• 101
    babam,dayım ve ben bu maçı izlemeye kahveye gitmiştik. babam kahveye gitmeyi sevmezdi zorla ikna ettim ve gittik kahveye. ilk yarı 2 gol yiyince babam kalkın gidiyoruz dedi 13 yaşındaydım ve yalvariyordum gitmeyelim diye ama eve döndük sonuçta. ikinci yarı maçı ben radyodan dinliyordum babamlar star'da başka maç vardı onu izliyordu,her gol atılınca salona koşup seviniyordum. 3-2 olunca çıldırdım o vaziyetteydim ki jardel'in attığı ofsayt yüzünden iptal edilen 4.golde içeri koştum ama babam ekranda skor değişmedi diye uyardı maalesef 4.gol de timsaha yatmıştım. maç sonundaki babamın pişmanlığı ve bizim o skor karşısında gururla birbirimize bakmamız çok anlamlıydı. boşuna demiyoruz hayatımın anlamı galatasaray diye
  • 102
    komşuda izlediğim maç. yaş 13.

    beşiktaşlı babam, fenerli annem, ailesi full beşiktaşlı komşu. bi ben galatasaraylı.

    bütün ilk yarı hayatımın dalgasını geçmişlerdi, ama intikamım mükemmel olmuştu. 3. golden sonra mala bağlayıp tekme attığım puf koltuk uçup komşunun masasının üstündeki cam eşyayı devirdiğinde ufak çaplı bir aileler arası kriz çıktıydı.
  • 103
    her haliyle mükemmel bir maçtı. halıcıdan bozma bir lokalde izlemiştim. yaş ortalaması rahatlıkla 50'nin üzerinde olan bu lokal tabiri caiz ise galatasaraylılıktan ölüyordu. uefa finaline canlı tanıklık eden mi ararsın, metin oktay ile karşılıklı içen mi, kronolojimizi yemiş yutmuş adam mı ne ararsan vardı. bir de kel kafalı bir garson ve hala adını unutmadığım fenerli mustafa vardı bu işçi lokalinde.

    neyse maç başladı, inanılmaz durgun oynuyordu bizim takım. real'in solunda oynayan r. carlos'un performansı tavan yapmıştı yine. ilk yarıda bizim bu denli etkisiz, real'in ise bir o kadar efektif futbolu sonucu ispanyol temsilcisi 2 tane sallamıştı bize. lokalde uğultular gırla. surat düştü tabi benim. ağladım ağlayacağım, o derece hırslıyım. koduğumun fenerli mustafası da her seferinde bizim masaya bakıp bakıp rakıyı dikiyordu kafaya. sonra da "ohhh be! yağ gibi de gidiyor namussuz" diyordu.

    neyse ilk yarı bitti. o hırsla aldım paltoyu, çıktım dışarı. hava ebesinin damı gibi esiyordu. rüzgar müzgar hikaye tabi çok büyük umutlarla gelmiştim maça. işin bok tarafı hafta içi maçı olduğu ve ertesi gün de okul olduğu için zar zor izin almıştım ve babamla da küçük bir bahse tutuşmuştuk. real yenerse hafta içi dışarıda maç izlemeye son verecektim ama galatasaray kazanırsa babamdan kombine izinliydim. her türlü ziki tutuyordum yani. hem hafta içi maçları yalan oluyordu, hem takım yeniliyordu, hem de mustafa denen anten kasım kasım kasılıyordu. bu düşünceler arasında baya bir yürüdüm sonra geri lokale dönerken durakta bir adam gördüm ve bana maçın skoru sordu 2-0 yeniliyoruz abi dedim. ne olacaktı ya aslanım adamlar dünya devi iki tane de ikinci yarıda atarlar, basar giderler dedi. o sıra lan koduğum senin yaşın kadar galatasarayın ziktiği takım vardır demek vardı ya, neyse. ne yaşım ne de terbiyem müsait değildi o zaman. tüm bu hayal kırıklıklarıyla döndüm maça. lokalde bildiğin tribün havası hakimdi. yerime oturdum anten mustafa içmeye devam ediyor, kel kafalı garson da servise başlamıştı. ikinci yarıya başladık galatasaray inanılmaz dengeli oynuyor, koşuyor, basıyor, pozisyon buluyordu. o duraktaki kazmanın dev dediği takımla kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorduk. fatih akyel denen adam hayatının maçını çıkarıyordu. ilk yarının adamı carlos erimiş gitmişti. işin enteresan yanı tüm ciddi ataklarımız kel kafalı garsonun bizim masaya geldiği dakikalarda gelişiyor ve bu totemi bütün masa da fark ediyordu. masaya gelen giden gırla! nihayetinde bu oyunumuz ve totemimiz sonuç verdi. collina penaltı noktasını gösterdi. alemde terse yatırmadık kaleci bırakmayan ümit davala topu ağlara gönderdi ve yer gök inledi. lokal yıkılıyor sandım. amcalara, dedelere sarılıyorum. kel garsonun kafasını öpenler mi arasın, omuzlara çıkanlar mı... tek somurtan çakma ispanyol fenerli mustafaydı. sonra arkadan bir ses duydum yaşlı bir amca "galatasaray her gol atışındaaaaaaaa, sanki mustafa'ya giriyoooooooooooooooo!" diye bağırdı. lokal yıkıldı. alkış kıyamet, sonra hep bir ağızdan tekrarlandı bu söz. ardından galatasaray iyice şaha kalktı. prof. hagi 2-3 sefer uzak mesafelerden kaleyi yokladı ama olmadı. sonra kel garsonun servisleri, galatasarayın takdire şayan oyunu derken galatasaray, bir diğer kelin, hasan'nın ayağından ikinci golü buldu. o an nasıl oldu bilmiyorum ama en ergonomik ben olmamdan dolayı o hengamede beni kel garsonun sırtına koydular. lokal yıkıldı yıkılacak. bağrışlar, çağrışlar. ben garsonun omzunda, garson tabağın çanağın derdinde derken sandalyeye oturdum ve yüksek sesle tekrarladık "galatasaray her gol atışındaaaaaaaaa sanki mustafa'ya giriyooooooooooooooooo!" 2-2 olmuştu. o anki duygularımı necip fazıl gelse ifade edemez. o derece bulutların üzerindeyim, o derece mutlu, o derece gururluyum. santra oldu. galatasaray takdire şayan oyununa, garson servise, çakma ispanyol fenerli mustafa efendide rakısına devam ediyordu ama bu sefer efkardan. bizim masa da yok yok. hiç olmadı küllük getirip götürtüyoruz adama ve totem yine sonuç verdi. ikinci yarının adamı ve hatta maçın adamı fatih akyel denen futbolcu ortayı yaptı, jardel kafayı çaktı ve bende film koptu. son hatırladığım jardelin sambası. bir kez daha yüksek sesle tekrarladım, gözlerinin içine baka baka hemde çakma ispanyol fenerli mustafanın "galatasaray her gol atışındaaaaaaaaaaaaa sanki mustafaya giriyooooooooooooooooo!" yemin ediyorum mustafa denen o anten, o kadar adamın arasında 70cc'lik şişeyi yere koyup üstüne otursa daha az madara olurdu. o derece ibretlik bir durumdaydı. neyse maç yine başladı. galatasaray durmak bilmiyor. akabinde süper mario jardel bir kafa daha çaktı aha! top yine ağlarda, yine ortalık karıştı ama bu kez gol ofsayttı. golde çok ama çok küçük bir ofsayt söz konusuydu hem de kel kafalı garson bu kez bizim masada değildi. yani golde bir sakatlık vardı harbi. neyse ahlar vahlar diz boyu falan derken maç bitti. ben havalarda, garson omuzlarda, mustafa kayalarda sokağa çıktık ve eve döndüm.

    o ay babam galatasaray üzerinden iddia olmayacağını anladı ve eve şifreli yayını aldı ama ondan sonra şu yaşıma kadar ne hiç bir maçtan o lokaldeki kadar keyif aldım, ne hiç bir totem o kadar tuttu, ne okula bir daha o kadar fiyakalı gittim, ne bir fenerlinin o denli döt oluşuna bu denli yakın eşlik ettim ve ne de hiç bir şeyi durakta karşılaştığım o adamın maçın sonucunu öğrendikten sonraki hali kadar merak ettim. sonra şunu bir kez daha kafama kazıdım;

    (bkz: galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır) ve galatasaray her gol attığında mustafaya girer :)
  • 114
    real madrid kalesini iker casillas'a birebir benzeyen gençten bir oğlanın koruduğu, ispanyol ekibinin yedek kulübesinde ise yeniköy kasabı lakaplı del bosque'nin yer aldığı maç. "günlük performanslar eleme maçlarında önemlidir" argümanının türkçe ve ispanyolcasıdır. zira fatih akyel o dönemler sol bek kavramını yeniden yazmakta olan roberto carlos'u maymun etmiş, sadece 45 dakika forma giydiği maçın 20 dakikalık özetinde yaklaşık 10 tane kanat bindirmesi ve orta yapmıştır. orta demişken, ergün penbe'nin kariyeri boyunca yaptığı iki ortadan biri de süper mario jardel tarafından bomboş pozisyonda heder edilmiştir.
  • 115
    bir heyecanla oturmuşum maçı bekliyorum babamda yanımda fenerli ya beni kızdıracak. ilk yarı 0-2 bitiyor, ağlayacak duruma geliyorum ana yüreği kıyamıyor babama kızıyor sanane be adam kızdırma çocuğu diye babamı yatak odasına kovalayıp beni de yatırdı televizyonu kapattı gitti oda. isterse 5 yiyelim ben o maçı izleyeceğim kafaya koymuşum o yorganın altında kumandayı alıp kısık seste izledim ikinci yarıyı, önce ümit geliyor penaltıdan 1-2, arkasına hasan sağ çaprazdan bir füze çıkarıyor 2-2, arkasına jardel bi kafa 3-2 benim durmam mümkün mü? hayatımda ilk defa annemlerin odayı basıp uyandırdım babamı ne oldu ne oldu gördün mü diye.
  • 116
    yaş itibarıyla neuchatel* maçını göremediğimden ötürü, 1991 yılından beri gitmeye başladığım maçlar arasında ali sami yen'i en kalabalık gördüğüm maçtır. şöyle ki; hem yönetimin bastığı fazladan biletler hem de kaçak girenler yüzünden(u: ki o sezon dandik bir kombine uygulaması vardı, kartı okutmadığınızdan dolayı bir kere girilen kombineyle birkaç kere daha giriliyordu. denenmiştir) tribünlerde koltuk başına nerdeyse 3 seyirci düşmekteydi. maçlara erken girme psikolojisinin son zamanlarına denk gelen bu maça şahsım saat tam 16:30'da girmiştir. yani tam olarak maçtan 5 saat 15 dk önce.

    ali sami yen'de maç izleyenler bilir, bazen o stada öyle bir hava yayılır ki, rakip kim olursa olsun, dakika kaç olursa olsun ve skor ne olursa olsun o maç öyle ya da böyle alınacaktır. ya hagi* uzaktan çakacaktır, ya hakan* uçarak kafayı koyacaktır ya arka direkte capone tamamlayacaktır ya da ümit* penaltıyı ters köşeye bırakacaktır.

    maçtan önce klasik olan yumruk şovlardan sonra real'e o zaman barça'dan yeni transfer olan figo'ya gereken tepki gösterilmiş ve süper kupa finalinde hagi'nin madara ettiği roberto carlos'la klasik türkçe ingilizce karışımı küfürlerle alaylar edilmiştir. her zaman olduğu gibi uğurlu hakemimiz collina tribünlere çağrılmış ve o da bu jeste alkışlarla karşılık vermiştir. derken omuz omuza'yla başlamıştır maç; her zamanki üçlü'nün aksine...

    real madrid daha etkin bir futbol göstermekle beraber hagi'nin orta saha yakınlarından attığı şut dışında ilk yarı pozisyon bulamamıştır galatasarayımız. derken helguera kafayı vurmuş ardından da makalele farkı ikiye çıkartmıştır. makalele attığı golden sonra tribünlerin önüne gelerek dans etmiş, bu noktada sinirlerine hakim olamayan ben, elindeki davul tokmağını makalele'yi vurmak suretiyle fırlatmışsa da başarılı olamamıştır*. real'in durumu 2-0 yapan golünden hemen sonra ilk yarı bitmiş ve tribünlerden inanılmaz bir şekilde "bizler inandık siz de inanın" nidaları yükselmiştir. düşünün ki, karşınızda dünya devi bir takım var ve ilk yarıyı pozisyon dahi bulmadan yenik kapamışsınız, ama hâlâ kazanmak için inancınız var. dedim ya sami yen'de maç izleyenler bilir, işte o gün sami yen'de "n'olursa olsun kazanacağız!" inancı hakimdi... ilk yarı bitmiş sigaralar yakılmış, etrafta dönen konuşmalara kulak gerilmiştir; çoğusu kazanacağından emin bir şekilde konuşurken kimilerini ise fark yeme korkusu sarmıştır. ama ali sami yen'in ruhundan en iyi anlayanlar, bu maçı ne olursa olsun alacağız düşüncesiyle rahatça içmiştir sigaralarını...

    sonrası... sonrası malum, bazı şeyler vardır ki; kelimelerle anlatılamaz. yaşanması gerekir. işte bu maçın 2. yarısı bu tür cinsten bir olaydır. ümit atar, hasan atar sonra jardel kafayı öyle bir çakar ki, hiç tanımadığınız adamlarla sevişme pozisyonu alırsınız. birden dünya durur, ilk yarı sonunda "burası cehennem değil cennet" diye yorumlar yapan ispanya televizyonları, işte cehennemin ne olduğunu o noktada idrak ederler. 3. golden sonra artık tüm stadın delirişine dayanamayan yaşlı sami yen'in ışıkları bir süreliğine söner. ardından şişt! şişt! casillas!, şişt! şişt! casillas! göndermeleriyle maç sona erer. neuchatel'lerin, manchester'ların, milan'ların, barça'ların, monacolar'ın yanıda bir de real madrid gömülür mabedin çimlerine...
  • 117
    "o ses kapalının tavanına vurur, sahaya şimşek gibi inerdi" lafının ete, kemiğe ve desibele dönüştüğü unutulmaz "comeback" maçı. "o ses" ki vasat bir ilk yarı sonucu soyunma odasına elini kolunu sallaya sallaya yaptığı 2-0'la giren los galacticos(!) real madrid'i serseme çevirmiş, takımının arkasında 12. adam olarak koşmuş, üçüncü golden sonra emektar kapalının ışıklarından bir kısmını söndürmüştür o akşam.
  • 118
    izlediğimi hatırladığım ilk maçtır.sahiden de bundan önce galatasaray maçı izlememişim.biz de bu maçı iki aile komşumuz olan bir subayın evinde izlemiştik.golleri,oyunu falan değil de maçın 2-0 oluşunu o subay amcanın sürekli 4-2 bitecek bu maç dediğini gollerde deli gibi sevindiğimizi net hatırlıyorum.az kalsın oluyordu da jardel ofsayta düşmüştü.vay be taraftarlık kariyerime adımımı attığım maça bak.ondan sonra da uzun süre iflah olmadı galatasaray.bende mi sorun var acaba?
  • 119
    bu maç yanlış hatırlamıyorsamteleon'da şifreliydi bizde karşı komşunun oğluyla uydu antenini yabancı kanalları izleyebilecek şekilde ayarlayıp ispanyol kanallardan izlemeye çalışmıştık. baya uğraş sonucu anteni doğru yöne çeviremedik belki de analog uydu alıcısıyla izlememek mümkün değildi bilemiyorum. ilk yarı sonucu da 2-0 olunca sabah okula gideceksin diye annem yatırmıştı zorla beni. sabah kalktığımda müjdeyi yine annem vermişti. sonrasında verilmeyen golümüz ve penaltımızın konuşulduğunu ve fatih akyel'in mükemmel performansının gazetelere manşet olduğunu hatırlıyorum.
  • 123
    radyodan dinlediğim efsane maç. sanırım teleon veriyordu, ancak 3-0 kaybettiğimiz 9 nisan 2001 real madrid galatasaray maçını star vermişti ve açık kanaldan izlemiştim.

    radyodan dinlerken özellikle hasan şaş'ın ve jardel'in attığı golleri kafamda nasıl tasvir ettiğimi hala anımsar, bilirim. güzel günlerdi hocam, keşke geri gelse o zamanki türkiye...
  • 125
    0-2'den sonra yatıp uyuduğum, okula geldikten sonra 3-2'yi öğrendiğimde göbek attığım maç oldu. rövanş öncesinde de çok umutluyduk ama yarı final olmadı. yine de bu çeyrek final, türk futbol tarihinin en muazzam başarılarından biridir. herkes, üst üste iki gruptan çıkarak çeyrek final oynadığımızı unutmasın. o zamanlarda daha zordu şampiyonlar ligi statüsü.
App Store'dan indirin Google Play'den alın