• 552
    çok az dile getirilmiştir ama fatih terim bu maçın öncesinde penaltıcıları sırasıyla gheorghe hagi, ümit davala, hakan şükür, gheorghe popescu ve carlos alberto oliveira capone beşlisi olarak belirlemişti. amaç hakan'a olabilecek en stressiz penaltıyı kullandırmaktı, çünkü o dönem hakan'ın baskı altında kaçırdığı epey penaltı vardı. lakin hagi kırmızı kart görünce işler değişti. fatih hoca da isimleri bir sıra öne almak yerine ilk penaltıyı sakinliğiyle bilinen ergün penbe'ye kullandırdı. hafızamı yokluyorum, belki türkiye kupası'nda ergün'ün kullandığı bir penaltı olabilir, onun dışında o güne kadar hiç penaltı kullanmamıştı. ama buz gibi bir adamdı. stresin, heyecanın zerresi olmazdı. o yüzden ilk penaltıyı ergün kullandı ve gole çevirdi.
  • 554
    birçok galatasaraylının olduğu gibi benim de hafızamda en derin izi bırakmış olan maç. maçı beklerkenki heyecan ve gurur, maç sırasındaki inanç, "arif neden solunla vuruyosun" öfkesi, hagi'nin kırmızısıyla başlayan stres, taffarel'in uzadığı anın sanki hiç bitmemesi, bülent'in omzuyla beraber yükselen adrenalin, uzatmanın sonuna doğru tekrardan gelen "olacak bu iş" hissi, penaltıların her biri, "tanrı bizim almamızı istiyor"... her biri sanki dün gibi. oysa üzerinden 20 yıl geçmiş.

    takımınla gurur duymanın zirvesini yaşadık biz. hem de işlerin çok da iyi başlamadığı bir sezonun sonunda.
    1999-2000 sezonunda lige sami yen'de antep'e 2-1 kaybederek başlamıştık (o gaziantep o sezon ligi 3. sırada tamamlayacaktı). aynı şekilde rapid wien'i eledikten sonra şampiyonlar ligi maceramız da ilk 4 maçta sadece 1 puan ile başlamıştı. 27 ekim hertha berlin deplasmanıyla birlikte kazanmaya başladık ve bir daha da kaybetmedik avrupa'da.

    son olarak sezona başlarken kadromuzdaki 6 yabancının 4'ü brezilyalı imiş.*** ilginç bir şekilde sadece avrupa maçlarında oynayabilecek bruno quadros'u sezon başında transfer etmiştik :) 2 maç sonraysa yollar ayrılmıştı.
  • 555
    6. sınıftayım. türkçe öğretmenimiz en mutlu olduğunuz günle ilgili kompozisyon yazın dedi. düşündüm başka bir şey bile gelmedi aklıma. en mutlu olduğum gün o gündü. ingilizleri italyanları almanları ispanyolları dize getir finalde efsane kadro arsenali yen ve şampiyon ol. akşam bütün mahalle bayram yeri marşlar şarkılar seri patlayan silah sesleri. rerererarara diye bağırıyor zıplıyorduk. hoca saçma buldu tabi bir çocuğun en mutlu gününün bu olmasını. üzüldüm tabi sanki diğer çocukların mutlu olduğu şeyler normal benimki anormaldi. çoğu kardeşinin doğumlarını veya kendi kutlanan doğumgünü partilerini yazmıştı. ama şimdi düşündüğümde ise öğretmenime üzülüyorum. çünkü o bu mutluluğu yaşayamadı. bense o günü düşündükçe hala ne kadar mutlu olduğumu hatırlıyorum.
  • 556
    galatasaray'ın türk futbolunun patronu olduğunun tescillendiği uefa kupası final maçı.
    maradona ingiltere'ye karşı eliyle attığı golü tanrı'nın eli olarak tarif etmişti. ancak bana göre esas tanrı'nın eli bu maçta taffarel'in thierry henry'nin kafa topunu çıkardığı an ortaya çıkmıştı. çünkü bir ulusun baştan sona dualarla izlediği maça böyle bir mucize yakışırdı. penaltılar atılırken birçok kişinin aklında da bu vardı. çevremden de buna dair sesler geliyordu; "allah istemeseydi o top kaleye girerdi". hakikaten de öyle oldu ve sonunda cümle aleme vazgeçmemenin ne olduğunu, azmin, iradenin, saygının ve sevginin ne olduğunu gösterdik. bunun için bu karşılaşma bir futbol maçından çok ötedir. tüm dünyaya karşı biz de buradayız dediğimiz bir isyandır, amacına ulaşmış bir camianın elde ettiği başarılı bir sonuçtur ve en önemlisi daha da ileriye atılabilmek için gururlu bir başlangıçtır.
  • 557
    penaltılar atılırken heyecanlardan heyecanlara gark olduğumu hatırladığım maç. popescu son penaltıya doğru bir tay edasıyla koştururken ben ve annem ağlamaya çoktan hazırdık. ertesi gün memleketimin her yerinde bir tek galatasaray konuşuluyordu. bunun dışında seri penaltı atışları sırasında ömer üründül'ün cep telefonundan çalan ve hiç susmayan "für elise" melodisi, imparatorumuz fatih terim'in, kazanılan zafer sonrası döktüğü gurur ve mutluluk gözyaşları, kaptanımız bülent korkmaz'ın sargılı koluyla formasını indiremediği için hakemin ona yardımcı olup formasını düzeltmesi bahse konu maça dair duygulandıran detaylardandır.
  • 559
    6 yaşındaydım sözlük. parasızlık ve engelli doğmam babamı hep üzüyordu. çok güldüğünü görmedim yani o güne kadar.

    çok bi aklım ermiyor ama bi maç var. deliriyor babam evde. tafarelle oturuyor, hagi ile kalkıyor. ertesi gün ameliyat olacaktım. kolay değil sol ayağıma 19 dikiş atılacak bi ameliyat. maçın 80. dakikasında annemin de uyarısıyla uyumak zorunda kaldım. yani o tarihi geceyi maalesef ki tamamlayamadım.

    ertesi gün oldu. sabah 7-8. babam geldi uyandırmaya, oğlum kalk! dedi. bayram günü gibi gülüyor o stresli adam, çocuk gibi resmen. televizyonu aç, aldık kupayı dedi. her kanalda bülent k. ve hakan ş. ellerinde kupayı havaya kaldırıyolar. yüzümü alıyor bir gülümseme, içim kıpır kıpır. ameliyatı falan da umursamıyorum. gidiyorum ameliyathaneye, 19 dikiş atılıyor bacağıma. akşamında deli gibi sancılar çekiyorum. acıyı size şöyle açıklayayım; doktor iki ayağından ameliyat edemeyiz acıyı kaldıramaz demiş. ben o ameliyata babamla beraber güle güle gittim. o günden beri de galatasaray'la ağlar galatasaray'la gülerim.

    edit: kalp krizi sebebiyle kendisini 31 ağustos 2021'de kaybettim. mekanın cennet olsun babacım, galatasaray bana emanet, güzel uyu.
  • 560
    beni de 6 yaşımdayken yakalayan mac. fakat aynı zamanda bircok detayını da hatırladığım mac.(hakanin rövasatasi, vieranin penaltisi) leeds maçında da hakanin attigi golde halıda araba suruyordum mesela:( şurada (bkz: #3079712) abimden bahsetmiştim o mesela 12 yaşındaydı ve stresten uyumustu.

    bazen diyorum acaba o yıllarda o yaşlarda olmam daha mi iyiydi... cunku simdi nefes darlığından stresten asla böylesine önemli bir maci kaldirabilecegimi dusunmuyorum. 2012 'de 18 yasindaydim kadikoy şampiyonluk maçında derin nefes alamıyorum diye bin kere esnemistim. 2015'te 1-0 yendiğimiz genclerbirligi maçından birkaç gün sonra panik atak geçirmişim hayatimda ilk ve son ve beşiktaş maçını izlememeyi tercih ettim. eskisi kadar takmiyorum tabi ama umarım akli selimken bir kez daha bu başarıyı görmek bizlere nasip olur.
  • 561
    (bkz: 90-94 nesli kendini belirtsin beyler)*

    ben de 8 yasindaydim ertesi gun okul gezisi vardi. uyuyakalmistim penaltilara gelememistim ama hakan'in direkten donen sutunu hala hatirlarim. her serde bir hayir vardir. kim bilir, hakan o golu atsa arsenal daha siki bastirip, henry veya bergkamp ile beraberligi yakalar, son dakika goluyle tum turkiye'yi yikardi. neyse sabah uyanmistim, rahmetli babam uyku sersemi kimin kazandigini sorunca galatasaray 5-3 demisti. 5-3 nereden geldi aklina, ruya mi goruyordu bilmiyorum ama kazanmistik, gerisi teferruat.

    okul gezisine gittigimizde cocukluk arkadasim fener formasi giymisti, niye kimse anlam veremedi. 7-8 yasindayiz sonucta.
  • 563
    beni de 7 yaşında yakalayan maç. ama o günde yaptığım her şeyi her detayıyla hatırlıyorum aradan 20 sene geçmesine rağmen. sanırım bu başlığa yazmıştım birkaç ay önce ama önemli değil. geçmişi çok özleyen biri olarak o günün yeri bende apayrı. tüplü televizyonda maçı seyredip maçtan sonra da kendimi tuzlu erikle ödüllendirmiştim. :)

    o kadar büyük başarıydı ki daha çocuk olmamıza rağmen hala her anını detayıyla hatırlatıyor. şimdi yaş 30’a dayandı bir daha o kadar mutlu olabilir miyiz göreceğiz. :)
  • 564
    4 yaşımı tamamlayalı henüz birkaç ay olmuşken oynanan maç.
    zaten çocukluğumla ilgili bazı hatıraları çok net, sanki dün yaşanmış gibi hatırlayan bir insanım fakat özellikle 1999 ve 2000 senelerinin bende yeri çok ayrı. o küçücük yaşlarda ailemle ilgili verdiğim zorlu sınavların yanında böyle güzel hatıraların da olması çok değerli benim için.

    sevgili babacığım 99 yazında çok ciddi bir kaza geçirdi, yaşama ihtimalinin %1 olduğu bir kaza. yaşasa bile ayağa kalkma ihtimalinin neredeyse olmadığı bir kaza. üstelik bu kaza, ailecek yaptıpımız çok güzel bir yaz tatilinden çok kısa bir süre sonra ve annemle babamın evlilik yıldönümünden sadece iki gün sonra gerçekleşmişti. ben yıllarca o tatilde babamın beni kucağına aldığı bir fotoğrafa bakarak babam beni bir daha kucağına alamayacak diye ağladım. şükürler olsun ki babam hayatta, zor da olsa ayağa kalktı ama bu maçın bizdeki yeri çok ayrı.

    uzun süreli tedavi süreci ve kazanın getirdiği psikolojik sorunlarla birlikte babam çok zor iki yıl geçirdi, dolayısıyla biz de öyle. hiç gülmemeye, mutlu olmamaya başlamıştı. her şey onu çok üzüyordu ve bu durum bizi de çok yaralıyordu. ben o küçük yaşta babasının paşası olarak çok zor günler yaşadım ama tek dileğim babamın sağlığına ve mutluluğuna kavuşmasıydı.

    babamla birlikte izlediğimiz ilk maç diye hatırlıyorum. ben tabii yaşım itibariyle olaydan pek haberdar değildim, bugün uefa kupası finali olsa 10 gündür uyuyamamış olurdum sanırım. babam da öyleydi, çok heyecanlıydı ama keyfi yerindeydi, sanki kazanacağımızı biliyordu ama yine de ip üstündeydi. maç saati geldiğinde gerçekten evde tansiyon inanılmaz yüksekti. karşıladığımız her rakip atağında gol yiyecekmiş gibi irkildiğimizi hatırlıyorum. dediğim gibi maçın ciddiyetinden pek haberdar olamayacak bir yaşta olduğum için babayla yapılan bir aktivitenin keyfini çıkarıyor, bir nevi onun maça karşı reaksiyonlarını taklit ediyordum.

    maç bitti, kazandık. 1999 ağustos ayından beri doğru düzgün gülümsediğini dahi göremediğim adam, karşımda çocuklar gibi şendi. vücudu el verse yatağından fırlayıp mutluluktan havalara sıçrayacaktı. mutluluktan ağlayacak kıvama gelmişti, öyle severdi galatasaray'ı. hala da öyle sever. işte ben, o güne kadar sadece sokakta biri sorunca galatasaraylılığını hatırlayan küçücük bir çocuk olarak tam da o gün gerçek bir galatasaraylı olmuştum. galatasaray'a gerçekten çok derinden bağlanmıştım, babamı böylesine mutlu ettiğini gördüğüm için. artık galatasaray'ın mutluluğu benim mutluluğum, galatasaray'ın sıkıntısı benim sıkıntım olmuştu.

    üzerinden yaklaşık 22 sene geçti, değişen pek bir şey yok. galatasaray varsa varız, yoksa yokuz. yoğun geçen haftanın stresini atabilmek için izliyoruz babamla galatasaray maçlarını. bazen o maçı çok daha stresli bitirdiğimiz oluyor, hatta son dönemde daha sık oluyor ama olsun, galatasaray benim ve babamın en güzel anılarını kaplıyor hala.

    dilerim galatasaray hepimizi mutlu etmeye devam eder. biz bu diyardan göçüp gitsek bile galatasaray baki kalır.
    dilerim hepimizin babası uzun ve sağlıklı yaşar ve kimse ailesiyle sınanmaz.
  • 565
    https://www.90min.com/...lanmis-10-istatistik

    toplam şut (isabetli şut) sayısı: galatasaray 18(6) - 14(3) arsenal
    topla oynama oranları: galatasaray %55.2 - %44.8 arsenal
    isabetli pas/toplam pas: galatasaray 344/401 - 209/260 arsenal
    pas yüzdeleri: galatasaray %85.8 - %80.4 arsenal
    takım yerleşim mesafeleri: galatasaray 54.7 m - 49.5 m arsenal
    savunma yerleşim mesafeleri: galatasaray 44.5 m - 35.2 m arsenal
    orta alanda topa sahip olma oranı: galatasaray %56.9 -%43.1 arsenal
    hücum bölgesinde topla oynama sayısı: galatasaray 65/140 - 49/101 arsenal
    ceza alanına gönderilen top sayısı: galatasaray 14/41 - 14/36 arsenal
    ceza alanında topla oynama sayısı: galatasaray 13 - 12 arsenal
    karşı yarı alanda rakipten kazanılan top sayısı: galatasaray 23 - 16 arsenal
    faul sayısı: galatasaray 19 - 22 arsenal

    kanımca şu maça dair en efsane olay kupayı kazanmak bile değil, tarihin en efsane arsenal takımlarından birini 30 dakika civarı 10'a 11 oynadığın bir finalde oyunun her yönünde domine etmek. adamların bizden iyi olduğu 1 tane bile istatistik yok, bir de eksik kalmasak fark çok daha büyük olacaktı herhalde. şu tablo tek başına bir gövde gösterisi, galatasaray'ın dönemin en iyi 10 takımı arasında yer aldığını tek başına gösteriyor.

    bu ülkeye ileride bir gün yine bir avrupa kupası gelebilir ama kadro kalitesi farkına rağmen bu kadar dominant bir oyunla kupa gelecekse halihazırda dünyada teknik direktörlük yapan isimler arasında onu getirecek tek isim fatih terim'dir.

    fatih hoca'nın en sevdiğim yönü de bu zaten, adam dünyanın en iyi takımlarına karşı bile sadece sonucu almak için oynamıyor. oyunu da almak için oynuyor. ve inanılmaz bir şekilde bunu çeşitli dönemlerinde başardı da.

    fatih hoca'nın galatasaray'ının efsanesi ileride bir gün anlatıldığında bence vurgulanması gereken en önemli nokta arsenal'den kupa alması değil; 2000'de arsenal, 1998'de juventus, 1999'da milan, 1999'da chelsea, 2013'te real madrid gibi takımları iç saha-deplasman fark etmeksizin maç içinde anadolu takımına çevirmesi, sudan çıkmış balığa döndürmesi.

    hocanın sırf bu mantalitesinden dolayı 20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçı ve 17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı gibi maçlar yaşadık ama o maçlarda bile oyunun belli bölümlerinde galatasaray'ın yıkıcı oyun gücünü görmüştük.

    son döneminde hoca bizi maalesef 1. ve 3. dönemlerinde çıkardığı seviyeye bir türlü ulaştıramadı (hatta yakınından bile geçemedik), performans olarak o dönemlerinin çok altında kaldı. sonunda birçok kişinin oyunumuzu övdüğü 1 ekim 2019 galatasaray paris saint germain maçı'nda bile eski dönemlerindeki oyunlarımızın çok altındaydık. iyi bir fatih terim takımı, o psg'ye karşı bile iç sahada oyunu domine ederdi. tavanımızın o maç olması bile dönemler arası farkı tek başına gözler önüne seriyor.

    bu farkın sebebi bence çok büyük oranda ekonomi, yönetimin birçok açıdan çok kötü olması, ffp vs. gibi dış sebepler. bu yaz bu dış sebeplerin bir kısmından kurtulma ihtimalimiz var ve fatih hoca görevinde devam edecek gibi duruyor. eğer düzgün bir çalışma ortamına sahip olabilirse hocadan beklentim 2000 arsenal'inin günümüz muadillerine karşı kazanmayı geçtim, oyunu domine eden bir takım yaratması. bu ihtimal kesinlikle uzak değil, benim beklentim de kesinlikle bundan az değil. hoca madem benim hayallerim dünyadan daha büyük diyor; iyi bir çalışma ortamında o hayallerinin altını doldurmak konusunda iddialı bir takım yaratacaktır. allah yardımcısı olsun.
  • 568
    galatasaray futbol tarihinin en büyük maçı.

    21 sene önce bugün oynanıp, hala yakınından bile geçilmemesi bu başarıyı gölgelemiyor.

    21 sene önceki başarıya takılı kalınmaması ayrı, bu başarının unutulmaması ayrı. bence de hala bu başarıyı değil tekrar etmek, yanına bile yaklaşamamak acı verici.

    bugün bu entry ile beraber 3 adet yazılmış bu başlığa. ilginç.
  • 571
    türk futbolunun ulaşabildiği en büyük başarının gerçekleştiği gün.

    maçla ilgili fatih terim’in bir belgeselde anlattığı maç öncesi kısa bir hikaye;

    “maçın bir gün öncesi öyle bir antrenman yapmışız ki, paslaşmalar isabetli, hava güzel, herkes keyifli ve mutlu. şenes erzik olması lazım, ben böyle bir takım görmedim demiş. o maçı o an oynamak isterdim diyor fatih hoca.

    daha sonra ilk 11 belirleme süreci var tabi. tüm futbolcuları bölüm bölüm yanına çağırıyor. işte taffarel, capone-bülent-popescu-ergün, orta saha okan-suat-ümit, geldik forvete.

    o ana kadar düşünüyormuş fatih hoca. hala da karar verebilmiş değil. hasan’ı oynatıp 4-4-2 mi çıkarsam yoksa arif’li 4-3-3’mü. oyuncuları çağırırken “hagi-hakan-arif” dedim diyor. arif de bir oh çekmiş tabi. kararın sebebi de yardımcılarıyla yaptığı toplantıda her zamanki arif’li oyun planımızdan saparsak sanki defans oyunu oynayacakmışız psikolojisinde olur oyuncularım halbuki bunun tam tersi bir mantalitede olan bir hocayım diyor.

    çok da haklı eğer düzeni bozan farklı bir kadro ile çıksaydık belki o kupa müzemizde olamayacaktı. inanılmaz bir serüven, harika detayları olan mükemmel bir hikaye. belgeselleri her zaman nisan sonları, mayıs başları gibi tekrar tekrar izlenesi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın