2015-16 Türkiye Süper Lig 6.Hafta Maçı
19:00 Ali Sami Yen Arena
2 - 1
  • 154
    2-1 kazanarak kendi sahamızdaki ilk galibiyeti aldığımız maçtır. aynı zamanda bu sezonun en güzel futbolunu oynadık. rodrigez ve bilal oynadıkça açılıyorlar. selçuk melo ikilisine göre defansif yönleri zayıf ama hücuma katkıları çok daha fazla ve renkliler. carole her geçen gün takıma alışıyor ve katkısı artıyor. jpk da süre aldığı dakikalarda sırıtmadı. bu sezon bu tarz süreler alacaktır.

    takım selçuk ve buraksız daha hızlı ve verimli oynuyor. ofsaytlar ve hücum fauller azaldıkça top oyunda daha çok kaldı ve bu bize yaradı.

    devre arasına kadar zirveye tutunursak yapacağımız 1-2 transferle gene şampiyon oluruz gibi geliyor.
  • 155
    galatasaray – gaziantepsor : 2-1 tam zamanında

    haydi cim bom haydiiiii tam zamanı tam zamanı şimdi diye bağırıldığı her defasında saate bakan adamım ben, isterseniz beni fazla ciddiye almayın. ama bu galibiyet tam zamanında geldi. geçen hafta trabzon’dan alınan 3 puanın anlamı olması için önemliydi, alındı çok şükür.

    efendim her zamanki gibi galatasaray kadrosu açıklanınca ortalık karıştı. umut bulut ilk 11’deydi, sinan gümüş yedekteydi. tabii ki twitterda ortalık karıştı, başka mecramız yok ki. önce umut konusuna değinelim. hamza hoca burak yılmaz’ın yokluğunda umut’u oynatmazsa onu kaybedeceğini düşünüyor olabilir. olmayabilir de. umut’u kaybetmemek için bu riski alıyorsa gereksiz bir risk alma bu. umut genç topçu değil ki, odana çağırırsın konuşursun, anlatırsın umut da anlayışla karşılar. bugüne kadar umut’tan oynatılmadığı için ne bir şikayet duyduk ne de tavır. yok eğer ona sormadan hoca kendi kendine yorum yapıyorsa doğru değil. diğer seçenek, umut’un sinan’dan yararlı olacağını düşünüyordur. burada projektörü hem hamza hocaya hem de sinan’a çevirmek lazım. sinan idmanlarda bu formayı istediğini yeterince belli edemiyor mu acaba? bakın gençler (gerçi yılların taraftarları da var bazı şeyleri görmezden gelen, neyse) futbol tarihinde böyle enayilikler çoktur. taraftarın büyük beklenti içinde olduğu ama idmanda formayı kapma isteğini belli edemeyen adamlar kaybolur gider. sinan’ın kendisine bir bakması lazım. arda turan’ın hikayesi buna örnektir. millet sanıyor ki arda boleslav maçında öyle oynamasaydı formayı alamazdı. peki boleslav maçında nasıl ilk 11 çıktı ki? azıcık düşünün be canlarım benim.

    galatasaray rakip sahada pres yapıp topu kazanma arzusunda bir takım olduğunu bugün gösterdi. bugüne kadar da bunu oynamak istiyordu ama tutturamıyordu. hala da aksak yerler var. melo’nun kendisinin gitmek için çırpınmasını görmek istemeyenler ısrarla orta sahanın çok yumuşak olduğunu söylüyor. yok canım. o öyle değil işte. bilal de jose de ön libero özellikli adamlar. bir tane değil 2 tane ön libero varken nasıl yumuşak oluyor acaba? senin orta sahanda selçuk inan olmayınca topu kapsan bile derin top atman sıkıntı yaratıyor. farkında değilsin belki ama orta sahadaki hücum sorunların savunmaya yansıyor. ayrıca, selçuk inan özelinde adamın savunması da var.

    sağda oynayamaz denen poldi gayet de iyi oynadı. asıl yeri değil denen denayer de gayet iyi oynadı. ya kusura bakmayın da, akıllı topçu her yerde oynar. ille de uzmanlaşma diye tutturanlar her işçinin sadece “arabanın sol arka üçüncü bijonunu sıkan eleman” olarak kalmasını istiyor sanırım. fundemental denen şeyin sadece sağ bek uzmanlığı verdiğini mi sanıyorsunuz? devam edin.

    hamza hoca hala arayışta. transfer sezonunda yaşananları bilmiyoruz. muhabir denen arkadaşların verdikleri haberlere güvenemiyoruz ne yazık ki. biri haberinde hoca bilmem kimi reddetti derken, diğer haberinde yönetim alamadı diyor. bunları hazma hoca çıkıp anlatmadıkça bilemeyeceğiz. aldığım izlenime göre de hamza hoca sıkıntılarını dile getirecek biri değil.

    bu akşam aşağı yukarı hamza hocanın ne oynatmak istediğini anladık. önde pres yapan, topu hızlıca kapıp rakibin üstüne giden bir takım. güzel. en sevdiğimiz stil. fatih terim’in neredeyse 20 yıl önce galatasaray taraftarının vazgeçemeyeceği şekilde gönlüne kazıdığı futbol şekli. bu tarzdan vazgeçen kendisi dahil her hoca hiç sevilmedi. hamza hocanın tempoyu arttırması gerekli. ve en önemlisi: yerine geçtiği prandelli lig sonuçları yüzünden değil şampiyonlar ligi sonuçları sebebiyle gönderildi. galatasaray böyle bir yer. kendisi de çok iyi biliyordur diye tahmin ediyorum.

    takım trabzon galibiyetinden sonra zihinsel olarak form tutmaya başlamış. isimlere takılmayın, bir de takıma bakın be arkadaş. takım ne yapmak istiyor, becerebiliyor mu falan. isimlerle kazanılacağını sanıyorsanız sizin takımınız los galacticos ya da cosmos. ağır gelecek belki ama alıntı yapmam lazım: büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur. kimin söylediğini bilmiyorum ama mevlana’nın söylemediğini biliyorum. içerik önemli, kimin söylediği değil.

    kişileri konuşmayın diye bu kadar laf ettikten sonra ironik bir şekilde emre çolak konusuna değinmek istiyorum. önceki hafta 30lu dakikalarda oyundan alındı, geçen hafta trabzon’a götürülmedi. hamza hoca emre’yi gözden çıkardı mı soru işaretleri oluştu. bu akşam oyuna girdi, sağ çizgide oynadı, kısa süre içinde çok başarılıydı. ne oldu sizce? emre 2 haftada futbolu mu öğrendi? mümkün olmadığına göre terapi aldı. galatasaray’da bu işi profesyonelce yapan kimse olmadığını biliyorum. demek ki hamza hamzaoğlu’nun mesleğimde gözü var. hamza hamzaoğlu gibi meslektaşım olsun, galatasaray’da olsun, mis gibi.

    olacak, olacak….

    *
  • 156
    galatasaray, her ne kadar derbinin oynanacağı hafta olduğu için sahadan avantajlı bir skorla ayrılmış olsa da bu hafta içi oynayacağı şampiyonlar ligi maçı öncesi taraftarını düşündürecek bir oyun ortaya koydu.
    takımın, savunmada ki aksaklıkları gözleri kör ederce devam ediyor. bunun nedeni ise takım savunmasına katkısı olmayan hücum oyuncuları ve onların defansif zaaflarını kapatacak fiziksel yeterlilikte orta sahanın olmaması. bu durumda geriye 3’lü orta saha seçeneği kalıyor fakat hamza hoca’da o diziliş’i birkaç maç dışında kullanmadı ve sadece kısa vadeli bir çözüm olarak gördü. ama takımda ciddi anlamda bir 8 numara fazlalılığı varken 3’lü orta saha ile oynamak elzem gibi duruyor. veya belki de jem’i o bölge için şuanlık yeterli görmüyor. ama selçuk takıma döndükten sonra bu şekilde oynayabileceğimizi düşünüyorum.

    maçın taktiksel analizine gelince; galatasaray’ın ilk yarı boyunca genelde sol kanattan çıkmaya çalıştığını gördük. carole’ün ,yasin’i rakip sağ bekin arkasına sarkıtmaya çalıştı. yasin ise o bölgede yapacağı 3 seçenek vardı;
    1. içeri katedip ters ayakla gol vuruşu yapacak
    2. sneijder ile yaptığı verkaçlarla pozisyona girecek
    3. sneijder’e şut pozisyonu hazırlayacak.
    bunun bir diğer adı; markajcını kendin seç. hamza hoca bunu geçen hafta trabzon maçında da yaptı ve constant’ın üzerine oynayarak onun 18. dakika da yerini salih dursun’a bırakmasına sebep oldu. bu maçta da galatasaray bu şekilde pozisyon buldu fakat ilk gol ters kanattan ve denayer’in ortasından geldi. bu aslında şunu gösteriyor takım bir şekilde golü bulabiliyor fakat takım savunması kötü. hatta o kadar kötü ki; inanın umut’un kaçırdığı pozisyonlar bile gözüme o kadar çarpmıyor. umut, trabzonspor’da oynarken de son vuruş konusunda bu kadar kötüydü. ama galatasaray’ın savunma konusunda bu kadar kötü olduğunu en son o malum sezonda hatırlıyorum. bu takım içinde çözülemeyecek bir şey olsa problem daha büyük olabilirdi. ama şuan için ne yazık ki tek problem; hamza hoca’nın problemleri fark edememesi. bu takımın en büyük eksikliği kuşkusuz dinamizm. ve 3. değişiklikten sonra takımın yaş ortalaması 27.4’den, 25.8’e indi. poldi’nin yerine sinan, wes’in yerine çolak, yasin’in yerine ise jem’in girdiğini düşünürsek bu yaş ortalamasının düşmesinin yanında aynı zamanda dinamizm demek. tabi bunu söylemek için bu maç ölçü olmayabilir. 90 dakikaya yayılmış halini de görmek lazım. fakat wes, poldi, selçuk gibi oyuncuların zekası ve tecrübesi bu dinamizm ile iyi harmanlanırsa ortaya güzel sonuçlar çıkabilir. gene her şey hamza hoca’da bitiyor. eğer top kaptırıldıktan sonra kendi yarı sahaya dönmesi uzun zaman alan veya topun kaptırıldığı bölgede pres yapacak fiziksel yeterliliği olmayan bir takım izlemek istemiyorsa yapılacak hamleler çok açık.

    maçın psikolojik analizine gelirsek; bu maç 3 puanın yanında hafta içi gidilecek kazakistan deplasmanı öncesi oyuncuların, kötü oynasalar da en azından arkalarına bakmamalarını sağlayacak. bugün savunma anlamında ne kadar kötü bir takım olsa da sahada psikolojik anlamda hazır bir takım gördüm. bu her şeyden önemlidir. çünkü bir maçı önce kafanızda kazanırsınız. mesela böyle durumlar da aklıma hep 2010 basketbol şampiyonasında amerika ile oynadığımız final aklıma geliyor. evet o maç belki amerika ile boy ölçüşecek seviyede değildik fakat çok erken teslim olmuştuk. bir gün önceki sırbistan maçında da işler istediğimiz gibi gitmemişti ama o gün sahada asla geri adım atmayan, işler ne kadar kötü giderse gitsin sonuna kadar mücadele edecek bir takım vardı. ama o inanç amerika maçında yoktu. bunun yansımasını 3. periyottaki skordan görebilirsiniz. anlatmaya çalıştığım şey de bu zaten. herhangi bir spor dalında yeteneğiniz sizi belli bir noktaya kadar taşır ama motivasyondur sizi jordan, m. phelps, messi veya ronaldo yapacak olan şey…
  • 157
    başın göğe ermiştir; taraftarın göz bebeği galatasaray'ın muhtemel geleceği, sinan gümüş'ü oynatmadın. en az 10.000 kişi sayende maça gelmedi, egonu tatmin ettin, ileride kendin bile inanmayacaksın, galatasaray hocası olduğun hatırlatılınca torunlarına anlatacaksın. koskoca sneijder'i, podolski'yi oyundan çıkardım diyeceksin. sinan'ı 10 dakika kala kanije kalesi savunmasına geçtiğinde oyuna sokacaksın ki, çocuk pozisyona giremesin, gol mol atamasın. sen de şans verdim gördünüz çakallığına oynayacaksın. zift medyasındaki galatasaray maymunlarını kullanıp 3 puanı umut'la aldığına tabelacı galatasaraylıları inandıracaksın.

    artık hocalığını, insanlığını tartışmayacağım. elinden geleni ardına koyma. ligin en kötü takımına karşı, bırak umut bulut'u, malzemeci veli'yi bile oynatsan gol atardı. sinan atmasın sebebi nedir mutlaka çıkaracağız, vazgeçemediğiniz umut boş kaleye atsın, koluna serum bağlatıp, ömrüne ömür kattığını sanadur. siz umut'un dostu umudun düşmanısınız.

    6. hafta kalamozasına 3 puanı yazdık, inanın çocuklar ligin sonuna doğru bu 3 puan, - 8 puan olarak burnumuzdan gelecek. yol yakın diye saldırıyorum, derenin tam ortasına gelmedik henüz, atı değiştirebiliriz.

    küçük takım hocalarının, amentüsü, mottosudur. ''galip takım değiştirilmez'', halüsilasyon gördü trabzon maçını kazandım sandı, aynı orta sahayı ligin en kötü takımına karşı sahaya çıkardı. istakoz'un planları aritmetiğe göre tutmuş sayıldı. aynı takımı bir felakete kadar oynatır. vikipedya zabitleri, umut'un boş kaleye kaçırdığı golleri, düştüğü ofsaytları, burak'ı aratmayan faüllerini yazmaz, boş kaleye vurduğu dandik şutun gol olduğunu yazar. bir de bu şebekler çıktı, koşu mesafesi tutucular. o şebeklere göre bilal bey iyi koşmuş. bir tane akıllı hoca ne zaman çıkacak çok merak ediyorum, al orta sahaya 2 tane zenci 10.000 metreci, her maç banko oynat, dünyanın en çok koşan takımı ol, nasıl olsa avrupa şampiyonluğuna oynamıyorsun, bari namın böyle yürüsün.

    büyük takımda aptal futbolcu koşar, akıllısı kaytarır, fazla koşmamak için topu koşturur, kaptırmaz. fazla koşmak, kendisinden daha kaliteli takıma karşı oynayan takımın, dezavantajı minimize etmek için başvuracağı yoldur.

    önemli olan 3 puandır diyen, beni okumasın. maçın sonucunda kupa yoksa başınıza çalınsın kötü oyunla alınan 3 puanınız. işte tam bu yüzden, kombinesi olanlar bile maça gitmiyor. bilal'le umut'un, podolskiyle sneijderin takımında ilk 11 oynaması bizim asla büyük futbol oynamayacağımızın somut belgesidir. nitekim attığımız ilk golü hatırlayın, umut bulut vasat bir santraforun yapması gerekeni yapıp kaleye doğru gitse, gol olmayacak, kötü futbolcu olduğundan geri döndü, iyi ki de dönmüş, kendisinden sonra 8 futbolcu daha topa dokundu, ve klas bir büyük takım golü izledik. eğri gemi doğru sefer yaptı.

    soruyorlar bana abi kim iyi oynadı diye. bana sorma, hamza kimi çıkarmışsa bilin ki o iyi oynamıştır. adam galatasaray'a kötü futbol oynatmak üzere programlanmış robot gibi. ne var ki dna müsait değil, direniyor, pusudan her seferinde kurtuluyor. her şeyi yaptılar da büyük galatasaray taraftarına beyin ameliyatı yapamadılar. taraftarın ortalama aklı, gelmiş geçmiş bütün galatasaray hocalarından daha iyi bilir bu işi. taraftar 1 kişi olsa ebediyen galatasaray hocası olarak kalır. hele ki mevcut hocayla mukayese bile etmem.

    bir maçın iyi maç olup olmadığını daha kolay anlamak için metod var. maçı tekrar izleyebilir misin? eğer izleyebiliyorsan o maç iyi maçtır. var mı içinizde galatasaray'ın her hangi bir maçını yeniden izleyebilecek çıkar mı?

    sinan gümüş'e artık bir şey yapamam, futbol dışı bir cezası olduğu kesin, benden bu kadar. tek başıma başlattığım savaşta ne mutlu ki taraftarı da yanıma almayı başardım, kadroya aldırdım, yalandan da olsa oynatıyorlar. çocuğu aklı hür, vicdanı hür büyük taraftara emanet ediyorum. bundan sonra adamım cipsi rodrigo. ben artık orta sahada gitar konçertosu dinlemek üzere kendimi rehabilite ettim. takımdan iyi futbol beklemiyorum.

    biz eskiden galatasaray forması seyretmek için tribünleri yıkardık. içinde kim var bakmazdık. mübarek formayı başka yerde görmemizin imkanı yoktu. şimdi öyle mi, herkesin sırtında aynı forma var, maça gidenler içindekini de merak ediyor. sabri'nin, olcan'ın, umut'un formasını seyretmek için maça niye gitsinler.

    yekta'dan, eray'dan, aydın'dan, sabri'den takımı kurtaran büyük galatasaray taraftarının, mevcut çöplerden, olcan'dan, umut'tan da kurtaracağına şüphem yoktur. beklentim ise kravatlı eşkiyaların gemlerini ellerine geçirmeleri, bir daha asla çöp futbolcu aldırmamaları, enerjilerini onları kovmak için harcamamalarıdır.

    umarım o günleri görmeye ömrüm vefa eder.
  • 158
    galatasaray'ın ilk golünü konuşmamız lazım. çok güzel bir gol. güzelliği basitliğinde.

    videoyu açtığınızda top podolski'nin ayağından çıkmadan (denayer'e pas) bir durdurun. 4 savunmacı bekliyor. umut sol stoper'in oradan çapraza koşuya başlıyor tam bu sırada. top denayer'e gidince yakın direğe düz bir koşu yapıyor. (bu pozisyon başlamadan önce umut uzak direkte idi. ama çapraz koşu ile top podolski'ye geldiğinde sol stoper ile sol bek arasında kaldı.)

    zaten defans hat halinde hareket ediyor. bu yüzden sağ bek direkt ekarte olmuş durumda. sağ stoper için de pasifize olmuş diyebiliriz. umut sol stoper'i arkasına aldığı için ona gelebilecek bir topu kesebilecek sadece sol bek kalıyor. haliyle sol bek de umut ve denayer arasına konuşlandırıyor. sonuç orada bir boşluk oluşuyor.

    bunların hepsi aynı anda oluyor. bunu unutmayalım. çok kısa sürelerden bahsediyoruz. top denayer'e giderken umut koşusunu yapıp o boşluğu açmış oluyor. podolski de zaten pası verip koşmaya başlıyor.

    şimdi sıra geldi podolski'ye. podolski onu marke etmeye çalışan adamı soluna aldığı için ve aynı zamanda umut sol stoper ve beki çektiği için podolski'ye gelen ortayı kesebilecek oyuncu kalmıyor. bundan sonrası kafa vuruşuna kalıyor zaten. ve gol. es geçmeyelim. podolski'nin arkasındaki adam podolski'yi bozamıyor çünkü uzak. bunun sebebi ise sneijder'in podolski ile diagonal bir şekilde pararlel koşusu. bu oyuncuyu 2'sinin arasına alıyor.

    özellikle söylemek isterim. bu ne rakibi 18'ine sıkıştırdığımız ne de kontra olan bir pozisyon. orta sahamızın sırtındaki adamdan kurtulup döndüğü bir pozisyon.

    burada umut'u kutlamak istiyorum. aslında kutlanacak çok şey var. rodriguez'in dönüşü, denayer'in ortası, podolski'nin vuruşu (ki ben podolski'yi çok eleştriyorum, hala), umut'un koşusu. ama umut'u ayrı tutuyorum. yaptığı şey çok kolay ve her santraforun yapması gereken bir şey. ekstra bir şey yok. ama iş burada işte. bir santrafor hareketi bu.

    bizim gayet fazla silahımız var. önde çok yüksek bir silaha daha ihtiyacımız yok. biraz kaliteli santraforculuğu bilen biri lazım. hatta ismi cismi olmasa daha iyi. (ama biz daha nantes'ın elinden oyuncu alamıyoruz. bu konuya girersem çok uzayacak.)
App Store'dan indirin Google Play'den alın