ülkenin selameti ve huzur ortamının yeniden sağlandığı, düzen ve dirlik ortamının yeniden tesis edildiği maçtır.
---
alinti ---
yanımdaki çocukların kimisinin kafası yarılmış, kimisinin parmağı kırılmış. önümdeki duran iki genç kız şemsiyelerini açıyor, korunmak için. farketmiyor, yıldırım hızıyla gelen ucu sivri bir taş (daha dogrusu kırılmış bir porselen parçası) şemsiyeyi delip geçiyor, genç kızın kafasını yarıyor. tişörtlerini çıkarıp kendi kendilerine pansuman yapmaya çalışıyorlar. bu arada biz de hem korunmaya çalışıyoruz, hem de yaralanan arkadaşlarımızın akan kanlarını durdurmaya çalışıyoruz. bizim derginin muhabiri türker geliyor panik halinde, "abi nolur bir mendil bulun, biber gazı attılar,yanıyorum" diyor.
şaşırmış durumdayız. hangisine yardım edeceğimizi bilemiyoruz. o sırada, bacağıma bir ağrı saplanıyor. panikle ayağıma bakıyorum, italyan porseleni parçası fitilli kalın kadife pantolonumu delip geçmiş...
100 kadar fenerbahçeli biz içeri girdikten, 30 dakika sonra aniden numaraları tribünde beliriyorlar. o zamana kadar karşılıklı tezahürat atışması var. bir de lise açıktan üzerimize yağan su ve ayran şişeleri... üzerimizde patlayan su şişelerine alışığız, geçen maçtan. fazla önemsemiyoruz. atık davranmak ve tedbirli olmak yeterli.
ama numaralıda aniden beliren grup hazırlıklı. ellerindeki boş su kolilerine anlam veremiyorum önce. ama sonra o kolilerin taşlarla, kırık aynalarla dolu olduğunu birazdan anlıyoruz. polis barikatının yanına rahatlıkla geçip, "taaruza" başlıyorlar. 60-70 kişi birden aynı anda fırlatıyorlar...
etrafımız kan içinde. yaralılar çaresiz. herkes seyrediyor. polisler, biz, basın mensupları... asağıda sürekli fotoğraf çekiyorlar. bizim derginin fotoğrafçısı eren yanımda. üstelik fenerbahçeli! beline kadar bembeyaz, ayran patlamış üzerinde. "çektin mi?" diyorum, "savaş tazminatı istiyorum!" diyor gülerek... makinamızı korumaya çalışıyor haklı olarak. bizim bölümdeki polise soruyorum, "bu taşlari nerden buldular?". gelen parçaları inceliyor ve karar veriyor: "tuvaletleri kırmışlar, aynaları parçalamışlar. yoksa bizimkiler sokturmaz, bunları"
ama sahadaki basın güvenlikte. sürekli bizi çekiyorlar. çıldırma noktasına gelmiş bizleri. "işte," diyorum, "öyle görüntüler veriyoruzdur ki, yarın rahatlıkla bu fotoğrafları basarlar ve altına da galatasaray taraftarları olayları tahrik etti" derler!"
evet, nitekim dediler! bugün gazeteleri okurken, ne satırlarla karşılastım! oysaki çıkarken, bizi şıkıştıkları ve beklettikleri tünelde tanıdığım
gazeteciler yanıma geliyor hemen... fanatik, sabah, vatan, milliyet... bir tanesi,"abi," diyor "digiturk, sizleri hep saldırırken gösterdi"...
"nasıl,yani" diyorum, safça, " o fenerli grubun yaptıklarını söylemedi mi?"
"abi görüntülere göre sizler polisle çatışıyorsunuz!"
polisle mi çatışıyoruz? allah, allah! bizler polisten o grubu engellemesini istedik. cevap vermeden bize bakıyorlar. o grup o kadar arsızlaşmış ki, kendisine müdahele edilmediği gibi neredeyse,"şu arayı açında daha isabetli atalım taşlarımızı" diyebilecek kadar rahatlar... bu kadar umarsızlık karşısında, insanlar çıldırıyor. bir tanesi tuvaletin kapısını söküp geliyor. "atmayın" diyoruz, "geri attığınız herşeyi yeniden bize atıyorlar. bir türlü bitmiyor. atmayın da kolileri boşalsın"... dinleyen kim? çocuğun kafası karpuz gibi yarılmış, en az 20 dikiş atılması gerekiyor ama çıkardığı atletiyle sarmış kafasını, kendisini vuranlardan intikam alma peşinde...
tabii tabii, biliyoruz. fenerbahçe yönetiminin bu olaylardan hiiiç haberi yok! onlar tertemiz! maçtan 5 saat önce, stat müdürü ile digitürk söyleşi yapıyor.. müdür diyor ki, "bir iki tane de espirili karikatür hazırladık. ama söylemeyeyim, süpriz olsun!" bir yandan taş yağmurundan kurtulmaya çalışırken, "süpriz"i öğreniyoruz :..migros açık'ın üstündeki geniş borulara baglanmış, mekanizmayla açılan iğrenç bir " karikatür"... üzerinde kocaman bir "ultravesti" yazıyor... bir aslanı, kadın yapmışlar, dudakları zevkten... arkasında, yarısı boyanmış bir adam üzerinde genç fb yazan bir tişört, kadını parmaklıyor... müzik eşliğinde açıyorlar. fenerliler zevkten çıldırıyor. tezahüratlara yeni taşlar eşlik ediyor, bu sefer daha hırslı atıyorlar... bir "karikatür" daha asılıyor, atına binmiş bir karaoğlan... fener formalı tabii...
ruhen faşistlesmiş bir kitlenin karşısındayız... gobbels'in şaasalı mitinglerinin bir benzeri burada... igrenç müzikler, marslar, sürekli yapılacakları anlatan anonslar: "şimdi elinizdeki makarnalarla prova yapıyoruz!", "hadi, hep beraber fenerbahçe'nin ne olduğunu gösterelim"...
dev pankartlar...
bunları taraftar grubu mu hazırlıyor ? külahıma anlatsınlar. kurulan dev terör arenasının tasarlanmış parçaları bunlar... hepsi büyük para gerektiriyor. kimde var bu para? biletlerini hala yönetimden bedava alan gruplarda mı ? pöh!
***
çıkıyoruz, tribünleri terkediyoruz.. o ufacık yeri kan gölüne çevirenler "görevlerini" yaptıktan sonra ellerini kollarını sallayarak orayı terkedince, sanırım "suçlu"yu, yani daracık alana sığışmış 700-800 galatasaraylıyı tespit ediyorlar. zaten kapıları çok önceden kapatmışlar. telefonları geliyor dışarda kalanların. almıyorlarmış içeri... "doldu" diyorlarmış... aklıma, 3 gün önceki yetkili demeçleri geliyor: "ne kadar gerekiyorsa, o kadar yer ayırdık" demek bu kadarmış. pana taraftarına ayrılan yerin yarısı...
sürü gibi otobüslere dolduruyorlar insanları... nereye gideceği bile sorulmuyor. bir gazeteci, bana "kartal'a götürüyorlar" diyor.. bir diğeri,"mecidiyeköy'e" diyor... o dağınıklıkta bizim ekibi kaybediyorum. maçı seyretmeye karar veriyorum ve şeref tribününe geçiyorum. geçerken, bir kapkaçcıyı, cep telefonumu yürütürken son anda yakalıyorum.
şeref tribünündeyim. cumhuriyet'ten mahmut sert geliyor. toplumbilim'in yeni sayısını veriyor taze taze... içinde bizim öbür dergide (tribün) çıkan bir dolu makaleyi yayınlamışlar... aralarında kill for you ile yaptığımız söyleşi de var! bir kaç tanesiyle daha konuşuyoruz: anlıyorum ki, kimsenin olanlardan haberi yok. gazeteciler, haber atlamışlar! bir hagi röportajını bir başka gazeteden önce yayınlayamadı diye, bizim galatasaray dergisi'ne inanılmaz iftiralar atan ve yalan söyleyenler de bunu atlarlar mı?
yok, yok, atlamazlar : "galatasaray taraftarı tahrik etti" diye yazmıştır kesin, bakmaya bile gerek görmedim...
evet, panatinaikos taraftartarı da fenerbahçelileri tahrik etmişti! daha önceden hakemler de fenerbahçelileri tahrik etmişti!
fenerbahçeliler hep tahrik oluyorlar!
örneğin, galatasaraylılar ısınmak için sahaya çıkıyorlar! al işte bir tahrik nedeni daha! yeni maratonun her yerinden neler yağıyor, nasıl anlatabilirim? futbolcularımızın üzerinde patlıyor şişeler... mondragon'a ve eser hoca'ya yapılanları görüyorum, inanamıyorum... bu arada hakem üçlüsü sahada "takımdan ayrı düz koşu" yapıyorlar! o tarafa bakamıyorlar bile! kaptan gelip birşeyler söylüyor, koşularını bile bozmuyorlar.. körler, sağırlar... (tabii kardeşim, üzerinde sarı-kırmızı formayla niye çıkıyorsun, tahrik oluyorlar, değiştirin renklerinizi!)
küfürler, yumurtalar, şişeler, bıçaklar.... isınmaya çalışan futbolculara reva görülenler... maytaplar, meşaleler, su şişeleri...
hepsi bir tiyatro.... "bizim en büyük gücümüz takım değil, stat ve taraftar" diyenlerin neyi kastettikleri açık: yarattığımız terör etkisiyle maçı çeviriyoruz... korkutuyoruz, yıldırıyoruz, sindiriyoruz... futbolcuları da, konuk taraftarları da, hakemleri de... "burası böyle, buranın standardı bu" dedirtiyoruz... çünkü biz basında da varız... biz yazmıyoruz, çünkü kendi aleyhimize yazmayız. biz yazdırmıyoruz; çünkü yazanların kalemini susturacak gücümüz var... biz bir cumhuriyetiz..
evet, bir cumhuriyet..
ama hitler'in almanyası da bir cumhuriyetti...
---
alinti ---
*