• 455
    maç öncesi stat girişinde amk'nın maça özel 8-10 sayfalık bir derbi gazetesi dağıtıldı. stadın içinde birçok kişinin elinde ve yerlerde bu gazeteler görülüyordu. gelin görün ki maçta, en azından benim olduğum bölümde bu gazeteyi ince ince dilimleyip konfeti yapan, golden sonra havaya fırlatan tek taraftar bendim. tribünün basit güzelliklerinde biridir o gazetecikten kafaya şapka yapmak ya da dilimleyip futbolcular sahaya çıkarken konfeti olarak havaya fırlatmak. 31 yaşındayım dinozor sayılmam. 3d koreografi iyi de bu gelenekler de iyidir.

    bonus: (bkz: #1120143)
  • 459
    koreografide görevli olmam sebebiyle maç öncesi kuzey üst tribünündeydim. işi tamamladıktan sonra grup halinde aşağı tribüne doğru indik. kapıyı açan olmadı. bir süre bağırış çağırış derken bir türlü bizi duyan yok. o sırada içeriden bir gol sesi.. koşa koşa döndük hamit'in şutu direkten dönmüş. sonra şanssızlığa küfrederek tekrar aşağı yol aldık bu sefer anahtar gelmiş indik alt tarafa. bu sefer de yer bulamıyoruz. 5 kişilik grup halinde oraya buraya kaçışırken gelin dedim burda boş yer var ikinci yarı geçeriz üni tarafına. o sırada adamın biri dönüp bize küfretmeye başladı kovdu. dedim abi niye bağrıyosun koreografideydik. yine küfür yedim buna rağmen. o sırada gol oldu. o beni kovan adam sarıldı gitme demeye başladı. bu kez trip atma sırası bendeydi. koşarak gittim bizimkiler de geldi başka bir yer bulduk. ardından da gol yedik. bende de katır gibi inat vardır. dönmedim oraya. içim yandı dönmedim. ta ki selçuk'un serbest vuruşuna kadar. faul oldu hemen az önceki yerin iki sıra altına geçtim. yukarı baktım. adamın yanındaki kişi beni gördü işaret edecekken stada döndüm yine. küfür kıyamet arasında geçen 30 saniye sonrasında vuruşa izin verilince yanımdaki yaşlı kel dayı başta olmak üzere önüme gelene sarılarak sevindim gole.

    kısacası eğer fark atamadıysak sebep benim. golden sonra grubun yanına geçtim. ikinci yarı da üni setine. özür diliyorum sizden.
  • 461
    yediğimiz golde albert riera'nın üstüne fazla gelindiğini düşünüyorum. adam tehlikeli bölgeye gönderilen topu can havliyle uzaklaştırmış, top zaten semih ve dany'nin üstünden geçmiş; bu üçünün günahı yok. selçuk, topa rakibinden çok daha yakın olduğu halde, uzaklaştırmak için ağır davranıyor; hamit ise, artık hasan ali'nin oradan vurabileceğini düşünmediği için midir nedir, hasan ali topa hareketlenince adamını bırakıyor ve zerre rahatsız etmeden şut imkanı tanıyor.

    yenilen golün sorumluluğu %20 selçuk + %30 hamit + %50 fener balı diye düşünüyorum. ama riera'nın günahı yok; adam kanadına gönderilen uzun topları hep başarıyla uzaklaştırdı.
  • 462
    küs( koç, ülker, sabancı) futbol oligarşisinin tezgahladığı, şansal büyüka'nın şebeke liderliğini yaptığı ligimizin en büyük maçı oynandı 3 gün önce. başka da maç yok zaten, diğerleri şebekenin tahakkümünü tesis için oynatnak zorunda olduğu, her birinin değeri aynı olan sıra maçları. şebekenin iki takımı arasındaki maçı seyretmek için biz taraf olanlar 1 seneyi maç maç sayıyoruz. çok şükür ki bu iki takımdan birinin tarafındayız. aksi halde inanın bu tahlilleri yaptıktan sonra başka bir takım taraftarı olsaydım, kesinlikle hiç bir maçı izlemezdim. hoş, yine de kendi takımımı ve diğer takımın rakibini izlemekle sınırlıdır benim futbol severliğim. ve yine çok şükür ki taraf olduğum takım, diğer takımı yenmiş o mübarek! 3 puanı almıştır. nankörlük sayar çoğu ama işte yazmasak olmaz, söylemezsek çatlarız.

    tam 1 sene bekledik bu maçı, 42.000 imizden en az 20.000 imiz bu maç için aldı kombinelerini.diğer 10.000 imiz galatasaray tarihinin en karanlık karaborsa tuzağına düşüp bir asgari ücret ödeyerek doldurduk tribünleri. önceki senelerde az da olsa delikanlılık vardı biletiks kuyruklarında. bir gece sabahlayarak, aç susuz bekleyerek de olsa bilet alınabiliyordu. bu sene abdurrahim şebeğinin sayesinde satılması gereken biletler çapulculara verildi. büyük vurgun vuruldu, galatasaray tribün tarihinin karaborsa rekoru kırıldı. ve bizler maçın başlamasına 2 saat kala ilk uğrak, ilk savaş yerimiz olan tribünlerdeydik.

    misafir tribünü diye ayırdıkları, gelenlerin sesi duyulmasın, maçı seyredemesin diye pis cam paravanlarla kapladığı bölümde değil misafir, can düşmanı yaptırdıkları taraftarlardan hiç kimse yoktu. bu yüzden cam paravan kaldırılmış, oraya da kendi taraftarımız yerleşmişti. bu güzelim oyunu bizden alanlar, olay çıkar kaygısıyla misafir dedikleri taraftarları kovanlar, ultra modern localarında birlikteydiler elbette. kayıkçı kavgalarını maç saatine kadar yapmışlar, maç öncesi paper moon'da birlikte yemek yemişler büyük bir medeniyet dersi vererek sevgili ortaklar yerlerini almışlardı. onların kavgacı sarhoş, küfürbaz 2.500 kişisini bizim stada almayanlar, bizim pislik 2.500 taraftarımızın da karşı yakaya gitmemesi konusunda anlaşmışlardı. bir bilselerdi oysa bizim 40 senedir yaptığımız kardeş kapışmalarından öteye gitmeyen kavgalarımız sayesinde onlar, güvenlikli, modern localarında oturuyorlardı.

    maçtan 1.5 saat falan önce fenerbahçe kafilesi stada gelmiş durumdaydı. futbolcularından arena'yı görmeyenler sanırım kontrol için sahaya çıktılar. o sırada biz olanca hıncımızla kudurduk. küfür etmekten gırtlağımız parçalandı, sahaya çıkanları, çıktığına pişman etmek için tezahürata başladık. haklıydık, 100 senelik hınçtı bu alınması gereken. bize böyle öğretiyordu yalama spor medyası ve onun maymunları. aynı anda amrabat'da sahadaydı. sahaya çıkan fenerbahçeli futbolcularla yaptığı şebekliği aynı takımdan arkadaşlarına bile yapmazdı. tribünler sinirden kudurmuş, bizim şebek, kuyt'u kucaklamış şakalaşıyordu. maçın fenerbahçe maçı olduğunu, önemini, kaybedildiğinde taraftarın yakalanacağı travmayı tahmin ediyorsa eşşek oğlu eşşek olayım. bir küçük takımın orta ölçekli futbolcusu olarak, futbol hayatını tamamlayacaktı. amrabat'ı o maymunluğu yaparken, taraftarı iplemezken gördüm ya, bu saatten sonra benim baş çelişkimdir.

    başta söyledik, el sikko'nun iki tarafından biriyiz. üstelik kazanmışız, nedir bu memnuniyetsizlik? 1-0 olsun bizim olsun diyen neticecilerden olsak işimiz kolay. hocaya tapınıp, futbolcularımızı dünya çapında sanıp huzur içinde yaşayıp gideceğiz. ne var ki biz haticeciyiz, romantik taraftarız, sadece alınmış 3 puan bizi kesmez. biz 6-0 yenilen takımın 4-0 olana kadar ki futbolunu arıyoruz. rakibin kendi kalesine attığı golle çılgına dönen futbolcuları, hocaları içimize sindiremiyoruz. golü bulduktan sonra duran, 2. golü atmak için en ufak bir gayret göstermeyen, kısaca tabelaya yatan bir takımın taraftarı olmak içimizi acıtıyor. aldığı bütün topları şişiren bir küçük takım kalecisini izlemek için kombine almıyoruz. bir zamanlar rüştü'yü dünyanın en büyük kalecisi diye yutturmuşlardı. fenerbahçe tarihinin en başarısız dönemimin kalecisiydi oysa rüştü. 2 tane yediği maçta 5 tane kurtararak kendini barca kalesinde bile bulmuştu. ta ki halk çocukları, fikirtepe fenerlileri foyasını otaya çıkarıp dövene kadar hepimiz öyle sanıyorduk. şimdi aynı yutturmaca muslera üzerine yapılıyor. en fazla bir başaltı takım kalecisidir. kalesine çok top gelecek, 2 sini yiyecek, 8 ini kurtaracak, topu 80 metre ileriye tepikleyecek, karşı takımın atağını başlatacak, hiç bir büyük maçı alamayacak, küçük bir muz cumhuriyeti merkez bankası parasını indirip, uzayacaktır. maç boyunca en az 30 defa topu fenerbahçelilere teslim etti, 30 defa benden küfür yedi. varsın benim dışındaki galatasaraylıların büyük kalecisi olsun, benim için galatasaray kalecisi değildir. bu maçtan sonra artık kendisi hakkında olumsuz bir şey yazmam, istediği kadar yiyebilir, yok hükmündedir.

    el sikko maçına çıkan fenerbahçe, bizimle birlikte ligin en kötü futbol oynayan takımıdır. 2-1 yenilmeye dünden razı bir hocası vardı kenarda. 2-1 yenilmek için en güzel skordur. 1-0 dan iyidir, neticede gol atmıştır, hakem hatası olmasa, biraz şansı olsa, o çalımı yemese, bu pası atsa, 3 dakika daha olsa gibi, yüzlerce bahanesi vardır 2-1 yenilen takımın hocasının. rezil olmaz, kovulma riski yoktur, hele ki seyircisi olmadan cehennem gibi stadyumdan beraberliğe ramak kala ayrılmıştır. afferin lan san büyük takımın başına geçmeyi başarabilmiş küçük takım hocası. karşı takımın kalesinde kaleci bile yok, sol bekin sağ ayağıyla gelişi güzel vurmuş golü bulmuşsun. takımının tek şut atabilen, serbest vuruş kullanabilen, penaltı olsa topun başına gönderebileceğin futbolcunu kötü oynadı zannıyla oyundan alıp, beni rahatlattın. oysa senin sahadaki en kötü futbolcun meyreles ve mehmet topal'dı. büyük maç nasıl yönetilir zerre kadar bilgin olsaydı, 10 kişi kalmayacaktın. yaptığın değişikliği imparator fark etmiş olamazdı. olsaydı, senin 2-1 e bile razı olduğunu anlayacaktı. sahanın en kötü futbolcusu amrabat'ı çıkarıp, elmander'i oyuna alacaktı, yediği farkı, fazlasıyla çıkaracaktı. ama koskoca imparator, 2-1 e yatıyor, umut'u çıkarıp, orta sahaya bir sigorta daha monte ediyordu. umurunda değildi tabi, el sikko'yu maç sanıp, dünyanın dört bir tarafına dağılmış taraf olmayan futbol severlerin izlediği şov. yana, geriye yapılan paslar, ileriye doldurulan toplar, gol atmak istemeyen takıma karşı kaleyi savunmak 3 puanı almak.

    kötü futbol oynayarak dakikalar tükendi. taraftar coşamıyor, hezimetten vazgeçip, her an yenebilecek bir kaza golünün endişesinden bağıramıyor. islık çalarak rakip takımın oyun oynamasına izin vermiyor, 3 dakika uzatmalara takımın önde girmesine yardımcı oluyordu. her ihtimale karşı imparator zamandan çalmak için oyuncu değiştiriyor. belki de son anda elmander'i sokarken amrabat çıkarılıp, o karambolde hükmen yenilgi önleniyordu. ve nihayet acemi büyük maç hakeminin düdüğü, el sikko'yu galatasaray kazandı diye ötüyordu.

    fenerbahçenin bu kadar kötü oynadığı bir maçta en iyi futbolu asimo semih oynadı. çünkü top ne zaman bizim takıma gelse en kısa zamanda fenerlilere veriliyor, fenerbahçe ataklarında da top sow'a aktarılmak isteniyor, sow'da karşısında asimo'yu buluyordu. hepsinde de asimo galip geldiğinden, bir stoper, karşı takım hiç atak yapmadığı halde maçın adamı oluyordu. takımın en büyük futbolcusu asimo semih'se, ve benim en çok sevdiğim futbolcu bir stoperse galatasaray'a yazık olmuştur. maça asimo'nun oynayacağı büyük futbolu seyretmeye gitmek nasıl bir ironidir? asimo'ya top gelsin diye, yusuf yusuf maç seyredilir mi?

    tribün hayatım fener maçlarıyla geçti. 42 senedir gitmediğim fener maçı 3 değildir. ilk defa maç bitiminde fener'i yendik diye sevinemedim. galatasaray tribünlerinin de bir fener galibiyeti coşkusu yoktu. hiç kimse aptal değil, takımının galibiyeti bir yere kadar taraftarı idare ediyor. maçtan sonra hoca amrabat'ın çok iyi oynadığını söylemiş. kendi aldığı futbolcunun oynadığı futbol güzel görünüyor demek. sahanın uzak ara en kötü futbolcusuydu. eskiden olsa sabaha kadar televizyonlardan zevkle şebekleri dinlerdim, hiç birini dinlemedim. fener galibiyetinden sonra bütün gazeteleri alır medya maymunları ne yazmış diye okurdum, hiç birini okumadım. iddia ediyorum, ortalama bir taraftar hepsinden daha iyi analiz edebilir, yazabilir.

    el sikko'nun ilk maçı geçti. biz sıramızı savdık, galip gelerek atlattık. taraftar olarak elimizden gelenin de fazlasını yaptık. maçın başında unutulmayacak bir tribün gösterisi sunduk. anlayan, etkilenen futbolcularımızı, hamit'i, melo'yu, riera'yı, asimo'yu, burak'ı, selçuk'u oynattık. değil 50, 100.000 kişi bağırsak bile umurunda olmayan futbolcularımıza katkımız olmadı. rakip takımı ürküttük,( isteyene ispatlarım) bekir'in kendi kalesine gol atacağını söyledik, attırdık. çok kötü futbol oynayan takımımızı farklı lider olarak devre tatiline gönderdik. şimdi artık günleri, maçları fenerbahçeliler saysın. o maça kadar umutları kalsın diye başkanları cüppeli ahmet'i devreye soksun, o zamana kadar da şebeke, sırtımızdan, gırtlağımızdan, takım sevgimizden nemalansın.

    ülkenin en büyük maçını bu kadar kötü oynayan, oynatanlar hepinize yazıklar olsun.
  • 463
    maçtan önce öngörüm bu maçın, 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı ile paralellik göstereceği şeklindeydi. bol pozisyona girip, çoğunun saç baş yolunması ile sona ereceği, nihayetinde kazanacağımız bir 90 dakika bekliyordum. karşılaşmanın henüz 5. dakikasında hamit'in şutu direkten döndüğünde maçı tribünden veya ekran başından takip eden herkes de bunu düşünmüş olsa gerek. fakat sonunda tabelanın bizim galibiyetimizi göstereceğine olan inanç, fatih hoca'ya ve takıma duyulan güven, asıl bahsedilmesi gereken konudur burada. 2 sezon öncesine kadar "her fener maçında iyi oynayan taraf biziz ama adamlar çok ballı." düşüncesi, yerini artık "ne olursa olsun kazanırız" düşüncesine bırakmıştır. bu duygu da tarifi mümkün olmayan bir huzur ve güven veriyor.

    maçın kırılma anı sence nedir diye sorsalar herhalde selçuk'un frikik golüydü diye cevap veririm. fenerbahçe'nin beraberliği yakalamasının ardından tribün olarak ilk 10 dakikadaki heyecan ve tutkumuzdan eser yoktu. ilginç olan 2 gol arasındaki 10 dakikalık bölümde neredeyse ciddi pozisyona bile girememiştik. sonrasında selçuk'un düşürülmesi ile kazandığımız serbest vuruşu yine selçuk'un kullanması sonrası gol diye ayağa kalkarak tribün olarak bizler de üzerimizdeki durgunluğu atıyorduk. maç öncesi selçuk'un sevdiği noktalardan bir serbest vuruş kazanmamız durumunda kendisinin bunu gole çevireceğine dair içimde güçlü bir his vardı. ne mutlu ki selçuk bu öngörüde yanıltmadı beni, maçı da bu golle öne geçip kazanmamız golün önemini arttırıyor. diğer yandan gelecekte göreceğimiz selçuk - volkan karşılaşmalarında da bıyıklı tosunun artık öğrenilmiş çaresizlik içerisine gireceğini ve barajı kurdurmaya çalışırken "nasıl olsa golü yerim" düşüncesinde olacağını iddia edebiliriz.

    fenerbahçe karşısında 2-1 tehlikeli bir skordu, hele ki birçok fırsat bulmamıza rağmen rakibin üzerine gitmek yerine top çevirmeyi tercih eden bir oyun anlayışındaysanız. bizim için stres dolu dakikaların başlayacağı bölümde aykut kocaman'ın yaptığı baroni - sezer değişikliği işimizi bir hayli kolaylaştırmıştı. baroni'nin hem sezer'e göre daha merkezi orta saha oyuncusu özelliklerine sahip olması, hem de beklenmedik anlarda uzaktan tehlikeli şutlarla golü bulabilmesi nedeni ile tehlike yaratması muhtemeldi. aykut'un bu değişikliğini haklı çıkarabilecek tek nokta kafasında planladığı "caner - krasic değişikliğine" zemin hazırlamak olurdu fakat baroni'nin sahadan çıktığı anlarda sahada 5 yabancı fenerbahçeli futbolcu vardı (yobo, meireles, baroni, kuyt, sow). nereden bakarsanız bakın, baroni'nin oyundan alınması, bizim işimizi ciddi anlamda kolaylaştıran bir hamle olduğu görülüyor. bunun medyada dillendirilmemesi ise sevindirici bir nokta.*

    bu dakikadan sonra fenerbahçe orta sahasını çok kolay geçmeye başlamıştık, rakibin orta sahası tamamen düşmüştü. 3. bölgeye daha rahat top taşıma şansını yakaladığımız bu bölümde rakibin kalesine gitmememiz, defans ve orta saha oyuncularımızın hücuma çıkma şansı yakaladığımız anlarda özellikle geride kalması, fatih hocanın taktiksel emri olmalıydı. fakat o anlarda atılacak bir gol, hem maçı bitirecek hem de bizleri rahatlatacaktı. o dakikadan sonra fenerbahçe kalesine birkaç kez gittiğimizi hatırlıyorum, eboue'nin sağ çizgiden fenerbahçe ceza sahasına girerek pas vermek için bir süre beklediği pozisyon, melo'nun orta sahadan topla çıkarak 4 oyuncumuzla rakip kaleye gittiğimiz pozisyon ve yine melo'nun volkan'dan dönen şutunun olduğu pozisyon; bunlarda da bizi rahatlatacak golü atamadığımız için kalan dakikaları stres eşliğinde geçirmek zorundaydık. kazara yenilecek bir gol, bizi ciddi sıkıntıya sokabilirdi. olmayan bir ihtimalden ötürü eleştiride bulunmak yanlış olabilir fakat fenerbahçe orta sahasını rahatlıkla geçme şansını elde etmişken 1 gol daha bulmak, oyunu akışına bırakmak da ihtimaller dahilinde değerlendirilebilirdi. ne mutlu ki fenerbahçe'ye de ciddi gol pozisyonu vermedik ve skoru korumasını bildik.

    karşılaşma sonrası hepimizde bir rahatlık mevcuttu çünkü fenerbahçe'ye koymuştuk. üstelik 11 aralık 2012 tarihinde 1461 trabzonspor'a karşı doğru düzgün pozisyona bile giremediğimiz maçın üzerinden yalnızca 5 gün geçmişken. ligde ipler zaten elimizdeydi fakat iyi futbol oynamıyor ve ağırlığımızı tam olarak koyamıyorduk. bu galibiyet sonrası da gerek takipçimizle aramızdaki puan farkını açmamız, gerekse fenerbahçe galibiyetinin takım ve taraftar üzerinde yaratacağı pozitif etki ile artık başımızı alıp gideceğimizi söyleyebiliriz. 16 hafta içerisinde haddimizden çok puan kaybettik ve buna rağmen 5 puan farkla lider durumdayız. önümüzdeki bölümde vitesi arttırıp kendi yolumuza bakmalı ve her geçen haftada şampiyonluğa doğru birer adım daha atmalıyız.

    (bkz: kaldırsın kaldırsın parmak kaldırsın)
    (bkz: fener'e koyanlar parmak kaldırsın)

    selçuk: http://cdn.haberdar.com/...ri_normal_259700.jpg
    bekir: http://img6.mynet.com/...or/bekir-irtegun.jpg
  • 468
    --- ---
    herkese merhabalar,

    bildiğiniz gibi yarın “2-1” aralık 2012 ve kıyamet falan koparsa diye hepinizden hell'allik istiyorum,
    özellikle fenerbahçeli arkadaşlar 30-35 yıllık ömürlerinde galatasaray’dan çektiğini kimseden çekmedi, zaten galatasaray’ı da bir ömür çekemedi.
    dünyada verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü kendi adıma özür dilerim, size cennette mutluluklar,çünkü cehennem size yaramıyor ;)

    --- ---

    3 gündür izinli olduğumdan işyerindeki arkadaşlarla derbi muhabbeti yapamadım, 4 fenerbahçeli ve bir beşiktaşlı arkadaşa yukarıdaki e-postayı attım az önce

    ek: unutmuşum bir de aynı maçtaki koreografinin fotoğrafını ve fener ağlama mp3 dosyasını gönderdim ek olarak. (:
  • 469
    askerlikte 90 dakikasını izlediğim maçtır.-5 derece havada pazar günü olmasına rağmen 12 km koşu,15 km yürüyüş ve 3 tur petlanton'a girerek akşamı ettik. hiç koymadı akşam maç vardı nasılsa.akşam yemeği iştimasında, takım komutanının yanına gittim,komutanım sizin nöbetinizde firar etmek istemezdim ama bu gece maçı izlemeye kaçıcam sonra yine gelicem dedim. güldü yat iştimasını erken alırım sonra yanıma gel dedi.yat iştimasından sonra alayın hiç bilinmedik bir yerine götürdü komutan, bütün rütbeliler orda en ön sırada izledim maçı. selçuk frikiği sallayınca hayvan gibi bağırasım geldi yanımda binbaşı nasıl bağıracaksın, adam kudurmuş sinirden. bir şekilde izledik, yendik o gece askerlikteki ilk sivil gecemi yaşamış gibi hissettim. o gün bizim takım komutanı değil de başka bir rütbeli nöbetçi olsaydı firar işlemleriyle uğraşıyorduk.bu da böyle bir anımdır...
  • 470
    tribünden izlediğim ilk derbi maçıdır.

    benim ünüversiteyi istanbulda okumamın nedenlerinden biridir galatasaray. tercihleri de buna göre yaptım zaten. altı tercih, altısı da istanbul. bir şekilde kazandık buralara geldik. henüz anlamadım istanbulda yaşamaya başladığımın. derken aylar geçti . kasımın ortalarında konuşulmaya başlandı maç. ne yaparız ? nasıl bilet alırız ? sakaryadan bir arkadaşımla gidecektim maça. her şey ayarlandı. paralar biriktirildi, bilet alınacak gün beklenmeye başlandı.

    biletlerin satışa çıktığı gün ben dersteydim. arkadaşım sakaryada biletix üzerinden alacaktı biletleri. 7. kategori 80 milyon. tabi öğrenciyiz ya en ucuzundan alıcaz biletleri. zaten sen o statda fenerbahçe derbisini izleyeceksin de nerden izleyim derdin olacak bide. yok öyle bir dünya. bizim tek amacımız, bütün gün maçın havasını yaşamak, derbi günü istanbulu koklamak, bende ordaydım diyebilmekti.

    saatler 10. ben dersteyim ama aklım sakaryada. derken telefon çalar. sınıfta yaklaşık 100 kişi var ben de baya arkada oturuyorum. o telefon açılacak başka çare yok.

    - ne oldu bahadır aldın mı ?
    -hafız denedim ama 7. kategori tükendi diyor. ( sakaryadan uzaksanız hafız biraz anlamsız gelebilir ) 6. kategoriden alayım mı ?
    - ben dersteyim bado. ne yap et, nerden alırsan al, yeter ki al amk.

    bu konuşmadan sonra bahadır 6. kategoriden biletleri almayı başarır. artık aldık ya biletleri de, durulur mu heyecandan.

    maç günü gelir. bahadır, giyer parçalısını sakaryadan 08:00 otobüsüne atlar gelir hareme. beşiktaşta buluşulur ve yıldız tekniğe doğru yola koyulur.

    yıldız tekniğe gidiyoruz, çünkü benim saat 2 de sunumum var. hem bir kahvaltı falan yaparız okulda diyoruz. biz okula girdik de saatler ilerlemek bilmeyince biz de kalp atışları hızlanmaya başladı. bado boşver ben sunum falan yapmıyacam, hem zaten burda kalsam da bu heyecanla yapamam sunum falan. aklım maçta benim. bahadır kardeşim de dünden hazır okuldan çıkıp, parçalı formasıyla istanbul sokaklarında gezmeye.

    sunum falan hak getire. galatasrayla beraber geçti bütün günümüz. he o dersten kaldım. ikinci dönem ders açılmadığı için de bu dönemde alıyorum o dersi. geçen perşembe 2. vizesine girdim, sanırım a+ ile vericem.

    o gün orda bende vardım diyebiliyorum ya, gram pişmanlık bırakmıyor içimde.

    güney tribünde açılan ultraslan bayrağının sol üst köşesini tutanlardan biri de ben ve bahadır kardeşimdir.
  • 471
    http://www.ligtv.com.tr/...erbi-zaferinin-sirri

    (bkz: fatih terim'in uğuru)
    (bkz: riera'nın formasını öperek sahayı terkeden meireles'e ayar vermesi)
    (bkz: riera'nın formasını öperek sahayı terkeden meireles'e küfür etmesi ve tükürmesi)
    (bkz: riera'nın kuyt'ı maç öncesinde sıkıştırması)
    (bkz: ağlak aykut'un uzatmalara itirazı)
    (bkz: caner'in kulübedeyken sarı kart yemesi ve sonrası iğrenç mimikleri)
    (bkz: fenerbahçe yedek kulübesinin kareografiyi hayranlıkla izlemesi)
    (bkz: gökhan gönül'ün aykut kocaman yerine fatih terim'e sarılması)

    hepsi burada.. anlayacağınız olaylar olaylar...
  • 472
    maç yüz yıl önce oynansaydı.. *

    galatasaray elliikibin temaşaker huzurunda fenerbahçe'yi 2-1 mağlub etdi.

    maç başlamadan, taraftar grubu ultraslan'ın pegasus tribününde ihzar ettiği koreografi çok alkış aldı. takımlar 19.55 de çayıra çıkdılar. hakem, halis özkahya intihab edilmişti. para atıldı, kaleler seçildi. saat tam sekizde düdük çaldı ve maç başladı.

    galatasaray'lı oyuncular, herçi bad-abad -her ne olursa olsun- bugün fenerbahçe'yi yeneceğiz, der gibi hücuma geçtiler, akınlara başladılar. onuncu dakikada sağ cenahtan fenerbahçe aleyhine verilen ceza vuruşunu riera bey fevkalade ortaladı. sağ muavin bekir bey şık bir kafa uruşuyla topu, fenerbahçe kalesine göndererek, galatasaray lehine ilk sayıyı kaydetti.

    böylece bekir bey, hem fenerbahçe'ye gol atarak hem de bir galatasaray galibiyeti görerek -çakma galatasaray'lı oldu- golden sonra, fenerbahçe muhacimler daha teknik oynamaya başladılar. yirmi ikinci dakikada riera bey, topu def edeyim derken, hasan ali'nin önüne bıraktı, hasan ali bey de sağ ve kuvvetli bir vuruşla, fenerbahçe lehine beraberlik sayısını kaydetti. on yedinci dakikada, hakem halis bey çok tehlikeli bir yerden, fenerbahçe aleyhine frikik cezası verdi. medid münakaşalardan sonra, selçuk bey, fenerbahçe kalesinin sağ zaviyesinden galatasaray'ın ikinci sayısını birinci sayıya ilave eyledi.

    volkan bey, kalesinde yanlış yerde durmuş oldu. doğru yerde dursa idi, topu tevkif edebilirdi. ilk parti böyle bitdi. ikinci devre karşılıklı hücumlarla geçdi. taraflar başka sayı yapamadılar. halis bey'in maçın nihayete erdiğini bildiren düdüğü; galatasaray'ın fenerbahçe'yi 2-1 galabe çaldığını haber veriyordu. tribünlerde bir meserret, bir meserret! galatasaray'da hamit ve melo bey çok muaffak oldular.
App Store'dan indirin Google Play'den alın