---
alıntı ---
akustik ve tezahüratlar
öncelikle belirtmek lazım ki, bu yazı okuyanları teknik detaylar ile boğmak amacı ile yazılmamıştır. ancak yazının ilerleyen satırlarında görebileceğiniz gibi, bazı teknik terimler elde olmasa da kullanılmıştır. öncelikle, akustiğin ana temellerinden başlamak gerekiyor. ses, genel yapı itibari ile üç ana bölüme ayrılır: düşük frekans, orta frekans, yüksek frekans...
bu ayrımda sesler sırası ile şöyledir:
düşük frekans: bas tonlar (20-400 hz).
orta frekans: insan sesi (400-6.000 hz).
yüksek frekans: tiz sesler (6.000-20.000 hz).
insan kulağı bu frekans aralığının 40-16.000 hz arası olan bölümünü algılamakta, bazı özel durumlarda üst sınır 18.000 hz’e kadar çıkmaktadır. bilhassa insan ses aralığının geniş bir spektrumda yer alması, insan sesinin çok değişken bir yapıda olduğunun kanıtıdır. bazen son derece bas tonlar alınabildiği gibi, bazen de rahatsız edici seviyede tiz tonlar çıkabilmektedir.
ses, en rahat havada yayılabilmekte, havanın dışındaki yüzeylerle karşılaştığı zaman ise ya yansımakta, ya da sönmektedir. (sönmek terimi fiziksel anlamda ses dalgasının absorbe edilmesi -emilmesi- anlamındadır.) yansıma yüzeyi, ne kadar kaynağa yakın olursa, sesin doğallığı ve bütünlüğü o derece korunmuş olur. teknik açıklamalardan sonra, gelelim konunun tribünle, yani asy ile ilişkisine...
yukarıda da belirttiğimiz gibi, yansıma yüzeyi, sesin yayılmasında en büyük etkenlerden biridir. asy’in konkav yapıdaki çatısı, kapalı veya numaralı tribündeki sesin yaklaşık %60’ının kaybolmadan direkt olarak sahaya iletilmesini sağlamaktadır. buradaki mantık son derece basit olup, içbükey bir aynanın görüntüyü odaklaması ile de örneklenebilir.
asy’i diğer statlardan ayıran en önemli faktör de budur. dikkat ederseniz, büyük stadyumların neredeyse tamamı kapalı düzende ve çatıları aynen asy’de olduğu gibi içbükey olarak inşa edilmektedir (ör.: olimpia stadion münchen). inönü veya şükrü saraçoğlu statları, tamamı ile dolu olsalar dahi asy’nin yarattığı akustik etkiyi yaratamayacaklarından, asy "cehennem" olarak tanınmıştır. dikkat ederseniz, asy’de 2.000 kişinin çıkardığı sesi, inönü veya şs statlarında 6.000-7.000 kişi ancak çıkarabilmektedir. üstelik şs stadında, maraton tribün üst kaplamasının çatı kaplama malzemesi gibi son derece çağdışı bir malzemeden yapılmış olması, aradaki sütunlar, ve çatı yapımındaki demir konstrüksiyonun sesi bölmesi, şs stadında etkili bir tezahürat yapısını neredeyse imkânsız hale getirmektedir. nitekim bu statta, açık tribünler ile maraton tribünü’nün tezahüratları hemen hemen aynı ses seviyesinde sahaya yansımaktadır. inönü stadı’nın düz ve uçtan yukarı kalkık yapısı ise kaynaktan gelen sesin tam yansıma yapamadan seyircilere geri dönüp burada sönmesine neden olmaktadır.
tezahüratlarda akustiğin önemi
yukarıda bahsettiğimiz yansıma özellikleri, çatıya, çatının şekline, kaplamasına ve hatta boyasına bağlı olduğu kadar, hatta daha da fazla, kaynaktan çıkan ses frekanslarına bağlıdır. unutulmamalıdır ki, en fazla yansımayı tiz sesler yapmaktadır. insan sesinin yüksek frekans kısmı (2.500 hz ve üzeri) da gene yansıma ihtimali fazla olan bölümdür. buradan yola çıkarak bir değerlendirme yapıldığında, asy kapalı tribün ortasında çalınacak bir davulun sahaya yansıması, aynı yerde bağıran bir insanın sesinden daha az olacaktır. bir diğer deyişle, davul kullanımı sesi daha yoğun göstermediği gibi, yaklaşık 200-300 hz arasında olan sesi ile, tezahüratın arasında net olarak seçilmekte, bir diğer deyişle, tezahürata yön vermek, ve desteklemek yerine bazı uyumsuzluk anlarında köstek olmaktadır.
tezahüratı yapan bizler olduğumuza göre, yani yansıyan sesin orta frekansta olduğunu göz önüne alarak ufak bir değerlendirmeye gidelim. asy’de sıkça yapılan tezahüratları bir düşünün; hangi tezahürat sizi bıktırmakta, hangisi sizi daha fazla motive etmektedir? bunun cevabı çok basit bir şekilde seste gizlidir. "cimbom gol, gol gol" tezahüratı, sahaya cılız bir şekilde iletilirken, "kalplerde yıldız, gönüllerde ay" veya "rerere rarara" tezahüratları sahada bulunanları fazlası ile etkilemektedir.
asy’de yapılan bir diğer yanlış ise, tezahüratın kapalı ön-orta bölümde yoğun olarak yapılmasıdır. halbuki, parken stadı’nda gördüğümüz gibi, çatının altından yapılacak bir tezahürat, hem kendisi hem de yansıması ile sahada daha yoğun duyulacak, kayıp ses azalacaktır. parken stadı da aynen şs gibi, akustiği öldürecek bir çatı kaplamasına sahip olmasına karşın, uzun çatısı ile sesin yansımasına destek olmaktadır.
sonuç olarak, etkili tezahürat ancak ve ancak insan sesi ile yapılabilmektedir. burada davullar, kornalar, düdükler, vs. ancak yardımcı etken veya ritm aletleri olmalıdır. ancak tezahürat yapılırken dikkat edilmesi gereken nokta, insan boğazını yoran ve gırtlaktan söylenmesi gereken bas tonlar yerine, daha yumuşak, tiz tonlu tezahüratların seçilmesidir.
unutulmamalıdır ki, her nekadar akustik, bir ilim olarak yanımızda olsa bile, hıncahınç dolu bir stadın yarattığı psikolojik etki, az kişinin çıkaracağı yoğun ses ile eş tutulamaz. tamamı dolu bir asy tamamı ile açık tribünlerden oluşsa dahi, her zaman cehennem özelliğini koruyacaktır. aksi takdirde 2000-2001 sezonunda sıkça gördüğümüz boş tribünler sahada ancak canhıraş bağıran bir grup insan etkisizliğinden öteye geçemeyecektir.
---
alıntı ---
*