• 526
    bu maçın oynandığı zaman 11 yaşında bir ilkokul veledi olduğum için olayın ciddiyetini tam olarak kavrayamasam da bana hayatımın en mutlu dönemini yaşatan maç.
    dediğim gibi çocuğuz o zamanlar, eleme turları maçlarının çoğu da cine 5'te verildiği için abimize dayımıza yalvararak kendimizi kıraathaneye götürtürdük. allahtan kahveci tanıdıktı da pek sorun olmuyordu. televizyonun ön saflarında sarı kırmızı renklere gönül vermiş galatasaraylılar, bir arka safta galatasaray'ı tutmamasına rağmen türk takımı olduğu için destekleyen aklı selimler, en arka safta da hasetlerinden içi içini yiyen kanatlı takım taraftarları,aynı atmosferin katmanları gibi...
    bu şekilde adım adım finale kadar gelmiştik. final trt 1'de tabi. kahvede izlemek için bahanem yok ama ben ev atmosferinden çok uzaklaşmışım, maçı yine kalabalık ortamda izlemek istiyorum. dayım nereden bulduysa devasa bir galatasaray bayrağı bulmuş, ambians o biçim.. maçın hikayesini anlatmaya gerek yok herkesin malumu.. koca koca insanların sevinçten ağlamasını gördüğüm o müthiş günü tekrar yaşamak bizlere nasip olur inşallah.
  • 527
    galatasaray ve türk futbolu için bir dönüm noktası, önemli bir kilometre taşı olan müsabaka.

    https://twitter.com/...818216279191552?s=20

    maç sonrası fatih hoca'nın konuşmalarında var olan bütçe vurgusu ise çok önemli. sistem, arzu, istek ve zamana yayılmış bir oyun pratiği. oyun pratiği olmadan kupalarda başarılı olmayacağımız aşikar. kadro istikrarı gerekli. bunun içinse genç oyuncuların kadroya katılması gerekli. sürekli var olan sirkülasyonla başarılı olamayız.
  • 528
    yaşadığım şehirde karasal yayınlarının yavaş yavaş askıya alındığı döneme denk gelmesi sebebiyle karıncalı bir ekrandan izlediğim ve türk spor tarihindeki en önemli ana televizyon ekranından şahitlik ettiğim uefa kupası finali.

    zorlu bir şampiyonlar ligi grubu, son maçta bitiş düdüğü yaklaşırken gelen penaltıyı ümit davala’nın atması ile başlayan süreci henüz ortaokul çağında olduğum için zorlukla kavrıyordum. ama şanlı takımım turları birer birer aştıkça bütün türkiye halkının yaşadığı gurur ve sevinç dalgası beni de içine haliyle çekiverdi. yarı finaldeki leeds united mücadelelerinin getirdiği mental yorgunluk bu maçın 120. dakikasında gelen düdükle daha da ağırlaşmıştı. penaltı noktasına giden her futbolcumuzla ben de özdeşleşmiştim. ama popescu’nun attığı golle beraber bu yorgunluk yerini mutlak bir sevince bıraktı.

    o karıncalı ekranda apaçık gördüğüm şey sevdaydı, umuttu. bu umut hala devam ediyor ve ilelebet devam edecek. çünkü umudun adı galatasaray.
  • 529
    hayatımın en unutulmaz maçı. o maçta daha küçüktüm 9 yaşındaydım ancak her şeyi son anına kadar hatırlıyorum. evdeki gerilimi uzatmadaki tafarel'in kurtarışını hagi'nin kırmızı kartını bülent'in bandajını... penaltılarda kimse ekrana bakamazken herkes benim gol diye bağırışımla zıplayıp seviniyordu. türk futbol tarihinin mihenk taşı, dönüm noktasıdır. bunun da galatasaray ile olması bizim için her zaman bir gurur kaynağı olacak. şimdilerde endüstriyel futbolla çok zor olsa da darısı şampiyonlar liginde şampiyonluğa...
  • 532
    --- alıntı ---

    kasım 1999'da avrupa'da bahisçiler, galatasaray'ın uefa 2000 kupasını alma ihtimalini 1'e 250 olarak hesapladı. ama burada, türkiye'de kimileri için tek bir ihtimal vardı. leeds united maçından önce avrupa'da ihtimaller 1'e 16'ya düşmüştü. ama burada kimileri için hala tek bir ihtimal vardı. az sonra seyredecekleriniz tek bir ihtimali olan insanların hikayesidir. çünkü tek ihtimalli hikayeler, tarihin ta kendisidir.

    --- alıntı ---

    türk futbol tarihinin en gurur dolu maçı. bu maçı canlı izleyenler ne kadar şanslı. o maçın her bir saniyesini yaşayabilmek, galatasaray atak yaptığında heyecanlanıp, arsenal atağında tedirgin olmak, hagi'nin kırmızı kartında hakeme veryansın edip, adams'ın boş kale yerine minare gölgesi gibi topu dikmesine tıpkı spiker levent özçelik gibi 'bravo adams, tebrikler adams' diyebilmek... inanın hiçbir maçtaki emsalleri, bu maçtakinin %1'i bile edemez.

    20 sene olmuş bu maç oynanalı. 20 koca sene... o gün doğan çocuğu bugün askere çağırırlar. halbuki hiç de 20 sene olmamış gibi. başta fatih hocam, idari ve teknik heyet ve elbette futbolcular, sizlerden allah razı olsun.

    galatasaray'ın en güzel olduğu maçlardan birisi. galatasaray zaten hep güzel de, zaferler kazanınca, winner koltuğunda oturunca ayrı bir güzel.

    boşuna dememişler, kupalara layıksın sen şanlı galatasaray diye.

    https://www.youtube.com/watch?v=O7pK_WtuQSg

    maçın 90 dakikasından çok, 17 mayıs 2000 uefa kupası belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. kupaya giden yolu daha güzel anlatmaları, o serüvende yaşananlar, soyunma odası ve takım kampından görüntülere ulaşabilmek inanılmaz değerli.
  • 535
    sadece galatasaray'ın değil türk futbol tarihinin tartışmasız en önemli ve gurur verici maçı.

    sonucunda alınan kupanın üzerinden koca 20 yıl geçmiş ama duyulan kıvanç hâlâ taptaze. hiç öyle üstüne koyamadık, olduğumuz yerde saydık ve hatta geri gittik üzüntülerine girmeyeceğim. o konuların konuşulması gereken yer bu başlık değil. bu başlık, galatasaraylı olmanın bir insana ömrü boyunca yaşatacağı gururun zirve yaptığı günün adı.

    popescu gelir, topu beyaz noktaya koyar, kalecinin sağına yerden sert bir şut çıkarır ve gol olur. tabiki yalnızca gol olmaz, kupa da bizim olur...
  • 538
    türk futbol tarihini değiştiren maçtır. hiçkimse türkiye'ye bir avrupa kupasının gelebileceğine inanmazken, aklının ucundan bile geçirmezken, tek ihtimali olan insanların takımı galatasaray, avrupa kupasını ülkeye getirerek devrim yapmıştır. fatih terim önderliğinde 3 sene üst üste kazanılan şampiyonluğun ve hatta mevcut sezonda* da şampiyonluk yolunda olmasının meyvesini almıştır. üzerinden 20 sene geçmesine rağmen türkiye'ye başka bir avrupa kupası daha gelmemiş olması ise kupanın ne kadar önemli olduğunu çok açıkça gösteriyor. ilk ve teklerin takımı, avrupa fatihi galatasaray!
  • 539
    eskiden süregelen dönemin dizi, film, medyada her ne varsa popülizmin fenerbahçe, beşiktaş’ı empoze ettiği yıllardı. bir adam çıktı ve bizim filmimizi çekmeye karar verdi bugün. senaryo eskiye dayanıyordu evet. ancak şu an çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz bir tarih var bizde. şu anda bile yanına yaklaşamayanların, hayatta en büyük başarıları hababam sınıfı, kemal sunal filmlerinde kendilerini şirin göstermek olan, uzanamadıkları ciğere mundar diyenlerin ibretle izlediği bir hikaye bu. şükürler olsun ki bize nasip oldu. ve dahi yenileri inşaallah bize nasip olur.

    hakkın ödenmez galatasaray. acıda seninle güzel, sevinçte.
  • 541
    son penaltıya kadar gözümü kırpmadan izledim maçı. son penaltıda bahçeliyi ve ankarayı tepeden gören bir balkondaydım. inanamazsınız tüm şehir susmuştu, çıt çıkmıyordu. top ağlarla buluşunca bütün şehirden, tek bir ağızdan "goooool" ile "allaaaaaah" arasında bir ses duydum. aynısını bir kez daha 2008'de türkiye-hırvatistan maçında saraybosna'da yaşadım...

    (bkz: 20 haziran 2008 türkiye hırvatistan maçı)
  • 542
    tarih bu başarıyı da gördü, bu başarıya tesadüf diyenlerin 13 yıl sonra* yarı finalde heyecandan nasıl donuna ettiklerini de gördü. üstelik hem taraftarı, hem yöneticisi, hem futbolcusu... hepsi heyecandan geberecekti.

    hayatın altın kurallarından biridir bu; başkasının başarısını, yaptığı işi, yaşadığı hayatı asla küçümsemeyeceksin. sonra başına geliyor ve acı bir şekilde ögreniyorsun.

    hala "türk futbol tarihinin tüm zamanlardaki en önemli maçı"dır. 20 yıl geçmesine rağmen hala odamda posterleri asılı durandır. ve 20 yıl geçmesine rağmen hala ne biz ne de başkaları tarafından daha iyisi yapılamayandır.
  • 543
    fatih terim'in kariyerinin zirve noktası olan, avrupa ve dünya futbol kamuoyunda mister olarak anılmasını sağlayan maç. ayrıca galatasaray'ın jupp derwall'in takıma başına geçmesiyle başlayan yaklaşık 15-16 yıllık süreçte üstüne koya koya giderek tepeyi gördüğü maçtır.

    tesadüf demek, hatta 3-4 yıla indirgemek de haksızlıktır bu final maçına. 15 yıllık bir serüvendi aslında. bugün 20 yıl sonra hala tek olarak iftihar ederken bir 20 yıl daha tek olmaması için belki biraz da buralarına bakmak gerekiyor...

    10 senedir lig şampiyonluğu kazanamamışken euro 80'i kazanan, 82 dünya kupasını finalde kaybeden jupp derwall'i takımın başına gelmeye ikna ederek başlayan bir yolculuktu aslına. 14 sene sonra şampiyonluk gelince tribüne hemen yetmez bize bir kupa hedef artık avrupa pankartını asan, 2-3 sene kadro ve teknik istikrarla şampiyon kulüpler kupasında yarı finali gören bir yolculuk. 1992'de yeniden bir yapılanma ve yeni bir ekol hocayla yeniden avrupa'yı şöyle bir sallayıp kara takılan, sonrasında şampiyonlar ligine statü değiştirten, 1996 yazında fatih terim'i takımın başına getirip coğrafyanın en büyük yıldızını takıma katmakla başlayıp her yıl takviyelerle devam edip zirveyi gören bir yolculuk.

    galatasaray'ın uefa kupasında sadece bir kere mücadele edip onda da direk finale yürüyüp kupayı almasının arkasına sığınıp tesadüf demişti aziz yıldırım. gerçi konu o da değil, o yıllarda saha dışında da en çok benim borum öter politikasının bir tezahürüydü. 2012-2013 sezonunda uefa kupasında yarı finale kadar çıksalar da işte ne kadar zor olduğu kendileri de görmüş oldu. özellikle yarı final ilk maçında penaltı dahil dünyaları kaçırmaları, ikinci maçta neredeyse 80 dakika topa dokunamamaları bu işin boru olmadığını acı acı öğretmiştir fenerbahçe camiasına. gruptan bir sonraki turda on kişi kalmış bate'ye güç bela penaltı golü atarak turu geçebilmiş, plazen'e karşı ikinci maç son 30 dakika ecel terleri dökmelerinden falan bahsetmiyorum bile...

    kaldı ki 2 mayıs 2013 benfica fenerbahçe maçına çıkan 11'deki 6 futbolcu o sezon takıma dahil olmuştu. 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçındaki galatasaray 11'inden bir tek capone o sezon başı takıma dahil olmuştu. popescu 1997, taffarel 1998'de takıma katılmıştı. geri kalan 8 kişi en az 6 yıldır galatasaray'da oynayan oyunculardı. bir tek hagi 1996'da gelmişti. eğer cezalı olmasaydı sahaya çıkacak olan emre belözoğlu, a takıma 1998'de çıksa da aslında altyapıda yine galatasaray' forması giyiyordu...

    2013 fenerbahçe'sinde fenerbahçe'de yıldız olmuş yerli futbolcu olarak volkan demirel, gökhan gönül ve caner erkin sayılabilir. ki gökhan gönül fenerbahçe'ye geldiğinde zaten "turkish cafu" diye yarı şaka yarı ciddi anılıyordu scout alemlerinde. ergün penbe, ümit davala, okan buruk, suat kaya, arif erdem, hakan şükür... bunların hiçbiri galatasaray'a geldiği zaman bir dünya yıldızı değildi, olmaya namzet bile değildi. ancak bu sürecin sonunda önce avrupa futbol piyasasında isim yaptılar, sonra da dünya kupasına katılma hakkı kazanıp bir de üçüncülük kazanarak dünya yıldızı olmayı başardılar.. bülent korkmaz'ı saymadım bile, çünkü kaptan zaten çocuk yaşta avrupa sahalarına atılmıştı galatasaray forması ile...

    fatih terim'in kulübedeki yolculuğu da aslında hemen hemen galatasaray'la aynı zamanlarda başlıyor. zaten derwall döneminin başlarında takımın kaptanıyken futbolu bırakıyor. ancak takımdan kopamıyor, florya'ya gidip gelmeye devam ediyor. ankaragücü, göztepe derken sepp piontek ile milli takım kariyeri başlıyor. piontek 3-5-2'yi dünyaya tanıtan adam. onunla çalışıyor, yanında pişiyor. ülke çapında oyuncu taramaları yapılıyor aradan geçen 30 yıla yakın süre için son kez. 1993 akdeniz oyunlarında o futbolcularla şampiyon oluyor, zidane'lı fransa'yı iki kere yenerek. 1994 dünya kupası elemelerinde piontek istifa edince takımın başına geçtiğinde tren kaçmıştır zaten ama bir sonraki turnuvaya katılım hakkını kazanıyor, euro 96 türkiye'nin ilk avrupa şampiyonası, 42 yıl sonra ilk büyük turnuvası oluyor. ordan da galatasaray'ın başına geçiyor, dönem arkadaşlarıyla fatih terim ve kurmayları diye anılan ekibi kuruyor ve sonrası geliyor..

    o hikayenin daha geniş bir hali de var aslında ama yazı iyiden destan olmasın diye link vermekle yetineyim..

    (bkz: kulüplerin kendi fatih terim'ini yaratması/#2880024)

    ancak şunu eklemek lazım, o oyuncuların bir kısmı işte yukarda ismi geçen oyuncular. okanlar, hakanlar, ümitler, ergünler...

    fatih terim o dönemin avrupa ve dünya futbolunda "aman kim uğraşacak şimdi" dediği şeylerle uğraşan bir oyun ortaya koyuyordu. şimdilerde gegenpressing olarak nam salmış olan futbola özellikle doyumsuzluğu ve amansızlığıyla birebir benzeyen bir oyundu. "benim için dizilişlerin önemi yok" diyordu. nitekim 4-4-2'den 2-5-1-2'ye doğru kayan, topla birlikte hareket edip, topla birlikte şekillenip topa göre pozisyon alan ve bunu bıkmadan usanmadan sürekli yapan bir oyun için didindi durdu. oyuncu grubuna da uzun yıllar boyunca bunu aşıladı. oyuncu grubu da bu isteklere karşılık verebilecek güçte olup bir de bunları karşılıksız bırakmayacak kadar inanınca işte 1996-2000 arasının makine düzeni ortaya çıkmıştı.

    kalede claudio taffarel gibi bir dünya markası vardı. tipik bir güney amerikalı kaleci olarak kalecilik meziyetlerinin yanında oyun kurma konusunda da ortalamanın üzerinde bir kaleciydi. önde popescu-bülent tandemi vardı. türk futbolunun en tecrübeli ve en profesyonel futbolcusuydu belki de bülent korkmaz. yanındaki gheorghe popescu da müthiş bir profesyoneldi, jübilesinden yıllar sonra rüya takım maçına çıkarken bile aynı ciddiyetle hazırlanırdı. özellikle pozisyon bilgisi konusunda çok üst düzey bir oyuncuydu. yeni nesil için örnek vermek gerekirse semih kaya tomas ujfalusi ikilisindeki ujfalusi konumundaydı. ancak hem poziyon bilgisi hem kendine bakma konusunda çok da üst düzeydeydi. ek olarak geriden oyun kurma konusunda da çok büyük yetenek ve beceri sahibiydi.

    o dönemin üst düzey futbolunda bir roberto carlos ya da bir cafu büyük fark yaratabiliyordu. fatih terim'in sistemindeki iki bek oyuncu da aynı oranda hücuma katkı veriyordu, vermesi isteniyordu. hakan ünsal büyük sakatlıklarına rağmen biyonik adam lakabı alacak kadar devamlılığı olan ve hücum bindirmesi yapan bir oyuncuydu. capone ise sağ bek olmasına rağmen arka direk capone lakabı alacak kadar hücuma çıkan bir oyuncuydu.

    orta sahada artık marka olmuş süper bücürler üçlüsü vardı. emre belözoğlu, okan buruk, suat kaya adeta bir makine gibi pres yapıyorlardı. buna ek olarak hem emre hem de okan'ın oyun kurucu pozisyonuna yatkın bazı özellikleri vardı. yani düz koşan adam gibi koşmalarına ek olarak teknik-taktik bilgisi de yüksek, hücuma geçişlerde takıma avantaj sağlayabilen oyunculardı.

    kumandan hagi ise bu coğrafyanın en büyük oyuncusudur. karpatların maradonası lakabı boşuna takılmamıştır bir adama. türk futbolunun da kulüpler bazında seyrini değiştiren adamdır. "sağ ayağına 500 sayfa roman yazılır, son kelimesi de solaktı olur" derler. ya da "en güzel şarkının bitmeyen nakaratı"... öyle bir adamdı hagi... o kadrodaki her oyuncunun bir muadili, muadili olmasa da benzeri, idamesi falan bulunurdu ama hagi eşsizdi.. koşmaz denen hagi tek bir çalımla bir anda 20-30 metre ileri fırlayabilirdi, orta sahanın oralarda manasızca top sürerken bir anda gol pozisyonu yaratabilir ya da aniden gol atabilirdi...

    ilerde ise hakan şükür ve arif erdem ikilisi vardı. saha içinde hakan şükür, hakan şükür tipi santrafor tanımını yaratacak kadar uniqe yani yegane bir oyuncuydu. oyun sıkıştı mı uzun top attığında indirir, ayağında tutar takımı beklerdi. takım presini en ilerde başlatırdı, onunki presten ziyade bir adanmışlık haliydi. topta bir mıknatıs var gibi koşup yakınlaşırdı topa. arif erdem keza tarihin gördüğü belki de en iyi ikinci adamlardandı. on yıla yakın bir süre bir takımda ikinci forvet olmak, her sezon o görevi eksiksiz ve gocunmadan yapmak çok büyük bir meseleydi...

    tüm bu kadroyu zorlayan bir sistemdi fatih terim'in sistemi. yani bir hücumcu bek ile bazen fark yaratılabilirken iki bekini de açık gibi oynatırdı. bir tane adam yiyen orta saha rakip takımları zorlamaya yeterken üç tane birden vardı bizde. üstelik adam yiyor olmalarının yanında hücumda da iş yapan adamlardı. on numarası belki de yaşayan en yetenekli on numaralardandı. yeteneklerinin yanında tüm takıma kendini kabul ettirmiş, adeta hocanın sahadaki beyni olan, her yönüyle cuk oturan bir karakterdi. ilerde ise birbirini çok iyi tamamlayan, birbirine yardım eden, fedakarlık yapan bir ikilisi vardı...

    tüm bu kadronun bir araya gelmesi, kendini geliştirmesi, eksiklerinin tamamlanıp optimize edilmesi 7-8 yıllık bir dönemi kapsayan bir süreçti. tüm o emeğin ve fedakarlıkların mahsulü de işte bu doksan dakikada alınmıştır...

    rakip arsenal ise ingiltere'nin ilk takımlarından biriydi. bizdeki sisteme tahvil edersek büyüklerden biri olarak anılabilirdi. ancak şampiyonluktan uzak geçen 20, 30 yıllık periyodları vardı. bu sebepten taraftarına çok kahırlar çektirmiş bir kulüptü..

    kalede david seaman, önlerinde tonny adams-martin keown ve sağ bekte lee dixon ingiltere milli takımının defans hattıydı. fark olarak bir tek sol bekte sylvinho vardı. orta sahada ise fransız milli takımının orta sahadaki amele takımını temsil eden patrick viera ve emmanuel "çok konuşur dirsek atar" petit vardı. bu ikilinin yanında yine ingiliz milli takımının on numaramsı oyuncusu ray parlour vardı. ilerde ise thiery henry, davor suker, nwankwo kanu rotasyonu vardı. total futbolun temsilicisi hollanda'dan mark overmars ve dennis berkamp ise dosta güven düşmana korku veren bir unsur olarak yine hücum hattındaydı.

    fransız hoca wenger 22 yıllık arsenal serüveninin 4. yılındaydı. fatih terim'in okan-emre-suat ile yaptığını viera-petit ile yapmaya çalışıyordu. parlour elbette hagi kalitesinde değildi ama berkamp o kalibreye fazla uzak değildi. overmars da o galatasaray sisteminde olmayan kalibrede bir kanat hücumcusuydu. henry ve suker'den zaten bahsetmeye bile gerek yok...

    maça aslında ideal diziliş ve kadrosuyla çıkan galatasaray'dı. arsenal ise galatasaray'ın futboluna bir parça tedbir almak için 4-2-1-3 sistemini bırakıp 4-5-1'e daha yakın bir formatla başlamıştı.

    bu maça dair 20 yılda herkes o kadar replik yazdı, o kadar jenerik laflar çıktı. herkesin hatırladığı pek çok detay var. dakika dakika anlatmak tekrara düşmek olur. ancak fatih terim'in devre arasında söylediği, 17 mayıs bir şampiyonluğun hikayesi belgeseliyle bizim de haberdar olduğumuz "nerde viera, petit, nerde?" cümlesi ilk yarının özetidir. arsenal'ı sindirmeyi başarmıştır galatasaray, oyununu kabul ettirmiş ve rakibi orjinal diziiş ve oyun planını değiştirmeye zorlamıştır.

    galatasaray'ın amansız futbolu ve kadrodaki oyuncuların açlığı, çoğu dünya yıldızı olan o kadronun tecrübe ve sakinliğini mental olarak delik deşik etmiştir. arsenal'in o baskıya rağmen bulduğu pozisyonlar, özellikle bravo adams pozisyonunda stoper keown'a boş kaleyi buldurmaları ve henry'nin uzatmalarda vurduğu kafa vuruşunda taffarel'in direkten direğe toptan hızlı geldiği pozisyon o dönemki arsenal'ın hücum kalitesine dair sadece iki basit örnekti.

    uzatmaların başında hagi, adams ile girdiği ikili pozisyonda sinilerine hakim olamayınca atılmıştı. galatasaray arif'i çıkarıp hasan şaş'ı, suat kaya'yı çıkarıp ahmet yıldırım'ı alarak daha klasik bir 4-4-1'e dönmüştü. 10 kişi üstelik hagi'siz galatasaray'ın işi çok zordu. nitekim suat'ın da çıkmasıyla orta sahada biraz daha rahatlayan arsenal pozisyonlar bulmaya başlamıştı. ancak galatasaray pes etmiyordu, yıllar yılı en ufak tur geçme büyük başarı olarak takdir edilen ülkenin sporcuları yetinmek istemiyordu. arsenal da tabi ki emeklerinin karşılığını almaya niyetliydi. dalga dalga geliyordu. nitekim uzatmanın tam ortasında bülent korkmaz maçın başlarından beri sıkıntı çektiği omzunun acısına dayanamayıp kendini yere bıraktı.

    kenara gelirken bülent uslu eliyle yoklayarak muayeneye başlamıştı. yarım dakika sonra zaten uzatmanın da yarısı bitmiş, kısa süreliğine reklam arasına girilmişti. dönüşte bülent saha içindeydi, formasını sıyırmıştı. herkes ilk anda felaket senaryolarına sarıldı, levent özçelik dahil... burhan uslu ile hala birşeyler konuşurken bir anda omzunu sarmaya başladılar. kaptanın gönlü takımı 9 kişi bırakmaya elvermemişti.. maçın hakemi antonio lopez nieto yanına gelip ne dedi bilinmez ama resmen kükrüyordu kaptan. hemen yanlarındaki arsenalli bir oyuncunun şaşkın bakışları arasında omunu sardılar, formasını giymesine yardım ettiler ve sahaya döndü..

    son 15 dakika artık iyiden yürek söken kıvama gelmişti. hemen başlarda arsenal sağ kanattan bindirip bir ortayla henry'yi buluşturdu. bomboş pozisyonda mükemmel yükseldi, top da tam inmesi gereken yere indi ve adeta bir şut gibi kaleye yöneldi. 2-3 metre mesafeden direk dibine yapılan ölümcül bir vuruştu. ama işte taffarel'in arsenal maçında yaptığı kurtarış cerayan etti. levent özçelik'in eşsiz sesiyle söylediği gibi tanrı bizim almamızı istiyorun kaleci eldivenine bürünmüş haliydi...

    oydu buydu derken, güç bela da olsa 9.5 kişiyle 120 dakikayı tamamlamayı başardı galatasaray. penaltı atışları için yapılan yazı-tura sonrası galatasaray taraftarının olduğu kale arkasına doğru yöneldiği zaman bir parça iyimserlik olmuştu ama penaltılar yetenek ve tecrübe olduğu kadar biraz da şans işiydi artık...

    önce buz adam ergün geldi, doğal köşesine temiz bir vuruş yaptı. arsenal'de oyuna 5 dakika kala penaltı için giren davor suker aynı tarafa yerden bir vuruş yaptı. taffarel çok hafif de olsa bir müdahale yaptı ve top direğe çarpıp geri geldi... bir sonraki penaltıyı atacak hakan şükür penaltıyı kaçıran suker'e moral vermek için gidip sarıldı. "sukur" ve "suker" yazılı 9 numaralı iki formanın omuz omuza fotoğrafı ise tarihi bir kare olarak yerini aldı...

    daha sonra hakan şükür topun başına geldi ve yine aynı tarafa üst direğin dibine tertemiz bir ayak içiyle 2-0 yaptı, levent özçelik biraz da heyecanla önce 2-1 dedi, sonra şu an 2-0 diyerek düzeltti. belki dili sürçtü, belki içine doğru, belki sadece tesadüf. ray parlour geldi ve kendine göre sol köşeye direk dibine vurdu. taffarel köşeyi bulsa da tahmin edemedi ve skor 2-1 oldu, tabi o anda kimse arsenal'in tek golü olacağını bilmiyordu bunun...

    üçüncü penaltılarda sıra 3 kasım 1999 galatasaray milan maçındaki tarihi penaltının sahibi ümit davala'daydı. o da kendi sağına doğru yaptığı plaseyle david seaman'ı ters köşeye yatırdı. patrick viera topun başına gelirken o mübarek für elise tınıları inceden inceden yayına girmeye başlamıştı. fransız oyuncu güce dayalı oyun tarzına yakışır bir vuruşla topa abandı. taffarel ters köşeye yatarken topu görüp çimleri dövdüyse de topun direği sallayıp geri geldiğini görünce kalkıp sevinmeye başlamıştı...

    kale arkasındaki galatasaraylılar, sahadakiler, yedek kulübesindekiler, ekran başındaki milyonlar ve maçı anlatan levent özçelik artık heyecanını zaptedemez haldeydi. aman allahım ve tanrı bizim almamızı istiyor sesleri arasında atarsa bizim penaltısı için belki de sahadakiler arasında bu stresin üstesinden gelmesi en muhtemel isim olan popescu topu aldı. penaltı noktasına koydu ve gerildi. levent özçelik'le birlikte tüm ülkenin haydi oğlum diye sayıklaması, für elise melodisi ve sahadaki herhangi bir mikrofonun dibindeki heyecanlı bir abimizin şampiyon cimbom böğürtüsü eşliğinde popescu geldi, topa tüm gücüyle vurdu ve yerden havalandı. popescu yere inene kadar zımba gibi giden top direk dibinden ve seaman'ın ellerinin yanından filelere gitmişti bile.

    sonrasında popescu köşeye doğru koşarken takım da ona doğru koşmaya başladı. ancak romen yıldıza ilk ulaşan uefa finalinde popescu'ya sarılan adam oldu. bir ara fatih terim kulübe önünde diz çöküp şükrederken görüldü...

    sonrası popüler tabirle anlatmaya gerek yok görüyorsunuz mükemmel...

    levent özçelik'in anlatımıyla "aman allahım şu güzelliğe bakın..."

    (bkz: uefa kupası 1999-2000 sezonunda bizim)
    (bkz: tarihte bugün)
  • 544
    bir galatasaraylı için hacılık mertebesi, ortadox birinin ayasofya görmesi gibi bir şey sanırım. ben de en şanslı 25-30.000 kişi arasındayım. her anı o kadar net aklımda, attığımız her adımı o kadar iyi hatırlıyorum ki... maalesef ki penaltıları izleyememiştim. parken stadına girişte cem uzan'ın dağıttığı t-shirt ler vardı. 3 tanesi ile kafamı ve kulaklarımı kapattım yere yattım. tek pişmanlığım o dur. çocukluk işte, yaş 15 o zaman. popescu'nun son penaltısını göremedim anlayacağınız. kızım bir tarafa dünya bir tarafa ama bu zamana kadar daha büyük bir mutluluk yaşamadım. 2. defa alsak uefa kupasını o kadar sevinmem. korkunç bir başarı muhteşem bir iş. emeği geçenlere teşekklürler...kutlu olsun.
  • 545
    finalin oynandığı gün on yaşındaydım. o dönem bütün şampiyonlar ligi maçları star tv' de canlı olarak verilirdi. babam ile birlikte bütün maçları izlerdim. çok olmuştur gece 11.30' dan sonra uyuduğum. yirmi yıl önce bugünde öyle olmuştu.

    ben, babam ve annem birlikte oturduk maçı izliyoruz. tabi annemin çok ilgisi yok. neyse dakikalar birbirini kovalıyor ama maç bitmek bilmiyordu. doksan dakika, uzatmalar, altın gol derken maç penaltılara gitti. artık heyecan dorukta, şu an ile bile kalbim hızlandı. son penaltıyı gole çeviren gheorghe popescu' dan sonra herkes sevinç yumağı olmuştu. dışarıdan silah atanlar falan, daha sonra beşiktaşlı olan amcam ve amca oğlum bizim eve gelip hep beraber soma' da beş yol dediğimiz meydana gitmiştik. ortalık ana baba günü sevinenler, marş söyleyenler, mahşeri bir kalabalık vardı.
  • 546
    neticesiyle galatasaray'ı galatasaray yapan maçtır. kulübün kurucusu ali sami yen'in "türk olmayan takımları yenmek" hedefinin bir kupa ödülüyle taçlandırılmasıyla kabrinde en huzur bulduğu gecedir. bugün eğer rakiplerimizden kendimizi üstün görebiliyorsak bunu sağlayan faktörlerin %80'i bu maç sonunda kazanılan bu kupadır. %10'u uefa süper kupası ve avrupa'da atlanan diğer turlar ve alınan galibiyetlerdir. %10'u da tüm yerel kupaları en çok kazanan, üst üste en çok şampiyon olma rekorunu elinde tutan ve armasında en çok yıldıza sahip olan takım olmaktır.

    beni asıl üzen her zaman misyonumuz avrupa'da başarıyken hala 20 yıldır tek bir avrupa şampiyonluğu ile avunmak. atletico madrid gibi, sevilla gibi olmak istiyorum. ama fatih terim sürekli görevinden ayrıldığı için ya da sürekli olarak bir iyi, bir kötü başkan döngüsünde yönetim değişiklikleri yaşadığımız için olmuyor. futbol felsefesi oturtmadan günü kurtarmaya ya da sadece sezonu kurtarmaya yönelik çalışmalarla yürümüyor. ama olsun artık. 20 yıldır avrupa kupasızlığı çekmekten kuruduk.*

    geçen yıl master'dan mezun olurken danışmanıma tez sunumumu 17 mayıs'ta düzenlettiren bir galatasaraylı olarak bugün aynı zamanda benim için çifte yıl dönümü. geçen yıl 13 mayıs-19 mayıs 2019 haftası benim için çok güzel geçmişti. önce galatasaray 15 mayısta türkiye kupasını almıştı, ardından 16 mayısta ahmet necdet sezer'i cumhurbaşkanı seçilişinin yıl dönümünde yad etmiştim ve o laik günlere özlemim kabarmıştı. sonra 17 mayısta başarılı bir tez sunumu, mezuniyet kutlaması ve gece eve dönünce 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçının özetini izleyiş, für elise ve uyku, ardından 19 mayıs'ta da gündüz atatürk'ün samsun'a giderek kurtuluş savaşını başlatmasının 100. yıl dönümü olan gençlik ve spor bayramı'nı kutlayış, akşam da 19 mayıs 2019 galatasaray istanbul başakşehir maçı ile birlikte gelen lig şampiyonluğu ve çifte kupayla, mezuniyetle kapatılan bir hafta. vay be ne günlerdi...
  • 547
    gecesiyle gündüzüyle bambaşka bir şeydi. okulda dakikaların geçmediği, hangi takımı tutarsa tutsun herkesin bir an önce akşam olmasını dilediği gündü. trt 1'de maç öncesi canlı yayın başladığında, parken stadyumunu gösterdiğinde heyecandan elim ayağımın titrediğini unutamam. maç boyu da bir an olsun o stres ve heyecan dinmedi.

    arif'in kaçırdığı pozisyon, hakan'ın direkten dönen şutu, keown'un kale ağzından dışarıya attığı top, frikik sonrasında hagi'nin hakan'a attığı bakış, kanu'nun şutu ve henry'nin kafa vuruşlarında umutların tükenişi, suker ve viera'nın penaltıyı kaçırmaları anında yaşanan delirmece, popescu'nun penaltısı sonrası bir süre zevkten kendini kaybetmek, fatih terim dizleri üstüne çöküp ağlarken onunla beraber ağlamak. her şey hafızalarda o kadar taze ki. sanki dün gece yaşanmış gibi.

    ne süper kupa finali ne de tekrar uefa kupasını kazanma durumu, o gece yaşanan coşku mertebesine erişir. o duyguları tekrar yaşamanın tek bir yolu var.

    hayatımızın en mutlu, en güzel günü...
  • 548
    hayatımın en mutlu günlerinden biri olmasını sağlayan unutulmaz maç. maçın oynandığı zaman henüz 16 yaşındaydım. 20 sene ne çabuk geçti, daha dün gibi hatırlıyorum. maçın oynandığı günden 1 gün sonra hemen hemen tüm gazeteleri almıştım, hala arşivim de saklıdır. ayrıca gs store'den aldığım uefa kupası maketi televizyon ünitemi süslemektedir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın