• 1292
    birtakim taraftarin kendi fanatizmine, kendi hayalciligine ve kendi sürreelligine kurban ettigi bir takimdir.

    simdi hincal uluc tandansli bir giris yapmak istemiyorum ama 2009 agustosunda bu sene bu takimdan ne kupa, ne uefa'da 2. turdan fazlasi ne de lig sampiyonlugu beklemedigimi ve beklenmemesi gerektigini internette pek cok platformda ifade etmistim. simdi emin olmak icin gayin-sin'deki yorumlarima baktim, evet orada da demisim.

    ben bunlari söylerken sözlükte de her mac öncesi mac basliklarinda gördügümüz türden rakip fark etmeksizin "3 atariz, 8 cakariz, ezeriz" diyen, günde kac büyük raki devirdiginden ve nasil bir algi evreninde yasadigindan emin olamadigim, fanatiklikten gözü dönmüs oldugunu düsündügüm bir taraftar profili suratini eksitmekle mesguldü. daha sezon baslamadan cakariz, atariz diyenler ilk bir kac macta farkli galibiyetler gelince aslinda belirttigim üzere bu sene üzerinde bir iddiamiz olmamasi gerektigini düsündügüm tsl sampiyonlugunu bir kenara koyup uefa kupasi hayalleri kurmaya baslamislardi.

    sözün burasinda birkac taraftar arkadasa seslenmek istiyorum ilkin;

    her rakibe 3 atariz, 5 cekeriz diyen arkadas:

    yava$ at.

    bu sene bu kadroyla sampiyonuz ezeriz, keseriz diyen arkadas,

    yava$ ol.

    simdi dagilan saclar baslar toparlandiysa devam edelim.

    bakalim sezon basindan beri, tüm diger platformlari gectim, galatasaray sozlukte takimin gidisati hakkinda bugüne dek neler demisim.

    kaybedilen bir mactan sonra takim hakkinda:

    --- alıntı ---
    dikine hizlanamayan ortasaha oyuncularinin inatla enine dribbling yaparak rakip savunmaya zaman kazandirmasi, kisa ve sade paslasmalar yerine basta arda olmak üzere topu alanin kahraman olmaya calismasiyla takimin yaklasik 75 dakika kendini yorup, son 15 dakikada fiziken oyundan düserek maci vermesi söz konusudur.
    --- alıntı ---

    galatasaray futbol takimi hakkinda genel olarak:

    --- alıntı ---
    asil problemi ne fiziksel formsuzluk ne de yeteneksizlik olan takim. problem oyuncularin artik genlerine islemis olan futbol aliskanliklarini, oyunu acmakta zorlandiklari ilk andan itibaren sandiktan cikartip can simidi niyetine sarilmalaridir. bu psikolojik bariyeri asamadiklari sürece bu takimin basinda rijkaard'in, guardiola'nin, mourinho'nun ya da bir baskasinin olmasi hic bir fark yaratmayacaktir. eh psikolojik bariyerler kolay asilan seyler degiller. bu takim da düse kalka oyun zihniyetini degistirmeyi ögrenecektir. düstügünde kalkamayanlarla da yollari ayirmak zorunda kalabilir bir gün.
    --- alıntı ---

    galatasaray defansi hakkinda

    --- alıntı ---
    futbol mentalitesini hocasinin talimatlarina göre düzenlemedigi sürece "onu cikar bunu koy", "artik x'in forma giymesi gereken yer" lakirdilarinin gecersizligini her macta ispatlayarak kevgire dönecek olan defanstir. artik gercekten biktirdi bu su gitsin bu gelsin muhabbetleri. daha 3 gün önce ayhan gelince takim sahlanacak retorigi yapanlar bugün ayhan'in kac hatali pas yaptigini, nasil top ezdigini gördü mü acaba? veya sabri'ye küfredenler ugur'u izlediler mi? hayir deyin ki arkadas capimiz bu kadar, ancak bu kadar anliyoruz ve sacma sapan konusup olaylari "kisilere indirgiyoruz", en azindan gazimizi cikarmis oluyoruz, anlasilir olsun. bugün galatasaray a takiminda oynayan oyuncularin teknik ve fizik olarak en azindan türkiye standartlari icin hic bir eksigi yoktur, hatta fazlasi vardir. problem hocalarinin ögretilerine sistemsizligi sistem haline getirmis ortalama türk insani kafasiyla yaklasmalarinda yatmaktadir. o yüzden o defanstan servet çetin'i cikartip yerine herhangi bir baska türk oyuncuyu koydugunuzda da durum cok farkli olmayacaktir.

    ha siz eger bir mehdi'yi, bir godot'yu bekleyerek hayatini "kurtaricilar" umarak gecirenlerdenseniz takilin kafaniza göre. ama size kötü bir haber vereyim: gelmeyecekler.
    --- alıntı ---

    demisim evet.

    toparlayip özetleyelim. sezon basladigindan beri galatasaray'in kronik sikintilari var. ve aslinda bu sikintilar bu sezona indirgenecek seyler de degiller. bu sikintilar 2 faktöre dayali, türk futbolunun temel sikintilaridir. birincisi teknik problem faktörü, ikincisi ise mental problem faktörüdür. türk takimlari kendi iclerine kapali oynadiklari zaman bugüne dek pek siritmayan seylerdi bunlar. cünkü zaten asagi yukari herkes ayni seyi yapiyordu. türk takimlari tsl bünyesinde kendi yaglarinda kavrulurken bolca basvurduklari "saglam defans yap, ön liberolarla atagi kes, ileri sisir, santrfor indirsin, biri olmadi digeri vurur" mantigi bir sekilde isliyordu.

    peki bunun götürüleri ve seyircinin algisindan gizledikleri nelerdi?

    birincisi yerli orta saha oyunculari genel olarak "top benim ayagimdan ciksin, allahina yakin bana uzak olsun da, nolursa olsun" mantiginin ilerisine gidemiyorlardi. orta saha oyuncusunun temel özelligi rakip atagi kesmek, topu almak ve rastgele deyip ileri sallamakti. rakibi durdurabilmek kalbur üstü bir orta saha oyuncusu klasmanina girmek icin yeterli bir kriterdi.

    yerli orta saha oyuncusu, takimin bel kemigi olma fikriyatina sahip olmadigi icin, top ayagindayken bosluk buldugunda dikine ilerleme, ya da dikine, ileri dogru pas verme aliskanliklarina sahip degildi. ayni zamanda pas verdikten sonra bosa kacip arkadasindan top teslim alma, takimi ileri tasima aliskanligina ve sahada en hizli hareket eden seyin top oldugu, topun ise en hizli hareketinin rakip oyuncular arasinda kalan bosluklari doldurarak kisa köprüler kurmak üzerinden gerceklesecegi bilincine de sahip degildi.

    türk orta saha oyuncusunun sorumluluk almaktan anladigi sey genelde kahraman olmak oldugu icin takim sikistiginda ya deli gibi doldur/bosalt yapma ya da deli gibi sut cekme aliskanligi vardi.

    bu mantiktan ötürü türk oyuncusu genel olarak, saha icinde sürekli hareket etmenin sart kostugu ciger kapasitesi ve fiziksel kondüsyona sahip degildi, cünkü onu bunlari kazanmaya zorlayacak faktörlerin farkinda degildi. pasörlügü üzerinde calismasi ve gelistirmesi gerektiginin de pek farkinda degildi, zira görevi top calip ileri sisirmekti. bundan ötürü hizli düsünme ve oyun okuma kabiliyetini de gelistirme ihtiyaci duymamisti bugüne dek.

    isbu ahval ve serait icinde galatasaray takimin basina frank rijkaard'i getirdi. frank rijkaard'in oynattigi futbolu bugün hepimiz asagi yukari barça'dan biliyoruz. nedir bu futbolun özellikleri?

    takimin boyu alabildigine kisalir, defans neredeyse orta saha yayina yakin kurulur, alan hem boyuna hem de yeri gelince enine daraltilarak hizli ve kisa pas yapilir. top sisirilmez. top oradan oraya yildirim hiziyla gezdirilirken birden ani bir ara pas atilir ve rakip defans gafil avlanarak hizli forvete gol yolu acilir.

    bu futbolu oynamak icin gerekli olan özellikler nelerdir?

    takim ruhu, egodan arinmis bir benlik, cok yüksek fiziksel kondüsyon, cok yüksek mental konsantrasyon, hizli düsünme yetisi ve pas yetenegi.

    frank rijkaard'in elindeki malzemeye baktigimizda ne görüyoruz? cok güclü bir hücum hatti, evlere senlik bir orta saha ve neill'in gelmesiyle biraz havasini bulmus bir defans. su anda bu futbolu oynayacak teknik yeterlilige sahip isimler, arda, elano, neill, sabri, emre güngör, caner, kewell, baros, jo, dos santos ve keita'dir.

    peki bu futbolu oynayacak mental yeterlilige sahip isimler kimlerdir dersek? bunlarin sayisi maalesef daha az. jo, elano, kewell, baros ve dos santos ile yetinmek durumundayiz. evet arda bu futbolu oynayacak mental olgunluga sahip falan degildir. arda kafa yapisi itibariyle, hafif milliyetci sovenist ve bunun yaninda da ortalama türk futbolcusundan biraz hallice, yeteneginin farkinda olan ve ne yazik ki bu yüzden kahraman olmak zorunda oldugunu düsünen, mantalitesini degistirmedigi sürece tsl'de kalip sönecek bir oyuncudur. keita ise kismen bu mantaliteye uyum gösterecek bir oyuncudur bence. ama gerek üstün fizik gücü, gerek üstün top kontrolüyle ve dikine oynama aliskanligiyla bu eksikligini büyük ölcüde kapatabiliyor. gelgelelim arda turan dahil olmak üzere yukarida saydigim elano, jo, kewell, baros, dos santos 5'lisi disinda (keita haric) dikine oynama aliskanligi ve mantigi da yok.

    simdi ey galatasarayli kardesim, sen bana bir söyler misin? yahu bu gercek 8 aydir tüm ciplakligiyla karsimizda duruyor. biraz kücük hayaller ve kücük mutluluklar pesinde olsan. örnegin desen ki, arkadas takim iyi yolda, yönetimin vizyonu var, bir seyleri degistirmeye cabaliyorlar ama bu sene sampiyon falan olamamak da mümkün ve hatta normal.

    yok ama demezsin sen. cünkü [caps] galatasaraylisin [/caps] degil mi? galatasaray tabii, dünyanin en büyük kulübü falan filan. herkese diz cöktürürüz biz falan fismekan. yahu arkadasim, agir konusmak istemiyorum, kendimi zor tutuyorum, cidden istemiyorum. fanatizm ne kötü bir sey yahu. cidden cok ama cok kötü. bu kadarini demekle yetinmek istiyorum, zira agzimi bozmaktan hazzetmiyorum.

    hasili;

    frank rijkaard bu takimi adam edecektir. ama öncelikle ona gerekli olan seyler:

    bir adet "takimin sahadaki patronu olmadigim ve forvet arkasi oynayip ayagimda 30 saniye top tutmadigim sürece genc kiz gibi naz yaparim" mantigindan kurtulmus, bosluklara kosan, pas alan, pas veren bir arda turan, yahut onun teknik kapasitesindeki bir oyuncu.

    bir adet elano blumer (oldugu gibi, ne eksik ne fazla), bir adet cigeri güclü, sert oynayabilen ve iyi pas yapan, oyunu okuma yetisi olan dmc ve onu yedekleyecek kalitede baska orta saha oyunculari. oyun biraz sikisinca top sisirmekten vazgecmeyi ögrenmis, mental olarak olgunlasmis, en saglam kilidi tekme tokat degil, kaliteli bir maymuncukla (seri, kisa pas ile) acabilecegini idrak etmis bir takim. frank rijkaard'i "tissot marka saat aldim 50bin dolara baaaaak" mantigiyla degil, modern gelecek insa etme vizyonuyla getirdigini gösterebilecek kadar omurgali bir kulüp yönetimi ve saha disinda da profesyonelce yasayan oyuncular.

    tüm bunlar bu senede saglanamazdi. yazin atilan adimlar, gelecege dair bir temelin sadece ilk parcalariydi ve temel bütün bir sezon atilmaya devam etti (yani insaat henüz baslamadi bile). eger sansimiz yaver giderse bu sezon hala sampiyon olabiliriz belki (ben hala pek ihtimal vermiyorum basinda oldugu gibi). ama gelebilecek muhtemel bir sampiyonluk kimseyi yaniltmasin. galatasaray sezon basinda "ulan hangi birini tutacagim bunlarin anam anam" diyerek tir tir titreyen ilk bir kac rakibi eze eze yenmesi disinda, kendisine karsi baskili oynayan hicbir takima, yukarida sayilan sebeplerden ötürü teknik üstünlük kuramamistir ve güzel bir futbol sergilememistir. bu gereken takviyeler yapilmazsa ve yerli oyuncular, akillarini baslarina devsirip, modern futbolu idrak etmeye calismadikca, mantiklarini degistirmeye ugrasmadikca yabanci takim arkadaslariyla aralarindaki teknik ve mental ucurum oldugu gibi duracak, ve yerliler yabancilara (arda turan dahil olmak üzere) ayak uyduramayacaklardir.

    bunda da ne frank rijkaard suclu olur, ne de modern futbolun ise yaramaz bir futbol paradigmasi oldugu sonucuna varilabilir. olay yukarida anlatilandir. modern futbol ve rijkaard tsl standartlarina 2 gömlek bol gelmistir ve bati avrupali'nin kitabinda yazan seyin adi prensiptir. prensipler adim basi degismezler. misal haram yemem diyen adam japonya'da da yasasa haram yemez, moskova'ya tasinsa da haram yemez. bugün sirketinize bir ceo'yu alirken o adamin cv'sine bakar, bugüne kadar sirketleri nasil bir felsefe ile yönetmis, bu felsefe sizin sirketiniz ve sektörünüze uyar mi diye analiz eder, sonra ise alir ya da almazsiniz. eger sektörü dönüstürecek bir piyoner olmak vizyonunuz var ise de, adami ise aldiginizda, ilk birkac senede ya haci kar etmiyoruz, sen ne kötü ceo'sun dememeniz gerekir. ya da piyoner olmaya hic soyunmayacaksiniz. secim sizin.

    sampiyon olursak da havaya girmesin kimse. gidecegimiz daha cok uzun ve cetrefilli bir yol var. ve düsmek, kalkmak bu yolculugun bir parcasi. düsünce kalkacak inada ve azme sahip olmayanlar hic yola cikmasin, otursunlar oturduklari yerde. yol uzun, kimsenin ziriltisini dinleyecek halimiz yok.
App Store'dan indirin Google Play'den alın