1
başarı değişken kavramdır. kimileri için yapılan her olumlu hamle, kalan tüm olumsuzluklara rağmen başarıyken; kimileri için en küçük bir hata, yaptığınız tüm doğru şeylerin geri planda kalmasına sebep olabilir. herkesi aynı anda mutlu etmeniz, herkes tarafından aynı anda övgü almanız imkansızla eşdeğerdir. iyiye ulaşma yolunda hata yapmak kaçınılmaz. edison bile, ampulü icat ederken 40000 kez yanılmış. sabır taşını çatlatacak 40000 deneyi başarısızlıkla sonuçlanmış. her başarısızlıktan sonra söylediği şey de şuymuş: "ampul icat edemeyeceğim bir yol daha buldum." o yüzden, edison tüm dünyaca bilinen ve saygıyla anılan biriyken, bizim gibi sabretmeyi beceremeyen ve ilk zorlukta pes eden, başarısızlık durumunda kelle isteyenler yerinde sayıyor.
adnan polat, kimimize göre iyi kimimize göre kötü başkan. bazılarımız galatasaray başkanlığına yakıştıramıyorken, bazılarımız bir süre daha kendisini başkan olarak görmek istiyor. belirlediğimiz değer ve kavramdaki farklılıklar, adnan polat hakkındaki düşüncelerin de farklı olmasına sebep oluyor. adnan polat döneminde galatasaray'daki değişikliklere ve tartışılan konulara bakmakta fayda var.
- - - - - - - - - -
lincoln meselesi yüzünden çok eleştirildi adnan polat. lincoln, oynadığı süre içinde birkaç maçlık iyi performansın yanında bolca sorun getirdi takıma. özhan canaydın, yanlış hatırlamıyorsam, çorlu galatasaraylılar derneğinin açılışında açıklamıştı lincoln transferini. yaşanan mali kriz ve değer kaybeden galatasaray ismi sebebiyle, bir süredir beklenen transferleri göremeyen taraftar için bir güneşi gördüm etkisiydi lincoln. adam tam bir top cambazı. oynamak istediğinde tutabilene aşk olsun. top sektirerek orta sahayı geçer, no look pass ile karşısındakini şaşırtır, topu ayağına alıp rakibi maymun eder... her şeyin güzel gittiğini düşünürken, lincoln takımdaki herkesten üstün görmeye başlar kendini. deplasmanlara gitmez, antrenmanlara çıkmaz, herkesten habersiz ülkesine gider, kamplara geç katılır vs. durum böyle olunca, taraftar arasında da bölünme yaşandı. bir kısım lincoln gönderilsin, galatasaray'a yakışmıyor derken bir kısım da adam çok iyi topçu, mutlaka kalmalı dedi. aslında yapılacak şey en başta belliyken, taraftar içindeki lincoln aşıkları, verilecek kararın ertelenmesine sebep oldular. sonuç olarak, lincoln takım dışı bırakıldı ve futbol takımı içinde büyümesi çok olası bir büyük kaos önlenmiş oldu.
"lincoln'ün takım dışı bırakılması hataydı" diyenler çıkar mutlaka. çoğunluğun görüşü, verilen kararın doğru olduğu yönündedir diye tahmin ediyorum. lincoln, başarısız transfer dönemlerinin ardından taraftarın içinde umut oluşturan ilk şeydi. bu yüzden lincoln'den vazgeçmek biraz sorunlu ve geç oldu. lincoln'ün, performans/para oranına bakınca, pek de olumlu olmayan bir değerle karşılaşıyoruz. ekonomik olarak toparlanmaya çalışan galatasaray'ın, her yıl kasasındaki birkaç milyonu sokağa atmasıyla, lincoln'ü takımda tutması eşdeğer durum. kabataslak bir bakış açısıyla bile lincon'ün takımla ilişkisinin kesilmesinin yerinde bir hamle olduğuna karar verilebiliyor.
***
skibbe yönetiminde alınan başarısız sonuçlar nedeniyle taraftar yine kelle istedi. ülke olarak sabretmeyi ve olaylara farklı açılardan bakmayı öğrenemiyoruz. bugün karar almaya zorladığımız kişilerin uzun vadede yarar mı yoksa zarar mı getireceğini hesaplamıyoruz. skibbe'nin gidişinin ardından takımın başına getirilen bülent korkmaz, adnan polat'ı karalamak için kullanılan bir başka konu.
2008-2009 sezonunun 22. haftasında takımın başına getirildi büyük kaptan. kulüplerin sezon ortasında teknik direktör transfer etmesi kolay bir iş değil. sezonun ikinci yarısının ilk haftalarında göreve gelen bületn korkmaz, 1 yılı opsiyonlu 2,5 yıllık sözleşme imzaladı. şöyle bir düşünelim; sezon ortasında takımın başına iyi bir teknik direktör getirilmesini beklemek hayalcilik değil midir? isim yapmış ve futbolda kendini kanıtlamış bir teknik direktörü, kadrosunda sıkıntılar olan ve durumu pek de parlak olmayan galatasaray'ın başına sezon ortası getirmek ne kadar mümkündür? bu şartlar altında, takımı emanet edeceğiniz kişi hem taraftarca kabul görmüş olmalı hem de "başarılı olabilir" düşüncesini herkese aşılamalı.
büyük kaptan, futbolculuğu döneminde bütün taraftarın kabullendiği ve büyük saygı duyduğu bir isim. teknik direktörlük kariyeri futbolculuğu kadar başarılı olmasa da, galatasaray'da iyi işler yapabileceğine hepimiz inandık. ilk sınavına 26 subat 2009 galatasaray girondins de bordeaux macinda çıktı büyük kaptan. golsüz sona eren ilk maçın rövanşında, ali sami yen çimlerine yeniden ayak bastı bülent korkmaz. galatasaray'da futbol yaşamına bir avrupa maçıyla başlayan bülent korkmaz, teknik direktörlük yaşamına da bir avrupa maçıyla başladı. kewell'ın oyuna girer girmez attığı muhteşem gol, sabri'nin son dakikada çektiği şutun ağlarla teması... galatasaray'ın efsanesi, galatasaray için efsaneler arasında yerini alan bir maçla başladı yuva'daki ikinci baharına. skor 4-3. hepimizin içindeki başarılı olma umudu, bu maçla daha da büyüdü. hepimiz, bülent korkmaz'ın galatasaray'ın başında büyük başarılara imza atacağına inandık.
bülent korkmaz'ın teknik direktörlük kariyerine bakacak olursak, 2006-2007 sezonunun ikinci yarısında çalıştırmaya başladığı kayseri erciyesspor'la kötü olmayan bir başlangıç yaptığını söylemek yanlış olmaz. büyük kaptan aynı sezon, kayseri erciyesspor'la türkiye kupasında final oynama başarısı gösterdi. ilk yarıda alınan sonuçlar sebebiyle kayseri erciyesspor küme düştü, bülent korkmaz takımdan ayrıldı. 2007-2008 sezonunda bursaspor'u çalıştırmaya başladı. ligdeki ilk 6 maçta galibiyet alamayan bursaspor, bülent korkmaz'la yolları ayırdı. gençlerbirliği'yle yola devam etti büyük kaptan; ancak gençlerbirliği'nde de istediğini elde edemedi. ligin alt sıralarından kurtulamayan gençlerbirliği, bülent korkmaz'la olan sözleşmeyi tek taraflı feshetti.
böyle bir teknik direktörlük yaşamıyla galatasaray'a geldi bülent korkmaz. kendisinin galatasaray'da büyük değişimler gerçekleştiremeyeceği gün gibi ortadaydı. kendisi de bazı şeyleri görmüş olacak ki, göreve geldiği gün istifa mektubunu sunmuş adnan polat'a. sezon sonunda bülent korkmaz yönetimindeki galatasaray ligi 5. bitirdi, bülent korkmaz istifasını verdi ve galatasaray'la resmi bağı koptu.
bülent korkmaz'ı takımdan göndermekle eleştiriliyor adnan polat. 1 yıl daha bekleyebilirdi deniliyor. bülent korkmaz için savunduğum bir şey var: kendisinin teknik direktörlüğü ve futbolculuğu ayrı ayrı değerlendirilmeli. büyük kaptanlık vasfını teknik direktörlük kariyerine henüz yansıtamadı bülent korkmaz. (örneğin, fizik gücü yüksek olmayan oyunculara hücumda yüksek tempolu pres yaptırmaya çalıştı galatasaray’da. bu da hücum elemanlarının 30. dakikadan sonra dili dışarıda dolaşmalarına, maç içinde de takımda kopukluklar yaşanmasına yol açtı. bordeaux maçında 3 – 1’den 3 – 3, hamburg maçında 2 – 0’dan 2 – 3 olması bu sebeptendir. yani, kadro yapısına uygun olmayan demode olmuş bir ekolü canlandırmaya çalıştı.) o günkü şartlar düşünüldüğünde, sezonun ikinci yarısının henüz başındaki bir galatasaray'ın başına getirilebilecek en doğru adam bülent korkmazdı. ama bülent korkmaz'la 1 sezon daha devam etmek, ne galatasaray'a ne de bülent korkmaz'a bir şey kazandırabilirdi. aldığı galibiyetlerden sonra bile "kötü futbol oynatıyor" gerekçesiyle eleştirilen bülent korkmaz, 2009-2010 sezonuna da galatasaray teknik direktörü olarak başlasa, birkaç hafta sonra tepkiler sebebiyle istifa edecek ya da gönderilecekti.
***
adnan polat döneminin belki de en önemli sorunu, kağıt üzerinde çok iyi bir kadro kurup, o çok iyi kadroyu yönetecek teknik direktörün aynı kalitede olmayışıydı. 2009-2010 sezonuna, bu sorunu çözerek girmiş bir galatasaray vardı. frank rijkaard dünya futbolunda marka olan, total futbolu en iyi oynatan, yönettiği takıma sistem yerleştirebilen en iyi teknik direktörlerden biri. bizim ligde kabul gören elindeki futbolcuya göre sistem oluştur düzenini yıkabilecek tek adam belki de rijkaard. kendisinin takımımızı çalıştıracağı haberi verildiğinde sevinmeyen galatasaraylı yoktur. değer kaybeden galatasaray adını yeniden gündeme getirmiş ve dünya futbolunda galatasaray'ın teknik direktörü frank rijkaard ibaresiyle kulübümüz ses getirmiştir.
2009-2010 sezonunda ligde aldığımız sonuçlardan, taraftarın yaptığı eleştirilerden, medyadan, yöneticilerden yeterince bahsedildi burda. rijkaard gibi bir ismin, transfer bütçesi çok kısıtlı bir kulübe gelmesi bile bir vizyonu ve hedefi olduğunu gösterir.
frank rijkaard konusunda adnan polat'ın en büyük şanssızlığı, kadrodaki uzun süreli sakatlıklar ve rotasyonda kullanılan oyuncuların bile sağlık sorunlarından kurtulamaması. yani bir şekilde yapılan transferlerin yetersiz olması. frank rijkaard'a, büyük değişimler yapması için teslim edilen takıma ihtiyaç duyulan her oyuncunun alınması gerekir ki bazı şeyler gerçekten değişebilsin. geçen sezon yapılan elano, keita, neill gibi önemli transferler takımdaki bazı eksikleri tamamlasa da, gerek yaşanan uzun süreli sakatlıklar gerekse takımdaki banko oyuncuların yedeklerinin gerektiği kadar iyi olmaması sebebiyle takım ciddi sıkıntılar yaşadı. alternatifi olmayan milan baros'un uzun süreli sakatlığı, oyunu çift yönlü oynaması gereken orta saha oyuncularımızın vasat seviyede olması, kaleci problemimiz, neill transferine kadar defansın göbeğinde görev alan servet çetin ve sakatlıktan kurtulamayan gökhan zan ikilisi herkesin elini kolunu bağladı. alternatif oyuncuları yeterli olmayan bölgelere tatmin edici transferler yapılsa, rijkaard için işler daha kolay olabilir, düşünülen oyun daha rahat sahaya yansıtılabilirdi.
geride bıraktığımız sezonda taraftarı tatmin etmeyen sonuçlar sebebiyle rijkaard eleştiriliyor bugün. kimileri yine kelle istiyor, bir yerlerde sorumluları arıyor. 1 sezonda takımı barcelona olarak görmek isteyenler hayal kırıklığı yaşıyor. bunu yapanlar, rijkaard'ın galatasaray'a kattıklarının farkında değiller. elano, giden keita, neill, bugün takımda kalan baros galatasaray'da görev almış ve alıyorsa; bu sezon için ismi geçen rosicky, ledesma, baptista hatta kimsenin beğenmediği polak'ın galatasaray'a gelme ihtimali olmuşsa, rijkaard isminin bunda payı çok büyük. bugün sadece bizim medya farelerinin karalama cesaretinde bulunduğu rijkaard, ligin kalitesini tek başına yükseltebilen bir adam. adnan polat kendisini futbol takımının başına getirmekle sadece galatasaray'a değil, lige de büyük katkıda bulundu; kaç kişi farkında?
***
haldun üstünel. adnan polat'ı bir şekilde eleştirmek ve karalamak isteyenlerin eline verilmiş en büyük koz. taraftar içinde, yaptığı transferlerden sonra sihirbaz ilan edilmiş ve transferleri gerçekleştirmesinde büyük rol oynayan adnan polat ve ali haşhaş'ın adının bile anılmamasına neden olabilmiş bir isim. taraftar sever böyle adamları. haldun üstünel elano'yu aldı, haldun üstünel dos santos'u getirdi, adam sihirbaz sezon ortasında neill geldi şöyledir böyledir. bu transferler haldun üstünel'i taraftar arasında bambaşka bir yere yükseltti. hatta haldun üstünel, kimileri için galatasaray adının önüne bile geçti. böyle bir adamın istifa etmesi de, doğal olarak adnan polat'ın suçu olarak görüldü. "adnan polat haldun üstünel'in başarısını kıskandı" diyenler bile oldu ki, elle tutulacak hiçbir yanı olmayan bir beyan bu.
yönetim içinde ne olmuştur, haldun üstünel neden istifasını vermiştir bilemiyoruz. açıklanmaması gereken, açıklandığı taktirde kişilere ve kulübe zarar verebilecek bir şeyler olmuş ki, iki taraf da sessiz kalmayı tercih ediyor.
sezon başında haldun üstünel istifasını verdi, akabinde keita satıldı, dos santos'un bonservisi alınmadı, jo zaten bu takımla devam etmeyecekti, kewell belirsizliği oluştu... bu olaylar "adnan polat önce haldun üstünel'i kulüpten uzaklaştırdı, şimdi de getirdiği oyuncuları gönderiyor" yorumlarına sebep oldu, ki bu da ayrı bir komedi unsuru.
keita transferinin 2009-2010 sezonunun sonunda kararlaştırıldığını daha önce belirtti adnan polat. kaldı ki, daha 30 yaşını doldurmamış bir futbolcunun, katar gibi bir ülkeye satılmayı kabul etmesi, futbolun kendisi için ne ifade ettiğini yeterince açıklıyor.
dos santos transfer edildiğinde hepimizde büyük heyecan uyandırdı. sezon içinde bekleneni yeteri kadar verememesi ve bonservisinin yüksek bulunması sebebiyle tercih edilmedi. verilen kararın lehimize mi aleyhimize mi olduğunu sezon içinde göreceğiz.
baros'un sakatlığından sonra forvet ihtiyacı doğan takıma, jo transferiyle katkı yapıldı. kewell giderse çocuğunu kesecek taraftarlar nonda'nın gidişine sebep oldu, sonra herkes ağladı vay efendim neden takımın tek forveti gönderiliyormuş. ee, çocuğunu kesiyordun ne oldu? ha, bazıları da çıkıp avrupa'da oynamayacak forvet aldık diyor. jo transfer edildiğinde, önümüzde geçmemiz gereken tek maç vardı*. o maçtan sonra zaten baros iyileşip sahaya dönüyordu. yönetim kumar oynadı, o maçı geçebileceğimize inandık ve jo'yu transfer ettik, o kumar tutmadı. hoş, transfer edilen jo da sakatlanıp bizim sağlık kurulunun eline düştü. şanssızlık ikiye katlandı.
yani diyeceğim, yok öyle haldun gitti haldun'un transfer ettiklerini de gönderelim havası. koca koca adamlar, 2 aylık ilişkisini bitiren lisesiler gibi "al mektuplarını ver mektuplarımı" olayına mı girecekler zannettiniz? gerçekten bunu mu düşündünüz?
- - - - - - - - - -
adnan polat'ı eleştiriyoruz iyi, güzel de; bu adam hepimizden daha fazla vizyon sahibi ve galatasaray için en iyiyi yapmaya çalışıyor. adam manyak mı? parası var, ünü var, adı belirli bir saygınlık kazanmışken galatasaray'la hobi olsun diye mi uğraşıyor? bir şeyleri değiştirme peşinde. iyi şeyler yapmak için çaba sarfediyor. uefa finansal kriterler getiriyor, buna uygun bir galatasaray ekonomisi oluşturmaya çalışıyoruz diye bağırıyor. bu olayı o kadar hafife alıyoruz ki, "şampiyon olsak bizi uefaya alamayacaklar mı la? olur mu öyle şey" diye düşünüyoruz.
herkes sözünü ediyor da, galiba bazılarımız 2012 kriterlerinin ne olduğundan bihaber. özet haliyle bir hatırlatalım. uefa diyor ki; kulüpler finansal fair play yapılanmasına uyacak. 2012-2013 sezonuna kadar her kulüp ekonomik disiplin içerisine girsin.
finansal fair play uygulaması diyor ki, 2012-2013 sezonundan itibaren;
* kulüpler gelirlerinin üzerinde harcama yapamayacak, bütçe açığı vermeyecek.
* kulüp sahipleri ve yöneticileri ellerini ceplerine atmayacak. çünkü bu finansal fair play'in amacı futbol dışı fonların futbola aktarılmasını engellemek ve kulüpler arasındaki haksız rekabete izin vermemek.
* kulüpler 2012-2013 sezonuna kadar, kulüp sahiplerinden ve yöneticilerinden aldıkları paraları ödeyecek.
yani bu uygulama diyor ki, bir kulüp sezon içinde transfer gelirinden daha fazla harcama yapamayacak. borçları fazla olan kulüpler uefa'nın organizasyonlarına katılamayacak. belirtilen kriterlere uymayanlar;
- ihtar
- para cezası
- transfer yasağı
- puan indirimi
- futbolcuya lisans verilmemesi ya da lisansın geri alınması
- küme düşme
- tescil iptali
gibi cezalarla karşı karşıya kalacaklar. uefa, ekonomik alandaki haksız rekabetin önüne geçmek için bu kurallardan kesinlikle taviz verilmeyeceğini en başta bildiriyor.
23 temmuz 2010 tarihli şu haber de, uefa'nın 2012 kriterleri konusunda taviz vermeyeceğini net şekilde açıklıyor sanırım;
--- alıntı ---
mallorca'yı borcu yaktı!
uefa, ekonomik krizde olan ve borcu bulunan mallorca kulübünü gelecek sezon avrupa ligi'ne almadı.
ispanyol haber ajanslarında yer alan haberlerde, uefa'nın resmi yazıyı mallorca'ya gönderdiği bildirildi.
33 milyon avrosu maliyeye olmak üzere 90 milyon avroyu aşkın borcu olduğu iddia edilen mallorca'nın, geçen sezon la liga'yı 5. sırada bitirmesine rağmen, uefa'nın aldığı kararla avrupa kupalarında oynaması için gerekli olan lisansı geri alındı.
mallorca kulübü yöneticileri, bu zamana kadarki açıklamalarında, uefa'nın kendilerini avrupa ligi'nden men etmesi halinde yasal tüm haklarını arayarak, dava açacaklarını söylemişlerdi.
uefa'nın mallorca'nın yerine la liga'yı 7. bitiren villarreal'i avrupa ligi'ne dahil etmesi bekleniyor.
http://www.ligtv.com.tr/...=1&hid=75512
--- alıntı ---
"ekonomik açıdan gelişti de ne oldu, adam resmen ticaret yapıyor." türü zırvalar, işin bu kadar ciddi olduğunu bilmeyenler tarafından yapılıyor olsa gerek. yoksa bunları görüp de aynı şeyleri söylemek bile bile lades oluyor. hoş, adnan polat'a tüccar yakıştırması yapanlar ticaretten ve finansal yönetimden ne kadar anlıyor meçhul. kendilerine bir dükkan emanet edilse üç güne kalmadan iflas ederler gibi görünüyor.
kendisinin döneminde değerini nerdeyse üçe katlayan riva arazisinden, ocak ayında tamamlanacak türk telekom arena'dan, ürün kalitesini ve çeşitliliğini artıran galatasaray store'dan, artan forma satışından, gs bonus kart'tan, gs mobile'dan ve reklam gelirlerinden bahsetmeye gerek yok. hala bu gelişmeleri göremeyip salt sportif başarı üzerinden eleştiren, yapılmayan transferler yüzünden kendisini yerden yere vuran taraftar; bundan birkaç yıl sonra her şeyi idrak etmeye başlayacaktır.
adnan polat, benim gözümde oldukça başarılı bir yöneticidir. elbette hatalar yaptı; ama kulübe kazandırdıklarının yanında bu hatalar affedilebilir boyutta. bu dönemde galatasaray'ın gelecekteki çıkarlarını koruma amacı güden herhangi bir yönetici de kendisinin izlediği politikayı izleyecek, ekonomik gelişmeye önem verecekti. liseli diye istenmeyen adnan öztürk de buna dahil. bu kulübü yönetenler galatasaray'ı bizden daha az sevmiyor. eleştiri yapmakla karalama kampanyası başlatmak arasındaki nüansı yakalayabilmek için sadece bunun farkında olmak bile yeterli.
not: katkılarından dolayı haz etmem rapidden'e teşekkürler.
adnan polat, kimimize göre iyi kimimize göre kötü başkan. bazılarımız galatasaray başkanlığına yakıştıramıyorken, bazılarımız bir süre daha kendisini başkan olarak görmek istiyor. belirlediğimiz değer ve kavramdaki farklılıklar, adnan polat hakkındaki düşüncelerin de farklı olmasına sebep oluyor. adnan polat döneminde galatasaray'daki değişikliklere ve tartışılan konulara bakmakta fayda var.
- - - - - - - - - -
lincoln meselesi yüzünden çok eleştirildi adnan polat. lincoln, oynadığı süre içinde birkaç maçlık iyi performansın yanında bolca sorun getirdi takıma. özhan canaydın, yanlış hatırlamıyorsam, çorlu galatasaraylılar derneğinin açılışında açıklamıştı lincoln transferini. yaşanan mali kriz ve değer kaybeden galatasaray ismi sebebiyle, bir süredir beklenen transferleri göremeyen taraftar için bir güneşi gördüm etkisiydi lincoln. adam tam bir top cambazı. oynamak istediğinde tutabilene aşk olsun. top sektirerek orta sahayı geçer, no look pass ile karşısındakini şaşırtır, topu ayağına alıp rakibi maymun eder... her şeyin güzel gittiğini düşünürken, lincoln takımdaki herkesten üstün görmeye başlar kendini. deplasmanlara gitmez, antrenmanlara çıkmaz, herkesten habersiz ülkesine gider, kamplara geç katılır vs. durum böyle olunca, taraftar arasında da bölünme yaşandı. bir kısım lincoln gönderilsin, galatasaray'a yakışmıyor derken bir kısım da adam çok iyi topçu, mutlaka kalmalı dedi. aslında yapılacak şey en başta belliyken, taraftar içindeki lincoln aşıkları, verilecek kararın ertelenmesine sebep oldular. sonuç olarak, lincoln takım dışı bırakıldı ve futbol takımı içinde büyümesi çok olası bir büyük kaos önlenmiş oldu.
"lincoln'ün takım dışı bırakılması hataydı" diyenler çıkar mutlaka. çoğunluğun görüşü, verilen kararın doğru olduğu yönündedir diye tahmin ediyorum. lincoln, başarısız transfer dönemlerinin ardından taraftarın içinde umut oluşturan ilk şeydi. bu yüzden lincoln'den vazgeçmek biraz sorunlu ve geç oldu. lincoln'ün, performans/para oranına bakınca, pek de olumlu olmayan bir değerle karşılaşıyoruz. ekonomik olarak toparlanmaya çalışan galatasaray'ın, her yıl kasasındaki birkaç milyonu sokağa atmasıyla, lincoln'ü takımda tutması eşdeğer durum. kabataslak bir bakış açısıyla bile lincon'ün takımla ilişkisinin kesilmesinin yerinde bir hamle olduğuna karar verilebiliyor.
***
skibbe yönetiminde alınan başarısız sonuçlar nedeniyle taraftar yine kelle istedi. ülke olarak sabretmeyi ve olaylara farklı açılardan bakmayı öğrenemiyoruz. bugün karar almaya zorladığımız kişilerin uzun vadede yarar mı yoksa zarar mı getireceğini hesaplamıyoruz. skibbe'nin gidişinin ardından takımın başına getirilen bülent korkmaz, adnan polat'ı karalamak için kullanılan bir başka konu.
2008-2009 sezonunun 22. haftasında takımın başına getirildi büyük kaptan. kulüplerin sezon ortasında teknik direktör transfer etmesi kolay bir iş değil. sezonun ikinci yarısının ilk haftalarında göreve gelen bületn korkmaz, 1 yılı opsiyonlu 2,5 yıllık sözleşme imzaladı. şöyle bir düşünelim; sezon ortasında takımın başına iyi bir teknik direktör getirilmesini beklemek hayalcilik değil midir? isim yapmış ve futbolda kendini kanıtlamış bir teknik direktörü, kadrosunda sıkıntılar olan ve durumu pek de parlak olmayan galatasaray'ın başına sezon ortası getirmek ne kadar mümkündür? bu şartlar altında, takımı emanet edeceğiniz kişi hem taraftarca kabul görmüş olmalı hem de "başarılı olabilir" düşüncesini herkese aşılamalı.
büyük kaptan, futbolculuğu döneminde bütün taraftarın kabullendiği ve büyük saygı duyduğu bir isim. teknik direktörlük kariyeri futbolculuğu kadar başarılı olmasa da, galatasaray'da iyi işler yapabileceğine hepimiz inandık. ilk sınavına 26 subat 2009 galatasaray girondins de bordeaux macinda çıktı büyük kaptan. golsüz sona eren ilk maçın rövanşında, ali sami yen çimlerine yeniden ayak bastı bülent korkmaz. galatasaray'da futbol yaşamına bir avrupa maçıyla başlayan bülent korkmaz, teknik direktörlük yaşamına da bir avrupa maçıyla başladı. kewell'ın oyuna girer girmez attığı muhteşem gol, sabri'nin son dakikada çektiği şutun ağlarla teması... galatasaray'ın efsanesi, galatasaray için efsaneler arasında yerini alan bir maçla başladı yuva'daki ikinci baharına. skor 4-3. hepimizin içindeki başarılı olma umudu, bu maçla daha da büyüdü. hepimiz, bülent korkmaz'ın galatasaray'ın başında büyük başarılara imza atacağına inandık.
bülent korkmaz'ın teknik direktörlük kariyerine bakacak olursak, 2006-2007 sezonunun ikinci yarısında çalıştırmaya başladığı kayseri erciyesspor'la kötü olmayan bir başlangıç yaptığını söylemek yanlış olmaz. büyük kaptan aynı sezon, kayseri erciyesspor'la türkiye kupasında final oynama başarısı gösterdi. ilk yarıda alınan sonuçlar sebebiyle kayseri erciyesspor küme düştü, bülent korkmaz takımdan ayrıldı. 2007-2008 sezonunda bursaspor'u çalıştırmaya başladı. ligdeki ilk 6 maçta galibiyet alamayan bursaspor, bülent korkmaz'la yolları ayırdı. gençlerbirliği'yle yola devam etti büyük kaptan; ancak gençlerbirliği'nde de istediğini elde edemedi. ligin alt sıralarından kurtulamayan gençlerbirliği, bülent korkmaz'la olan sözleşmeyi tek taraflı feshetti.
böyle bir teknik direktörlük yaşamıyla galatasaray'a geldi bülent korkmaz. kendisinin galatasaray'da büyük değişimler gerçekleştiremeyeceği gün gibi ortadaydı. kendisi de bazı şeyleri görmüş olacak ki, göreve geldiği gün istifa mektubunu sunmuş adnan polat'a. sezon sonunda bülent korkmaz yönetimindeki galatasaray ligi 5. bitirdi, bülent korkmaz istifasını verdi ve galatasaray'la resmi bağı koptu.
bülent korkmaz'ı takımdan göndermekle eleştiriliyor adnan polat. 1 yıl daha bekleyebilirdi deniliyor. bülent korkmaz için savunduğum bir şey var: kendisinin teknik direktörlüğü ve futbolculuğu ayrı ayrı değerlendirilmeli. büyük kaptanlık vasfını teknik direktörlük kariyerine henüz yansıtamadı bülent korkmaz. (örneğin, fizik gücü yüksek olmayan oyunculara hücumda yüksek tempolu pres yaptırmaya çalıştı galatasaray’da. bu da hücum elemanlarının 30. dakikadan sonra dili dışarıda dolaşmalarına, maç içinde de takımda kopukluklar yaşanmasına yol açtı. bordeaux maçında 3 – 1’den 3 – 3, hamburg maçında 2 – 0’dan 2 – 3 olması bu sebeptendir. yani, kadro yapısına uygun olmayan demode olmuş bir ekolü canlandırmaya çalıştı.) o günkü şartlar düşünüldüğünde, sezonun ikinci yarısının henüz başındaki bir galatasaray'ın başına getirilebilecek en doğru adam bülent korkmazdı. ama bülent korkmaz'la 1 sezon daha devam etmek, ne galatasaray'a ne de bülent korkmaz'a bir şey kazandırabilirdi. aldığı galibiyetlerden sonra bile "kötü futbol oynatıyor" gerekçesiyle eleştirilen bülent korkmaz, 2009-2010 sezonuna da galatasaray teknik direktörü olarak başlasa, birkaç hafta sonra tepkiler sebebiyle istifa edecek ya da gönderilecekti.
***
adnan polat döneminin belki de en önemli sorunu, kağıt üzerinde çok iyi bir kadro kurup, o çok iyi kadroyu yönetecek teknik direktörün aynı kalitede olmayışıydı. 2009-2010 sezonuna, bu sorunu çözerek girmiş bir galatasaray vardı. frank rijkaard dünya futbolunda marka olan, total futbolu en iyi oynatan, yönettiği takıma sistem yerleştirebilen en iyi teknik direktörlerden biri. bizim ligde kabul gören elindeki futbolcuya göre sistem oluştur düzenini yıkabilecek tek adam belki de rijkaard. kendisinin takımımızı çalıştıracağı haberi verildiğinde sevinmeyen galatasaraylı yoktur. değer kaybeden galatasaray adını yeniden gündeme getirmiş ve dünya futbolunda galatasaray'ın teknik direktörü frank rijkaard ibaresiyle kulübümüz ses getirmiştir.
2009-2010 sezonunda ligde aldığımız sonuçlardan, taraftarın yaptığı eleştirilerden, medyadan, yöneticilerden yeterince bahsedildi burda. rijkaard gibi bir ismin, transfer bütçesi çok kısıtlı bir kulübe gelmesi bile bir vizyonu ve hedefi olduğunu gösterir.
frank rijkaard konusunda adnan polat'ın en büyük şanssızlığı, kadrodaki uzun süreli sakatlıklar ve rotasyonda kullanılan oyuncuların bile sağlık sorunlarından kurtulamaması. yani bir şekilde yapılan transferlerin yetersiz olması. frank rijkaard'a, büyük değişimler yapması için teslim edilen takıma ihtiyaç duyulan her oyuncunun alınması gerekir ki bazı şeyler gerçekten değişebilsin. geçen sezon yapılan elano, keita, neill gibi önemli transferler takımdaki bazı eksikleri tamamlasa da, gerek yaşanan uzun süreli sakatlıklar gerekse takımdaki banko oyuncuların yedeklerinin gerektiği kadar iyi olmaması sebebiyle takım ciddi sıkıntılar yaşadı. alternatifi olmayan milan baros'un uzun süreli sakatlığı, oyunu çift yönlü oynaması gereken orta saha oyuncularımızın vasat seviyede olması, kaleci problemimiz, neill transferine kadar defansın göbeğinde görev alan servet çetin ve sakatlıktan kurtulamayan gökhan zan ikilisi herkesin elini kolunu bağladı. alternatif oyuncuları yeterli olmayan bölgelere tatmin edici transferler yapılsa, rijkaard için işler daha kolay olabilir, düşünülen oyun daha rahat sahaya yansıtılabilirdi.
geride bıraktığımız sezonda taraftarı tatmin etmeyen sonuçlar sebebiyle rijkaard eleştiriliyor bugün. kimileri yine kelle istiyor, bir yerlerde sorumluları arıyor. 1 sezonda takımı barcelona olarak görmek isteyenler hayal kırıklığı yaşıyor. bunu yapanlar, rijkaard'ın galatasaray'a kattıklarının farkında değiller. elano, giden keita, neill, bugün takımda kalan baros galatasaray'da görev almış ve alıyorsa; bu sezon için ismi geçen rosicky, ledesma, baptista hatta kimsenin beğenmediği polak'ın galatasaray'a gelme ihtimali olmuşsa, rijkaard isminin bunda payı çok büyük. bugün sadece bizim medya farelerinin karalama cesaretinde bulunduğu rijkaard, ligin kalitesini tek başına yükseltebilen bir adam. adnan polat kendisini futbol takımının başına getirmekle sadece galatasaray'a değil, lige de büyük katkıda bulundu; kaç kişi farkında?
***
haldun üstünel. adnan polat'ı bir şekilde eleştirmek ve karalamak isteyenlerin eline verilmiş en büyük koz. taraftar içinde, yaptığı transferlerden sonra sihirbaz ilan edilmiş ve transferleri gerçekleştirmesinde büyük rol oynayan adnan polat ve ali haşhaş'ın adının bile anılmamasına neden olabilmiş bir isim. taraftar sever böyle adamları. haldun üstünel elano'yu aldı, haldun üstünel dos santos'u getirdi, adam sihirbaz sezon ortasında neill geldi şöyledir böyledir. bu transferler haldun üstünel'i taraftar arasında bambaşka bir yere yükseltti. hatta haldun üstünel, kimileri için galatasaray adının önüne bile geçti. böyle bir adamın istifa etmesi de, doğal olarak adnan polat'ın suçu olarak görüldü. "adnan polat haldun üstünel'in başarısını kıskandı" diyenler bile oldu ki, elle tutulacak hiçbir yanı olmayan bir beyan bu.
yönetim içinde ne olmuştur, haldun üstünel neden istifasını vermiştir bilemiyoruz. açıklanmaması gereken, açıklandığı taktirde kişilere ve kulübe zarar verebilecek bir şeyler olmuş ki, iki taraf da sessiz kalmayı tercih ediyor.
sezon başında haldun üstünel istifasını verdi, akabinde keita satıldı, dos santos'un bonservisi alınmadı, jo zaten bu takımla devam etmeyecekti, kewell belirsizliği oluştu... bu olaylar "adnan polat önce haldun üstünel'i kulüpten uzaklaştırdı, şimdi de getirdiği oyuncuları gönderiyor" yorumlarına sebep oldu, ki bu da ayrı bir komedi unsuru.
keita transferinin 2009-2010 sezonunun sonunda kararlaştırıldığını daha önce belirtti adnan polat. kaldı ki, daha 30 yaşını doldurmamış bir futbolcunun, katar gibi bir ülkeye satılmayı kabul etmesi, futbolun kendisi için ne ifade ettiğini yeterince açıklıyor.
dos santos transfer edildiğinde hepimizde büyük heyecan uyandırdı. sezon içinde bekleneni yeteri kadar verememesi ve bonservisinin yüksek bulunması sebebiyle tercih edilmedi. verilen kararın lehimize mi aleyhimize mi olduğunu sezon içinde göreceğiz.
baros'un sakatlığından sonra forvet ihtiyacı doğan takıma, jo transferiyle katkı yapıldı. kewell giderse çocuğunu kesecek taraftarlar nonda'nın gidişine sebep oldu, sonra herkes ağladı vay efendim neden takımın tek forveti gönderiliyormuş. ee, çocuğunu kesiyordun ne oldu? ha, bazıları da çıkıp avrupa'da oynamayacak forvet aldık diyor. jo transfer edildiğinde, önümüzde geçmemiz gereken tek maç vardı*. o maçtan sonra zaten baros iyileşip sahaya dönüyordu. yönetim kumar oynadı, o maçı geçebileceğimize inandık ve jo'yu transfer ettik, o kumar tutmadı. hoş, transfer edilen jo da sakatlanıp bizim sağlık kurulunun eline düştü. şanssızlık ikiye katlandı.
yani diyeceğim, yok öyle haldun gitti haldun'un transfer ettiklerini de gönderelim havası. koca koca adamlar, 2 aylık ilişkisini bitiren lisesiler gibi "al mektuplarını ver mektuplarımı" olayına mı girecekler zannettiniz? gerçekten bunu mu düşündünüz?
- - - - - - - - - -
adnan polat'ı eleştiriyoruz iyi, güzel de; bu adam hepimizden daha fazla vizyon sahibi ve galatasaray için en iyiyi yapmaya çalışıyor. adam manyak mı? parası var, ünü var, adı belirli bir saygınlık kazanmışken galatasaray'la hobi olsun diye mi uğraşıyor? bir şeyleri değiştirme peşinde. iyi şeyler yapmak için çaba sarfediyor. uefa finansal kriterler getiriyor, buna uygun bir galatasaray ekonomisi oluşturmaya çalışıyoruz diye bağırıyor. bu olayı o kadar hafife alıyoruz ki, "şampiyon olsak bizi uefaya alamayacaklar mı la? olur mu öyle şey" diye düşünüyoruz.
herkes sözünü ediyor da, galiba bazılarımız 2012 kriterlerinin ne olduğundan bihaber. özet haliyle bir hatırlatalım. uefa diyor ki; kulüpler finansal fair play yapılanmasına uyacak. 2012-2013 sezonuna kadar her kulüp ekonomik disiplin içerisine girsin.
finansal fair play uygulaması diyor ki, 2012-2013 sezonundan itibaren;
* kulüpler gelirlerinin üzerinde harcama yapamayacak, bütçe açığı vermeyecek.
* kulüp sahipleri ve yöneticileri ellerini ceplerine atmayacak. çünkü bu finansal fair play'in amacı futbol dışı fonların futbola aktarılmasını engellemek ve kulüpler arasındaki haksız rekabete izin vermemek.
* kulüpler 2012-2013 sezonuna kadar, kulüp sahiplerinden ve yöneticilerinden aldıkları paraları ödeyecek.
yani bu uygulama diyor ki, bir kulüp sezon içinde transfer gelirinden daha fazla harcama yapamayacak. borçları fazla olan kulüpler uefa'nın organizasyonlarına katılamayacak. belirtilen kriterlere uymayanlar;
- ihtar
- para cezası
- transfer yasağı
- puan indirimi
- futbolcuya lisans verilmemesi ya da lisansın geri alınması
- küme düşme
- tescil iptali
gibi cezalarla karşı karşıya kalacaklar. uefa, ekonomik alandaki haksız rekabetin önüne geçmek için bu kurallardan kesinlikle taviz verilmeyeceğini en başta bildiriyor.
23 temmuz 2010 tarihli şu haber de, uefa'nın 2012 kriterleri konusunda taviz vermeyeceğini net şekilde açıklıyor sanırım;
--- alıntı ---
mallorca'yı borcu yaktı!
uefa, ekonomik krizde olan ve borcu bulunan mallorca kulübünü gelecek sezon avrupa ligi'ne almadı.
ispanyol haber ajanslarında yer alan haberlerde, uefa'nın resmi yazıyı mallorca'ya gönderdiği bildirildi.
33 milyon avrosu maliyeye olmak üzere 90 milyon avroyu aşkın borcu olduğu iddia edilen mallorca'nın, geçen sezon la liga'yı 5. sırada bitirmesine rağmen, uefa'nın aldığı kararla avrupa kupalarında oynaması için gerekli olan lisansı geri alındı.
mallorca kulübü yöneticileri, bu zamana kadarki açıklamalarında, uefa'nın kendilerini avrupa ligi'nden men etmesi halinde yasal tüm haklarını arayarak, dava açacaklarını söylemişlerdi.
uefa'nın mallorca'nın yerine la liga'yı 7. bitiren villarreal'i avrupa ligi'ne dahil etmesi bekleniyor.
http://www.ligtv.com.tr/...=1&hid=75512
--- alıntı ---
"ekonomik açıdan gelişti de ne oldu, adam resmen ticaret yapıyor." türü zırvalar, işin bu kadar ciddi olduğunu bilmeyenler tarafından yapılıyor olsa gerek. yoksa bunları görüp de aynı şeyleri söylemek bile bile lades oluyor. hoş, adnan polat'a tüccar yakıştırması yapanlar ticaretten ve finansal yönetimden ne kadar anlıyor meçhul. kendilerine bir dükkan emanet edilse üç güne kalmadan iflas ederler gibi görünüyor.
kendisinin döneminde değerini nerdeyse üçe katlayan riva arazisinden, ocak ayında tamamlanacak türk telekom arena'dan, ürün kalitesini ve çeşitliliğini artıran galatasaray store'dan, artan forma satışından, gs bonus kart'tan, gs mobile'dan ve reklam gelirlerinden bahsetmeye gerek yok. hala bu gelişmeleri göremeyip salt sportif başarı üzerinden eleştiren, yapılmayan transferler yüzünden kendisini yerden yere vuran taraftar; bundan birkaç yıl sonra her şeyi idrak etmeye başlayacaktır.
adnan polat, benim gözümde oldukça başarılı bir yöneticidir. elbette hatalar yaptı; ama kulübe kazandırdıklarının yanında bu hatalar affedilebilir boyutta. bu dönemde galatasaray'ın gelecekteki çıkarlarını koruma amacı güden herhangi bir yönetici de kendisinin izlediği politikayı izleyecek, ekonomik gelişmeye önem verecekti. liseli diye istenmeyen adnan öztürk de buna dahil. bu kulübü yönetenler galatasaray'ı bizden daha az sevmiyor. eleştiri yapmakla karalama kampanyası başlatmak arasındaki nüansı yakalayabilmek için sadece bunun farkında olmak bile yeterli.
not: katkılarından dolayı haz etmem rapidden'e teşekkürler.