• 351
    beklerimizden (sarachi ve omar) hucum, orta saha kanatlarimizdan (arda ve feghouli) da defans katkisi almakta zorlandigimiz ilginc bir mac oldu. savunmada luyindama-donk ikilisi ne oyun kurulumunda ne ozellikle kenarlardan gelen toplari karsilamada guven verdiler, zaten golu de boyle yedik. diagne de yine yoklari oynadi, saka maka bu sezon da dogru durust santrafor performansi alamadan devam ediyoruz.
  • 352
    ilk 12 dakika harika oynayıp 4 tane net gol pozisyonu yakaladığımız ve ikisini gole çevirdiğimiz, sonrasında ise zaman zaman bocalayıp baskı yediğimiz, zaman zaman kontrolü elimizde tutsak da oyun disiplini ve konsantrasyon açısından sorun yaşadığımız, sonunda ise 3-1 galip gelerek ligdeki iddialı pozisyonumuzu koruduğumuz maç.

    oyunumuzun bu denli dramatik değişiminde rakibin tavrının etkisini göz ardı etmemek gerekir. maç 2-0 olana kadar göztepe takımının oyunumuzla ilgili aşırı teori çalışmaktan futbolun en basit temellerini unuttuğunu, herkesin elinin ayağına dolaştığını, hücum etmeyi akıl edemediklerini gördük. hücumda meşhur üçgenlerimizi bozamadıkları gibi, üst üste iki pas yapmaktan aciz bir görüntüleri vardı. ancak ikinci golü yedikten sonra bizim 2-0'dan döndürdüğümüz 93'teki manchester maçı misali artık kaybedecek bir şeyleri olmadığını hisseden göztepeli oyuncularda bir miktar rahatlama oldu. savunmada top gevelerken yaptığımız bireysel hata ile golü bulmaları da onları maça ortak etti. iştahlandırdı ve kendilerine getirdi. maçı 10-15 dakika iki farkta tutabilse idik dirençleri hızla düşecek, bulacağımız üçüncü golle birlikte belki de çok farklı bir maç izleyecektik. özellikle 45-60 arasında öyle sistematik ve korkutucu olamasa da rakip üst üste bulduğu korner ve diğer duran toplarla oyun kurma refleksimizi alt üst etmeyi başardı. sonunda 63'te taylan'ın beklenmedik anda attığı muazzam pası feghouli klas bir şekilde gol yaptı ve maçı kopardık. ya da öyle sandık. 3-1'den sonra gol şansına dönüşebilecek oldukça müsait pozisyonları akını sonuçlandırmaksızın basit top kayıplarıyla ezdik. defansta da oldukça kontrolsüz anlar yaşadık. öyle ki rakip golü de buldu fakat şansımıza az farkla ofsayt idi. kazandık, mutlu olduk. ama sanıyorum rahat maç izleyememenin verdiği buruk tat hepimizde kaldı.

    üzerinde çalışılması gereken noksanlarımız oldukça göze batsa da türkiye ligi için artık doğru oyun tarzını bulmaya başladığımız ve bunu dönem dönem başarıyla uyguladığımız aşikâr. fatih hocamızın takımı daha zor önlem alınabilir kılmak için yaptıklarını da görmezden gelemeyiz. takıma orantısız yüklenmemek gerekir. fakat diagne'ye bir parantez açmak şart. her galatasaray sporcusu gibi onu da seviyorum, sevmek istiyorum. takımdan gidene kadar bariz bir saygısızlık yapmadıkça arkasındayım. ancak bir forvet oyunusunun ya da santrforunun sahip olması gereken en baz fundamental melekelere sahip olmaması, oldukça düşündürücü. artık bir "futbolcu" olarak değerlendirmeyi bıraktık, bir golcü olarak tek vuruşlarda az da olsa beceri bekliyoruz. yerine giren oğulcan belki skor üretemedi ama ondan çok daha profilli bir oyuncu görüntüsü çizdi.
  • 353
    ilk 15 dakikalık iyi oyunun bizi şaşırtmaması gerektiği maç. ilk 15 dakika çok güzel oynadık, 2. golde arda’dan ziyade defansın hem o kadar ileride kalması ayrıca göztepe’li defans oyuncusunun (gassama sanırım) ağır saçmalaması ile bulduk.

    2-1 iken göztepe 1 tane daha atsa şuanda farklı şeyler konuşuluyordu. yine iyi değildik, özellikle ikinci devrenin başında defanstan top çıkartamadık.

    umarım bunlara çözüm bulunur.
  • 354
    genelde olduğu gibi, bu maç içinde bu takımın en büyük sorunu, sağlam bir santrfor ve belhanda. baskı yediğimiz o dönemlerde ne diagne'nin adını duyduk ne belhanda'nin. belhanda'nin stoperden arkası dönük pası alıp, doğru pası vererek ya da çalım atarak ileriye topu sürmesi gerek ama böyle dönemlerde hiç sorumluluk almıyor. bu olmadığında topu sisirmemiz ve santrofrumuzun o topu indirerek, takımın çıkmasını sağlamamız gerek ama onu da diagne yapmıyor. maç başında rakip üstümüze gelmeyince, bizde doğru presi yapınca izlemesi çok zevkliydi. taylan ile beraber orada prime selçuk gibi bir 8 numaramız olsa, o şekilde şuursuz baskı yapan takımın aklını 3 pasla alırsınız. transferde sağlam bir forvet, iyi bir 8 ve 6 numara alırsak, kanatlarda pırpır oyuncuya ihtiyacımız olmaz.
  • 355
    açıkçası ilk 20 dakikadaki harika oyundan sonra takım, maçın geri kalanında çok kötü oynadı. çıkarken kaç tane pas hatası yaptık sayamadım bile. üstüne rakibe de bayağı şans gol pozisyonu verdik. bu maçtaki 11 eğer trabzon maçında oynarsa asla 3 puan alamayız. kesinlikle oğulcan'ın oynaması gerekiyor. çünkü o olduğunda, hem baskımız artıyor hem de rakip stoperleri geri koşturuyoruz. hal böyle olunca da orta sahada boşluk yakalıyoruz. bir diğer husus da, beklerimiz hücum olarak çok zayıflar. atak bitirme veya şans yaratma konusunda iyi değiller. hal böyle olunca önceki kanat oyuncuları ağırsa, pozsiyon yaratma konusunda zayıf kalıyoruz. trabzon maçına luyindama'nın oyun kurma konusunda basit olması lazım. büyük ihtimalle ona baskı yapmayacaklar. o taraftan iyi uzun toplar atarsa donk'un üstündeki baskı da azalacaktır.
  • 356
    ilk 20 dakika ve sonrası şeklinde değerlendirebileceğimiz bir maç oldu. ilk 20 dakika kayserispor ve rizespor maçlarında olduğu gibi rakibi presle boğan ve kendi yarı sahasına hapseden bir galatasaray vardı. bu dakikadan sonra ise hatayspor ve karagümrük maçlarının benzeri rakip bize baskı uyguladı ve biz bu presi kıramadık. çünkü bu presi kırabilecek oyuncu portföyümüz malesef yok. 2. yarının başında arda ömer bayram değişikliği biraz fark yaratabilirdi diye düşünüyorum. baskı anında savunmanın önünde topu sırtı dönük alıp pas kanallarını değerlendirebilecek bir orta sahamız yok, en azından ömer bayram takımda topla mesafe katedebilen tek futbolcu ve bu özelliğinden faydalanabilirdik.
    sonuç olarak şampiyonluğun olmazsa olmazı iyi oynayamadığımız maçlarda da 3 puanı alabilmektir ve bu maçta bunu başardık.
  • 357
    dünkü maçın özeti, onbeş dakikalık futbol. hepsi bu mu? bana göre bu ve üzülerek söyleyeyim biz bu futbolla avrupanın majör liglerinde ancak küme düşmemeye oynarız.

    biz hızlı ve etkili tek pas oynayamıyoruz. maalesef topu alan şöyle iki-üç adamı geçeyim de ya da üç-beş metre süreyim de ondan sonra pası atarım hastalığının pençesinde kıvranıp duruyor. işin üzücü tarafı hiçbir teknik adam ya da futbolcu da hastalığının farkında değil. farında olsalar zaten tedavi için çareler ararlar.dün bizim maçı izledikten sonra zaplarken juventus-fiorentina maçına rastladım. baktım bizim prandelli orada maçı izlemeye başladım. prandelli’nin fiorentina’ya oynattığı tek pas oyununu görünce gözlerim yaşardı. biz neden bu futbolu oynayamıyoruz diye hayıflanıp durdum. prandelli bizde kaç ay kaldı hatırlamıyorum ama hazırlık dönemiyle birlikte dört ay da kalmış olsa bu futbolu bize oynatamadı. neden oynatamadı? bilmediğinden mi? tabi ki hayır. tek nedeni var bizim oyuncuların alt yapı yetersizliği. alt yapılarda yedi-sekiz yıl eğitim alan oyuncularımız hızlı ve tek pas oyununu öğrenemiyorlar ya da öğretilmiyor/öğretilemiyor. hiç kimse bu hastalığın farkında olmasa da ben bu hastalığın farkına varılıncaya kadar bunu yazmaya devam edeceğim.

    bu hastalığımızı ilk dillendiren wesley sneijder olmuştur. sneijder hiçbir şey yapmamış olsa bile şu tespiti ile türk futboluna en büyük hizmeti yapmıştır. ne demişti bizim wes? türk oyuncular topa üç kez dokunmadan pas atmıyorlar. ne güzel tepit, ne güzel ifade. bizim hamza hamzaoğlu da bir milli maç yorumculuğu sırasında bu açıklamasından dolayı wes’i eleştirmişti. zavallı hamza kardeşim, hastalığımızı teşhis eden wesley’e trip atacağına onun söylemini destekleseydi belki de herkes uyanacak ve alt yapılarda futbolcularımıza verilen eğitimin şekli değişecekti.

    hızlı ve tek pas oyununun en önemli faydası, rakibin savunma planı oluşturamaması ve boş alanları kapatamamasıdır. pas geciktiğinde ise tam tersi olur. bütün boşluklar kapatılmış ve rakip savunma planını oluşturmuş oluyor, ondan sonra geçmiş olsun. takım arkadaşların yeniden açık alan yaratmak ya da boşluk bulmak için koşmak zorunda kalır ama rakip de enayi değil onlarla koşar ve buna izin ve imkan vermez.

    ikinci büyük hastalığımız şut özürlü olmamız. arkadaşlar topa ille de plase vuruşlar yapmak zorunda değilsiniz. o top sizin düşmanınız, rakip düşmanınız. o topa düşmana vurur gibi vuracaksınız. plase yapılacak yerler de vardır ama onlar istisnadır. on pozisyonun sekizinde sert şut atmak zorundasınız. karşınızda kaleci de olsa başka bir oyuncu da olsa o topu görememeli. gerard’ın bir sözü vardır. “kaleciyi karşınızda gördüğünüzde gol attmak için değil kaleciyi ve kaleyi yok etmek için atacaksınız şutu.” ne güzel ifade. dün arda turan kaleciden dönen topa vuruyor sanki vurmuyor okşuyor. arda’yı eleştirmek için değil bu söylemim, arda özelinde genel türk oyuncularını tamamına.

    üçüncü hastalığımız koşamamak. avrupa’da ortalama maç başı koşu mesafesi 110 km, bizde 100 km. bir de bunun asıl önemli olan alt varyantı var ki biz orada iyice çuvallıyoruz. topun kat ettiği mesafe ya da topa kat ettirilen mesafe ölçülmeye kalkılırsa görülecektir ki, avrupa bizim en az %50 fazlamızdır. çünkü biz dediğim gibi hızlı ve etkili tek pas yapamadığımızdan topa kat ettirdiğimiz mesafe örneğin 500 km ise avrupa’nınki en az 750 km’dir. (rakamlar örnek olsun diye verilmiştir)

    şimdi bütün bu gerçekler ortada iken bizim avrupa ile rekabet etmemiz mümkün mü? tabi ki değil. peki bu hastalıklarımızı giderip onları yakalamamız mümkün mü? tabi ki mümkün çünkü örneği var 1996-2000 yılları. okan-emre-suat-ergün ile orta sahada rakipleri koşu manyağı yaptığımız için, ilerde de pres manyağı yaptığımız için kazanmıştık o zaferleri. (bazen böyle sokak dilini kullanıyorum çünkü türkiye’de bizim teknik ekiplerimiz de bu dili kullanıyor)

    şimdi bu hastalıklarımızı dikkate alarak dünkü maçın kritiğine geçelim:

    -ilk onbeş dakikada rakibe yaptığımız pres sonuç verdi ve feg-diagne işbirliği ile kaleye şutumuzu attık, dönen topu iyi takip eden emre kılınç güzel bir gol attı. ikinci golümüz de savunmasını ilerde kuran göztepe’nin savunma arkasına mükemmel bir top kesen donk ve arda ile geldi. o dakikadan sonra oyunumuz birden dondu. tansiyonu düşmüş yaşlılar gibi adeta sahaya yığıldık kaldık. emre kılınç’ın ayağında top tutma ve bir kişi daha geçme hastalığının sonucu olarak kaptırdığımız top soner ile jeneriklik bir gole dönüştü. ondan sonra git-gelli bir futbol oynanmaya başlandı. kimin ne yaptığı belli değildi. top bir o kalede bir bu kalede pozisyona dönüşüyor. beceriksizlik yüzünden gol gelmiyor derken taylan’ın mükemmel uzun pası ve feg’in golü. (bu arada kadromuzda hızlı tek pas oyununu en iyi oynayan oyuncu taylan ve hemen arkasından emre kılınç. (kadere bak ki dün yediğimiz gol emre kılınç’ın topu ayağında gereğinden fazla tutmasından kaynaklandı)

    -attığımız üç golde de diagne’nin rolünü teslim edelim. ilk golde kapılan topu ofsayta düşmeden yakalayıp şutu atan diagne ikinci ve üçüncü golde de mükemmel pas opsiyonu oluşturdu. diagne’yi kapatmak isteyen rakip savunma oyuncuları da arda ve feg’i bomboş bırakmak zorunda kaldı.

    diagne’yi oyundan alırken attığı tripte diagne tamamen haklı. diagne’nin boyuna posuna bakan onu kırk yaş olgunluğunda sanıyor. diagne daha çocuk ya da en azından mentalite olarak 21 yaş olgunluğunda. bu tarzından ve hareketlerinden belli oluyor. belli ki gol atmak istiyor ve gol atmadan oyundan alındığı için de sinirleniyor. o zaman yapılması gereken çok basit. ikinci yarı başlamadan önce hoca diagne’ye şunu söyleyecek. dia, seni oyundan alabilirim çünkü üç gün sonra yine maçımız var. üç gün sonraki maça diri çıkmalısın. bunu bilen dia neden trip atsın ki.

    -emre kılınç’ın atamadığı gol pası, emre akbaba, belhanda ve diğerlerinin kaçırdığı gol pozisyonları, rakibin maçı üç golle tamamlayabileceği pozisyonlar dikkate alınırsa ne kadar gitgelli maç olduğu anlaşılır. benim ölçüm türk kulüpleri değil avrupa kulüpleri. bu futbolla avrupa’da bir şey yapabilir miyiz ona bakıyorum. bence yapamayız. tamam avrupa’daki maçlar çok daha yüksek motivasyonla oynanıyor ama o mecranın hazırlık maçları da ligimizde oynanıyor. ligimizdeki rutin oyunumuzu dünkü maçın en az bir gömlek üzerine çıkarırsak avrupa’da da iş yapabiliriz aksi halde çok zor.
  • 358
    enteresan bir maç oldu. maça başlarken öyle bir görüntü çizdi ki iki takım da 12. dakikada bu maç farka gider diye düşündürdü. galatasaray gol yedikten sonra göztepe oyuna ortak oldu. bu kez galatasaray düştü ve ilk yarıda kalan 30 dakika daha çok ortada olmakla birlikte göztepe'nin daha iyi oynadığı bir süreç oldu. ikinci yarıda yine oyundaki mutlak üstünlük el değiştirmekle beraber ortada seyreden bir maç izledim ben.

    ikinci yarıya göztepe baskılı başlayacaktı zaten bunu öngörmek zor değildi. netekim öyle de oldu. galatasaray 45-60 arası gol yemezse 3. golü atmamız olasıydı çünkü bu senaryoyu daha önce de birçok maçta gördük. çok net pozisyonları harcadı göztepe 45-60 arası. bence bir tanesi gol olsa 3. golü de yiyebilirdik. ama 2-2 senaryosunda göztepe'nin geri çekileceği de olası bir gelişme olurdu. 3-1'e gelen maç göztepe'nin baskısını da inancını da yitirmesine sebep oldu.

    fatih maçında akbaba çok kötüydü. ama oyuna sonradan girdiği göztepe maçında beğendim. final pası tercihlerini biraz daha doğru ve net yapsaydı 4-1 veya 5-1 bitebilirdi.

    sonuç olarak 90 dakikalık maç içerisinde galatasaray bana sadece 20-25 dk keyif verdi diyebilirim. oyuncu kadromuzu beğenmiyorum. deli fişek bir kanat oyuncumuz yok, uzaktan mermi gibi şut atan oyuncumuz yok, orta sahayı defansif anlamda süpüren baskın karakterli bir oyuncumuz da yok. ama takımdaşlık var. kadro ve taktiğin yetersiz kaldığı yerde takımı ayakta tutan unsur bu bence.
  • 359
    ilk 15-20 dakika harici hiç beğenmediğim maç. maçın geri kalanında çok etkisizdik. hatta bölüm bölüm oyunun kontrolünü rakip aldı. bu sezon en çok pozisyon verdiğimiz maç olabilir. yenildiğimiz kasımpaşa ve karagümrük maçlarından daha çok pozisyon verdik.

    kadroda bulunmayan 8 oyuncudan, muslera eksik sayılmaz uzun süre sakat olacağı belli, diğer sakat ya da covid olan oyuncular şu an yedek oyuncu konumunda. belki istediğimiz hamleyi yapmakta zorlandık fakat marcao dışında diğer eksiklerin bizi etkilediğini sanmıyorum.

    göztepe ikinci yari 45-65 arası öne geçebilirdi. teknik ekip yine değişiklikte geç kaldı. oğulcan oyuna girdikten sonra ciddi hareket getirdi.
  • 360
    bu maçla ilgili bir sorum var bilgilendiren olursa sevinirim .

    emre akbaba'ya ceza sahası içinde yapılan net bir faul vardı hatırlarsanız top o sırada oradan uzaklaşmıştı ama oyundaydı hala. gustavo'nun 23 aralık 2020 fenerbahçe başakşehir maçındaki penaltı pozisyonu sonrası aklıma geldi. o penaltıysa bu da değil mi ? ya da ikiside mi penaltı değil ?

    cevap gelince editlerim umarım formata uygundur bu entry değilse de ayrıca uyarın lütfen emin olamadım çünkü.
App Store'dan indirin Google Play'den alın