelerine doğru yürüdük. içim içime sığmıyordu, trabzonspor taraftarı olan babam için de garip bir heyecan olsa gerek, o da mutluydu.

    bilet gişeleri kapanmış, maça nasıl gireceğimiz hakkında hiç bir fikrimiz yoktu. babam gel bakalım diyerek tuttu elimden, girişte görevli polise doğru ilerledi.

    o konuşmayı hiç unutmuyorum, "kardeşim ben öğretmenim, bu da kartım!" diyerek cüzdanından çıkardığı kartı gösterdi polis memuruna. polis "buyrun geçin hocam!" diyerek açtı turnikeyi. şok olmuştuk, stattaydık.

    tribünlerde coşacaksın bestesini ilk o maçta dinledim, saffet'in golüyle kendimizden geçtiğimizi, trabzonsporlu babamın yedikleri gole benim için sevindiğini hatırlıyorum.

    sonra da dünya gözüyle ilk defa bir yıldızı görmenin, hakan şükür'ün golünü izlemenin coşkusunu yaşıyorum.

    maç sonu kırmızı kartları, ünal'ın atılışını görüyorum, babam tepki veremiyor. :)

    ilk maçımda galibiyetle tanışıyorum.

    27 kasım 1994'te birlikte daha bir galatasaraylı olan ben, galatasaray sevgimi bu günlere o maçla taşıdım sanırım.

    babalığın ne demek olduğunu bugün yine o maçla daha iyi anlıyorum.
  • 133
    27 kasım 1994 tarihinde oynanan trabzonspor maçıdır.

    benim için enteresan bir hikayesi var, hem ilk maç olması hem de içimdeki galatasaray sevgisini bugün daha iyi anlayabilmek adına...

    henüz 7 yaşında bir çocuktum, babamla birlikte okmeydanı'na bir buluşmaya gitmiştik. evde akran 3 kardeştik ve babam bu tür bir buluşmaya gidecek olduğunda annem beni de götürmesini isterdi. kadıncağız için 3 çocukla kış günü uğraşmak kolay olmasa gerekti. bir yandan soba yanacak, yemek yapılacak, çocuklar yedirilecek falan derken en azından birimizin babayla olmasını istemesi çok normaldi.

    benim için ise kardeşlerimden uzak kalmak, oyundan, haytalıktan, eğlenmekten uzak kalmak demekti... tabi o günün akşamında neler yaşayacağımı kim bilebilir...

    okmeydanı'ndaki buluşma akşam saat altı gibi bitmiş durakta 500a otobüsünü beklemeye koyulmuştuk. arabalar ardı ardına sıralanmış, trafik sıkışmış haldeydi. otobüse bindik, sanırım 30 dakika kadar sonra stadın önüne yaklaşmaya yakındık. kalabalığı görünce babama sordum, burada ne var diye. çünkü etrafta sarı kırmızı bayrak, kaşkol satan amcalar ve garip bir kalabalık vardı. o yaştaki bir çocuk için anlaması zor olan kalabalığın nedenini babama sorunca "galatasaray'ın maçı var!" diyerek yanıtladı. oysa o yıllar galatasaraylı olmanın bir gurur olmakla birlikte aynı zamanda bir çocuk için zorluk olduğu dönemlerdi de... barcelona'ya kök söktürmüş takım ertesi sene berbat bir sezon oynamaktaydı, ve birinci sınıf çocukları için başarısız takımlar ve taraftarları bir alay konusuydu...

    otobüsü birbirine kattığımı hatırlıyorum, "baba nolur maça gidelim!" diyerek.

    maça gitmek o zamanlar pahalı olduğunu düşündüğüm bir etkinlikti sanırım, zira öğretmen olan babam beni ikna etmek için çok uğraştı, fakat dayanamadı "peki!" dedi.

    otobüsten indik, yeni açığın turnikelerine doğru yürüdük. içim içime sığmıyordu, trabzonspor taraftarı olan babam için de garip bir heyecan olsa gerek, o da mutluydu.

    bilet gişeleri kapanmış, maça nasıl gireceğimiz hakkında hiç bir fikrimiz yoktu. babam gel bakalım diyerek tuttu elimden, girişte görevli polise doğru ilerledi.

    o konuşmayı hiç unutmuyorum, "kardeşim ben öğretmenim, bu da kartım!" diyerek cüzdanından çıkardığı kartı gösterdi polis memuruna. polis "buyrun geçin hocam!" diyerek açtı turnikeyi. şok olmuştuk, stattaydık.

    tribünlerde coşacaksın bestesini ilk o maçta dinledim, saffet'in golüyle kendimizden geçtiğimizi, trabzonsporlu babamın yedikleri gole benim için sevindiğini hatırlıyorum.

    sonra da dünya gözüyle ilk defa bir yıldızı görmenin, hakan şükür'ün golünü izlemenin coşkusunu yaşıyorum.

    maç sonu kırmızı kartları, ünal'ın atılışını görüyorum, babam tepki veremiyor. :)

    ilk maçımda galibiyetle tanışıyorum.

    o maçla birlikte daha bir galatasaraylı olan ben, o sevgiyi bu günlere muhtemelen o maçla taşıdım sanırım.

    babalığın ne demek olduğunu bugün yine o maçla anlıyorum.
  • 139
    (bkz: 6 aralık 2009 galatasaray istanbul bb spor maçı)

    eski açık merdivenlerinden çıkarken yeşil zemini ilk gördüğümde adeta büyülenmiştim. yıllarca hayalini kurduğum bir anı canlı kanlı yaşıyordum. söylenen marşlar, kapalı ile yapılan karşılıklı tezahüratlar dün gibi hatırımda.

    (bkz: taraftar çıldırdı liderliği istiyor)
    (bkz: güle güle hoşçakal sevgilim)
    (bkz: şampiyonluk kimin umrunda)

    maçın ikinci yarısında, uğur uçar’ın ortasına, harry kewell’ın yeni açık tarafındaki kaleye yaptığı kafa vuruşuyla 1-0 öne geçmiştik. her şey harikaydı. maçın son dakikalarında hüseyin göçek’in verdiği birkaç yanlış karar ile taraftar olarak çileden çıkıyorduk. sanki bir şeylerin bizim adımıza ters gideceğini hisseder gibiydik. ve dakika 90+4’te maalesef topu ağlarımızda görmüştük. maç 1-1 sonuçlanmıştı. tüm stat tek bir ağızdan hüseyin göçek’e sevgilerimizi iletmiştik. arkadaşlarla büyük bir üzüntü içinde ayrılıyorduk sami yen’den. uzun süre kimsenin konuşmadığını hatırlıyorum.

    daha sonra, ali sami yen’de bir bursa ve bir gençlerbirliği maçına gitmek nasip oldu ve onlarda da galip gelememiştik.

    velhasıl-ı kelam sami yen’in atmosferi bambaşkaydı. daha agresif ve daha samimi bir tribün ortamı vardı. arena da evimiz, yuvamız tabii ki ama sanki sami yen’de burada olmayan bir şeyler vardı. bazen rüyamda görüyorum sami yen’i ve o güne mutlu, huzurlu başlıyorum. satırlarıma bir şarkı sözleriyle son vermek istiyorum. şimdi uzaklardasın, rüyalardasın, hayallerdesin...

    (bkz: ne maçlar yaşandı, dünya cehennemi burda tanıdı)

    (bkz: seni yıkacak dozerin)
  • 140
    (bkz: 17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı)

    17'nin uğuruna inandım. bu bir işaret olmalı ilk maçım için dedim. italyan patron ve sevgilisinin de gazıyla 300tl verip karaborsadan hepimize bilet almıştım. hala acırım o paraya. passolig falan çıktı da azaldı karaborsacı şerefsizler. alternatif çok oluyor en azından.

    bu maçta italyanlar da bizi tutuyordu. ikisi de juventuslu. onların düşüncesi, galatasaray'ın real madrid'e çelme takıp gruptan lider çıkmaları tabii. sonra grubun son maçında bu kez aynı karaborsacayı 250tl vererek aynı grupla maça gitmiştik.

    (bkz: 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)
    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)

    sneijder'in golünden sonra ikisi haber bile vermeden maçtan çıkıp evin yolunu tutmuşlar. *
  • 142
    ilk izlediğim maç 17.09.1988 tarihinde oynanan 7-3 kazandığımız adanaspor maçıydı. hayatımda ilk ve tek sefer numaralı tribünde pederle izlediğim maçtır. hayrettin e de ilk gıcık kaptığım maç olmuştur aynı zamanda. simoviç en sevdiğim isimlerden biri. ulan ilk kez gelmişiz maça, 30. dk falandı bir baktım simoviç çıktı hayrettin (bkz: hayrettin demirbaş) girdi. hoop yedik golü. dedim ben böyle şansın. yaş 6 ama olaylar idrak edilebiliyor. elimde bir tane suluk kalın plastikten. demek ki o zamanlar içeri alınıyormuş öyle bir ekipman. ilginç. neyse zaten bu suluktan suyu içiyorum leş gibi plastik tadı geliyor. suya uyuz olmuşum bir de hayrettin oyuna girip golü de yiyince iyice bir gıcık oldum. hayrettinle uzun yıllar sürecek olayımızda bu şekilde başlamış oldu. çok şükür sonradan goller geldi de 7-3 kazanabilmiştik. bol gollü güzel bir başlangıç olmuştu. ulan bir yaramazlık falan da yapmamıştım. ama peder o sezon başka da maça götürmemişti. o yüzden 1989 yılını başlangıç olarak kabul ediyorum tribünlerde geçen uzun yıllar için...
  • 143
    (bkz: 3 nisan 2001 galatasaray real madrid maçı)

    baba polis memuru, sözü var daha maça gitmedim hiç tayfun seni maça göndereyim polis arkadaşlarla deyince dünyalar benim olmuştu ilk defa maça gidecem o da real madrid maçı olur dedim baba. birader bende gelecem diye tutturunca babamda geldi. gittik stada babamların maçla alakası yok görev olarak :) saat 6/7 stadın etrafı bomboş ali sami yen kapalı gişe olmuş neyse yeni açıktan bir şekilde girdik stada babam dedi yahu neden burdan girdik bu maç kale arkasından izlenmez kapalı tribünü gösterip oraya gidelim dedi. baba yapma etme duralım burda nasıl gidecez oraya görmüyor musun tıklım tıklım diyorum dur tayfun hallederiz ordan izleriz dedi. indik yeni açık alt tarafa 4 polis ben birader, babam konuşuyor diğer polisler konuşuyor alt taraftan tel olan kapıyı açtırdılar millet bize bakıyor stadın içinden kapalıya geçecez bunu duyan 3-4 kişi abi bizi de götürün diye nasıl söyleniyorlar babam diyor olmaz biz resmî olarak geçecez abi bizi de götürün diye tutulunca sürekli tamam dedi gelin o 3 kişi beni biraderi aldı o 4 polis resmi kıyafetle 2 kişi öne 2 kişi arkaya geçtiler bizi yeni açıktan atletizm pisti olmasına rağmen çapraz şekilde stadın zemininden kapalı tribüne götürdüler. o götürdüğümüz arkadaşlar nasıl teşekkür ediyorlar anlatamam. kapalı altıda beğenmedi polis abiler bu seferde kapalı üste çıktık bu muhteşem maçı kapalı üstte 4 resmî kıyafetli polis memuru ile bağıra çağıra izlemiştik.
  • 144
    20.10.1999 senesi bir çarşamba günü, içim kıpır kıpır henüz daha 12 yaşındayım ve hayatım futbol, hayatım galatasaray olmuş durumda. ilk defa babam ve eniştemle canlı, kanlı ali sami yen'de yani mabedimizde bir maç izleyeceğim. bütün gün enerjim hiç bitmediği gib karnımda oluşan belirli belirsiz sancılar ile akşam olmasını ve araba ile stada yol almanın zamanını bekliyorum. öyle güzel bir histi ki o gün sanırım ömrüm boyunca o hissiyatı hiç öyle doruklarda yaşamayacağım. neyse hazırlandık, o zamanlar tabi forma bulmak, satın almak şimdi ki kadar kolay değil. eniştem sağolsun o zamanlar kulüpteki tanıdıkları vasıtası ile bir forma ayarlamıştı. o zaman ki bedenime tam uymasada giydim o kutsal sarı-kırmızı formayı. hagi'yi, hakan'ı canlı izlemenin hayali ile çıktık yola. mecidiyeköy'e geldik. orijin'in tam oralarda bir yerlerde park yeri bulduk, indik arabadan stada doğru yürümeye başladık. kapalı üst beni benden almıştı içeri girdiğimde. dünyanın hangi ambiyansını getirirseniz getirin o an yaşadığım duyguları kelimelerle anlatmam mümkün değil. zaten ali sami yen'i anlatacak her kelime, her söz kifayetsiz kalır. galatasaray'ım sahaya çıktı. hagi! seni dünya gözüyle canlı izledim ya senden iyisini seyredeceğimi düşünmüyorum. her neyse hakan, hagi, popescu yumruk şov derken maç başladı. evet gittiğim ilk maç galatasaray-chelsea maçı! ilk 15 dakika kalbim öylesine hızlı atıyordu ki bağıramadım. haykırmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. derken maçı dramatik bir şekilde 5-0 kaybettik. ama o maç benim için tribün'ün, galatasaray'ın başlangıcı oldu. evet belki çok ağır bir sonuçla yenildik ama daha da çok sevdim galatasaray'ı. maçtan çıktığımız da herkes üzgün, kafamızı öne eğdik ve babam'dan şu cümleyi duydum. kaldır kafanı cimbom başı dik yürür. sen de dimdik ol kazansakta, kaybetsek de! iyi ki galatasaray'lıyım iyi ki!
  • 145
    (bkz: 22 eylül 1990 galatasaray sarıyer maçı)
    yanlış hatırlamıyorsam ilk sami yen maçım bu olmalı benim.
    o dönemler sevgili babam osmanbey'de bir firmada çalışıyordu.
    artık şans mı dersiniz şanssızlık mı bilemem ama c.tesi günleri de yarım gün çalışmaları beni galatasaray'ın sami yen'deki c.tesi maçlarını kollamaya itmiş, ve sonunda bu maçı denk getirebilmiştim.
    o dönemler gece maçları yok tabi, maçın öğlen 15 sularında oynandığını hatırlıyorum, zira babamın işinden çıkar çıkmaz maça geçmiştik.
    kapalı tribünde izlediğimizi hatırlıyorum.
    aradan 30 sene geçmesine rağmen tanju'nun o maçın sonlarına doğru sert gelen ortayı e5 tarafındaki kalenin altıpasında göğsüyle sert şekilde havalandırmasını, o anda bütün tribünlerin top havalandıktan birkaç salise sonra olacakları tahmin edercesine ayaklanıp pozisyonunu almasını ve beklendiği üzere harika bir rövaşata golle pozisyonun sonlanmasını hala hatırlarım.
    yıllardır kaç maça gittiğimi saysam tahminim 200'den aşağı değildir diye düşünüyorum ama o kadar yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu güzel gole statta canlı izleme şansına nail olduğum en güzel 10 golün içinde yer veririm sanırım...
  • 148
    (bkz: 25 agustos 2002 galatasaray bursaspor maci)
    (bkz: arif erdem'in bursaspor'a attığı gol)

    tabi istabul'da yaşamadığım için ali sami yen'de ilk maçıma gitmem biraz zaman aldı ama çok şükür üniversite yıllarımda ve sonrasında bunun acısını çıkardım. ayrıca hayatımda kale arkası tribününden takip ettiğim üç maçtan birisidir ve arkasına oturduğum kaleye çok güzel bir gol olmuştur. daha sonraları alex'in samsunspor'a attığı gol ve tuncay'ın manchester united'a attığı rövaşata golü gibi efsane goller yine arkasına oturduğum kaleye atılmıştır.
  • 149
    1989 nun soğuk ama güneşli bir pazar öğleden sonrasında, tıklım tıklım dolu tribünler önünde ve futbol oynamaya elverişli bir zeminde( radyo tayfa online:) 1-0 galebemizle sonuçlanan bir ankaragücü maçıdır evime gittiğim ilk gün.

    o çimi kapalıdan girişte, daha alt kattan üste çıkmadan aradan ilk gören bir daha unutamaz asla. kıta avrupasında ve memleketteki hemen hemen tüm önemli stadlara gittim. ulan hiçbiri mi aynı havayı aynı mutluluğu vermez be?
App Store'dan indirin Google Play'den alın