• 1
    galatasaray lisesi mezunu,türkiye cumhuriyeti'nin sayılı düşünürlerindendi...galatasaray'a ,tevfik fikret'e ve atatürk'e hayranlık duyardı....hakkında kendisi gibi galatasaray liseli olan orhan karaveli'nin ayrıntılı olarak yazdığı biyografi çok başarılıdır.bence bu kitabı tüm galatasaraylılar okumalıdır...kitabı okudukça galatasaray'ın tarihine tanık olmak bizi biraz daha sarı kırmızılı renklere bağlıyor...
  • 2
    "sakallı celâl, 1886 yılının kazma kürek yaktırdığı bir mart gününde miralay hüseyin hüsnü paşa ve ayşe melek hanımın üçüncü oğlu olarak dünyaya gelir. çevresine biraz tepeden bakan annesi ile celâl'in yıldızı hiç barışmaz. çocukken annesinin 'paşa hanımı' tavırlarına sinirlendiği için makam faytonunda kendini arabacı askerin yanına atıp, annesini utandırır. zaten sonraları annesi için "askerler, babama selam durduklarından daha çok anneme selam dururlardı! benim annem abdülhamit'in dişisidir" diyecektir. aynı ayşe melek hanım, celâl devlet bursu ile fransa'ya siyaset bilimi okumaya gittiğinde, oğlundan gelen "devlet katında bölümü ile ilgili değişiklik ricasında bulunması" isteğine "devlet neyi uygun görmüşse onu tahsil et... onlardan daha iyi mi bileceksin?" cevabını verecek, o günden sonra celâl bey, o meşhur sakalını koyverip bir daha da kesmeyecektir.
    sakallı celâl yaşı geldiğinde ailesince mekteb-i sultani'ye, bugünkü adıyla galatasaray lisesi'ne 110 numara ile kaydedilir. o vakitten sonra ne o sultani'den ne de sultani ondan vazgeçer. liseyi bitirdiğinde fransa'ya üniverisite eğitimi için gittiyse de tamamlayamadan geri döner. kitabın bu kısmı ve soyağacı gereğinden fazla uzun anlatılıp bizi kahramandan biraz uzaklaştırsa da sonrasında sakallı celâl'i, sakallı celâl yapan olaylar ve bu kitaba konu olmasını sağlayan hikâye başlıyor.

    eli öpülen adam
    celâl bey, o dönem için 'fazla geniş' vizyonu, ileri görüşlülüğü ile tahmin edileceği gibi dokuz köyden kovulur. öğretmenliğe başladığındaki ilk görev yeri üsküp'te öğrencilerden bir futbol takımı kurduğunda, şeytan icadı oyun yüzünden 'komünist' olarak nitelendirilir ve görevden alınır. sonrasında gittiği kastamonu'da öğrencilerine hurafelere inanmamaları yönünde verdiği öğütler nedeniyle sakıncalı ilan edilerek yine görevden alınır. ankara sultanisi'nde din derslerini azalttığı ve erkek öğrencilere bayan öğretmen atadığı için uyarılır.
    devlet memuru olamayacağını anlayıp çareyi aydın'da incir fabrikasında çalışmakta bulan celâl burda da rahat edemez. işçilere yardım ettiği gerekçesiyle komünist olduğu düşünülür ve evi basılır. kitapları ve eşyaları talan edilen sakallı celal, polise ne aradıklarını sorunca "fakir işçilere yardım ediyormuşsun! yani komünistmişsin! biz de bunun belgelerini arıyoruz" yanıtını alır. celâl bey, işaret parmağıyla kafasını göstererek "aradıklarınız burada" yanıtını verir.
    bir başka gün, taşıdığı ruhsatlı silahına el konduğunda, silah taşıma nedeni olarak "bu polis eskiden padişahın ve hilafetin polisiydi. 'padişahım çok yaşa' diye bağırmayanları yakalayıp zindana tıkardı. düpedüz zulüm aracıydı emrinde olduğu padişah ve hilafetin. şimdi devran değişti, cumhuriyet ilan olundu ve bu polis cumhuriyet'in polisi olup çıktı. iyi de ben bu polise nasıl güvenebilirim? yarın birileri punduna getirse bir kez daha 'hilafetin polisi' olmayacakları ne malûm? o nedenle ben bu silahı gerektiğinde gazi paşa'yı ve cumhuriyet'i korumak için taşıyorum" der.
    sakallı celâl, hayatı boyunca kimseden yardım almaz. rivayete göre gösterişli görünmemek adına bilerek eskittiği paltosu, içine kitaplarını doldurduğu çuvalı ve 'özgürlük' olarak nitelendirdiği sakalıyla kendi yağınla kavrulur. dönemin tüm düşünür, yazar ve profesörleri tarafından el üstünde tutulur. rasih nuri, hocası olan profesör kerim erim ile birlikte yürürken, erim'in yoldaki bir çöpçünün elini öptüğünü ve bu kişinin sakalı celâl bey olduğunu söyler. daha bu ve bunun gibi nice yorumlar ve anılar kitapta yer buluyor. kitap ayrıca hiç 'matruş' kalmamış onlarca sakallı celâl bey suretiyle süslü. sakallı'nın tek sakalsız fotoğraflarını da yine kitapta görüyoruz.
    bazı kaynaklarda celâl beyin atatürk ve rejim karşı olduğu söylense de vasiyetinde, "mustafa kemal'i seviyorum. onu öpmek ve koklamak isterdim" diyen sakallı celâl 1962'de beyin kanamasından hayata veda eder. mezar taşında kimsenin bilmediği ama belki de hissetiği soyadıyla celâl yalınız ve "bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır" yazılıdır."
    kaynak:bir türk filozofunun yeniden doğuşu
    orhan karaveli
  • 5
    allah rahmet eylesin. yukarıda bir kitaptan söz edilmiş ama detaya fazla girilmemiş. güreşçi olmasının yanı sıra futbol ve futbol topu için çok mücadele etmiş bir adamdır. bizim çocukluğumuzda bile futbola günah gözü ile bakılmasına ve büyüklerimizden bu yüzden sık sık azar işitmemiz göz önüne alınırsa bu adamın o yıllarda çektikleri daha iyi anlaşılır sanıyorum.

    öğretmenlikten atılmasının nedeni de manastır da kurduğu futbol takımı'na karşı çıkan yöre müftüsü'nün burnunu kırmasıdır. daha sonra ankara lisesi ne müdür olarak dönmüş ama bakanlıkla geçinemeyip tekrar azledilmiştir.

    çok kuvvetli ve kavgacı bir adammış rahmetli. futbol dahil olmak üzere inandığı şeyler uğruna yumruk ve silahla maraza çıkarmaktan hiç çekinmez ve bu yüzden sık sık başını belaya sokarmış. adı "arızalı" ya çıktığı için de ömrünü yalnızlık içinde tamamlamıştır. önemli bir bilgi daha "r"leri söyleyemezmiş. geliyoğ, gidiyoğ gibi kelimelerle konuşurmuş. bu zekaya, hafızaya ve bilgiye rağmen, ortamlarda pek ciddiye alınmamasının en önemli nedeninin de bu olduğu söylenmekte.

    önceleri lakabı (bkz: cellal-i sakallı) iken,
    soy adı kanunu çıkınca aldığı soyadı bile bunu anlatır. "yalnız".
    (bkz: celal yalnız)

    31 mart olayında galatasaray lisesi'nden kaçıp hareket ordusuna katılmış ve istanbul'un yobaz istilasından kurtarılmasında bilfiil görev almıştır. daha sonra trablusgarpta italyanlara karşı savaşa katılıp geri dönmüştür.

    yukarıda bir entry de anlatılan çöpçünün elinin öpülmesi olayı doğrudur ama aslı başka türlüdür.
    sakallı celal çöpçülük yapmamıştır. bir okul arkadaşının kendisine tahsisi ettiği çatı katında yaşar ve bu arada her sabah nişantaşındaki zengin sofralarından arta kalan çöplerde yanlışlıkla atılan gümüş çatal bıçakları arar. çöpten kıymetli bir yüzük bulduğu rivayet edilir. ölene kadar bu alışkanlığından vazgeçmez.

    nihilizmi yaşam biçimi olarak tercih ettiği için ölene kadar nufüs kağıdı veya bir kimlik taşımayı red etmiştir. defnedilmesi bile bu yüzden sorun olur. ölene kadar galatasaray lisesi'nin hiç bir pilav gününü kaçırmamıştır.

    en önemli aforizmaları;
    "geri kalmamızın nedeni, bilgilelerin ilgisiz, ilgililerin bilgisiz olmasıdır"
    "türkiye durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar"

    not: bir zamanlar yayınlanan "hiç" dergisinde bu filozofumuzla ilgili kapsamlı bir araştırma yayınlanmıştı. evimi yeni taşıdığım için kolilerin içinden ilgili dergiyi bulup çıkaramadım. belki internet te yapılacak bir araştırma ile bulunubalir.
    bu unutulmuş filozofumuzla ilgili, sözlüğe başlık açan ve altına tek tek entry giren insanlara hasleten teşekkür ederim. çok memnun oldum. bu güne kadar entry girmemiş olmam da benim ayıbım olsun.
  • 6
    galatasaray'a gönül vermiş herkesin tanıması gereken, kişiliğinden ne pahasına olursa olsun asla taviz vermemiş değerli bir galatasaraylı.

    sakallı hakkında şöyle dediler;

    ...tanımak mutluluğuna eriştiğim sakallı celal bey, ülkemizin son yüz yıllık kültür sürecinde etkili olmuş ve iz bırakmıştı. kendisi ve ailesi hakkında (halen) hiçbir bilgi bulunmaması bir vefasızlık örneği, türk kültür hayatı için de bir eksikliktir. bu eksikliği değerli yazar ve araştırmacı dostumuz orhan karaveli, her zamanki titizliği ile dolduruyor. bu eseri bizlere kazandırdığı için onu candan kutluyorum...'

    profesör dr. vakur versan

    ''... celal'in söyledikleri, karanlık bir gecede çakan şimşekler gibiydi...'

    ahmet haşim

    '... nerde o irfan tarlası ki sakallı celal'in fikirleri yeşerebilsin...'

    burhan felek

    ''on beş, on altı yaşlarındayken baudelaire'i aslından okurdum. bir gün bizim orada, göztepede, baudelaire'i okuya okuya yolda yürüyorum, sakallı celal karşıdan geliyormuş, ben farkında değildim, dalmış gitmişim kitaba. bana yaklaşınca: '' okuduğun o kitap ne senin ? '' diye sorunca kaldırdım başımı baktım, o. gösterdim kendisine kitabı. baktı, baktı yüzüme. ben o zaman suratı çil içinde sapsarı bir oğlandım. '' sen büyük adam olursun oğlum !! '' dedi ve yürüdü gitti. büyük adam olamadık ama baudelaire'in bir çok şiirleri aklımızda kaldı.

    nazim hikmet ran
App Store'dan indirin Google Play'den alın