efsane...
büyük maç kazanamama stresini ivkovic'in takımına karşı yok etmek.
kritik anlarda sorumluluk alacak winner oyuncu bulamama sorununu jamon gordon'la aşmak.
jaka lakovic gibi bir skorere spanoulis'i savunma görevi verilip bunda başarılı olunması ve jaka'nın belki de bugüne kadar gördüğümüz en verimli maçını oynaması.
darius gibi savunmada yumuşak kalan, reboundlara katkı veremeyen uzunu göndermenin ardına boris savovic'i rotasyona dahil edip ilk maçında istenilenin alınması.
sezon başından beri her maç ekstra katkı beklediğimiz cevher özer'in en sonunda o patlamayı yapması.
mahmuti'nin sloukas'ın hatırlamak istemediğimiz o üçlüğü sonrası kafasının öne eğilmesi, maçın sonunda gözlerinin dolu dolu olması ve sonra gururla ivkovic'in elini sıkması...
barcelona maçı çok güzeldi. her şeyi yaptık dik durduk. çabaladık, inat ettik maça tutunduk, son topa kadar kovaladık. ama bu maç her şeye rağmen kazandık. hakeme, sloukas'a, hines'ın bloklarına, spanoulis'in susturan üçlüklerine, uzatmada üçer üçer sayan olympiacos şutörlerine rağmen kazandık. galatasaray basketbol tarihine geçecek efsane bir maç kazandık.
oyun olarak neresinden bakarsak bakalım bu sezon pek alışık olmadığımız silahlarımızla yendik olympiacos'u.
- maçın daha başında önce boris'in sonra da furkan'ın sırtı dönük hucumlarını izledik.
- cevher'in ve boris'in savunma reboundları sayesinde hem rebound üstünlüğünü alıp hem de bu ikili sayesinde pota altında sert kaldık.
- jaka lakovic'in bir türlü kullanamadığımız tecrübesini bu maç kullanabildik. lakovic oyun sıkıştığı anlarda sorumluluk alarak yıldız olduğunu hatırlayarak maç boyunca tam 12 faul aldı.
- son olarak jamon lucas gordon. ipekçi'de ki prokom maçında zaza sonrası ilk defa bu kadar dominant bir performans gördük. özellikle uzatmalarda taraftarı ve takımı ayağa kaldıran etken oldu.
maç başında en çok korktuğum oyuncu printezis'di. çünkü spanoulis'in oyunda olduğu anlarda sizin savunmak zorunda olduğunuz alan çok daha fazla oluyor. spanoulis'in yön değiştirme yetisi sayesinde hem topun yönünü en ölüyü noktayı dahi besleyecek şekilde belirleyebilmesi hem de perde sonrası savunmacısını kısmen denize dökmesiyle(u: her perde sonrası savunmacısıyla arasında 1,5-2 metre mesafe bırakabilen bir adam) oyunu çok daha geniş bir alanda savunmak zorunda kalıyorsunuz. printezis gibi hızlı ve bire birde rakibini çok kolay geçebilen oyuncular sayesinde savunmanızı delik deşik edebiliyorlar. ki savunmada eksildiğiniz zaman spanoulis gibi bir pasörün en müsait şutörü bulması da zor olmuyor.
olympiacos hucumları spanoulis sahadayken 1-5 odaklı içeri inen topun tekrar dışarı çıkmasıyla başlayan
*, keskin şutörleri sayesinde rakibin içeri gömülmesini engelleyip birebirde uzunların yüksek posttan topu alıp içeriyi zorlayabildiği, savunmada atletik uzunları sayesinde çok rahat adam değişebilen ve bu sayede p&r savunması yapan bir takım.
biz dün hem spanoulis'in hem de printezis'in birebirlerini durdurmakta zorlandık ama buna önlem olarak da kısa süreler deneyerek zone savunması yaptık. printezis ve spanoulis'in ritm bulamamasının en büyük sebebi de bu oldu.
farkın 14 olduğu anlarda bu maçta iki defa başımıza geldi olympiacos hep geri döndü. bunun en büyük sebebi ise bizim farkı yakalayınca hucumda durağanlaşmamız. ilk yarı bittiğinde aklıma ilk olarak f.ülker maçının son periyotu gelmişti. bu 14 sayılık farkın kapanabilecek bir fark olduğunu ise kazan-f.ülker maçında yine görmüştük. ama aynı hataya yine düştük. 2.yarı başlar başlamaz hucum süresinin tamamını kullanmaya başladık ve top sadece guardlar arasında paylaşılıp son 5 saniye kimdeyse onun üzerinden hucum ettik. (u: hatta maç içinde belki dikkat etmişsinizdir murat kosava en az 7-8 defa son 5 saniye uyarı yaptı. bu bizim oyunumuzu oynayamadığımızı gösterir )fark kapandığı anlarda ise tekrar normal oyunumuza dönüp heyecanlı ve hızlı oynayarak sayılar bulduk.
bu hucum süresini eritme olayına umarım bir çözüm buluruz. çünkü bu durumda o kadar verimsizleşiyoruz ki bu savunmaya da yansıyor ve oyundan düşüyoruz. ne zamanki top koşmaya başlıyor her oyuncunun eline top değiyor biz bir şekilde doğru ve boş şutu yakalıyoruz.
dün özelinde değil ama genel olarak transition hucum ve savunma konusunda eksiklerimizin olduğunu düşünüyorum. jamon-göksenin-shipp gibi hızlı oyuncularımız olmasına rağmen rakibi eksik yakalasak bile frene basıyoruz.
tutku olmadığı hucumda pick&roll sayılarımızda ve doğal olarak asist üretiminde azalmalar oldu. fakat tutku'yu en çok aradığımız noktayı 3.periyota başladığımız ilk 5de görüyoruz. göksenin'le maça başlamak bir savunma stratejisi ama yorgunluğunda nispeten hissedildiği 3.periyotta gordon-goksenin-shipp gibi 3 kısayla topa yön vermek kolay olmuyor. bu anlarda oyunu açmak için tutku'ya veya jaka'ya ihtiyacımız görülüyor. savunma orjinli gibi görülen bu rotasyonun jaka-ender-luksa'lı daha hucumcu gibi görülen rotasyondan daha fazla sayı yemesi de bununla alakalı. hucumda üretken olamayınca bundan savunmada etkileniyor.
jamon lucas gordon'a ayrı bir parantez. bu adam öyle savunma yapıyor ki en kıl hakemler bile onun müdahalelerine faul çalamıyor. gözü hep topta. çoğu zaman sportmenlik dışı riskini bile göze alıp topa yapışıyor, avrupanın en iyi top saklayan guardlarına bile bloklayabiliyor. sırtı dönük hucumunu hep cebinde bir koz olarak saklıyor yeri geldiğinde sorumluluğu alıp takımı sürüklüyor.
teşekkürler gordon.
allah belanı versin sloukas.